ÖLÜM MELODİSİ

1207 Words
Elimdeki demir gülü gören Şeref, alaycı bir kahkaha attı. “Unutmamışsın,” dedi, dudakları sinsice kıvrılmıştı. “Unutmadım,” diye karşılık verdim. Nasıl unutabilirdim ki? Annemi öldürdüğü gün, eline aldığı kırmızı gülü bana uzatıp, “Annenin mezarına bırakırsın,” demişti. Gülün kokusu annemin yokluğuna karışmıştı o günden beri. “Keşke unutsaydım,” dedim yavaşça. “Senin için daha az acılı bir ölüm olurdu o zaman.” Sözlerim onu tedirgin etmeye yetti. Oturduğu yerde hareketlenmeye başladı. Ama hala beni tam anlamıyla ciddiye almıyordu. Gülüşü, yıllardır içimde taşıdığım karanlığı hafife alıyordu. Oysa yanılıyordu. Ben, ilk cinayetimi henüz on yaşındayken işlemiştim. A-annemi…” dedim; sesim titriyor, kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Sanki boynuma dolanmış dikenli teller vardı her saniye daha derine batıyordu. Böyle bir soru… nasıl sorulurdu? Bir insan, başka bir insana annemi neden öldürdün derken nasıl ayakta dururdu? O masum bir kadındı… Sana ne yaptı? dedim. “Annene sor,” dedi alaycı bir gülümsemeyle, “o sana anlatır nedenini.” alaycı bakışları yüzümde gezindi. “Ah, tabii ya… Annen ölmüştü. Onu ben öldürdüm. Unutmuşum.” Sanki sözleri bir hançerdi ve tek tek vücuduma saplıyordu . Canım yanıyordu… Hem de hiç olmadığı kadar. Biri gelip kalbimi yerinden sökse, eminim bundan daha az acırdı. Karşımda, elleri kolları bağlı oturan oydu; ama sözleri karşısında elleri kolları bağlı ,aciz hisseden bendim. “Düzgün konuş lan, it!” diye kükredi Ege, öfkeyle yanıma yaklaşırken kolunu tuttum. “Silahı ver.” dedim yalnızca. Ne yapmak istediğimi biliyordu; belinden çıkardığı silahı bir an bile tereddüt etmeden elime bıraktı. Oysa o an o kadar güçsüzdüm ki… Silah avucumda gereğinden ağır hissettiriyordu. Ben keskin nişancıydım; büyük silahlar benim oyuncağımdı Şimdi ise bu küçük silah bile ellerimde yük gibiydi. Kendi silahımı nasıl tutacaktım ? Emniyeti açtım. Namlumun ucu Şeref’i buldu. “Anlat.” dedim, artık sesim güçlü, ifadesiz ve sert çıkıyordu. “Annemden ne istedin?” Yüzüme baktı. Gözlerinde hiç pişmanlık yoktu. “Canını.” dedi. Ve bağırarak ekledi: “Canını istedim! Anlıyor musun?” Yanlış cevap dedim ve namlunun ucunu dizine hedef alıp tetiğe bastım. Haykırış sesleri deponun duvarlarını inletti.” “Annemi neden öldürdün?” dedim tekrar. “Söyledim ya, canını istedim !” diye kükredi. Acıdan kıvranıyordu; elleri arkadan bağlı olduğu için dizine müdahale edemiyordu. Canı, benim canımı yaktığı kadar yanmazdı. Şeref’e doğru ağır ağır ilerledim. Boş deponun duvarlarında yankılanan ayak seslerime şerefin bağırışları karışıyordu.Henüz ciddiye almasa da , her adımım onu ölüme biraz daha yaklaştırıyordu . “Yine yanlış cevap,” dedim. Bu kez diğer dizini hedef alıp ateş ettim. “Dur artık, dur! Anlatacağım!” diye haykırmaya başladı. Sandalyeden kurtulmaya çalışıyordu. O zincirlerden kurtulsa bile benden kurtuluşu yoktu artık; anlaması gerekiyordu. “Kanamamı durdur… anlatacağım,” dedi. Acıdan sesi kesik kesik geliyordu. Sanki komik bir şey söylemiş gibi kahkaha atmaya başladım. “Ne yapayım, ne yapayım?” dedim, şaşırmış gibi yaparak. Kahkaham kesilmiyordu. İkizlere döndüm, sanki üzgünmüş gibi yaparak dudaklarımı büzdüm. “Ben çok kötü bir insanım galiba. Baksanıza, adam yaralı; kanamasını durdurmam gerekiyor ama içimden onu delik deşik etmek geliyor.” Efe bana doğru bir adım attığında hemen arkamı döndüm. Yanıma gelmesini istemiyordum; onları görürsem saf ve masum duygularım geri gelirdi. Ama benim ihtiyacım olan tek duygu öfkeydi. Can’la kısa bir an göz göze geldik. Kesinlikle deli bir katil olduğumu düşünüyordu. Bunu gözlerine baktığım kısacık bir anda görmüştüm. Onu henüz tanımasam da benim hakkımda böyle düşünme ihtimali beni üzmüştü. Silahımı Şeref’in yaralı dizine bastırdım. “Bu kadar tiyatro yeter,” dedim. “Anlat, bekliyorum.” Acıdan gözleri kayıyordu. Bayılmasına asla izin vermem. “T-tamam,” dedi, “anlatacağım…” Silahı çekip bir adım geri attım. “Bekliyorum.” Baban dedi, “Babam mı?” Şaşırmıştım. Babamın konumuzla ne ilgisi vardı? Yurt dışına kaçırmak için tırlara silah yüklüyorduk, polis baskını oldu. Operasyonun başında baban varmış. “O gece oğlumu benden aldı, artık sesindeki acıya, kalbindeki evlat hasretinin acısı da eklenmişti. Bende onun canını almaya yemin ettim,” dedi. Gözleri öfkeyle bakıyordu yüzüme. “Birileri benden önce onun işini halletmiş,” dedi. “Benim babam şehit oldu, onun hakkında düzgün konuş,” dedim. Gözlerini devirip konuşmaya devam etti: “Oğlumun mezarına gittiğim bir gün anneni gördüm, utanmadan oraya gelmiş,” dedi. Artık sesine de öfke bulaşmıştı. “Gelmesi yetmezmiş gibi bir de kırmızı gül getirip bırakmış, sanki oğlumun canını kocası almamış gibi gül getirmiş,” diye bağırıyordu. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi şaşırmıştım. “S-sen…” dedim, “bu yüzden mi öldürdün annemi?” Öfkeden deliye dönmek üzereydim. “Sen kafayı mı yedin? Ruh hastası! Oğlunun katili sensin sen!” dedim. Artık ben de onun gibi bağırıyordum. “Sen şerefsiz bir adam olmayı seçmeseydin oğlun ölmezdi!” İkizler beni sakinleştirmek için yanıma geldiler. Adam karşıma geçmiş, resmen “Annen oğlumun mezarına gül bıraktı diye öldürdüm.” diyordu. Ben nasıl sakin kalayım? Oğlumu baban öldürdü… O daha 17 yaşındaydı. Son gücünü bağırmak için harcıyordu; gerçekleri görmek istemiyordu. Oğlunun katili ondan başkası değildi. Babam bir polis olarak yapması gerekeni yapmış; ama o, bir baba olarak oğlunu bu pisliğin içine sürüklemişti. Yetmezmiş gibi masum babamın intikamını masum annemden aldı. Öfkeden için için yanıyordum. “Sen,” dedim, “takıntılı bir ruh hastasısın. Kendi inandığı doğruya o kadar inanmıştı ki gerçeklere gözlerini kapatmış . Senin yüzünden ben daha 6 yaşında annesiz kaldım,” dedim. Artık benim de sesim kesik kesik çıkıyordu. “Daha çok küçüktüm… Oğlundan bile küçüktüm,” dedim. Dizlerim tutmuyordu. İkizler kollarımdan tutarak bana destek olmasalar çoktan yere çöküp ağlamaya başlardım. “Anneme nasıl kıydın?” dedim tekrar. “Keşke… Keşke beni öldürseydin. Oğlunun canına karşılık benim canımı alsaydın. Annemi neden benden aldın? Ben senin yüzünden bu pisliğin içine düştüm. Katil oldum ben! Katil! Sen annemi aldın; ben katil olmak zorunda kaldım,” dedim. Gözlerinde hiç pişmanlık yoktu. Sadece öfke vardı. “Sıradaki sendin,” dedi. “İçinde hiç vicdan yoktu, değil mi?” Derin bir iç çektim. Gözlerimden akmayı bekleyen yaşları da geri gönderdim; henüz sırası değildi. “Ege, gülü getir,” dedim. Deponun köşesinde durup bizi izleyen Can, bulunduğu yerden yavaşça hareketlendi ve yanımıza geldi. Ege’ye tutması için verdiğim gül ne ara onun eline geçmişti, anlamamıştım. Bana doğru uzattı, ardından bir adım geri çekildi. Ne yapacağımı merak ediyordu. Ama benim ne yapacağım zaten belliydi. Evet, ben bir katildim. Ama öldürmek üzere olduğum suçlulara şarkı söyleyerek öldüren bir katil. Annem öldüğünde o kadar küçüktüm ki… O gün ninniyi içimden değil de sesli söylediğim için, annemin öldüğünü düşünecek kadar küçük bir yaştaydım. Şimdi yaşım büyümüş olabilirdi ama içimde, annesinin katilinin kendi sesi olduğuna inanan o küçük kız çocuğu hâlâ duruyordu. Yıllarca kendimi annemin katili olmakla suçladım. Ben o ninniyi sesli söylemeseydim annem ölmezdi… Annem içinden “Söyleme” demişti ve ben onu dinlememiştim. Evet, onu Şeref öldürmüştü. Ama ben, şerefin sesimi duyduğu için annemi öldürdüğüne inanmıştım. Sesimin ölüm getirdiğini düşünmüştüm. Hatta o kadar çok inanmıştım ki, yetimhanede kaldığım bir yıl boyunca kimseyle konuşmadım. Sesimi duyanların öleceğine inanıyordum. Ta ki Efe’yle tanışana kadar… İlk tanıştığım ve beni konuşturan kişiydi. Konuşmadığım için herkes benimle dalga geçiyor, “dilsiz” diyordu. Hatta müdürden yediğim dayaklar bile vardı. Efe olmasaydı belki hâlâ konuşamıyor olurdum. Konuşmaya başlasam bile bir daha hiç şarkı söylemedim. Annemin bana söylediği son ninniyi içimden bile mırıldanmadım. Sesimin ölüm getirdiğine inanıyordum. Sadece öldüreceğim insanlara biraz şarkı mırıldanırdım; böylece ölümün onlar için geldiğini anlarlardı. Bu, onların ölüm melodisiydi. Şeref’in şarkısı ise hepsinden farklı olacaktı. Onun ölüm melodisi bir ninniydi. Kanlı bir ninni.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD