Annesinin korkudan sesi titriyordu. “Kızım,” dedi, “benim güzel kızım, nazlı kızım, hadi sen odana çık.”
“Anne, gelenler kim?” dedi küçük kız. Hâlâ kapıya çok sert vuruyorlardı.
“Dışarıdan aç kapıyı. Leyla, izini bulduk. Kaçışın yok!” diye bağırıyorlardı.
“Kızım,” dedi Leyla, “hadi seni odana çıkartalım.” Küçük kız ne olduğunu anlamamıştı ama annesinin elini tutup onu odasına çıkarmasına izin verdi.
Leyla kızını odasına çıkartıp, “Hadi kızım, yatağın altına gir, saklambaç oynayalım,” dedi. Kapıda bağıran adamlar vardı ama annesi oyun oynamak istiyordu. Küçük kız, annesinin de korktuğunu düşündüğü için annesini kırmadı.
“Tamam,” dedi. Kızını yatağın altına sokan Leyla, son kez kızını kocaman öptü. “İçinden sana söylediğim ninniyi tekrar et,” dedi. “Ben gelene kadar ninniyi söyle ve sakın buradan çıkma.”
Küçük kız annesi ne derse onu yapmaya başladı. Bunun annesine son sarılışı olduğunu bilseydi asla bırakmazdı. İçinden ninniyi mırıldanıyor, bir yandan da alt kattan gelen sesleri duymaya çalışıyordu. Bir erkek sesi geliyordu. Çok sinirliydi, neden sinirli olduğunu anlamadı Küçük kız. annesi onu kızdıracak bir şey mi yapmıştı diye düşündü. Alt kattan kırılma sesleri geliyordu, annesi “Yapma!” diyordu.
Gidip annesini korumak istedi ama annesi orada kalmasını söylemişti. Çıkamazdı. Alt kattan o kadar yüksek sesler geliyordu ki Duru korkudan ninniyi sesli söylemeye başlamıştı, neredeyse bağırıyordu. Annesinin ağlama sesini duymaktansa, bağırarak ninni söyleyip kendi titreyen sesini duymayı tercih ediyordu.
Alt kattan o kadar yüksek bir ses gelmişti ki Duru, bu sesi daha önce hiç duymamıştı. Çok korkunçtu; bomba mı patlamıştı? Ama o zaman Duru’ya da bir şey olması lazımdı. Annesi neredeydi? Yoksa annesine mi bir şey olmuştu? Gidip annesine bakmak istiyordu ama annesini dinleyip çıkmadı, ninniye olduğu yerden devam etti.
Aradan birkaç dakika geçmişti ki kapı açıldı.
“Abi, yatağın altından ses geliyor,” dedi adam.
“Eyvah!” Yakalanmıştı. Annesi ona içinden şöyle demişti: “Neden annesini dinlememişti ki? Buradan çıkamazdı. Annesi onu almaya gelecekti.”
Yatağın kenarından iki el uzanıp Dur’un bacaklarından çekmeye başladığında, küçük kız bağırmaya başladı. Yatağın ayaklarına tutunmaya çalışıyordu ama gücü yetmiyordu. Yatağın tahta ayaklarını tutan parmakları kaydı. Adam, kızı tamamen yatağın altından çıkarıp kollarından tuttu.
“Abi, kızı bulduk. Ne yapalım?” dedi bir erkek sesi, "Alt kata getirin."dedi
Küçük kız korkuyordu. Annesinin dediğini yapamamıştı, annesi duysa üzülürdü. Adam kızı sürükleyerek alt kata indirdiğinde yere fırlattı. Küçük kızın dizleri acımıştı.
“Annem nerede?” dedi titreyen sesiyle karşısında dikilen adama.Adamp Elindeki silahla ileriyi, mutfağı gösterdi. Duru’nun babası da polisti, yani annesi öyle demişti. Babasının da silahla fotoğraflarını görmüştü. Babasını sadece fotoğraflardan tanıyordu; daha Duru doğmadan şehit olmuştu.
Küçük kız, adamın gösterdiği yere koşarak gitti. Annesi yerde yatıyordu, her yerde kan vardı. Annesi kanıyordu. “Acaba sulu boyam mı döküldü?” diye düşündü. Bu kadar kırmızı rengi sadece boyada görmüştü.
Annesine sarıldı, öpüp kokladı.
“Anne, üşümüşsün. Hadi kalk, söz, yerdeki boyayı ben temizlerim,” dedi.
Annesi ne cevap verdi ne de yerden kalktı. Annesi nefes almıyordu. Küçük kız daha “ölmek ne demek?” onu bile bilmiyordu. Annesi babası için “O gökyüzünden bizi izliyor,” demişti. Annesi de mi gökyüzüne gitmişti? Ama o zaman Duru yalnız kalırdı. Onu da gökyüzüne götürsünler istedi. Sessizce annesinin kulağına eğilip,
“Anne, beni de götür. Söz, yaramazlık yapmam,” diye fısıldadı.
Annesi yine bir şey demedi. Odada sessizce ninniyi söylemedi diye mi annesi onunla konuşmuyordu? O yüzden mi susmuştu? Yine bir söz verdi annesine:
“Söz anne, artık ninnimizi sesli söylemeyeceğim. Lütfen benimle konuş.”
Annesinin buz gibi ellerini tuttu. Annesinin yerde uyuduğu için üşüdüğünü düşündü. Annesinin yerini gösteren adam yanlarına gelmişti.
“Annen hak ettiği yerde öldü, o bırak,” dedi.
“Annemi nasıl bırakırım?” diye düşündü küçük kız. Adam, kızın önüne bir adet kırmızı gül atmıştı.
“Annenin mezarına koyarsın, benden hatıra,” dedi.
Küçük kız neler olduğunu hâlâ anlamamıştı. Adamlar toplanıp giderken kız bağırdı:
“Senin adın ne?”
Arkasını dönüp: “Şeref,” dedi adam.
“Merak etme, daha çok karşılaşacağız seninle,” dedi. Tüm adamları alıp evden çıktılar. Duru yalnız kalmıştı artık, gerçekten yalnızdı. Ne yapacağını bilemedi. Annesine son kez bakıp, yatağa götürmeye çalıştı ama annesinden boya geçiyordu; her yere, beyaz halıya bile geçmişti. Annesi ona çok kızacaktı. Annesini götüremeyince koşarak odasına çıktı ve en sevdiği ayıcıklı battaniyesini alıp annesinin üstüne örttü. Yanına da kendisi yatmıştı. Annesi burada uyumak istiyorsa, onun için sorun yoktu, o da orada yatardı. Annesinin buz gibi bedenine sarılıp gözlerini kapattı.
Aradan saatler geçmişti, Duru uyanmış ama annesi hâlâ onunla konuşmuyordu. Onu uyandırmak için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Koşarak annesinin odasına gidip annesinin telefonunu aldı ve teyzesini aradı.
“Alo, Leyla? Önemli mi, canım? Eniştenle tatildeyiz,” diyen teyzesinin sesi duyuldu.
“Teyze,” dedi Duru, “annem benimle konuşmuyor. Bana içinden ninni söyle demişti: ‘Ben korktuğum için sesli söyledim.’ Annem konuşmuyor, küstü, bir de yerde yatıyor. Üşümüş ama kalkmıyor. Yere kırmızı boya da sürüldü.”
Bir süre teyzesinden ses gelmedi. Sonra: “Durucuğum,” dedi teyzesinin sesi.
“yarın yanına geleceğiz, tamam mı canım? Anneni bırak, uyusun. Siz gelince benimle konuşacak mı?”
Hevesle teyzesine sordu ama teyzesi cevap vermeden telefonu kapattı.
“Anne?” dedi küçük kız. “Teyzem gelecek, o gelene kadar ben boyaları sileyim. Teyzem görürse sana pis der.”
Küçük kız banyoya gidip birkaç bez ıslattı ve yerdeki kırmızı boyaları silmeye başladı. Saatlerdir uğraşmış, yerleri silmişti. En sonunda yorulup annesinin yanına yattı. Sabaha kadar burada annesiyle uyuyacaktı.
Sabah olmuştu. Teyzesini bekliyordu çünkü annesi hâlâ onunla konuşmuyordu. Teyzesi onları barıştıracaktı. İşte beklediği zil sesi çaldı. Koşarak gidip kapıyı açtı. Teyzesi panikle içeri girip yerde yatan kardeşine baktı, ağlamaya başladı. Ama neden ağlıyordu ki? Annesi uyumuştu.
“Teyze,” dedi küçük kız, “ne oldu?
Teyzesi, "o ölmüş " dedi ne kadar acımasızdı!
Hayır,” dedi.
“Duru, hayır. O adam da öyle,” dedi ama. “Hayır, annem bana küstü, uyuyor.”
Teyzem ayağa kalkıp gözlerini sildi. “Eşyalarını topla, gidiyoruz.”
“Annemi bırakamam” dedi Duru . Teyzesi ısrar ediyordu.
“Hadi,” dedi, “enişten bekliyor aşağıda onu daha fazla bekletme.”
Annesi kalkıp bir şey demediği için mecbur teyzesinin dediğini yaptı. Kıyafetlerini, annesi ve babasının fotoğraflarını yanına almıştı ve o adamın verdiği gülü de almayı unutmadı.
—Hazırım, dedi.
Teyzesi kızın elinden tutup dışarı çıkarmaya çalıştı.
—Anneme ne olacak? dedi.
Teyzesi cevap vermemişti.
Küçük kız annesine son kez bakabilmişti.
"Annesini dinlemeyip ninniyi sesli söylediği için mi annesi ölmüştü? "yoksa ninni söyleyip annesine yardım etmediği için mi? annesine yardım edip onu kurtarabilir miydi ? Bunu asla bilemeyecekti. Ama ,tek bildiği şey bir daha asla ne ninni,ne de şarkı söylemeyecekti. Onun sesi annesine ölüm getirmişti. Sessizce sussaydı annesi ölmezdi. O an kendi sesinden bile nefret etti .
Teyzesi onu hızla dışarı çıkardı. Teyzesi onu önce polise götürmüş, kız bütün gördüklerini anlatmıştı. Neden oraya gittiğini bilmiyordu. “Uyumak suç muydu?” Annesi uyuyordu. Teyzesi onu şimdi başka bir yere getirmişti.
“Yetiştirme yurdu,” yazıyordu. O ne demekti? Duru daha 6 yaşındaydı, bazı şeyleri henüz bilmiyordu.
“Burası neresi?” dedi teyzesine.
Teyzesi gülümseyerek cevap verdi: “Senin yeni evin artık burası. Burada yaşayacaksın. Burada senin gibi bir sürü çocuk var. Onlarla arkadaş ol, uslu bir çocuk ol,” diyip onu bırakıp gitmişti.
İşte hayatı hem burada kararmış hem kurtulmuştu. Artık kimsesizdi ama burada ikizleri bulmuştu: Ege ve Efe. Onlar onun şansıydı.