BÖLÜM BİR
.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡.♡
"Eslem burdayım. Neden bana
gelmiyorsun? Çok mu kötüyüm ben? Sen demi onlar gibi beni sevmiyorsun?"
Tepemde ki kavurucu güneş ve nereden
geldiğini bilmediğim bu ses.
Üzerimde yazlık beyaz boydan tül elbise kafamda ince beyaz dolama nefes nefese bu kurak arazide bana seslenen erkek sesini arıyordum ama bu çölde benden başka Allah'ın hiç bir kulu yoktu.
" Kimsin sen? Neredesin?" Sesleniyorum
boş kurak topraklara lakin sadece erkeğin sesi aynı cümleleri tekrarlıyor.
" Eslem! Beni bir başıma bırakıp nereye
gidiyorsun? Eslem, Eslem gitme!"
Sağıma dönüyor ardından soluma dönüyordum. Erkeğin sesi bir an tam ardımda çınlıyor bir an zar zor duyabiliyorum yakarışlarını.
Çıplak ayaklarımın altındaki susuzluktan yer yer çatlamış toprak ben adım atmaya
çabaladıkça balçık olup ayağımı içine çekiyor.
Tekrar sesleniyorum yabancı adama bu sefer yardım dileniyorum fakat ses seda yok oluyor bir başıma kalıyorum. Ayaklarım balçık kıvamında ki toprağa iyice gömülüyor. Bir an bileklerimde olan çamur bir an sonra hızla diz kapağıma kadar yükseliyor. En son kafam ve kollarım haricinde olan tüm uzuvlarımı toprak yutuyor. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Kimse olmayan yere.
Bu sefer Allah'a yakarıyorum. Derin derin nefesler alıyorum. Sanki son defa alırmış gibi, toprağın altına girince gerek kalmasın diye ciğerlerime depoluyormuşum gibi çekiyordum ciğerlerime çeneme kadar gelen balçıkla daha da bağırıyordum.
Bomboş olan arazi benim canhıraş çığlıklarımla doluyor doluyor ardından geri gelip kulaklarıma çarpıyordu.
Gözlerim büyüyor hayatta kalmak için daha da çırpınıyor yüzeyde kalmak için, acizce çırpınıyordum.
"ESLEMMM!"
¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤
Nefes nefese yataktan doğruldum şakaklarımdan akan buz gibi terler sıcak vücudumda ürpertiye neden oluyordu. Gerçeklikle oda da gözlerimi gezdirdim. Sobanın çıtırtıları eski harabeden bozma sessiz evimizin rutubetli duvarlarında yankılanıp kulaklarıma ulaşıyordu.
Karanlığa alışan gözlerim sobanın biraz ilerisinde eski döşekte uyuyan erkek kardeşim ve eski tülün önünde konumlanmış sedirin üzerinde sere serpe uzanmış babam.
Yerimden ses çıkarmamaya çalışarak doğruldum. Yavaş ve savsak adımlarla kapıya ulaştım . Kapının hemen yanın koğuşlanmış sandalye üzerindeki kalın yün hırkamı ve pamuklu yazmamı alıp üzerime giydim.
Sessiz olmaya özen göstermeye çalışarak kapının kulpuna asılıp aşağı indirdim. Gıcırdayarak açılan kapıyla yüzümü buruşturup dişlerimi sıktım. Nefesimi tutup kafamı geriye çevirdim. İlk önce babamda gezen bakışlarım ardından kardeşimin üzerine döndü hala uyuduklarını gördüğümde rahatça ciğerlerimde kilitli tutuğum nefesimi geri bıraktım ardından kapını gıcırtılarını durduracakmış gibi yüzümü buruşturarak açmaya devam ettim.
Kapıyı benim geçebileceğim kadar araladıktan sonra aralıktan bedenimi geçirdim. Soğuk hava odaya daha fazla dolmasın diye olabildiğince sessiz ve aceleyle kapıyı örtüm.
Terli olan vücuduma soğuk hava nüfuz edince vücudum darbe almış gibi titredi.
Soğuk beton zeminde olan çorapsız ayaklarımın kemikleri sanki kırılıyormuş gibi hissettiriyordu.
Mutfağa ilerledim ayaklarım sıcak zeminle buluşmak için sürekli beynimi meşgul ediyordu.
Mutfağın eski fayans tezgahına ellerimi yaslayıp bu ayaz soğuğunun bir an evvel bitmesini umdum. Her kış burnumun akmasından ve bu buz gibi havadan muzdarip idim.
Musluğun paslı ve demir başını çevirdim. Plastik borudan akan suyun metal evyeye
çarpan sesi kulaklarıma doldu ardından suyun altına ellerimi soktum ve buz gibi suyu yüzüme çarptım. Dişlerim tıngırdamasını önemsemeyip yünlü hırkamın koluna sildim yüzümü.
Mutfağın tahta penceresine ilerleyip hafif yan dönerek kalçamı beton çıkıntıya yasladım.
Mahalleyi saran beyaz kar daha da üşümemi sağlıyordu. Mahallenin başında yanan sarı sokak lambası zar zor aydınlatıyordu boş ve izbe sokağı.
Akşamları korkunç olan bu sokağın sabah çocuk sesleriyle normal bir sokağa
dönüşmesini düşündüm. Akşamları sessiz ve karanlık olan bu sokak öğlen okuldan dönen çocukların sesiyle hayat bulur bende bu yalnız evde çocukların yankılanan gülüşleri ve bağırışları eşliğinde evin bitmek bilmeyen işlerini yapardım.
Bir an bakışlarım camda yansıyan çehreme takıldı. Bembeyaz solgun tenim. Hafiften çekik normal boyuttaki kahverengi gözlerim belli eden derin gamzem, küçük burnumla sade bir kızdım.
Sabaha kalmadan sönüp bizi zemheri soğuğunda tek bırakacak soba aklıma gelince mutfak rafındaki el fenerini alıp dış kapıya ilerledim. Branda ve sopalarla yapılmış verandadan botlarımı giyip çıktım. Soğuk hava direk yüzüme çarpınca hırkama daha da sarındım. Çenem benden bağımsızlığın ilan edip zangırmaya başlamasıyla dişlerimi sıkıp zangırdamasını önlemeye çalıştım.
Evin hemen yan duvarına bitişik olan odunluğun kilitli kapısını cebimdeki
çıkardığım anahtarı demir kilide takacakken kapının aralık olduğunu fark ettim. Belki sabah açık unutmuşumdur diye çok fazla üzerinde durmamıştım.
Karanlık olan odunluktan eski boya kovasını, şimdi kömür taşımak için kullandığım kova, elime aldım hemen bitişiğinde duran demir ucu tahta olan küreği de elime aldım ve ilerde torbaların içinde yer alan kömürlerin yanına ilerledim. Torbayı açıp küreği içine daldıracakken derinden gelen bir inleme sesi duydum.
Hemen elimdeki torbanın ucunu serbest bıraktım ve ardıma döndüm. Elimde sımsıkıya tuttuğum kürek ve kocaman açtığım gözlerimle etrafa bakındım, sanki kocaman açtığım gözlerim sayesinde etrafı daha iyi görebilecekmişim gibi, nefesimi dahi tutmuş tekrar bir ses duymaya çalıştım ama sessizlik o kadar çoktu ki kulaklarım uğuldadı.
El fenerini etrafta dolaştırıp emin olmak için "Kim var orda?" diye seslendim hiçbir ses gelmeyince odunluğun arkasına ilerledim. Beynim ne kadar işini bitir çık git sıcak yatağına dese de bir diğer tarafım buna kulak açmıyor ve adımlarımı yönetiyordu.
Odunluğun arkasına doğru ilerleyince kesik kesik gelen nefes sesleri daha da korkutuyordu bu zavallı benliğimi. En uca gelince küçük demir parmaklıkların bulunduğu küçük dar pencereden yansıyan ayın ve sokak lambasının sarı ışığı yerdeki kan izleri ve gözlerini sımsıkı kapatmış dişlerini sıkmış hırıltılı nefes alan iri yarı adamın üzerinde yansıyordu. Dudaklarımdan firar edecek çığlığımı engellemek için ellerimi sıkıca dudaklarıma bastırdım.
Biraz daha ilerleyip adamın yanına çöktüm " iyi mi siniz?" Bendeki de soru adam burada can çekişirken ben gelmiş adamın iyi olup olmadığını soruyordum.
"Şey... yaranız nerde? Buraya nasıl girdiniz? Kimsiniz? Ambulansı arıyorum. "yerden destek alıp doğrulacakken bileğimden tutulup aşağı çekildim. Nefesim boğazımda takılmış gibi nefes alamadım.
Ellerim bu defa zemin kadar sert ama zeminden daha da sıcak göğsüne düştü. Soğuktan buz tutan parmaklarım sıcağı daha da hissetmek için deliriyor için bu kocaman bedene sıkıca tutunmak istiyordu.
Gözlerim yuvalarından çıkmak ister gibi açıldı öyle ki canım acımıştı.
Hızlı nefesler alıp veriyordum. Kalkmak için kocaman avuçlarının içindeki sıska ve ince bileklerimi çekiştirdim. Elleri daha da sıkı kavrayıp göğsüne bastırdı avuçlarımı.
Göz kapaklarının örtüğü gözlerini aheste aheste açıp benim kahve gözlerime dikti simsiyah gözlerini. Kilitlenen bakışlarımı bu siyah kuyudan alamıyordum bir kuyu gibi sonu belli olmuyor ama bakanın başını döndürüyordu.
Bu yaptığım yanlıştı hem de çok yanlış. Nasıl da günaha buluyordum. Kimseye değmemiş gözlerimi. Nasıl da ateşimi harlıyordum kimseye dokunmamış ellerimle.
Bu düşünceyle daha da kızardım. Cehennemin kızıllığının yansıması düştü
yanaklarıma, gözlerim yaş doldu utancımdan.
Ben ellerimi çekip bağırmaya çalışacakken sırtım sert zeminle buluştu. Acıdan ağzımdan boğuk ve sessiz bir çığlık çıktı çünkü iri avcunu dudaklarımın üzerini örtmüştü. Çırpınıp bu utanç verici halden kurtulmaya çalıştım ama kocaman vücudunu vücuduma baskı uygulamaya başladı.
Dizlerimi hareket ettirip bacak arasına geçirecekken vücudunu daha da yasladı bacakları sıska bacaklarımın üzerine koyup yerle biraz daha bütünleştirdi.
Yüzünü yüzüme yakınlaştırdı kalbim göğüs kafesime sert darbeler indiriyordu. Göğsüm bu darbelere dayanamaz da burada bu barbar adamın kıskacında son nefesimi veririm diye endişelendim.
Utancımdan solgun yüzümün beyaz bir yeri kaldığını sanmıyordum. Gözlerimi yüzüne
kaldırdım bu barbar yabancının.
Simsiyah gece kadar siyah olan siyah gözleri, bir kadına bile yakışabilecek düz burnu, kırmızı dudakları alt dudağı üst dudağına göre daha dolgundu, hafif kirli sakalları, siyah uzun dalgalı saçları, asi ve uzun perçemleri alnına dökülmüş ve oranın sahipleriymiş gibi asilce yerlerini almışlardı. Esmer teniyle gördüğüm en yakışıklı adamdı, gördüğüm erkek sayısı bir elin parmaklarını geçmemişken, "Uslu bir kız ol ve rahat dur!" Bariton sert boğuk sesiyle kelimeler dudaklarından adeta hırlama eşliğinde dökülmüştü.
Yerin ikiye ayrılmasını diledim daha fazla bu durumda kalmamak için.
Bir eli iki bileğimi sıkıca tutmuşken değeri dudaklarım üzerindeydi. Dudaklarımı bir
birine bastırıp avuçlarından kurtarmaya çalıştım.
Üzerimdeki iri adam ayaklarımı yere vura vura ağlama isteğimi körüklüyordu.
Gözleri yüzümde dolandı. Gözlerinin değdiği yer kor olup ruhumu yaktı.
Dudakları alayla tek tarafa kıvrıldı. "Yazık(!)"
Neşeli bir gülüş çıktı dudaklarından. Dilin damağına vurup cık cık sesi çıkarıp başını iki yana salladı. Gülünce yanaklarında çıkan gamzesi bu barbarı masum küçük bir çocuk yapmıştı gözümde.
"Çok yazık(!)" Cümlelerinin aksine yüzü gülüyor şekerini bulmuş bir çocukmuş gibi
suratıma bakıyordu.
Dişleri gözükecek kadar gülümsedi kafasını tekrar iki tarafa salladı. Kafasını omzuma
yaslayıp derin bir nefes çekti içine. Omuzları bu hareketle daha da genişlemişti. Benimse
bedenim büzülmüş küçücük kalmıştı. Küçülüp yok olmak istiyordum.
Kafasını hafifçe kaldırdı. Dudakları önce dolamamın açıkta bıraktığı yanağıma sürttü ve kendine çizdiği rotada ilerledi. Bu hareketle kaskatı olan bedenim iyice kasıldı.
Dudakları kulağımın üzerine gelince derince bir nefes alıp vermişti. Dudaklarından çıkan sıcak nefes dolamamı havalandırmıştı.
"Çok yazık, bu bedenin zalim bir celladın eline düşmesi. Ah! Çok yazık daha eşine kavuşamamış
bedenin ölmesi".
Bunları bu kadar rahat söylemesi kanımı dondurmuştu. Kendisinin de söylediği gibi
zalim bir cellad mıydı? Allah'ın verdiği canı gözünü kırpmadan alabilir miydi?
"Hmm biraz düşündüm de niye hemen öldüreyim ki belki beni eğlendirebilirsin hım?"
Tek kaşını kaldırmış küçümsercesine yüzüme bakıyordu bu haya yoksunu adam. Hissettiğim öfkeyle delice çırpınmaya başladım ama bu insan yarması değil bir santim kıpırdamak yerinde bile sallanmadı.
Cebinde titreyen telefonla hareketlerim kesildi. Korkuyla ona baktım giderdi değil mi?
Ellerimi birbirine yapışmış bedenlerimizin arasına soktu ve iyice yaslandı. Elini bacağıma sürtüp giydiği pantolonun cebinden telefonunu çıkardı uzun ve ince parmaklarını arasında tuttuğu telefonun ekranına kaşlarını çatarak baktı.
Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bunu engellemek için koca bedenini biraz daha
bastırdı bedenime. Utançla biraz daha kızardım.
Yanaklarımın içini kanatırcasına ısırdım. Dolan gözlerimdeki yaşlardan biri
özgürlüğünü ilân edip firar etti şakaklarıma doğru ama onu bekleyen yazmamın üstünde son buldu ilân ettiği özgürlüğü.
Telefonu açmış olacak ki telefonu kulağına götürdü ve bariton boğuk sesiyle konuştu
ben burada titrerken karşısındakini düşünemiyordum.
"Söyle"
"Abi neredesin? Sevda yenge yine kriz geçirdi seni istiyor.'' Karşıdaki adamın konuşmasıyla bedenime yaslı olan beden kaskatı oldu. Derin bir nefes alıp bıraktı dudaklarında gerisin geri.
"Tamam sen onu oyala doktoru da çağırın ben vuruldum. Anneme bir şey belli etmeyin sabaha karşı varmış olurum. " Cümlesi bittikten sonra karşıdaki ne söz hakkı tanımadan telefonu kapattı.
Bu defa gözlerini gözlerime dikip her kelimeyi beynime kazımak istermiş gibi teker teker fısıldadı.
"Eğer ki polislere gidip bir şey söylersen bu defa bu kadar kolay kurtulamazsın elimden
ve emin ol itinayla ilgilenirim seninle."
Üzerimden kalkıp tek eliyle üstünü temizledi. Ardından sağ elliyle sol kolunun üst kısmını
tuttu. Daha sonra geldiği gibi sessizce gitti.
Ben o gittikten ne kadar sonra bilmiyorum ama bir süre sonra dizlerim üzerine
doğruldum. Sırtımı is olan duvara yasladım, bacaklarımı karnıma çekip boş boş yere
düşmüş yabancı adamın kanını aydınlatan fenere dalgınca baktım.
Sabah ezanın sesiyle ağrıyan ve şişmiş
olan gözlerimi kırpıştırdım. Sanki göz
kapaklarımda küçük iğneler vardı da gözlerime batıyordu. Derin bir nefes aldım ve doğrulmaya başladım. Yavaş ve savsak adımlarla az önce doldurmak üzere bıraktığım kovayı elime aldım ruhsuz adımlarla yere attığım küreği de diğer elime alıp bıraktığım torbayı elime aldım. Kovaya kömür doldurduktan sonra elime iki büyük ağaç alıp yavaş adımlarla kapıyı açıp dışarı çıktım soğuk hava hissizleşen bedenimin üzerinde hiç bir etki bırakmayıp geçip gitti.
Titreyen ellerimle hırkamın cebinden anahtarı alıp yavaşça ardıma döndüm. Kapıyı sıkıca kilitleyip. Kenara bıraktığım kova ve ağaçları elime aldım. Eve girince sessiz adımlarla odaya girdim sönmeye yüz tutmuş sobanın yanına ilerledim.
Üzerindeki büyük demir çaydanlığı alıp kenara bıraktım sobanın ağzını açıp getirdiğim iki büyük ağacı içine attıktan sonra alta kalan ateşle tutuşmasıyla kovadaki kömürü de üzerine döktüm hızla elimdeki soba şişi yardımıyla sobanın ağzını kapattım.
Kaynamış olan suyu kirli ellerimle tutup banyoya ilerledim. Kovaya sıcak suyu
döktükten sonra mutfağa ilerleyip musluğun altına bıraktım musluğun paslı demir başını döndürerek açtım ve çaydanlığın dolmasını bekledim.
Çaydanlık dolunca etrafına su döküp ellerimi yıkadıktan sonra elime alıp odaya geri gittim. Isısını kaybeden oda tekrar aynı kavuşmuş odayı sobanın içinde yanan ağaç ve kömürün çıtırtı sesleri doldurmuştu. Soğuk banyoya ilerledim. Kovaya sıcak suyu döktükten sonra mutfağa ilerleyip musluğun altına bıraktım musluğun paslı demir başını döndürerek açtım ve çaydanlığın dolmasını bekledim. Çıkan cos sesi odada yankı buldu.
Banyoya geri dönüp sıcak suyu boşalttığım kovaya ılınması için soğuk su ekledim.
Üzerimdeki kirli kıyafetleri çıkarıp titreye titreye soğuk betona oturdum. Bacaklarımı
kendime çekip kollarımı bacaklarıma doladım.
Soğuk, belki de o yabancı yüzünden kendimi cezalandırıyordum. Allah beni affeder öyle
değil mi? yani ben istemedim o adamın bana dokunmasını.
Elime aldığım kovayı sıcak suya daldırıp üzerime döktüm. Buz gibi olmuş hissiz bedenim sıcak suyla hayat bulmuş gibiydi. Önüme gelen saçlarımı geriye doğru ittim. Kenarda duran torbadan bozma lifi elime alıp tenimi kanatırcasına sildim. Sanki hala bedeni bedenime temas ediyormuş gibi hissediyordum.
Daha da hırslandım. Hıçkırıklar boğazımda düğümlendi. Göz yaşlarım hapislerinden feragat etti. Bir elimde lifi tutarken diğerini hırsla gözüme bastırdım ağlamak istemiyordum. Gözlerim ağrıyor ruhum kanıyordu.
Pes ettim bir hıçkırık boğazımdan çıkıp boş banyoda yankılanıp tekrar kulağıma çarptı.
Daha sonra ard arda hıçkırıklarımı saldım etrafa.
Bedenim harama bulanmış mıydı? Ben aşağılıklardan mı olmuştum?
Banyodan sonra Allah'a yakarmak af dilenmek istedim. Soğuk suyla abdestimi alıp
üzerime kalın ve yünlü eski elbisemi geçirdim zaten tek tük olan kıyafetlerimin arasından.
Namazımı eda edip Allahtan af dilendi bu aciz ve bir çare benliğim. Saatlerce derdimi döktüm ona, saatlerce kapısında bekledim en sonunda gün ağarmış güneş ufukta tüm ihtişamıyla süzülerek yavaşça gökyüzündeki saltanatına ilerliyordu.
Babamın kahvaltısını hazırlamak için ayaklandım. Seccadeyi özenle katlayıp sedirin üzerine bıraktım. Oturma odasına, aynı zaman da yaptığımız, ilerleyip büyük çaydanlığı elime aldım. Mutfağa götürüp kaynamış suyla çay demledim ve tek gözlü ocağın üzerine bıraktım.
Kahvaltılıkları teker teker tepsinin üzerine dizdim. İki çay bardağını kenarına koyup elime bayat iki ekmekle tepsiyi aldım ve oturma odasına ilerledim. Gün aydınlanmış oda da sobanın çıtırtıları hala yükseliyordu.
Elimdeki tepsi ve ekmeği kenara bıraktım ardından gece üzerinde uyuduğum döşek ve yorganı katlayıp babamın uyuduğu sedir ve duvarın kenarına yerleştirdim. Erkek kardeşimin uyuduğu yer yatağına ilerleyip onu uyandırmaya çalıştım en sonunda uyanmış ve ben de yatığı toplamış sofra bezini yere serip kahvaltı tepsisini üzerine yerleştirmiştim. Etrafına koyduğum süngerden minderleri biraz geriye çektim. Babam uyanmada kardeşimi okula göndermiştim henüz lise ikiye giden kardeşimi okula göndermiş evin temizliğini bitirmiştim.
En nihayetinde babam uyanmış daha yeni ayaklandım. Daha yeni uyanmışken bir paket sigara bitirmişti. Her zaman ki gibi mahallenin kahvesine gitmişti. Her gün ki rutinimiz böyleydi.
Sobanın külünü dökmek için dışarı çıktım. Bahçenin dış kapısına ilerleyip, duvarın kenarında olan çöp kenarına döktüm.Her zamanki evin gündelik işleriyle uğraştım aklımda gece gördüğüm adam,ruhumda da bedenimde de onun haram izleriyle.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin canlar ♥️