Öğleden sonra, Asil’in iki koruması eşliğinde şehrin en lüks butiklerinden birine girdim. Esila da hemen önümdeydi. Tekerlekli sandalyesini iterek, ışıltılı ve sessiz mağazada ilerliyorduk. Esila’nın her zamanki gibi donuk olan bakışları, vitrindeki renkli kumaşlara takılıyor gibiydi belki de sadece bir yanılsamaydı. Danışman, Asil’in adını duyar duymaz hemen kişisel alışveriş alanına yönlendirdi bizi. “Size nasıl yardımcı olabilirim, hanımefendi?” diye sordu sesi tatlı ve biraz da yapaydı. “Davet için bir elbise arıyorum,” dedim kendi sesimdeki güvensizliği bastırmaya çalışarak. “Sade... ama zarif bir şey.” Danışman, hemen bir dizi abartılı, payetli ve tüylü tasarım getirmeye başladı. Her biri Asil’in “düzgün” tanımına uyuyordu belki, ama bana ait değillerdi. Bir yandan da Esila’yla ko

