1-Giz
Nihan, giz demekmiş.
Annem söyledi.
Annem koymuş adımı. Onun için hep gizli saklı mı olmalıymışım? Çocukken ismimin anlamını öğrendiğimde sormuştum anneme.
Neden Nihan benim adım anne? Neden giz anlamına geliyorum?
Bir cevap vermedi, bakıcıma çevirdi ela gözlerini, ''Nihan'ı uyut sonra da Fulden'le ilgilen.''
Bakıcım, çocukluğumdan beri annemden daha çok gördüğüm Selda ablamdı. Beni odama götürüp uyutmuştu. Uyumazsam annemin ona kızacağını bildiğim için artık o yaşta bile başlamıştım yalan söyleyip numara yapmaya. İyi uyuma numarası yapıyorum. Bu bir gün işime yarar mı hiç bilmiyorum.
24 yaşıma kadar yaşadığım odada gezdirdim gözlerimi. Çok geniş bir odaydı, büyük bir yatak vardı odamdaki her parça özel olarak tasarlanmıştı. Annem mimarıydı bu odanın. Odamdaki renk ağırlıklı olarak gül kurusuydu tam bir genç kız odasıydı anneme göre.
Ben gül kurusundan nefret ederdim. Benim isteklerimin bir değeri olmadığını anlıyordum bu odaya her baktığımda. Çocukluğumdan beri kurmalı bir bebek gibi yetiştiğim, robottan farklı olmadığım, bir birey olduğumu unuttuğum için belki de şimdi en çok kendime kızıyorum.
Avcumun içindeki kağıt bana bir birey olduğumu, içinde yüzmekten yorulduğum bu okyanustan kurtulup küçük bir su birikintisinde de yaşayabileceğimi anlatıyordu. 24 yıldır cesaret edemediğim her şeye cesaret edebilirdim. Bu kağıt bana bu gücü de veriyordu.
Elimde tuttuğum bu kağıt bana yepyeni bir hayatı müjdeliyordu. Ben o hayata sıkıca sarıldığımda yüzmekten yorulduğum bu koca okyanustan da kurtulacaktım.
Topuklu ayakkabılarımdan çıkan sesler eşliğinde odamın kapısına ilerledim, kapıdaki anahtarı çevirip kilitledim. Bu kilit artık aileme de vurduğum kilidi temsil ediyordu. Bu kilit benim özgürlüğümü temsil ediyordu.
Giyinme odama girip kırmızı büyük bir bavul aldım hemen. İçi boş olmasına rağmen ağır olan bavulu yatağımın üzerine çıkartıp fermuarını açtım. Gardırobuma ilerleyip annemin benim için aldığı kıyafetleri kenara iterek kendi seçimim olan kıyafetlere yöneldim. Bir sürü pantolon, boğazlı kazak, hırka, birkaç da elbise koydum. İlk iş günümde giyebilirdim belki. Bu düşünce gülümsetmişti beni, kendi işim diye bahsedeceğim koca bir başarım vardı benim.
Bavulun içine çorap, iç çamaşırı, diş fırçası ve diğer tüm kişisel eşyaları da tek tek yerleştirdim. Makyaj masamın çekmecesini açıp tüm değerli takıları kenara iterek annemin bana doğum günü hediyesi olarak aldığı kelebekli tokayı aldım, ve de babamın ilk hediyesini. Bunlar diğer her şeyden çok daha değerliydi benim için.
Bugüne kadar hiç çalışmadığım için maaşımı alana kadar zorlanacaktım gideceğim yerde. Bunu da düşünmem lâzımdı, o pahalı takıların içinde beni idare edecek kadar olanlarından birkaç tanesini alıp istemesem de çantama koydum.
Makyaj aynama yansıyan aksime baktığımda gözlerime yerleştirdiğim kararlılık beni ayakta tutuyordu. Başarabilirdim, bu evin sınırlarından özgürce bu kadar uzaklaşmadım ama yapabilirdim. Hiçbir zaman kendi ayaklarım üzerinde durmadım ama durabilirim.
Masanın üzerindeki aile fotoğrafını elime aldım, annem ablam ben vardır. Bir de annemin ikinci eşi Tufan bey vardı.
''Beni buna siz mecbur ettiniz.'' diye fısıldadım, ''Beni buna siz mecbur ettiniz.''
Kapım çalmaya başladığında hemen gözümden süzülen gözyaşını sildim.
''Nihan kapı kilitlemek yeni huyun mu?''
''Geliyorum anne!''
Bavulumu zor da olsa yere indirip giysi dolabıma koydum. Çantamı da gardırobun içine sıkıştırıp hızla kapıya koşturdum. Araladığım kapının karşısında annem duruyordu. Tek kaşını kaldırıp inceledi yüzümü.
''Ne oluyor Nihan?''
''Bir şey olduğu yok anne, günlük yazıyordum.''
Umursamaz bir ifade takındı, ''Yine saçma sapan şeyler karalıyordun yani?''
Başımı salladım hafifçe, ''Evet.''
''Bırak saçma işleri de hazırlan, akşam Önder'le buluşacaksın haberin var değil mi?''
Başımı dikleştirdim, gitmeden önce kalmak için elimden gelen her şeyi yapmak istiyordum.
''Anne ben onu sevmiyorum.''
''Ben de babanı sevmiyordum Nihan, evlenince alışırsın.''
Umutsuzlukla düşürdüm omuzlarımı, ''Anne Önder'le yemeğe çıkmak, onunla vakit geçirmek işkence gibi geliyor bana. Kendimi hiçbir anlamda ona yakın hissetmiyorum.''
Topuklu ayakkabısını sertçe yere vurduğunda dudağımdan kaçan nidayla gözlerimi sıkıca kapadım. Bu hareketi çocukluğumdan beri beni hep korkuturdu.
''Yeni aldığımız elbiseni giy, gözaltı morluklarını da kapatmayı unutma.''
Arkasını dönüp odamdan çıkarken duraksayıp yüzüme baktı, ''Daha önce defalarca konuştuğumuz konularda tekrar nefes tüketmeyi sevmiyorum Nihan, anladın değil mi?''
Başımı salladım, bu kez koca bir itiraz belirtisiydi bu yaptığım hareket.
''Aferin, hadi hazırlan.''
Odamın kapısını kapatıp üzerimdeki her şeyi çıkararak banyoya girdim. Sıcak suyun altında rahatlamak ve tüm düşüncelerimi toparlamak adına uğraşıyor ve direniyordum. Ojeli tırnaklarım avuç içime batarken o acıyla açtım kapattığım gözlerimi.
Artık burada kalmak, bir şeylerin zorunda olmak istemiyordum. Ben artık yeni bir hayat yeni bir başlangıç diliyordum. Bunun içinde atacağım adımların annemin canını yakmasını umursamayacaktım. Onun beni hiç umursamadığı gibi, ben de onu umursamayacaktım.
Bornozuma sarılarak banyodan çıktım. Gardırobu açıp son aldığımız elbisenin askısından tutarak yatağımın üzerine bıraktım. Ayakkabıların içinden ona en uygun ayakkabıyı seçip yere bıraktığımda son kez bir zorunluluk yapıyorum diye geçirdim içimden. Bir daha olmayacak Nihan. Olmayacak.
Dudaklarıma gezdirdiğim rujun kapağını kapatıp aynadan son kez kendime baktım. Ayağa kalkıp boy aynasından kendime baktığımda yansımadaki kızın ben olmadığını düşündüm ilk önce. Bu kız ben değildim, hiç değildim hem de.
Beni zorla soktukları kalıp buydu işte, güzel alımlı genç bir kadındım. Öylesine paketti ki bu görünüşüm hiçbir derinliği yoktu bana göre. Ben bu değildim, hiçbir zaman olmamıştım. Bu kez sondu ama bu üzerime zorla geçirdiğim son kıyafetti.
Annem girdi o sırada odama, baştan aşağıya süzdü beni. Bir kez memnun edememiştim onu, memnun değildi yine.
''Ayakkabılar olmamış ve kilo almışsın Nihan. Spor derslerini haftada 3'e çıkar. Saçların da dökülüyor mu senin?''
Dökülüyordu, stresten.
''Sağlıksız sağlıksız şeyler yersen tabii dökülür.''
Önüme bıraktığı gümüş ve ince topuklu ayakkabıya baktım çekinerek, ''Anne bu ayakkabı canımı acıtıyor.''
Arkama geçip saçlarımı düzeltirken konuştu, ''Giy bu elbisenin altına en iyi o gider, şık olduğunda canının acıması umurunda olmasın Nihan.''
Dediğini yapıp ayakkabıyı giydiğimde kendimi kötü hissetmeye başlamıştım bile. Makyajımı da düzeltti, allığımı daha da artırırken inceledi yüzümü. Çenemden tutarak sağa sola çevirdi.
''Yüzün güzel bari o kurtarıyor.''
Oysa ruhum sizin yanınızda gittikçe çirkinleşiyordu, darbeler alıyordu. Ben durun artık dedikçe daha da karartıyordunuz içimi. Ben bunları hak ediyor muydum? Ben bunları hak etmiyordum.
''Tufan, Önder'e daha özenli davranmanı söyledi. Umursamaz gibi durma, biraz gülümse kadın gibi davran.''
''Önder'le iş yapmak için beni kullanıyorsunuz, bu beni çok yaralıyor anne.''
Sertçe baktı yüzüme, bakışlarındaki öfke korkutuyordu beni. Öylesine sindirmişti ki beni ondan korkuyordum. Ben annemden çok korkuyordum hem de.
''Şu hayatta annen için ilk defa bir şey yapıyorsun. Çocukluğundan beri sana hayal gibi bir hayat yaşattım. Piyano dersleri, şatafatlı doğum günleri, bir giydiğini bir daha giymene gerek olmayan çok lüks bir hayat...''
Bu kez susmak istemedim, beni sözleriyle bir yükümlülük altında bırakmasına izin vermek istemedim.
''Babam sayesinde yaşadık tüm bunları, senin sayende değildi.''
''Nihan! Kes sesini!''
Öfkeli sesi karşısında cılız bir yaprak gibi savrulsam da dik durmaya çalıştım. Oysa öylesine korkuyordum ki onun öfkesinden. Bu bile deli cesareti demekti benim için. 24 yıldır hiç kalkışmadığım bir şeye kalkışmaktı, yeni adımlar attığım için cesur olduğum için korkuyordum.
''Senin baban beni aldattı, senin ben yaralanıyorum dediğin şeylerin ben 2 3 hatta 10 katını yaşadım. Kan kusup bunu kimseye belli etmedim. Ne için Nihan? Bu yaştan sonra gecekonduya düşmek için mi? Bu yaştan sonra fakirlik çekmek için mi? Ben sana gençliğimi güzelliğimi verdim, bunun karşılığında yaralan, hatta daha fazla yaralan. Umurumda değil. Bunu bana borçlusun!''
''Anne ben senin kızınım, çek senedin değil!''
Ellerini kollarıma dolayıp beni sarstı, ''Mutluluğum ne de gizliyle o ol o zaman, iyi bir evlilik yapmanın neresi kötü! Hepimiz çok daha rahat bir hayat yaşayacağız! Önder muhteşem bir adam, sen şu hayatta daha ne istiyorsun Nihan!''
''Mutlu olmak istiyorum,'' dedim ağlamaklı bir sesle, ''Bu Önder'le olmaz anne, ben sevemem onu.''
''Zorla kendini, sevilmeyecek bir yönü yok onun. Sev ki sevilesin.''
''Yapamıyorum.'' dedim yalvarır gibi, ''Sevemiyorum anlasana.''
''Yeter! Bu saçmalığa bir son ver! Yıllarca sizin için kendimi heba ettim, o babanı yaptıklarına bile göz yumdum. Bu yaştan sonra Handan hanım sefalet çekiyor dedirtmem! Bu hayatı bana borçlusun Nihan! Duydun mu beni borçlusun!''
Bir tokat gibi indirdi sözlerini yüzüme, öyle acıdı ki canım. Bu fiziki bir acıdan çok uzaktı. Ruhum sızım sızım sızlıyordu. Öz annemin karşısında onun sözleri yüzünden tir tir titriyordum. Haklıydı belki de sözlerinde, kendince haklı olduğu yerler muhakkak vardı ama ben bu oyunun piyonu olmayı istemiyordum.
Canımı acıtan sözlerini savurup arkasını dönerek gittiğinde tehditkâr sözleri uğuldadı kulaklarımda. Ellerimi kulaklarıma kapayıp yatağın üzerine oturduğumda da o sesleri duymaya devam ettim. Hiç istemesem de tüm o sözleri bir bir kazınmıştı aklıma. Odamın kapısı açıldığında bu kez içeriye giren benden 3 yaş büyük ablamdı.
''Nihan!''
Yanıma yaklaşıp yatağa oturdu, ''Ne bu halin? Annemi delirtmişsin yine. Bıkmadın mı direnmekten?''
''Sevmiyorum Önder'i, lütfen yardım et.''
Alaycı bir tavır yayıldı yüzüne, ''Seni duyan da çok çirkin ve fakir biriyle evleniyorsun sanır. Oysa Önder bunların tam tersi bir adam. Genç yakışıklı, üstelik de zengin. Sana da deli gibi aşık. Şu hayatta bir kadın başka ne ister Nihan?''
''Sevmiyorum onu, sevmek istiyorum ama olmuyor. Ben bir iş anlaşması olmak istemiyorum. Üzerimden senetler dönsün istemiyorum. Bu çok çirkin, anlıyor musun beni Fulden?''
''Saçma sapan konuşma Nihan, senet falan nasıl söz o öyle? Sadece Öner beyle yakın ilişki kurman Tufan amcanın işleri açısından iyi olacak.''
''Yumuşatma lütfen, bunun ne demek olduğunu bilecek kadar akıllıyım.''
İşaret parmağını şakağıma koyarak başımı ittirdi, ''O zaman aklını kullanıp Önder'i kaçırma, hayatta her şey sevgi değildir. Para her şeyden üstündür. Sevgi, aşk karın doyurmaz.''
Odamdan çıktığında beni koca bir yalnızlığa iten ailemin arkasından baktım sadece. Oysa ablamdan bir destek duymayı çok isterdim. Ben boyalı bir süs küpü değildim, beni öyle görüyorlardı. Benim ancak öyle bir işe yarayabileceğimi düşünüyorlardı. Oysa ben böyle bir hayatı hiç istemiyordum.
Telefonum çaldığında gözyaşlarımı sildim. Son model telefonumun ekranında Önder Saygun ismini gördüğümde ise çığlık atmamak için zor durdurdum kendimi. Her şey onun ısrarı üzerinden şekillenmişti. En başından vazgeçse ben bu iğrenç şeyleri yaşamak zorunda kalmayacaktım.
Annemin ve ablamın üzerimde bıraktığı psikolojik baskı benim dilimi lal etmişti sanki. Bu gece sondu, son kez dayanacaktım bu saçma oyuna. Yarın olmayacaktı, ben yarın burada olmayacaktım. Ben yarın eski Nihan olmayacaktım. Özgür bir kadın olacaktım.
Telefonu cevaplandırıp kulağıma götürdüğümde endişeliydi Önder'in sesi.
''Nihan, merak ettim seni. İyi misin?''
''İyiyim.'' diye cevap verdim soğuk bir sesle.
''15 dakika içinde evinde olurum, hazır mısın benim için?''
''Hazırım.'' dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.
''Peki geliyorum, seni görmek için çok sabırsızım.''
Telefonu kapatıp makyaj masasının karşısına geçtim. Dağılmış makyajımı ve saçlarımı toplamam zamanını almıştı.
''Nihan hanım Önder bey geldi.''
Başımı hafifçe salladım haber veren yardımcıya. Oturduğum sandalyeden kalkıp boy aynasından bakarak elbisemi düzelttim. Çantamı alarak bu kez son diyerek çıktım odamdan. Merdivenleri inmeye başladığım an Önder topuklu ayakkabımın sesine gelmiş ve merdivenin başlangıcında beni beklemeye başlamıştı.
''Çok güzelsin.''
Merdivenler isteksizce tüketirken annemin öksürüğü bana Önder'e bir cevap vermem gerektiğini söylüyordu.
''Teşekkür ederim.'' diye yanıtladım onu.
Tufan bey bu durumdan en memnun olan kişiydi. Önder'in ailesi son dönemin en varlıklı ailesiydi onlarla iş yapan herkes ilerliyordu bu yolda. Tufan beyin istediği şeyde tam olarak buydu. Başarısıyla değil de başka durumlardan ilerlemek istiyordu. Ben de onun başarıya giden yolda üzerine basmak istediği yegane basamağıydım.
''Davete gelmek yerine baş başa yemeğe çıkmak istediğinizden emin misiniz?''
Bu gece cemiyetin en önem verdiği davetlerden birisi vardı. Annemler de son derece şık bir şekilde hazırlanmış ve bu gereksiz davete.
''Nihan'la baş başa yemek yemek benim için masaldan öte.''
Dudaklarıma zoraki bir gülümseme kondurdum. Tufan bey ve annem gülümserken benim acı çekişimi de net bir şekilde gördüklerini biliyordum.
''O halde biz gençleri tutmayalım, değil mi hayatım?''
''Haklısın sevgilim, Önderciğim Nihancığım çok yakışıyorsunuz.''
Tufan beyin sevimsiz cümlesi bende ona tokat atma isteği oluştursa da sustum. Bir şey demedim.
''Yarın sözleşmeleri imzalarız, görüşmek üzere Tufan bey.''
Sözleşme...Evet üzerimden dönen o sözleşmeyi imzalayacaklardı. Düştüğüm durum o kadar iğrençti ki bir kez daha emin oldum yapacağım şeyden. Beni bu yola iten herkesten bir kez nefret ettim tüm kalbimle.
Villadan çıkıp Önder'in son model arabasına adımladık, benim önüme geçip arabasının kapısını açmasına alışmıştım artık. Ön koltuğa yerleşip emniyet kemerime uzandım. Annemler bizi izliyordu, annem gözlerime hata yapma der gibi bakarken Tufan bey son derece rahattı. Oysa sevgili annem hatayı ben değil, siz yaptınız.
Yola çıktığımızda başımı dama yasladım. Önder'in gereksiz konuşmalarına katlanmak benim için koca bir ıstıraptı. Bu ıstırabı da son kez çekecektim, son kez bu dünyada nefes alacaktım. Ben artık kendime yepyeni bir dünya kuracaktım. En yenisinden, en özgüründen.
Yol boyunca Önder'in saçmalıklarına kısa kısa cevaplar verdim. Aramızda bir diyalog geçmesine kesin kes ambargo koymuştum, onunla konuşmak benim için zordu. Çok farklı kafa yapılarına sahip iki insandık. Araba durduğunda kapımın açılmasıyla emniyet kemerime uzandım. Topuklu ayakkabılarımı zemine yerleştirip indim arabadan.
Yine Önder'in sahibi olduğu çok lüks restoranlardan birine gelmiştik. Önder'in en sevmediğim huylarından birisi de sürekli kendi restoranına beni götürüp mekanı kapatmasıydı. Bundan nefret ediyordum. Her zoraki buluşmamızda ayaklarımın altına İstanbul'u seriyordu, ben artık İstanbul'u sevmediğimi bas bas bağırsam da duymamayı seçiyordu.
Elini belime yerleştirdiğinde bir kez daha onunla temas halinde olmaktan nefret ettim. Bu korkunç bir durumdu. Onunla temasta bulunmak bana kendimi kötü hissettiriyordu. İçeriye girdiğimizde loş bir ortam karşıladı bizi. Koskoca restoranın ortasında duran tek masaya artık alışıktım. Sandalyemi çektiğinde oturdum, ve o da karşımdaki yerini aldı.
Vivaldi'nin bir eseri çalıyordu, o melodiye kendimi kaptırıp rahatlamak istedim. Ama o buna izin vermemekte kararlıydı.
''Beyaz, kırmızı? Ya da dilediğin başka bir şey?''
''Beyaz şarap.'' diye yanıtladım onu.
İlk olarak birer kadeh içmemizin ardından yemekler de gelmişti. Bol bol Önder'in konuştuğu bir yemek oluyordu. Ben susup sorularına kısa kısa cevaplar veriyordum. Bu ona her zamanki tavrımdı. Daha önce detaylı bir şekilde ona ilgi duymadığımı ve onu sevmediğimi söylesem de bunu anlamayı reddetmişti. Bende artık umursamamayı seçmiştim. Belki de başka seçeneğim olmadığındandı.
''Çok güzelsin,'' dedi kısık bir sesle, ''Hayallerimden bile öte bir güzelliğin var Nihan.''
Sevdiğim adamdan böyle bir iltifat duysam yüksek ihtimal çok mutlu olurdum ama Önder'den duymak beni hiç etkilememişti. Hatta midemi bile bulandırıyordu bu sözleri. Ben onunla bir ortak nokta bulamıyordum kendimde. Olmuyordu. Yapamıyordum.
''Kalkalım mı, biraz halsiz hissediyorum.''
Endişeyle gözlerime baktı, ''Neyin var Nihan, hemen doktora gidebiliriz.''
Elimi kaldırdım, ''Hayır doktora gerek yok, dinlenmem gerekiyor sanırım.''
''Peki, gideriz ama sana bir şey söylemem gerek.''
Susarak baktım yüzüne, heyecanlı gibi bir hali vardı. Eli ceketinin cebine gittiğinde hayır diye haykırmak istedim o an. Lütfen bunu yapmasın, lütfen.
Cebinden kadife bir yüzük kutusu çıkardığında kaçmaya çalıştığım o gerçekle yüzleştim. Hayır desem de duymamış ve yapmıştı işte bunu.
Yüzük kutusunu açtığında çok büyük bir tektaş yüzük karşıladı beni. Önüme sürdü usulca. Elini uzatıp masanın üzerinde duran bordo ojeli elimi tuttuğunda içim ürperdi.
''Seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum Nihan, benimle ev-''
Elimi elinden kurtarıp havaya kaldırdım, ''Lütfen devam etme Önder.''
Endişeyle baktı yüzüme, kendimi son kez de olsa açıklamakta kararlıydım. Bu kez anlatabilirdim belki derdimi, belki de anlardı. Diretmezdi. İkimiz için de en iyi olanı yapardı. Ümitle araladım dudaklarımı.
''Daha önce de söyledim. Senin hislerinin karşılığı yok bende. Olamaz da Önder, sen çok iyi bir adamsın ama benim kalbim senin için atmıyor. Ben senin için sadece hata olurum. Tufan bey, ablam hatta annem bile benim üzerimden seninle iş yapmak istiyor. Sende bunu göre göre kabul ediyorsun, bu çok saçma. Ben senin paranı verip alabileceğin bir madde değilim.''
Sustu birkaç saniye, sözlerimi sindirmeye çalışır gibi bekledi. Sesini işittiğimde iyi şeyler duymak için sabırsızlanmıştım. Ama bu da boşa gitmişti.
''Beni sevmen için ne gerekiyorsa yaparım Nihan, ne gerekiyorsa.''
''Sorun da bu ya, insan insanı olduğu gibi sever. Değiştirmeye çalışmadan, yalın olduğu için sever. Benim kalbim seni sevmedi, kendini benim için değiştirmen sana da büyük haksızlık olur. Lütfen ikimize de bu haksızlığı yapma.''
''Söyleme böyle, ben seni çok seviyorum. Tahmin edemeyeceğin kadar çok hem de. Zamanla sende beni seveceksin biliyorum. Biz birbirimiz için yaşıyoruz Nihan, ötesi yok beni anlıyor musun?''
Elimi kavrayıp yüzüğü parmağıma geçirdiğinde elimi çekmeme izin vermedi.
''Yüzüğün burada kalsın, sana nasıl da yakıştı.''
''Önder zorlama beni, yapma lütfen.''
''Nihan hastasın sen, evde dinlen yarın tekrar konuşur ailemize de evlilik kararımızı güzel bir davette açıklarız.''
''Yeter!'' Elimi masaya vurduğumda bu hareketi bende kendimden beklememiştim.
''Seni sevmeyen bir kadını daha ne kadar zorlayacaksın. Zorla sevgi olmaz anla bunu artık. Bana baskı kurma! Tufan beyin de annemlerin de seni sömürmesine izin verme! Koskoca adamsın yeter lütfen anla artık!''
''Eğer halsizliğin devam ederse beni ara doktorla gelirim evine.''
O an tüm sözlerimin gereksiz olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Bu benim hayatımın en acı yüzleşmesiydi.
Hızla ayağa kalktığımda sandalyenin yere düşmesini umursamadım.
''Hastasın sen! Takıntılı bir hasta!''
Ayağa kalktı sakince, yanıma yaklaşıp elini belime yerleştirdi
''Ben de seni seviyorum sevgilim.''
Ondan kurtulmaya çalıştığımda beni daha çok kendine çekmesinden korktuğum için hareket edememiştim. Ona uyup restorandan çıktım. Kapımı açıp beni ön koltuğa bindirdiğinde hemen yanıma yerleşti. Araba hareket etmeye başladığında telefonumdaki saate baktım.
Az kalmıştı, bu saçma hayattan kurtulmama çok az kalmıştı.
Önder yol boyunca düğünle ilgili planlarını anlatırken dinliyor gibi yapıp içimden saniyeleri saymıştım. Bu adamla tek bir ortak yanım yoktu, sevemezdim de. İstemiştim, onu sevmeyi gerçekten istemiştim. Olmayan bir şeyi daha ne kadar oldurtabilirdim ki?
Yapmamıştım işte, şimdi içinde olduğum durum da en çok bana yazık ediliyordu. Ben kendimi bu saçma sapan planlar için harcamayacaktım. Yaşamak için çırpındığım bir hayatım olacaktı benim bu geceden sonra. Bu çırpınışım sırasında yorulacak olsam da en sonunda mutlu bir hayatım olacağına inanıyorum. Sırf bu inanış için şimdi çok acı çeksem de tüm bunların mükâfatını alacaktım.
Eve geldiğimizde arabadan inecekken Önder arabanın kapısını kilitlemiş ve inmeme müsaade etmemişti.
''Ne var Önder? Yetmedi mi sözlerim, daha ne istiyorsun benden?''
Elini koluma yerleştirip usulca okşadı bileğimi, ''Sadece seni seviyorum demek istemiştim. İyi geceler kötü olursan haber ver bana.''
Umutsuzca bir nefes aldım. Başımı sallayıp arabanın kapısını açmak için hamle yaptım. Yine açmamıştı.
''Açar mısın, dinlenmek istiyorum.''
''Tabii, kusura bakma.''
Arabadan inip arkama bile bakmadan eve girdiğimde Önder'in hala sırtımı izlediğini biliyordum.
''Hoş geldiniz Nihan hanım.''
''Hoş buldum, annemler geldi mi?''
''Hayır efendim henüz gelmediler.''
''Hepiniz odalarınıza çekilebilirsiniz, ben karşılamak istiyorum onları.''
''Fakat Nihan hanım.''
Annemden öğrendiğim o otoriter bakışı attığımda hemen direncini kırdı.
''Peki emredersiniz.''
''Teşekkürler.''
Merdivenlerden çıkıp odama ulaştım. Onlar için davetten dönüş saati bayağı bir geçti, bu davet önemliydi çünkü. Odama girer girmez canımı acıtan ayakkabıyı çıkartıp attım. Telefonumdaki saat bana hızlı olmamı emrederken hemen giyinme odama geçip elbisemden kurtuldum. Üzerime siyah dar pantolon ve boğazlı bir kazak giydim. Annemin şık bulmadığı için giymeme müsaade etmediği kalçama kadar inen montumu da giyip fermuarı çektim.
Sırt çantama da gerekli tüm malzemeleri koyduğumda hazırdım. Bavulumu giyinme odamdan çıkartıp yanıma aldım. Odamın kapısının önüne koyarak odamda son kez göz gezdirdim. 24 yılım bu odada geçmişti benim, çoğunlukla üzüntülerle dolu 24 yıl...
Çekmeceden öz babama annem ve ablamla mutlu olduğumuz bir fotoğrafı yanıma alarak bu odaya veda ettim kendi içimde.
Bavulumu merdivenlerden indirirken zorlanmamı önemsemedim. Evden çıkıp çağırdığım taksiye bindim. Taksici bavulumu bagaja yerleştirirken son kez baktım evime, bir daha göremeyecekmişim gibi. Son kez baktım.
Bahçesinde ablamla oyunlar oynadığım, annemin peşimizde koşturmadığı, babamın bizi hep sevdiği bu evi hiç unutmayacaktım.
Takside arka koltuğa yerleştim, bu eve ettiğim sessiz veda gözyaşlarıma bölünmüştü. Usul usul akıyordu yanaklarımdan. Ben böyle olsun istememiştim, hiç istememiştim hem de.
Ama mecbur kalmıştım. Ben buna mecbur kalmıştım. Annem, Tufan bey ve de canımın yarısı ablam beni buna mecbur bırakmıştı. Bu onların eseriydi. Bu evden tüm tutsaklıklarımı bırakarak çıkmıştım. Benim için yepyeni bir özgürlük başlıyordu. Ben bu özgürlüğe kavuşmak için hiçe saydığım şeyleri önemsememeye çalıştım. Artık mutlu olmak istiyordum.
Esarette, özgür olunmayan yerde mutluluk da olmazdı. Ben önce özgür sonra da mutlu olacaktım.
Nihan...Giz demekti.
Ben koca bir gize adımımı atmıştım. Artık ben giz demektim.