bu köye geleli epey zaman geçirmiştim çoktan, üçüncü ayımın içindeydim rutinlerime alışmıştım. Şimdi ise dört gözle on beş günlük tatilin gelmesini ve çok özlediğim annemi İstanbul'umu Halime teyzemi komşularımızı mahallemizi arkadaşlarımı görmeyi bekliyordum.
köy halkı bana alışmış ve beni çok sevmişti bende onlara alışıp çok sevmiştim ama , aması vardı , özlediklerim vardı. Sömestr tatiline üç hafta kalmıştı, belki erken davranıyordum ama çoktan hazırlanmaya başlamıştım. Bu köyü sevmiştim alışmıştım ama sebepleri vardı sevmemin ve alışmamın köy halkı , öğrencilerim , Zehra, Hasan ve kabullenemesemde arada sırada gördüğüm kısa diyaloglar kurduğum Kürşat komutandı.
başlarda ki bana karşı sert bakışları tanıdıkça düz bir hal almış olsa da dikkatli bakışları hala devam ediyordu. Arada sırada ders bittikten sonra hal hatır sormak için sağlık ocağına gittiğim zamanlarda bazen denk geliyorduk ben Zehra ve Hasan ile şen şakrak sohbetler ederken Kürşat bir köşede sessizce ve dikkatlice beni dinliyordu daha sonra Hasan'ı alıp Hasan'ın odasına geçip kapıyı kapatarak konuşuyorlardı. Zehra haylaz bir kızdı ve bazen matraklığına kapıyı dinlediğinde " ya nasıl kısık konuşuyorlarsa hiç bir şey duyamıyorum." diyordu ben ise onun bu hallerine kıkırdıyordum.
Zehra benim yanıma oturup ," başka kızlardan konuşmuyorlardır değil mi?" diye sorunca ben ise omuzlarımı yukarı kaldırıp " bilmem" demiştim. O sırada kapı açılmış önce Kürşat çıkmıştı bana bakıp ardından " iyi günler" deyip benim ve Zehra'nın bir şey söylemesine fırsat vermeden hızlı bir şekilde çıkıp gitmişti.
ardından Hasan da ceketini alıp Zehra'ya doğru " önemli bir işim var çıkmam lazım Zehra, bugün yokum." dediğinde Zehra " peki Hasan bey" demişti.
" sonra görüşürüz kızlar kendinize iyi bakın " deyip çıkmıştı.
Zehra ile merakla pencereye kuluçkalandığımızda Hasan'ın Kürşat ile beraber gittiğini anlamıştık. Bu defa siyah bir jip ile gelmişti Kürşat tahmin ettiğim kadarıyla kendi şahsi arabasıydı.
Zehra yerine geçip hırsla oturmuştu." kesin bir işler karıştırıyor bu ikisi" demişti.
bende gözlerimi devirip " karıştırsalar bile onları sorgulayacak ya da hesap soracak konumda değiliz." demiştim bir anda
" değiliz derken ? yoksa sen..." demişti Zehra şüphe ile ,
" hayır canım ne alakası var." diye çıkışmıştım.
" var var, yoksa sen Kürşat komutandan hoşlanıyor musun ?" diye sorunca yüreğim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.
" hayır dedim ya Zehra" hayır söylememe rağmen Zehra beni duymamış gibi yapıp,
" ben anlamıştım zaten birbirinize uzun uzun bakmalar , Kürşat'ı görünce yanaklarının al al olması , sağlık ocağına girdiğinde etrafı gözlerinle tarayıp onu araman. " demişti gülüp eğlenerek
" hayır yaa ne alakası var ben bakmıyorum bir kere ona o bana bakıyordur ayrıca aşırı soğuk ve sıcak olduğu zaman yanaklarım kızarır benim, onunla ilgisi yok hem ben buraya seni ve Hasan'ı görmeye geliyorum senin söylediklerine bak." diye mızmızlanmıştım.
" tatlım birinden hoşlanmak , aşık olmak kötü bir şey değil sadece kötü olan tarafı karşılıksız olmasıdır ya da benim gibi yıllarca içinde tutup açılamamaktır. Bana itiraf edebilirsin ben anlıyorum seni." dediğinde ona hak vermiştim.
"ya adam evli çoluk çocuk sahibi olabilir biz neler konuşuyoruz böyle Zehra ayıp ayıp " demiştim aklıma gelen ihtimal ile içim içimi yerken ,
" için rahat olsun adam evli değil " demişti sanki derdimin ne olduğu alnım da yazıyormuş gibi , saf bir şekilde " değil mi" diye sormuştum.
"değil değil rahat ol bir ara sen daha buralara gelmeden önce Hasan ben ve Kürşat kısa muhabbetler ederdik ve ben sormuştum ona bekar olduğunu söylemişti işi gereği evliliğe pek vakti olmamış, ama canım bu adam asker ve yakışıklı peşinden koşanlar olmadımı hiç diye soracaksın, çok olmuştur bir örneği de bizim köyden , köyde bir kız var ki ondan hiç hoşlanmıyorum Cemşit'in kızı Berivan senin Kürşat'a abayı yakmış " dediğinde araya girip " nereden benim oluyormuş" dediğimde yine beni duymamış gibi devam etmişti." işte bu Berivan senin adamın nerdeyse üzerine atlayacak öyle bir sulanıyor tabi babası örgütle işbirliği yaptığı için ve kimsenin köyde namusuna bakmayan edepli bir adam olduğu için Kürşat , Berivan'a hiç yüz vermedi. Bu kız Kürşat'ı takıntı haline getirince bizde Kürşat ben ve Hasan Bir yalan uydurduk." deyince ayak üstü Kürşat'ın dedikodusunu yaptığımıza inanmıyordum. Elimi alnıma koyup başımı iki tarafa sallayıp artık vazgeçmiş kendimi muhabette bırakmıştım." ne yalan uydurmuşsunuz ?"
" Kürşat'ın nişanlı olduğunu. " deyince uzunca anlattığı yerleri kopukça dinlediğim için " ne Kürşat nişanlı mı ?" diye sormuştum. " hayır tabi ki değil sen beni dinlemiyor musun ?" dediğinde jeton bende yeni düşmüştü. Takıntılı kız Berivan'ı püskürtmek için uydurulmuş bir yalan .
" ha tamam hatırladım hatırladım Berivan'ı püskürtmek için değil mi?" dediğimde başını sallayıp " aynen öyle canım neyse Kürşat kıza nişanlı olduğunu söyleyince başta mırın kırın etti ama şimdilik sesi sedası çıkmıyor inanıp vazgeçti galiba." demişti.
" bu daha tehlikeli değil mi ? ya yalan olduğunu öğrenirse ters tepmez mi?" dedim.
" canım Kürşat nişanlısının İstanbul da olduğunu söyledi peşine düşeceğini sanmam." demişti ve devam etmişti,
"ayy sen bırak şimdi Berivan'ı , sen ve Kürşat'ı birlikte düşününce yakıştınız bak yeminle ." demişti gülerek bende gülmüştüm tabi " çok erken değil mi ? yani belki de o... yani Kürşat benimle aynı duyguları paylaşmıyor olabilir." dediğimde
" Şükür! sen duyguların olduğunu kabul ettin. şimdi ikimizde duygularımızı sevdiğimiz adamlara açma konusunda aynı noktadayız." demişti hak vermiştim ikimizde aynı durumdaydık.
" eee ne yapacağız rezil olup elimize yüzümüze bulaştırmadan nasıl öğrenebileceğiz bizlere karşı dolumu boş mu olduklarını?" demiştim merakla , Zehra kendinden emin bir şekilde " başta yalnızdım ama şimdi iki kişiyiz . Doğru zamanı bekleyeceğiz şöyle yapacağız , ben iyi kötü çok sıkı fıkı olmasam da Kürşat ile bir samimiliğim var ben onun ağzını seninle ilgili arayacağım tabi sen de Hasan ile samimi olduğun için benden taraf ağzını arayacaksın ve ortada seninle buluşup öğrendiklerimizi ortaya dökeceğiz nasıl fikir?"
kafam karışık bir şekilde " bilmem öyle olurmu ki ? yani evet ben sana bir söz verdim Hasan ile konuşacağım da ama ya Kürşat'ın hisleri yoksa bana karşı o zaman ne yaparım ?" demiştim çaresizce.
Zehra elimi tutup " sen merak etme Kürşat'ın duyguları bakışlarından belli oluyor içini ferah tut sen ." demişti.
" neyse çok oturdum kalkayım ben artık görüşürüz yine " demiştim. "tamam canım görüşürüz " deyip beni kapıya kadar yolcu etmişti Zehra.
bugün duygularımı kendime ve arkadaşıma apaçık itiraf etmiştim ben Kürşat'a aşıktım peki bundan sonra ne olacaktı? o da beni severmiydi karşılığı varmıydı duygularımın ? hepsi bir soru işaretinden ibaretti işte sadece doğru zamanı beklemeliydik.
dalgın ve düşünceli bir şekilde evime gelmiştim. kapımı açıp içeriye girdiğim zaman salonun ortasında valizlerimi gördüm en iyisi üç hafta sonra İstanbul'a gidip biraz kafa dağıtmaktı. Sonrasını sonra düşünürdüm.
karanlık çökmeye başladığında uzandığım çekyatta gözlerim uykuya geçmişti.
Gözlerim yoğun bir hissiyat ve sıcaklıkla açılmıştı. Tanıdık bir sesten adımın bağırıldığını duyuyordum ve ne olduğunu anlamadığım üzerimdeki ağırlık ile kalkmaya çalıştım. Dış kapımın yanında küçük bir pencerem vardı oradan dışarıya baktığımda bir alev ve yangın gördüm insanlar kaçışıyordu askerler insanlara yardım ediyordu ben ise dışarı çıkmaya çalışıyordum ama kapım bir türlü açılmıyordu. Ben içeriden açmaya çalışırken Dışardaki demir kapımın açılması için zorlayan tekmeleyen ve adımı ' Zeynep!' diye bağıran Kürşat'ı görüyordum.
sebepsizce nefesim kesilmeye başlamıştı. Cam kırılma sesi ile gözlerim açılmıştı aniden bu nasıl bir rüyaydı böyle deyip doğrulduğumda salonun ortasında bir taşa sarılı bir kağıt görmüştüm. Yerde cam kırıkları vardı dikkatlice kağıdı açıp içini okumuştum .
" bu köyde kalmayacaktın öğretmen! ölüm fermanın yazıldı." diye gizemli bir not kağıt'ıydı. Ben daha ne olduğunu anlamadan silah sesleri yankılanmaya başlamıştı. Pencerelerim tek tek kırılıp dökülüyordu ben ise korku ile çığlık atmıştım başıma nereden geldiğini bilmediğim bir taşla darbe almıştım. çığlık atmıştım tekrar alnımdan sıcak bir sıvının aktığını hissediyordum hemen kanepenin arkasına girip saklanmıştım. evimin içine yanıcı madde atmışlardı valizim kıyafetlerim salonun ortasında olduğu için hemen alev almıştı , savaş alanı gibiydi evimin içi ateşten yangından bir şey göremiyordum kırılma sesleri kesilince kapıya doğru koşmak istedim çıkmak istedim ama beceremedim çünkü alev püskürüyordu küçük evimden sadece "imdat ! yardım edin " niğdaları ağzımdan çıkıyordu. Zar zor duyduğum silah sesleri çabasıydı. dumanlar her yeri sarmıştı artık nefes alış verişlerim zorlaşıyordu sesimi çıkaramıyordum. Bilincim kaybolmadan önce duyduğum tanıdık ses rüyamda ki gibi Kürşat'a aitti.
" ZEYNEP!"
ve karanlık beni içine çekmişti.