HAYATIN KARMAŞASI

1595 Words
Aslıhan'ın anlatımıyla Gülen yüzümle müşterimin siparişlerini masaya bırakıp afiyet olsun dileklerimle kasaya geçtim. Bakmayın güler yüzümle dediğime. Dışım güllük gülistanlık ama için dikenli tellerle çevrili. Çayım elimde, kitabım önümde, arkada hafif bir klasik müzik eşliğinde saatleri devirmeye çalışıyorum. Bu on günde kendimi yenilemiştim. Hüznüm geçmese de nasip değilmiş deyip kendimi avutmuştum daima. Bu gece MR randevum vardı. Bu kadar zorken hayatım bir de uykusuzluk, baş ağrısı hayatı iyice çekilmez kılıyordu. Telefonuma gelen mesaj sesiyle alnımı ovalamayı kesip mesajı okumaya başladım. CEYHUN: Gece 2 gibi gelirim ben tek gitme o saatte Zaten bu aralar bir tuhafsın İyi misin kötü mü anlayamıyorum Şu sonuçlar bir çıksa da hepimiz rahat bir nefes alsak Yazıyor… Hala yazmaya devam ediyordu neydi bu mesaj yağmurunun sebebi? Hayır, nasıl fark ediyor? Hâlbuki evde annem ve yengem bile hiçbir şey anlamamıştı. BEN: Tamam, tamam yengemde gelecekti, hep beraber gideriz artık. Başım ağrıyor yoksa iyiyim Ceyhun bir şeyim yok biliyorsunnnnn… Hesap ödemeye gelen müşterilerle telefonu hemen bir kenara koydum. Küçük kıza bir şekerleme hediye ettim. Hesabı aldıktan sonra ‘İyi Günler, Tekrar bekleriz’ diyerek onları gönderdim. Cam kenarındaki masada boşları toplarken Çetin’i gördüm dışarıda. O günden sonra bir daha kafamı kaldırıp bakmamıştım ancak bugünkü dalgınlığım bana onu göstermişti. Nasılda neşeliydi. Hatta baya keyfi yerindeydi. Telefonla konuşuyordu. Belli ki o kızla konuşuyordu hem de. Telefonu tutan parmağında alyansı parlıyordu. Diğer eli cebindeydi. Bir ayağının ucunu yere sürtüp duruyordu. İçeri girmemek için telefonu kapatmıyordu büyük ihtimalle, ancak uzatmak için elinden geleni de yapıyor gibi görünüyordu. Ne derler bilirsiniz. ALLAH çarşını pazar etsin şekerim. Bizde böyle, malum sen artık başkasının helalisin yiğidim. Pardon artık başkasının yiğidisin Çetoooo! Kahretsin içimdeki mahalle serserisi yine bir boşluk buldu, sesleniyor boy göstermeye çalışıyor. İç sesim ve mantığım savaşa girmek üzereyken sinirlendim. ‘Oldu olacak karşısına çıkıp “seni ellere yâr etmem! Ya benim olacaksın ya da toprağın !” diye kükreyeyim.’ Diye söylenirken kolumun arkasına silleyi yemiştim. Hem de can dostum dediğim Sibel tarafından. “Yine kendinle kavgaya mı tutuştun sen yaa” diye cırlamaya başlamıştı bile. Bu kız bana dost mu düşman mı bazen seçemiyordum. “ Ben bile kendimle idare edemiyorken sen bana yine iyi dayanıyorsun Siboşummmm” diye söylenirken bir yandan da masada ki boşları topluyorduk. “ Şöyle güzel birer kahve içelim mi ne dersin? Günlerdir sanki o olay hiç yaşanmamış gibi yapıyorsun, ısrar edip üzerine gelmek istemedim ama artık dökülmen gerekli güzelim. Geliyorum hemen tamam mı ?” gülümsemesi bile iyi olmamı ister niteliğindeydi. Her zaman ki takıldığımız, köşedeki camın önünde olan masaya oturup derin bir nefes aldım. İyiyim, iyi olacağım, daha da iyi günlerim olacak eminim. Ben Sibel’i beklerken kapı açıldı ve daimi müşterilerimiz teşrif etti. Tabii artık 1 eksikle oda malumunuz üzere çiçeği burnunda, yeni nişanlı, komiser yardımcısı Çetin Ceviz. Of böyle adı soyadı birlikte söylenince de çok komik oluyor. Hangi akla hizmet Ceviz soyadına Çetin ismi verilirdi ki. Timuçin yorgun bir şekilde ilerlerken, ikizler Ayşe ve Ali arkada yine tartışıyorlardı. Yavuz en arkada, yine bıkmış bir halde, bitse de gitsek kafasına çoktan girmişti bile. Bu sene prenses gibi bir kızı olmuştu. Eve gidebilmek için saatleri sayıyordu resmen. “ Hoş geldiniz hoş geldiniz nedir bu bayram havası? “ diyerek laf attım. Çünkü hepsi moralsiz duruyordu. Sibel sesleri duyunca mutfaktan kafasını uzatarak gelenlere baktı ve bağırdı. “Hepinize kahve yapıyorum!” diye. Bu arada o da Timuçin’e epeydir yanıktı. Ben ona ilk tanıştığımızda abi deyince Sibel çimdik atıp beni susturmuştu. Aynı yaştayız, sen abi deyince benim de demem gerekir gibi olur, ne olur adını tek söylesen diye serzenişte bulunduğu için bende artık ismiyle sesleniyordum sadece. “ Hiç sorma valla Aslıhan, mahalleye hırsız dadanmış. Baş komiser ensemizde boza pişiriyor, nöbetler arttırıldı, saatler uzadı. Sende dikkat et bak, bazen geç kapatıyorsun. Ev, dükkân fark etmiyor, ne var ne yoksa toplayıp götürmüş şerefsizler.” O esnada Sibel elinde bir tepsi kahve ile geldi. Tek boş yer benim ve Timuçin’in yanıydı. O yerine yerleşirken herkes ‘eline sağlık’ diyordu. Bu kız hangi ara parfümünü tazelemiş kaşla göz arasında. Güleceğim ama sonra. Manalı bir bakış attım ama görmezden geldi beni. “ Valla bizde bu mahallede oturuyoruz. Karakola yakın olsun diye bu civardan tuttuk evi. Gece de evdeyken tetikteyiz ama ne bir ses duyuyoruz ne de bir şey. Olay ertesi gün duyuluyor ancak. Kimse olay esnasında denk gelmemiş henüz.” Yavuz bunları söylerken Ayşe derin bir of çekti. Bütün dikkatler ona toplanırken kapıya çıkıp, sigarasını ateşledi. Ali ikizinin peşine giderken biz sadece izliyorduk. “Nesi var bunların?” “Ayşe’nin erkek arkadaşı var. Yeni görüşmeye başlamışlar daha. Ali inatla o adam işe yaramazın teki deyip kızı darlıyor, sana zarar verecek diye felaket senaryoları üretiyor. Buna karşılık Ayşe unutma bende polisim diyor, o zaman da Ali; ama kadınsın gücün az diyor. Konu da oradan kadın erkek eşitsizliğine giriyor, yani kısır döngü gibi tartışmaları bitmiyor.” Diye uzun bir açıklamayı Timuçin Sibel’e bakarak yapmıştı. Sibel şu an farklı dünyadan bakıyor bize kesin. Bakışları hülyalı bir halde iken neyse ki konuşmasının devamında yine o ciddi havasına bürünmüştü. “Ya, hay ALLAH! Kötü olmuş nerden tutsan elinde kalacak konular hepsi de. Ama Ali uyarmak yerine neden sadece yanında olup, kendisinin görmesini sağlamıyor ki? İnsan bazen etrafından duyduğuna inanamıyor, bunu yaşayıp kendi tecrübe ederek inanmak zorunda kalıyor. Gerçekten o çocuk Ayşe’ye zarar verecek mi vermeyecek mi bunun cevabını yaşayarak görebilirler. Ayrıca bu esnada bu kadar karşı çıktığı için de farkında olmadan Ayşe’yi sevgilisine itiyor.” Herkes onu onaylar biçimde kafa sallarken Timuçin birden elini Sibel’in kafasının üstüne attı. Tıpkı bir çocukmuş gibi elini kafasının üstünde sağa sola götürerek saçlarını karıştırdı. “ Kıvırcık! Sen kaç yaşındasın daha, nerden geliyor bu ilişki koçluğu gibi bilmiş bilmiş laflar?” Ben bile bozulduysam Sibel’i düşünemiyorum. Aradaki 4 yaş fark yüzünden Timuçin her zaman ona abisi gibi davranıyordu, keza bana da aynı şekilde. Bu adam kadınların hiç birine yan gözle bakmıyordu. Hayır, bir sevdiği falan da yoktu yani, olsa bilirdik. Ki Sibel; kıvır kıvır saçları beline kadar uzanan kömür gibi saçları, uzun kirpikleriyle tam bir esmer güzeliydi. Cazibesi ve alımıyla birçok erkeğin tekrar tekrar dönüp bakacağı bir güzellikti. Bu güzelliğe insan nasıl abisi olacağım inadı ile bakardı ki! “Bilmiyorsan söyleyeyim Timuçin! 23 yaşındayım! Üniversiteyi bitirdim. İnsan ilişkileri hakkında gerek kendim, gerekse yakın çevremdeki ilişkileri gözlemleyip bir fikir sahibi olabilirim. Bana abimmiş gibi davranmayı bırak artık. Bir şeyi zorla yaptırmaya kalkarsan işi inada bindirirsin diyorum yani şu an ikizine iyilik yapmak yerine o potansiyel tehlikenin kucağına doğru atıyor! Bunun doğruluğunu bu masadaki herkes de biliyor.” Derin bir nefes alıp ayaklandı. Timuçin’in cevap vermesine fırsat vermeden bana döndü bu kez de. “Neyse benim zaten kahvem bitmişti Aslı. Ben çıkıyorum bildiğin üzere randevum var.” Son cümleyi Timuçin’in gözlerine bakarak ve kaşlarını kaldırarak söylemişti. Tekrar bana bakıp “ görüşmeden sonra sana haber ederim kuzucum. Gece giderken ve dönerken haber ver lütfen!” deyip bize el sallayarak dükkândan çıktı. Kapının önünde Ayşe ve Ali’ye bir iki bir şey söyleyip ayrıldı. Eminim kalbi kırıldı yine, beni çocuk gibi görüyor diye. Bakışlarım Yavuz ile kesişti. Kafasıyla Timuçin’i işaret ederek ümitsiz vaka dercesine kafasını iki yana salladı. Timuçin ise masanın üzerindeki sağ elini yumruk yapmış, Sibel’in ardından bakıyordu hala. “ Sanki çok matah gibi birde kendi tecrübelerim diyor! Yaşın kaç başın kaç daha acaba! Hem ne randevusu bu kiminle görüşecek bu kız Aslı?” derken gözlerinden bile ateş çıkıyordu. Acaba gözlerindeki o sahiplenme gerçekten kız kardeşi gibi gördüğü için miydi yoksa aşktan mıydı? “ Uzun zamandır peşinde olan biri. Avukatmış. Bizim pastanede görmüş ilk önce. Sonra da sürekli gidip gelmeye başladı işte. Meğer sonradan anladık ki aynı mahallede oturuyorlarmış. Anneleri de tanışıyormuş. Niyeti ciddi, gelelim isteyelim kafasında hatta. Bayağıdır reddediyordu ama en son annesi, Seval teyzeye “En azından otursun bir kahve içsinler, olmazsa kız yüzüne karşı olmaz desin. Gece gündüz Sibel’in adını sayıklıyor evde. En azından o da anlar olmayacağını.” Diye rica edince, Seval teyze de Sibel’e “git kendin olmaz de bu konu da burada kapansın kızım” demiş. Ben anlatırken mevzunun olumsuz olmasını duydukça rahatlamış, sıktığı yumruğu gevşetmeye başlamıştı. Bir deneme yapmanın tam zamanıdır bence. “ Ama ben Sibel’i biraz bile tanıyorsam o adam eğer biraz akıllı, mantıklı konuşursa bir şans vermesi büyük ihtimal.” Bakışları tekrar şimşekleri toplar gibi olunca devam etme kararı aldım. Ben kavuşamadım sevdama, bari bacım kavuşsun nidalarıyla iç sesimle olan konuşmamı sonlandırıp devam ettim. “Ki zaten 27 yaşında hele ki Avukat olan biri nerde ne konuşacağını iyi bilir. Koskoca hâkimleri ikna ediyorlar Sibel’i ikna etmesi de zor olmaz bence.” “ Ne demek 27 yaşında Aslı! Olur mu canım öyle şey! Hem ne var yani avukatsa ne olmuş? Biz de polis olduk bir şey diyor muyuz? ” sağ el yine yumruk, valla seviyor bu. “Niye olmasın abi bizim de hanımla aramızda 4 yaş var. Ne olacak millet aşka bakıyor yaşa değil. Sende gözünü açıp bir baksaydın keşke kıvırcığa!” diyerek ortaya bir bomba bıraktı Yavuz. Ten rengi giderek kırmızıya çalan Timuçin bir hışım yerinden kalktı. “ Saçma sapan konuşma, Almayayım ayağımın altına! Hayret bir şey ya iki laf ettirmediniz şurada!” diyerek kasanın oraya gitti. Cebinden çıkardığı paraları kasanın içine attı. Söylenerek çıktı gitti. Ayşe ve Ali de kapının önünde görünmüyorlardı. Yavuz ile bakıştık. Şapkasını eline alırken kahvesinin son yudumlarını içti ve ayağa kalktı. “ Bunlarda bir gram cesaret olsaydı benden önce evlenirlerdi. Anlamıyor da kalın kafalı, kaybetsin kızı şimdi vursun kafasını duvarlara. Anlamıyoruz sanki bakışlarından, neyse haydi eyvallah Aslı, kızımı özledim ben görüşürüz.” Dedi. Ben de ayaklanıp onu kapıdan geçirdim. Geriye dönüp baktığımda ne yaşadık biz şimdi kafasına girdim. Bu senaryo hiç şaşmıyordu. Ne zaman bir araya gelsek Sibel ve Timuçin arasındaki gerilim hepimizi geriyordu. Farkında olmadan o akıma kapılsak baya baya çarpardı hepimizi. En azından onların bir şansı vardı. Bizde o bile kalmamıştı…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD