📕 BİR ALŞAM İKi TEKlİF

1173 Words
📖 6. BÖLÜM – BİR AKŞAM, İKİ TEKLİF Kafenin camlarından içeri sızan hafif sarı ışık dörtlünün masasını yumuşacık aydınlatıyordu. Akşam kalabalığı biraz dağılmıştı, içeride fonda çalan hafif bir müzik ve yemek kokusu hâkimdi. Deniz, Derya, Derin ve Alp masanın etrafında toplanmış, günün yorgunluğunu atmaya çalışıyordu. Garson yemekleri bırakıp uzaklaştıktan sonra masada sıcak bir sessizlik oldu. O sessizlik… aslında kimsenin fark etmediği bir hazırlığın sessizliğiydi. Derya gülerek çatalını aldı: “Böyle sakin bir akşam iyi geldi ha,” dedi. Deniz gözlerini dik dik Derya’ya baktı. Derin, Deniz’in yüzündeki o garip ifadeyi fark etti. Alp bile sandalyesinde hafif doğruldu. Deniz’in sesi titremedi, ama kalbi belli ki titriyordu. “Derya,” dedi… “Sen benim hayatımın en huzurlu yerisin.” Derya önce anlamadı, sonra kaşı kalktı. Derin ve Alp aynı anda birbirine bakıp “Oha?” der gibi güldüler. Deniz cebinden küçük kadife kutuyu çıkardı. Kimse nefes almadı. “Benimle evlenir misin?” Derya’nın çatalı masaya düştü, eli ağzına gitti, gözleri doldu. Kafe sessizleşti. Kalabalık bile bu mutlu anı fark edip döndü. Tam Derya “Evet!” diyecekken… Derin’in sandalyesi hafifçe gıcırdadı. Herkes ona döndü. Alp’in yüzü bembeyaz olmuştu. Sanki kalbinden bir şey fırlayacak gibiydi. Derin şaşkın: “Ne oldu?” Alp yavaşça ayağa kalktı. Titredi, ama geri adım atmadı. Derin’in önünde durdu… Ve cebinden kendi kutusunu çıkardı. Masada ikinci kez nefesler tutuldu. “Derin… Ben de sensiz bir hayat düşünemiyorum. Benimle evlenir misin?” Derya şok içinde, Deniz ağzı açık, kafe alkış yerine sessizliğe gömülmüş durumda. İki teklif. Aynı akşam. Aynı masada. Aynı anda. Derya’nın gözleri dolu dolu olmuştu. Deniz’in elindeki kutuya bakıyor, sonra yüzüne bakıyor, sonra tekrar kutuya dönüyordu. Sanki kelimeler boğazına düğümlenmişti. Derin, şaşkın şaşkın Derya’ya bakarken kendi sandalyesinin gıcırdamasıyla dikkati Alp’e çevirdi. Çünkü Alp’in yüzündeki heyecan… ciddiyet… ve o minik gülümseme vardı ya… Derin o gülümsemeyi tanıyordu. Alp, masanın kenarından Derin’in önüne geçti. Herkes nefesini tuttu. İlk teklif: Deniz → Derya İkinci teklif: Alp → Derin Aynı anda, aynı akşam. Derya titredi, sesi çatladı: “Deniz… gerçekten… bunu şimdi mi yapıyorsun?” Deniz gülümsedi, elini uzattı. “Çünkü seninle geçireceğim bir gün bile… benim için kayıp değil. O yüzden bugünü özel yapmak istedim.” Derya başını eğdi, gözünden bir damla yaş dudağına düştü. Dudak kenarından hafif bir kahkaha geldi. “Salak…” dedi gülerek. “Ben tabii ki—” “A bir dakika!” diye atıldı Derin. “Ben anlamadım! Alp sen ne yapıyorsun?!” Alp’in sesi ciddiydi ama gülüşü aşka batmış gibiydi. “Derin…” dedi. “Herkesin içinde söylemek istiyorum. Çünkü senden utanmıyorum, saklamıyorum, gizlemiyorum.” Derin’in kalbi hızlandı. Ona öyle bakıyordu ki… Sanki kafenin ışıkları bile sola kaymış da sadece o ikisini aydınlatıyordu. Alp kutuyu açtı. İçinde tek taş değil… Derin için çok daha anlamlı bir yüzük vardı: mavi taşlı, zarif, sade. Derin’in rengi soluverdi. “Derin… benimle evlenir misin?” Kafe bir anda iki teklifi aynı anda gören insanların sessiz şaşkınlığıyla doldu. Derya ağlaya ağlaya güldü. Deniz “Evet de artık be kadın!” diye fısıldadı. Derin ise adeta donmuştu. Gözleri büyüdü, nefes aldı, veremedi. “Alp… bu… bu şimdi mi olmalıydı?” dedi titreyen bir sesle. Alp’in cevabı çok netti: “Evet. Çünkü seni seviyorum. Ve her gün biraz daha fazla seviyorum.” Derin’in dudakları aralandı. Bir kahkaha ile gözyaşı arasında bir şey çıktı içinden: “Alp… ben… ben de seni seviyorum…” Alp ona bir adım yaklaşınca Derin durdu. Ama bu duruş kaçış değil, mutluluğun ağırlığını taşıyamamaktı. Derya “BİRİ ‘EVET’ DESİN ARTIK!” diye güldü. Derin gülerek göz yaşını sildi: “Evet Alp! Evet, evet, evet!” Aynı anda, Derya da Deniz’e döndü: “Ben de evet diyorum Deniz! EVET!” Kafe alkışlarla doldu. Masanın üstünde iki kutu, iki yüzük, iki çift gözyaşı, iki çift mutluluk. Derin, Derya’ya sarıldı. Derya, Derin’e sarıldı. İki çift çılgın kadın, iki çift çılgın adam… Deniz ve Alp birbirine bakıp aynı anda: “Biz ne yaşadık?!” diye güldüler. Kafenin geri kalanı anında ayağa kalktı. Bir kadın elindeki kahveyi havaya kaldırdı: “BRAVOOO ÇOCUKLAR!” Yaşlı bir amca bile bastonunu kaldırdı: “Allah mesut etsin!” Garsonlar şaşkınlıkla birbirine baktı. Genç garson, tepsiyi masaya bırakıp gülümsedi: “Valla ben burada böyle şey görmedim, tebrik ederim!” Kafenin sahibi gelip masaya eğildi: “Bu gece yemeğiniz benden. Böyle bir anı burada yaşattığınız için biz teşekkür ederiz.” Kafede dakikalarca süren alkış, o akşamı unutulmaz yaptı. Eve dönüş yolunda Kafe çıkışında soğuk hava suratlarına vurunca herkes bir anda ayıldı. Derya yüzüğünü ışığa tutup parıltısına baktı. “Deniz, bunu nasıl sakladın ya?” dedi. Deniz sırıtıp cevapladı: “3 haftadır çorabın içinde geziyor.” Derya: “NE!?” Derin gülmekten iki büklüm oldu: “Romantizmin dibine vurmuşsun valla Deniz.” Alp ise Derin’in elini bırakmıyordu. Onu kaybeder diye değil… bir daha bırakmak istemediği için. “Derin,” dedi fısıltıyla, “Sana teklif edeceğimi düşünmemiştin değil mi?” Derin gözlerini ona dikti: “Alp, sen beni şaşırtmayı seviyorsun. Ama bu… bu çok büyüktü.” Alp’in dudakları kıvrıldı: “Büyük olsun istedim. Çünkü sen benim büyük şansımsın.” Derin’in gözleri doldu. Derya arkadan bağırdı: “YAPMA ŞU ROMANTİKLİKLERİ, DUYGULANIYORUM!” Herkes kahkaha attı. Sokak o gece kahkahalarla yankılandı. Derin’in Evde Yüzükle Başı Başına Kaldığı An Derin eve girer girmez kapıyı kapattı, sırtını kapıya yasladı. Oda sessizdi. Sanki her şey rüyaydı. Yavaşça elini kaldırdı. Işığın altında mavi taşlı yüzük parıldadı. Derin yüzüğe bakarken bir anda içi titredi. Sanki yüzüğün içinde bir gelecek vardı… bir hayat… bir umut. Yüzüğü parmağında döndürdü. Kalbi hızlı çarpıyordu. “Bu an… gerçekten gerçek mi?” diye içinden geçirdi. Aynanın karşısına geçti. Yüzüğü ışığa tutup gülümsedi. Tam o anda burnunun direği sızladı… Bir damla yaş yanağından süzüldü. “Ben… gerçekten seviliyorum,” dedi fısıltıyla. Alp’in sözü aklına geldi: “Senden utanmıyorum, saklamıyorum… gizlemiyorum.” Derin yüzüğü göğsüne bastırdı: “Ben de seni seçiyorum, Alp…” Oda karanlıktı ama Derin hayatında ilk defa bu kadar aydınlıktı. Derya eve girer girmez ışığı açtı. Annesi salonda oturuyordu. Yüzük ışıkta bir anda parladı. Annesi gözlerini kısarak sordu: “Derya… o parlayan şey ne kızım?” Derya kahkaha attı, sonra ağlamaya başladı: “Anne… EVLENİYORUM!” Annesi olduğu yerden fırladı: “NE!?” Derya tekrar bağırdı: “Anne EV-LEN-İ-YO-RUM!” Kadıncağız elini ağzına kapattı, gözleri doldu. “Deniz istedi mi seni?” dedi titreyerek. “İstedi anne… Hem de tüm kafenin içinde!” Annesi Derya’ya sarıldı. İkisi de ağladı. O evde yıllardır ilk defa bu kadar büyük bir umut vardı. Derya yüzüğünü ışığa kaldırdı: “Ben gerçekten evleniyorum ya…” Annesi fısıldadı: “Hak ettin kızım… Vallahi hak ettin.” Gece herkes kendi yatağına uzandığında… Derin yüzüğünü göğsüne bastırdı. Derya yüzüğünü öpüp gözlerini kapadı. Alp telefonu elinde uyuya kaldı. Deniz tavana bakıp güldü: “Lan… ben evleniyorum.” Dört genç… aynı gece… aynı mutluluk… aynı heyecan… Ama gece onlar için mutlulukla kapanırken, şehrin karanlık sokaklarında dolaşan biri… başka bir planla ilerliyordu. O gölge, pencerelerin ışıklarını tek tek izledi. Sonunda Derin’in evinin önünde durdu. Bir adım geriledi… ve alçak bir sesle mırıldandı: Sonra hiçbir iz bırakmadan karanlığın içine karıştı. Dışarıda sessizlik hâkimdi… ama o sessizliğin ardında yaklaşan bir şey vardı henüz kimsenin fark etmediği bir tehlike.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD