2. Berdel Olacak

1026 Words
Poyrazın durmadan bağırması ile bakışlarımı dışarı çevirdim. “Akyıldırım konağı.” Kapıda yazanı görünce gözlerim irileşti. “Ben seni indirmesini bilirim!" Poyraz’a döndüm, arabadan hızılı bir şekilde indi. Ardından içinde olduğum arka kapıyı sert bir şekilde açtı. Kolumdan merhametsizce tutup çekti. “İn dediğim de ineceksin!" Sürüklercesine çıkardı beni araçtan. Hissetiyim acıyla yüzümü buruşturdum. Ağlamam çoğalırken acıyan kolumu çekiştirmeye çalıştım. Bir fayda etmedi. “Dua et o piç kardeşin çıksın karşıma! yoksa sana yapacaklarımı tahmin bile edemezsin!” Hem bağırarak konuşuyor hem de kolumdan çekiştirerek konağın kapısına doğru götürüyordu. “Benim kız kardeşimi kaçırmak neymiş göstereceğim o piçe!". "Hangi yürekle Akyıldırımlardan kız kaçırır göstereceğim ona ben!" Kapıda duran adamlar Poyraz’a korku ile bakıyor telaştan ne yapacaklarını bilmiyorlardı. “Açın lan kapıyı!" diye kükredi. Adamlar hemen kapısını iki yandan açmaya başladı. Kolumun acısı kat be kat artarken, canım acıyor bırak bile diyemiyordum. Yaptığım tek şey kolumu çekiştirmek oluyor ve bu canımın daha çok yanmasına sebep oluyordu. İçeri fırlatıldığımda yine dizlerimin üzerine düştüm. Bu seferki fırlatılmam daha kötüydü. dizlerim ve avuç içlerimin kanadığını hissetiyim sıcaklıktan ve acıdan anladım. Ahh bile diyemedim. acımı içimde yaşadım ve sessiz sesiz ağladım. Benim suçum neydi ki tüm bunlar bana yaşatılıyordu? "Neler oluyor Oğul, kim bu kız?" “O soysuzun kardeşidir ana.” “Utanmadan birde buraya mı getirdin Poyraz!" Duyduğum başka bir erkek sesiyle başımı yerden kaldırdım. “O soysuzla kaçan kardeşini bulmak yerine, gidip bunumu getirdin!" “Benim kararlarımı nezamandan beridir yorumlar oldun Amca!" Akan göz yaşlarımı elimin tersiyle silip bakış açıma konuşan adamı aldım. "Bu yaptığın iş değildir Poyraz, Gülbahar’la o iti bulman gerekiyordu." "O it gelene kadar bu kız burada kalacak! Yarın da tüm Ağalar toplansın. Karar verilecek." Adam bu sözlerden sonra bana acınırcasına bakıp konuşmaya başladı; “Biliyor musun o itin yerini?" Başımı olumsuzca iki yana salladım. “Konuşsana lan ne diye başını sallıyorsun!" bağırması ile korkuyla oturduğum yerden kayarak biraz geriye attım kendimi. "Amcaa!!" Poyraz bağırarak amcasını susturduğunda, adamın tiksintili bakışları üzerimde gezindi. “Soysuzun kardeşi!" diyerek hışımla çekip gitti. "Bu kızı konağıma almam ben Poyraz!" "Burada kalacak dediysem kalacak ana!" Tüm konak avluda toplanmış bana acıyan gözlerle bakıyordu. Poyraz’ın annesi ise iğrenir gibi gözlerini üzerime dikmiş bedenimi süzüyordu. Sanki tüm bunların sorumlusu benmişim gibi. Kolumdan tekrar sıkıca tutuldum. Yürü bakalım!" diye bağırdı Poyraz. Kolumu sımsıkı tutmuş peşinden sürüklüyordu. sesiz hıçkırıklarım içime hapsolmuş, tüm acım göz yaşlarım da can bulmuştu. Ağlamaktan başka birşey yapamıyor, benim ne günahım var diyemiyordum. Sahi neydi benim suçum? Doğmak mı yoksa doğarken annemin ölümüne sebep mi olmaktı? "Yürü bakalım, abin seni ne kadar seviyor bakalım, gelecek mi yoksa gelmeyecek mi?” diyerek bilmediğim bir odanın kapısını açarak içeri fırlattı tekrar. Tökezlesem de düşmemeye çalışmıştım. Abim beni hiç sevmiyor ki, nasıl gelsin beni almaya, diye geçirdim içimden…Ama dedim bir umut belki gelir. Alır götürür beni bu acımasız herifin elinden. "Eğer o şerefsiz abin gelmezse kardeşimi de getirmezse o zaman kork benden!" Yüzüme doğru bağırarak odadan çıkıp, kapıyı da arkadan kilitlemişti. Benim ise göz yaşlarım bir an bile dinmemişti, içinde bulunduğum odanın içinde gezdirdim bakışlarımı; Sadece küçük kahve rengi bir dolap ve ona uygun bir yatak vardı. Duvarlara bakınca bile içim ürperiyor tek bir camı bile olmayan bu oda, bana hep ceza olarak kapatıldığım o depoyu hatırlatıyordu. Konuşamayan dilime tekrar lanetler edip kapıya gidip yumruklamaya başladım, tek bir kelime bile edemiyor sadece yumruklarımı geçirmekle yetiniyordum. Çaresiz çırpınışlardı hepsi. Ama ne tek bir ses geliyordu, nede birileri. Ağrıyan dizlerimle daha fazla ayakta duramadım. Olduğum yere çömelip dizlerimi karnıma doğru çektim. Tahriş olan dizimden akan kanlar kurumuş, kımıldatçıkça daha fazla acı veriyordu. Avuç içlerime batmış olan taşlarda yer yer şişlikler olmuştu. Bu bir gün için de neler olmuştu bana böyle? neler yaşamıştım ben? Hüzünle başımı dizime yaslayıp durduramadığım göz yaşlarımı serbest bıraktım. Benim tek haykırışım gözlerimdeki yaşlardı. Herkes kör, sağır bunu görmüyordu. ****** Bu odada ağlayarak geçirdiğim kaçıncı saatimdi bilmiyordum. Gece mi olmuştu aydınlık mıydı? Hiçbir fikrim yoktu. Ne gelen vardı, nede giden vardı. göz yaşlarım bir türlü kurumuyordu, yüreğime açılan bir yara vardı ve bu yara asla kapanmayacaktı. Abimin gelmesini dilemekten başka çarem yoktu. Gelmezdi biliyordum, bendekide bir umuttu işte. İçime derin derin soluklar çekerek titreyen bedenime kollarımı sardım. olduğum yerden bir ileri bir geri sallanmaya başladım. Kilit sesini duyunca içimi bir umut kapladı, abim mi gelmişti? Oturduğum kapı dibinden bir hışımla doğrulamamla dizimin acısı çok şiddetli bir şekilde kendisini hatırlattı. Yüzümü ekşiterek eğilip üflemeye başladım, belki acısı geçer diye ama yok oda işe yaramıyordu. Kapının önünden iki adım uzaklaştım, umutla abimin gelmiş olma haberini almak istedim. İçeri ismini bilmediğim Poyraz’ın annesi girdi. Nasıl olduğunu kavramama kalmadan saçlarıma yapıştı. “Seni orospu, yürü bakalım yürü!" diyerek saçlarımdan çekiştirerek odadan çıkardı. Dizimin acısı bir yandan, saçlarımın acısı bir yandan canımı yakıyordu. Kollarına sıkıca tutunup ellerini gevşetmesini bekledim ama o, saçlarımı ellerine daha fazla dolayarak kökünden kopartacakmış gibi sıktı. Yapmada diyemedim. Ağlayıp direnmekten başka bir şey elimden gelmiyordu. Hepsi nasıl bu kadar cani olabiliyordu ki? Merhamet nedir biri bilemi bilmiyordu? Beni nereye götürdüğünü bilmeden peşinden sürükleniyordum. Yaşlı gözlerimden dolayı her yeri bulanık görüyor acıyla inliyordum. Yine saçlarımdan sert bir şekilde savrulup kanayan dizlerimin üzerine düştüm. Dizimin acısını yüreğimde hissediyordum artık. yüzümü gök yüzüne doğru kaldırıp haykırışıma ses bile olamayan göz yaşlarımı daha fazla akıtmaya devam ettim. Vücudumda tek bir titremeyen yer yoktu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken o sesi duydum; “Berdel olacak. Oğlunun kaçırdığı kardeşime karşılık kızını alıyorum!” dedi Poyraz. “Kabulümdür Poyraz Ağa.” Babamın sesini duyduğun an hemen ona baktım. Acıyan dizimi es geçerek babamın ayaklarına yapıştım. Gözlerinin içine yalvararak bakıp başımı şiddetle iki yana salladım, konuşamadım ama konuşuyormuşum gibi dudaklarımı oynattım yapma diye. Yine es geçti beni, yine duymadı acı çeken sesimi, göz yaşlarım bağırışım oldu, onu bile duymadı. Acımasızca gözlerimin içine baktı, tek bir merhamet kırıntısı bile göstermeden yine içimi yakacak olan sözlerini sıraladı. "Berdeli kabul ediyorum!" gözlerimin önü yaşadığım acı ile kararıyor, sesler artık kulağıma boğuk olarak geliyor du. "Şimdi siktir git buradan, berdel oldu diye o köpek gibi saklanan oğlun karşıma bile çıkmasın acımam, bu kızın da benim nikahlımdır!" "Burda toplanan tüm Ağalar da buna şahittir!" son duyduğum cümle ile daha fazla dayanamyıp beynimin beni çektiği boşluğa düştüm, hem ruhen hem bedenen acı çekiyordum, beni içine çeken karanlığa yenik düştüğümde, duyduğum son şey Poyraz’ın sesiydi; "Hemen doktor çağırın!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD