4.BÖLÜM

1961 Words
Anna karanlık geçitte hızla ilerlemeye çalışırken,elinde yanan mumun azalmaya başladığını fark etti.Geçitin toprak zemininde bulunan çamur ve su birikintileri yürümesini zorlaştırırken,çamura bulanıp ıslanan eteği iyice ağırlaşmaya başlayınca,adım atması iyice güçleşti.Ayrıca taş duvarlar o kadar soğuktu ki,üşüdüğü için titremesine engel olamadı.Üzerindeki yünlü pelerin bile,ısınmasına yardımcı olmuyordu.İçerisi inanılmaz iğrenç kokuyordu.Muhtemelen manastırın,pis suları ve giderleri buradan dışarı aktığı içindi.Kokunun midesini bulandırmasına aldırış etmemeye uğraşsa da, kusmamak için direnip,bir süre durarak duvara yaslandı ve derin bir nefes aldı. Kulağına gelen uğultu şeklinde seslerin ne olduğunu anlamasa da,tavan da gezinen ayak sesleri çok netti.İngilizlerin manastırın içine girdiğini anlayınca,gözleri buğulandı.Çıkan seslere bakılırsa,düşman manastırın içinde ne kadar eşya varsa yerlere atmak ve kırmakla meşguldü. "Yüce Tanrım!"dedi sessizce."Sana yalvarıyorum.Lütfen onlara yardım et.Hiç kimsenin ölmesine izin verme..." Yanaklarından süzülen yaşları başlığının alt ucuna silip,bu kez ağır adımlarla yola devam etmeye başladı.Henüz çıkış yolu görünmüyordu ya da bir ışık...Rahibe Teresa geçiti yarım saate yakın bir sürede geçeceğini söylemişti.Gerçi aklı o kadar karışıktı ki,ne kadar süre geçtiğini bile hatırlayamadı.Tek yaptığı şey yürümekti.Bir korkak gibi kaçtığı için kendine kızarken,Rahibe Teresa nın yanında gelmemesi hala kalbini acıtıyordu. Rahibe Teresa yı çok iyi tanıdığı için,neden gelmediğini pekala biliyordu.Manastırda bulunan hastaları ve çalışanları yanlız bırakmak istememişti.Hayatını manastıra adayan birinin,orayı evi gibi benimseyip,terk etmemesi haliyle normaldi.Ona bu konuda hak verdi. Yürüyüşünü hızlandırıp,eteğini tek eli kaldırmaya çalışarak,ilerlemeye devam etti.O sırada arkasından gelen bir ses,dikkatini çekti. "Bu geçit çok uzun ve karanlık beyler!Hadi acele edin." Yüce Tanrım!Peşinden gelen birileri vardı.Korkudan kalbinin yerinden çıkacağını hissedip,tüm gücü ile koşmaya başladı.Aklına Rahibe Teresa nın,bir zamanlar yaşanan savaşlarda anlatmış olduğu şeyler gelince,korkusu daha çok arttı. "İngilizler tüm köyleri basmış,önlerine kim gelirse öldürmüştü.Ayrıca en kötüsü yaşları ne olursa olsun beğendikleri kadınlara tecavüz etmekten çekinmediler.O günler İskoçya için çok zordu.Savaş ülkeyi alt üst etmiş,halk yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum edilmişti.Huzur içinde yatsın,William Walles halkı için mücadele eden korkusuz bir kahramandı.Şuan ki huzurumuzu ona ve onun gibi vatanseverlere borçluyuz." Tarih bir kez daha kendini tekrar ediyordu.İngilizler yine İskoçya nın topraklarında tüm öfkelerini kusmak için,çok büyük bir savaş çıkarmıştı. Genç kız geçitin sonuna geldiğini gözüne doğru vuran ışıktan anladı.Bir kaç adım sonra kendini karanlığın içinden gün ışığına atınca,yorgunluktan bedenini taşıyamayan bacakları,geçitin çıkışının önünde yere diz çöktü.Anna elleri ile topraktan destek alarak,derin bir nefes alıp,temiz havayı ciğerlerine çekti.Geçitin pis kokusunu artık solumadığı için,kesinlikle mutluydu. Ancak şuan dinlenmek için,doğru zaman değildi.Bir an önce oradan uzaklaşması gerekiyordu.Peşinden sesleri gelen adamların,kendisini yakalaması belki de an meselesiydi.Genç kız zor da olsa ağır hareketlerle ayağa kalkıp,önünde uzanan gür ağaçlarla kaplı ormana göz gezdirdi.Tanrım şimdi hangi yöne gidecekti?Daha önce buraya gelmediği için doğal olarak bilmiyordu. Bir an donup kalsa da tüm gücünü toparlayıp,ormana doğru koşmaya başladı.O kadar hızlıydı ki,eteğine takılan çalılara,önüne çıkan ağaç dallarına aldırış etmedi.Sonbaharın belki de en soğuk günlerini yaşayan İskoçya nın havasını koşarken çok fazla hissetmedi.Geçitin içinde inanılmaz üşümüşken,şimdi terlediği için,sıcak bastı. Ormanın iç kısımlarında kendine her hangi bir yön tayin etmeden epeyce bir süre koşup,yorulduğunu hissedince koca bir ağacın gövdesine sırtını yaslayarak durdu.Susuzluktan kuruyan dudaklarını dilinin ucuyla ile ıslatıp,rahatlamaya çalıştı.Düşmandan kaçayım derken,bu ormanda galiba,ya susuzluktan ya da açlıktan ölecekti.Olsun.Tecavüze uğrayıp ölmekten çok daha iyiydi.Burada ölse bile,cesedini vahşi hayvanlar yer,kurtulurdu. İçinde bulunduğu durum gerçekten berbat olsa da,tüm kalbi ile Tanrı nın kendisine yardım edeceğini umut edip,biraz olsun huzur buldu.Onun kudretine ve merhametine sığınmaktan başka çaresi yoktu. Biraz daha dinlenip,geldiği yola doğru bakındı.Peşinden kimselerin gelmediğine emin olunca,bu kez daha yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.Bakışları her tarafı dikkatlice süzerken,küçük bir tepeyi tırmanmaya başladı.Tepenin üst noktasına ulaşmadan gökyüzüne doğru yükselen,siyah bir duman ilgisini çekti. Ne olduğunu merak edip,tepenin üzerinde bulunan ağaçların arasından aşağıda görünen vadiye bakındı. Yüce Tanrım!Koca bir köy,İngiliz askerleri tarafından ateşe verilmiş,zavallı köylüler oradan oraya çığlık çığlığa kaçarak aman dileniyorlardı.Anna bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamayıp,dizlerinin üzerine çökerek ağlamaya başladı.Savaşın acımasızlığı ile ilk kez karşı karşıya kalmıştı.İngiliz askerlerinin kılıçtan geçirdiği insanları görünce,üzüntüsü ve hissettiği acı daha çok arttı. Hiç bir suçu olmayan insanları öldürmek hangi vicdana sığardı?İngilizler ne kadar acımasızdı böyle...Tanrı nın gazabından acaba hiç mi korkmuyorlardı?Yaşanılanlara bakılırsa,İskoçya İngiltere karşısında tüm gücünü kaybetmiş olmalıydı.Çünkü etrafta bu zalimleri durdurabilecek,bir tek İskoç askeri bile yoktu.Bulundukları bölge sınırlara uzak olduğuna göre,İngilizler ülkenin içlerine kadar girmişti. Anna kendini toparlamaya çalışıp,ayağa kalktı.Orada durması kesinlikle güvenli değildi.Ama ne tarafa doğru gidecekti?Rahibe Teresa nın bahsettiği sınır,hangi yönde olabilirdi? "Tanrım lütfen..."dedi yalvararak."Bana bir yol göster.Şimdi ne yapacağımı kesinlikle bilmiyorum..." Arkasını dönüp,ormanın içine doğru göz gezdirdi.En azından geldiği yönden emindi.Tepeyi ağır adımlarla inip,toprak yolun geçtiği alana doğru ilerlemeye başladı.Bir süre yoldan ilerleyince,tekrar etrafı kolaçan etti.Keşke karşısına İskoç askerleri çıksaydı.En azından tek dostu olan onlardan yardım isteyebilirdi. Susuzluğu iyice artarken,kulağına çalınan bir su sesi ile olduğu yerde durup,sesin nereden geldiğine kulak kesti.Yan tarafında uzanan ağaçlığın ardından geldiğine emin olunca,o yöne doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.Ağaçları arkasında bırakınca,karşısına çıkan küçük dereyi gördü. "Tanrım sana çok şükür."dedi usulca.Ve derenin kenarına gidip,suya doğru eğilerek sanki günlerce su içmemişcesine su içti.Ardından ellerini yıkayıp,tekrar ayağa kalktı.Su o kadar soğuktu ki,üşüyen ellerini pelerininin ceplerine sokup,biraz olsun ısınmaya çalıştı.Açlık hiç önemli değildi ama susuzluk gerçekten çok kötüydü.Keşke yanında su doldurabileceği küçük bir kabı olsaydı maalesef ki yoktu. Derenin kenarı boyunca ilerleyerek,koca kayaların ve oyukların olduğu bir tepenin altında durdu.Sanki yürüdükçe orman daha bir sıklaşıyor,dağlar daha fazla karşısına çıkıyordu.Üstelik görünürlerde yol bile yoktu.Çok geçmeden havanın kararacağı açıktı.Geceyi böylesine tehlikeli bir ormanda geçirmek,kesinlikle mantıklı olmasa da,elinden başka bir çözüm yolu gelmediği için,kendine sığınacak bir kaya oyuğu aramaya başladı.Mağara gibi bir yerde uyumak,açıklık bir alanda uyumaktan çok daha güvenli olacaktı.Tabi uyuyabilirse... Yavaş yavaş gücünün tükenmeye başladığını hissederken,bir kaç adım ötesinde dereden su içen,kahverengi iri bir atı fark etti.Genç kız olduğu yerde durup,etrafta birinin olup olmadığını dikkatlice izlemeye koyuldu.Atın üzerinde duran eğere bakılırsa,yabani olmadığı,bir sahibinin olduğu kesindi.Ulu Tanrım!Yoksa İngiliz askerlerinin bulunduğu alana mı gelmişti? Hemen yanı başında duran koca ağacın arkasına saklanıp,kendisini gizledi.Düşündüğü şey yüzünden korkusu iyice artarken,dua etmeyi de ihmal etmedi.Aslında ölümden korkmuyordu.Onu korkutan erkeklerin bedenine yapabileceği işkenceydi.Bunu kesinlikle kaldıramazdı. Başını ağacın arkasından çıkarıp,atın olduğu yeri bir kez daha süzdü.Ortalıkta kimseyi göremeyince,rahatlayıp derin bir nefes alarak,ata doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. Atın yanına ulaşınca,hayvanı yularından tutup,başını okşadı.Zavallı hayvanın derisindeki kurumuş kan lekelerine bakılırsa,yakın zamanda bir savaşın ortasından çıktığı çok belliydi.Kimbilir canını kurtarmak için kaçmış, kendini bu derenin kenarında bulmuştu.Hala su içmeye ve bulduğu her otu yemeğe çalışırken,Anna bir hayvanın bile savaşın izlerini nasıl yaşadığına şahit oldu. "Senin canını da yaktılar değil mi?"dedi genç kız merhamet dolu bir sesle.Tek elini atın geniş gövdesinde gezdirip,kılıç kesiği olan bir yaranın üzerini okşamaya başladı."Kimbilir nasıl acı çektin?Ama o kadar güçlü ve güzelsin ki..."diye devam etti. Atın soylu olduğu her halinden belli olurken,Anna çok iyi at binmeyi bilmese de,yola onunla devam etmeye karar verdi.En azından yürümekten çok daha iyiydi. Havyan birden hareketlenip,derenin kenarı boyunca yürümeye başlayınca,genç kız onu elinden kaçırmamak için peşi sıra yürümeye başladı. "Lütfen dur."dedi gülümseyerek."Sakın beni bırakıp gitme.Seninle çok iyi arkadaş olabiliriz." Hayvanın ne dediğini anlamadığını kabul etse de,canlı biri ile sohbet etmek istedi.Ve bu durum Anna nın hoşuna gitti.Manastırda yaşarken,orada bulunan çiftlik hayvanları ile çoğu zaman sohbet ederdi.O günleri hatırlayınca ister istemez içine hüzün oturdu.Artık hayatında manastır olmayacaktı.Belki de yaşadığı müddetçe ne orayı,ne de annesi gibi sevdiği Rahibe Teresa yı göremeyecekti.Ya İngilizler onu öldürdü ise,işte bu düşünce canını fena halde acıttı. Yaşadığı olayların şokunu yavaş yavaş atlatırken,henüz kendine gelmeye başladığı için geride bıraktıklarına endişelenmekten kendini alamadı.Kahretsin!Keşke manastırdan hiç ayrılmasaydı.Orada savaşarak ölmek,kaçarken ölmekten kesinlikle daha onurlu olurdu. Yaşlı gözlerini silip,peşinden gittiği atı aramaya başladı.Hayvan biraz ileride bulunan büyük bir ağacın altında durmuş,kendisine doğru bakıyordu.Genç kız hızla o tarafa doğru yürürken,gözlerine takılan bir çift siyah çizmeyi fark edince olduğu yerde aniden durdu. Ağacın arkasında henüz bedeninin diğer taraflarını göremediği birinin yattığı açıkça belliydi.Anna ona doğru gidip gitmemek konusunda teddüte düşse de,bir adım daha attı. Acaba yerde yatan kişi ölümüydü?Ya da yaralı?Belki de uyuyordu.Tanrım!Ya bir İngiliz askeri ise?Hayır hayır o tarafa gidemezdi. Bir an karar verip,arkasını dönerek,bir kaç adım attı ancak atın gür kişnemesi dikkatini çekince tekrar o tarafa doğru döndü.Hayvan tek bacağını kaldırıp,toprak zemini delercesine eşelerken,Anna kendisine bir şey anlatmaya çalıştığını düşünüp,ağır adımlarla ona doğru yürümeye başladı. Ağacı geçince,yerde kanlar içinde yatan adamı fark etti.Hemen yanında dizlerinin üzerine çöküp,sol göğsünün üstünden sızan kanı durdurmak için,tek elini üzerine kapattı. Gözleri yaradan adamın yüzüne doğru kaydı.Saçları ve yüzü çamur içinde olsa da,oldukça genç biri olduğu belliydi.Boyu oldukça uzun,bedeni geniş,iri yarı biriydi.Yarasının ciddiyetine bakılırsa,kendini kaybetmesinin sebebi kaybettiği kandı. Hala yaşadığı nefes alıp verişinden ve sıcak bedeninden açıkça belli oluyordu. "Bayım.."dedi Anna ."Beni duyuyor musunuz?" Adamı iki eli ile sarstı ancak,hiç bir tepki alamadı.Kim olduğunu henüz bilmediği birine yardım etmek çok akıllıca olmasa da,onu ölüme terk edip asla gidemezdi.Buna vicdanı elvermezdi.Hemen bir şeyler yapması gerektiğine karar verip,etrafına bakındı.Atın üzerinde asılı olan deri çanta dikkatini çekince ona doğru uzanıp,çantayı aldı ve yere koyarak içini karıştırmaya başladı.Tanrıya şükür aradığı şeyi buldu.Bir sargı bezi,küçük bir şişe alkol,iğne ve iplik. Daha önce yaralı birine yardım etmese de,manastıra gelen şifacıları defalarca izlemişti.Elleri titrerken,adamın gömleğini yırtıp,yarayı ortaya çıkardı.Derin bir kılıç yarası olduğu kesi izinden belliydi. "Tanrım şimdi ne yapacağım?"dedi ürkek bir sesle. Bir kaç saniye bekleyip,elindeki şişeyi yaranın kenarlarına dökmeye başladı.Tam bu sırada adamın acı ile inlemesi,geri çekilmesine sebep oldu. "Çok özür dilerim..." Genç adamın gözleri kapalıydı ve kesinlikle kendisini duymuyordu.Belki de kendinde olmaması daha iyiydi.Yoksa birazdan çekeceği acıya dayanması çok zor olacaktı. Anna yarayı iyice temizleyip,iplik geçirdiği iğne ile titreyen ellerine engel olmaya çalışarak dikmeye başladı.Bunu yapmasa zaten ölecekti.Yani şansını denemek zorundaydı. Genç adam iğnenin derisinden her geçişinde sessizce inlerken,genç kız ona acımadan edemedi.Tek elini koyu sarı saçlarının üzerine koyup,usulca okşayarak, "Lütfen dayan..."dedi."Bunu yapmak zorundayım..." İşi bitince yarayı bir bezle kapatıp,uzun sargı bezi ile sarmak için,adamı kollarının arasına alarak,kaldırmaya çalıştı.Ancak o kadar ağırdı ki,tüm gücünü verse de,bunu yapması çok zor göründü.Derin bir nefes alıp,tekrar denedi.Sargıyı gencin altından geçirip,omzunun altında birleştirerek,yaranın üzerini kapattı. Ardından derin derin nefes alıp,olduğu yere çöktü.Sonunda bittiği için huzurluydu.Ve bir daha böyle bir durumla karşılaşmamayı diledi.Tamam bazen soğuk kanlı biri olabiliyordu ancak bu kadarı gerçekten çok fazlaydı.Bugüne kadar kimseyi incitmemiş,bu derecede acı çeken birisi ile tek başına ilgilenmek zorunda kalmamıştı. "Tanrım lütfen bu gence yardım et."dedi sessizce "Kim olursa olsun ölmesini istemem." Havanın iyice kararmaya başladığını fark edince oturduğu yerden kalktı.Karanlığın yanı sıra,soğuk esen rüzgar insanın iliklerine kadar işliyor, üşümek ne demek adeta donduruyordu. Kendisi pelerininin içinde,ağaca yaslanıp,ısınmaya çalışırdı.Ancak yerde yatan adam canını sıktı.Yarayı dikmek için yırttığı gömleği yüzünden tüm göğsü açıkta kalmıştı.Atın üzerinde,genç adamın üzerine örtebileceği bir şey yoktu. Kendi pelerinini çıkarıp örtse,bu kez kendisi soğuktan donacaktı.Tekrar adama doğru yönelip,onu ağacın dalları altına çekmeye çalıştı. "Ne kadar ağırsın!"diye seslendi kızarak."Sanki koca bir kayayı yerden kaldırmaya çalışıyorum." Genç adamı rüzgarın esen yönünden çekip,etrafta bir kaç bol yapraklı ağaç dalı topladı.Topladığı dalları adamın etrafına yerleştirip,barınak yapmaya çalıştı.Dallar biraz olsun soğuğu kesebilirdi.İşi bitince nehrin suyunda ellerini yıkayıp,tekrar gencin yanına döndü.Bu arada atı,biraz ötede duruyordu.Hayvanın sahibine olan bağlılığı Anna yı inanılmaz duygulandırdı.O olmasaydı belki de buradan çekip gidecekti.Sahibini sevdiği tam manası ile belli oluyordu. Genç adamın yanına oturup,dizlerini önüne doğru çekip oturdu.Adamın yüzündeki sakal ve yaşını belli etmese de,kesinlikle gençti.Acaba İngiliz miydi?Belki de İskoç.Nereden olduğu değil,şuan yaşaması önemliydi. Hava iyice kararınca,gecenin ayazı dişlerini titretmeye başladı.Tek elini adamın bedenine dokununca,buza dokunmuşcasına ürperip,elini geriye çekti.Tanrım!Adam aldığı yaradan değil,birazdan donarak ölecekti. Üzerindeki yünlü pelerini çıkarıp,gencin üzerine örttü.Ancak üşümesi daha çok artınca,aklına gelen tek çareyi uygulamaya karar verip,yanına uzandı.Pelerin ikisini de örterken,adama daha çok sokulup,tek elini geniş bedenine sardı.Başını kolunun üzerine koyup,elini önüne kadar çekti. İlk kez bir erkeğin kollarının arasında yatsa da,soğuktan ölmemek için,başka bir çıkar yol bulamamıştı.Genç kız saçlarını adamın boynunun altına gömüp,gözlerini kapattı.Bedenlerinin ısısı birleşince soğuk hava daha az hissedilir olmuştu. Anna iyice yorulan bedeninin tükendiğini hissedip,derin bir uykuya daldı... Güneş tepelerin ardından doğarken,gecenin ayazı yerini ılık bir havaya bıraktı.Genç adam omzundaki yaranın verdiği acı ile,sessizce inleyip,göz kapaklarını usulca araladı.Sağ kolunu hareket ettirmeye çalıştı ancak başaramadı.Sebebini anlamak için başını o tarafa doğru ağırca çevirince,kafası örtü ile kapalı genç kızı fark etti. Sadece bu mu?Genç kız tek kolu ile bedenine sarılmış,bir bacağını bacaklarının üzerine atmış,göğsünün üzerinde uyuyordu.Üzerlerini örten pelerin kesinlikle kendisine ait değildi.Bir an nerede olduğunu anlamaya çalışıp,kızı dikkatlice inceledi.Yüzü çamur içinde olsa da,genç bir kadın olduğu belliydi.Ve... Tanrım!Ya bu bir şakaydı ya da ölmüştü.Çünkü kollarında yatan kadın bir rahibeydi. Peki burası neresiydi? "Sanırım cehenneme düştün John."dedi dudaklarının arasından."Çünkü cennette güzel melekler olur dostum.Çirkin rahibeler değil.Lanet olsun!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD