bc

PERİ MASALI

book_age16+
2.4K
FOLLOW
9.5K
READ
goodgirl
drama
first love
Neglected
like
intro-logo
Blurb

Mutlu başlayan bir masalın mutsuz sonuydu o. Şimdi kendi masalını yazmaya çalışacaktı.

Peki ama mutlu Dış kapıyı açıp kendini yola attığında nereye gideceğini bile düşünmemişti. Burası ona o kadar yabancıydı ki, kaybolması işten bile değildi. Ama şu an kaybolmak istiyordu. Kimsenin onu bulamayacağı bir yere gidip acısını yaşamak istiyordu. O yüzden hiç ara vermeden koşmaya devam etti. Daha kötü insanların eline düşmek pahasına koşmayı sürdürdü. Gözündeki yaşlar görüşünü zorlaştırıyordu ama umursamadı. Yine de koşmaya devam etti. Ta ki önünde aniden duyduğu acı bir fren sesine kadar.

Elleri, kırmızı spor arabanın kaportasına dayanmış halde öylece kala kalmıştı. Araba ona çarpmamıştı ama çarpmak üzereyken son anda durmuştu. Arabanın kapısı aniden açılıp içerden biri indiğinde kendini toplaması gerektiğini anlamıştı. Bir el bileğinden sertçe tuttuğunda ona dönmek zorunda kalmıştı. Ama bunu yapmaktan oldukça rahatsızdı. Şu an berbat durumdaydı. Ağlamaktan kızarmış gözleri, incecik kıyafetleri ve ayakkabısız ayakları vardı. Dışarıdan deliyi andırdığı açıktı. Konuşamadığından durum daha iç karartıcı görünmüştü gözüne.

" Masal," diye bir ses duyduğunda şaşkınlığını gizleyemeden başını kaldırıp kendini tutan kişiye baktı. " İyi misin?" Karşısında oldukça genç bir adam duruyordu. Hemen hemen Engin'le yaşıt görünüyordu. Kısa kesilmiş siyah saçları ve koyu renk gözleri vardı. Keskin yüz hatları ve ciddiyetini koruyan ifadesi onu endişeyle süzüyordu. Oldukça yapılı görünüyordu. Üzerinde mavi bir takım elbise vardı. Beyaz gömleğinde bir kravat yoktu. Hatta ilk üç düğmesi de açık bırakılmıştı. Masal bu adamı tanımadığına emindi. Ama adam için bu geçerli değildi. Adını biliyordu.

Elini, adamın elinden kurtarıp ona bakmaya devam etti. Konuşamadığından kim olduğunu bile soramıyordu. Bu işten çok sıkılmaya başlamıştı. " Ben Engin'in ortağıyım. Adım Emir... Sen iyi misin? Sana çarpmadım değil mi? İstersen has..." bunu duyan Masal başını hızla sağa sola sallayıp istemediğini söyledi. Adam anlayışla başını anladığını gösterircesine salladı. Sonrada kızı yavaşça süzmeye başladı.

Hava oldukça soğuktu ama o incecik kıyafetlerle dışarıya çıkmıştı. Üstelik ayakkabı bile giyinmemişti. Gözlerindeki ıslaklık ağladığını gösteriyordu. Ona ne olduğunu merak ediyordu ama Engin'den öğrendiğine göre şok geçirdiği için konuşamıyordu.

Üzerindeki ceketi çıkarıp kızın omuzlarına bıraktığında, Masal birazcık şaşırsa da sıcacık cekete hayır demedi. " Seni eve götüreyim." Dedi nazikçe. Kız yine başını sağa sola salladığından ona bakmaya devam ediyordu." O zaman ne yapmamı istersin?"diye sordu. Ama buna da yanıt alamadı." Benim eve gidelim mi?" bunun yanlış anlaşılmaya açık bir cümle olduğunu fark eder etmez ekledi. " Annem evdedir. Hem Engin'e de haber veririm. İşten çıkınca hemen gelir olur mu?"

Masal bu durumu bir süre düşündü. O eve gitmektense hırsızların eline düşmeyi bile göze alırdı. Hem bu adam hırsız olamayacak kadar zengin görünüyordu. Üstelik Engin'i de tanıyordu. Ona güvenmeye karar verip başıyla onayladı. Emir bu yanıt karşısında hafifçe gülümsemişti. Ama Masal bunu görmemişti. Emir arabaya yönelip Masal için kapıyı açtığında, kız bir süre hem Emir'e hem de kapıya baktı. Sonra da kararını verip yavaşça yürüyüp arabaya bindi.

Emir, kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Hemen ardından da arabasını çalıştırıp eve doğru sürmeye başladı.

İlk defa yolun bu kadar kısa olmasından rahatsızdı. Bir ay içinde ilk defa bu kızı görüyordu. Hastanede onu gördüğünden beri o gözleri unutamamıştı. O kadar etkilenmişti ki, bunu kendisi bile hala kabullenememişti. Onu yeniden görmek için defalarca o eve gitmişti ama Masal'ı görememişti. Odadan çıkmadığını söylüyorlardı. Zaten onu hiçbir zaman salonda görmemesinden de anlamıştı.

Bazı geceler Engin'in odasında oturdukları zamanlarda, onun çığlıklarını duyuyordu. Engin kâbus gördüğünü söylemişti bir keresinde. Bunu her gün sıklıkla yapıyormuş. Bu yanıtla ev halkının buna oldukça alışkın olduğunu anlamıştı. O çığlıkları birkaç kez duymuştu. Ama bu sesi her duyduğunda, o kızın neler hissettiğine dair düşünceler içinde buluyordu kendisini. Çok canı acıyor olmalıydı. Aslında hayat hikâyesini Engin'den dinlemişti. Bu halini oldukça açıklıyordu. Ama yine de onun için üzülüyordu. Hiç kimse böyle bir acıyı hak etmiyordu. Özellikle bu kadar kırılgan biriyse...

Uzaktan kumandayla bahçenin kapısını açıp arabayı garaja bıraktı. Sonrada inip kızın kapısını açtı. Biraz tereddüt ediyor gibi görünüyordu. Onu cesaretlendirmek için bir şeyler söyleyecekken gözleri kızın ayağına kaymıştı. Kızın ayakları soğuktan morarmıştı. Ne kadar süre karda koştuysa oldukça üşümüştü. Düşünmeden ve onun tepkisini hesaba katmadan tek hamlede kucakladı. Kızın şaşkın mavi gözlerine aldırmadan eve doğru yürümeye başladı. Kız, ilk başlarda tepkisiz kalmayı tercih etse de kısa sürede pes etmişti. Bir süre sonra ince iki kol boynuna dolandığında, kalbi anlamadığı bir şekilde atmaya başlamıştı.

chap-preview
Free preview
1
Alarmın sesi tüm odaya yankılandığında, genç kız zorlukla gözlerini araladı. Bu sesten nefret ediyordu. Ama bunu her sabah duymaya da mecburdu. Bu iğrenç ses de olmasa uyanması mümkün değildi. Oldukça ağır uykusu vardı ne yazık ki. Elini uzatıp alarmı kapattığında kulakları biraz olsun rahatlamıştı. Bu demode alarmı değiştirme zamanı gelmişti. Daha modern bir saat almalıydı. Bu tiz ses yerine Beethoven ’un muhteşem bestelerinden biriyle uyanmak daha sağlıklı olabilirdi. Bunu aklının köşesine not etti.  Ellerini yumruk yapıp gözlerini ovuşturmaya başladığında biraz daha uyandığını anlamıştı. Ayaklarını yataktan çıkarıp soğuk zemine titreyerek basmaya başlamıştı. Son bahar bu sene çok sert geçiyordu. Bu genç kız için oldukça zor oluyordu. Evleri sobalı olduğundan, salon dışında her yer buz gibiydi. Kutupları andıran bir havası vardı. O yüzden Eskimoları andıran bir pijama vardı üzerinde. Evi ısıtamadığından kendini ısıtmak için çabalaması gerekiyordu. Ev botlarını ayağına geçirip koşarak banyoya girdi. Soğuk suyla hızla elini yüzünü yıkayıp aynı hızla salona koştu. Yüzüne çarpan sıcaklık iyi gelmişti. Annesi çoktan uyanmış kahvaltıyı da hazırlamıştı. Bazen ona hayran kalırdı. Sanki hiç uyumazmış gibi hissederdi. O sırada annesi mutfaktan koşarcasına çıktığında gülmeden edememişti. Üzerinde kendisinin ki gibi kalın pijamalar vardı. Kendisini fark edince gözeri parlamış ve gülümsemişti. “ Benim güzeller güzeli kızım uyanabilmiş sonunda.” Dedi kızının yumurtasını onun tarafına koyarak. Genç kız da yerine oturmadan önce annesine sıcak bir öpücük vermiş ve öyle oturmuştu. “ Annelerin bir tanesisin sen.” Diye yanıtlamıştı onu. “ Bu gün biraz geç geleceğim Masal. O yüzden geldiğinde sobayı yak tamam mı? Hava çok soğuk hasta olursun sonra.” Diye uyardı onu. “ Olur, annem.” Dedi kahvaltısını yaparken. Kadın memnun bir ifadeyle kızına bakmaya devam etti. Bir süre sonra yeniden önüne döndü.  Yavaş yavaş kahvaltısını yapmayı sürdürdü.  Bu sefer de genç kız başını kaldırdı. Annesine hayran olan kızlardan biriydi kendisi. Annesi onun gözünde her zaman güzeldi. Zümrütleri andıran yeşil gözleri ve koyu uzun saçlarıyla bir masal prensesini andırırdı. Onun bu hayata laik olmadığını bilirdi. Ve bu yüzden babasından nefret ederdi. Nefret ederdi çünkü o adam sadece kendisini terk etmemişti. Annesini de bırakıp gitmişti. Daha küçükken herkesin babası olmasını kıskanırdı. Kendinin neden bir babası olmadığını sorgulardı. İçindeki o büyük boşluğun nedenini öğrenmek isterdi. Neden kendisinin de bir babası yoktu ki? Herkesin varken neden kendisinin sadece annesi vardı? Küçükken bunun için defalarca kez ağlayarak eve geldiğini çok net hatırlıyordu. Dışarıda oyun oynarken zamanı unuttuklarında, arkadaşlarının babası gelip onları eve götürdüğünde, kendisi orada öylece kalırdı. Bilirdi ki, onun için endişelenip gelecek bir babası yoktu. Annesi de işte olurdu. Anneannesi zaten yaşlı ve hastaydı. Küçük kalbi acırdı. O zamanlar kalbindeki boşluğu daha çok hissederdi. Küçük ayakları evin yolunu tutarken, gözlerine biriken yaşlar da özgür kalırdı. Annesi de ona bir zamana kadar babasının hep iş seyahatinde olduğunu söylemeyi uygun görmüştü. Onun hassas kalbini kırmamayı uygun görmüştü. Fakat kızının ne kadar ısrarcı olduğunu hesaba katmamıştı. Babası hakkında o kadar çok sorusu oluyordu ki, kalbini sızlatıyordu. Fakat yine de omuzlarına bu yükü vermekten kaçınıyordu. Ama Masal artık büyüdüğünde bu yalanın bir geçerliliği kalmamıştı. O yüzden ona doğruları anlatmaya karar vermişti. Zira kızı çok zekiydi ve yalan söylediğinde bunu rahatlıkla anlıyordu. Hem bu konuda yalan söylemekten artık yorulmuştu. Yalanı sevmeyen kendisi böyle bir konuda kızına, hayatta sahip olduğu tek varlığa yalan söylüyordu. Vicdanı artık buna el vermemişti. O yüzden ona olan biten her şeyi dosdoğru anlatmıştı. Babasıyla üniversitede tanıştığını anlatmıştı. Adının Tahir olduğunu bilirdi. Tahir Kaya... İkisi de mimarlık bölümündeymişler. Babasını ilk gördüğü an fark etmişti annesi. Sarışın ve mavi gözlü çok yakışıklı bir adammış. Ve çok da romantikmiş. Bir şiir okudu mu, fakültenin tüm kızları onun peşinde dolanırmış. Ama o yakışıklı adam bir gün kendisini fark etmiş. Annesi bu kısmı anlatırken oldukça heyecanlanırdı. Gözlerindeki o ışığı her seferinde görürdü. O ışığı her görüşünde içi acırdı. Birini bu kadar içten seven bir kadın, bu başına gelenlerin hiç birini hak etmiyordu. Bu kadar âşık bir kadın terk edilmeyi hak etmiyordu. Bu kadar seven bir kadın sadece sevilmeyi hak ederdi. Sorgusuz ve sonsuz sevilmeyi... Annesinin hikâyesini o yüzden her seferinde daha da öfkelenerek dinlerdi. Babasıyla nasıl çıkmaya başladıklarını, heyecandan uzak bir ifadeyle dinliyordu. Annesi sanki o anı her seferinde yeniden yaşarken sadece babasının yaptıklarına daha fazla bileniyordu. Annesinin hikâyesine küçük bir sempati bile duymuyordu. O kadar romantikmiş ki her gün farkı sürprizlerle çıkıyormuş annesinin karşısına. Bunu duyduğunda gülümsemekle yetiniyordu. Babasının sürprizleri sevdiğine emindi zaten. Son sürprizi de annesini terk etmek olmuştu. Babası sonunda annesini kandırmayı başarmıştı. En azından dile getirmese de Masal böyle düşünüyordu. Onun annesini sevmediğine oldukça emindi. Sadece güzelliğine kapılıp onu elde etmek istemişti o kadar. Asla seven bir adamın, sevdiğini terk edeceğine inanmıyordu. Ya babası sevmenin ne demek olduğunu bilmiyordu ya da kendisi  Ebru kelimesinin anlamını yanlış biliyordu. Ama mantığı ilk seçeneğin üzerinde durmayı tercih ediyordu. O adamın sevmeye dair zerre bilgisi yoktu. Bunca yalandan sonra, annesi sonunda tüm duvarlarını yıkmıştı.  Onunla birlikte olmaya başlamıştı. Babasının çok zengin bir aileden geldiğini bir sene sonra öğrenmişti annesi. O da tesadüfen olmuştu. Babaannesi oğlunu görmek için okula geldiğinde ortaya çıkmış gerçekler. Sırf babasının istediği bölümü okumamak adına devlet okuluna gelmişti. Babası ona kızıp tüm kartlarını iptal ettirmiş, para akışını da kesmişti. Ama babası yılmamış ve bir yandan istediği bölümü okuyup diğer yandan çalışmış. Sonra babası inadından vazgeçmiş ve oğlunun okuduğu bölümü kabullenmiş. Bir film senaryosu gibi geliyordu kulağa. Ama Masal hiçbir zaman bunun romantik boyutunu düşünmemişti. Onun buradan anladığı tek şey, baba oğlun kalpsizlikte bir biriyle yarışmayı amaç edinmeleriydi. Bu şekilde babasının kime benzediğini öğrenmişti.  O günden sonra daha rahat bir hayat yaşamaya başlamışlardı. Annesinin hiçbir zaman maddiyatta gözü olduğuna inanmamıştı. Kimse de buna inandıramazdı. Annesinin ne kadar alçak gönüllü olduğunu çok iyi biliyordu. Ama yine de annesinin, babası tarafından bir dönemde olsa rahat bir hayat yaşadığına minnettardı. Her fırsatta onu ne kadar sevdiğini dile getirip durmuş. Annesi hala bunları dile getirirken gözleri gülerdi. Her ne kadar içinden onu sarsmak, o yalancının teki diye bağırmak gelse de yapamazdı. Annesi zaten yeterince yaralıydı. Bir de kendisi sözlerin acımasız oklarıyla onu yaralamaktan kaçınıyordu. Okul bitince de evlenme teklif etmiş annesine. Tabi annesi de hemen kabul etmiş. Nasıl etmeyecekmiş ki? Onun kadar romantik,  Ebru dolu ve yakışıklı bir adam yokmuş zaten... O kadar mutluymuş ki anneannesine anlatırken kalbi neredeyse duracakmış. Annesine de onun mutluluğuna onay vermiş. Zaten başka kimsesi de yokmuş annesinin.  Tek annesi varmış ve o da yanında olarak kızını desteklemiş. Anneannesini bilirdi. Kimseyi kırmayı istemeyen kendi halinde yaşayan  Ebru dolu bir insandı. Annesi de ona benziyordu. Kimseyi kırmak istemediğinden kendisi paramparça olmuştu. Ama ne yazık ki babası dedesini ikna etmeyi başaramamıştı. Dedesi annesini istememişti. Eğer annesiyle evlenirse onu evlatlıktan ret edeceğini söylemişti. Sıradan zengin baba rolündeydi.  Neden zengin insanlar kendi sınıfından olmayanı kabullenmek istemiyordu ki? Serveti mi azalırdı? Mezara mı götürecekti tüm parasını? Biri ona, mezarda para geçmediğini söylememişti anlaşılan. Genç kız böyle düşünüyordu. Babasından ne kadar nefret ediyorsa dedesinden iki katı nefret ediyordu. Dedesinin tüm itirazlarına rağmen babası direnmiş. Annesini o kadar seviyormuş ki, dedesinin söylediklerini umursamamış ve evi tek etmiş. İşte burada da gülmüştü. Çok sevdiğine hiç şüphesi yoktu zaten. Ama hala annesini mi yoksa onu elde etmenin zevkini mi sevdiğine emin olamıyordu. Her şeye rağmen küçük ama mutlu bir düğün yapmışlardı. Çok geçmeden de Masal olmuştu. Bu küçük ama mutlu haberin sevincini üç kişi yaşamışlardı. Fakat mutlulukları çok uzun sürememişti. Dedesi, boş durmamış babasının işlere girmesini engelleyip durmuştu. Birkaç sıradan iş denemesinden sonra da vazgeçmişti babası. Olmayacağına kanaat getirmişti. Bu nedenle de kolayca Masal doğmadan fakir hayattan bıkmıştı. Zengin hayat varken bunca kahrı çekmek istememişti. Ve onları öylece bırakıp gitmişti. Hiçbir açıklama yapmadan, özür dilemeden çekip gitmişti. Bir tek küçük bir not bırakmıştı geride. Annesi o notu hala saklıyordu. Her kocasını hatırladığında o nota bakıp yeniden nefret etmeye çalışmıştı. Ama ona olan  Ebrusi, buna engel olmuş hep. Onu o kadar sevmiş ki nefret bile edememişti. Fakat Masal, annesi yerine de nefret etmiş ondan. Çok geçmeden babasının evlendiğini duymuştu annesi. Kendisinden ayrılmasının üzerinden bir ay geçmeden, başka bir kadınla evlenmişti. Karısını ve çocuğunu bırakmış kendine yeni bir hayat kurmuştu. Üstelik oldukça lüks bir hayat yaşıyordu. Annesi zorlukla geçinmeye çalışırken, o zevki sefa ediyordu. Bu kalbini kırsa da elinden bir şey gelmemişti. Kaderine boyun eğerek yaşamına devam etmişti. Her ne kadar zorlanıyor olsa da başka çaresi yoktu. Onun sorumlu olduğu ailesi vardı. Yaşlı bir annesi ve doğmak üzere olan çocuğu... O yüzden yıkılmaması gerekiyordu. Dimdik ayakta durup yola devam etmesi gerekmişti. Birkaç ay sonra Masal doğmuştu. Ona bu adı koyarken, aklında kocasıyla yaşadığı masal gibi mutlu anıları vardı. O günleri her daim hatırlamak adına kızına bu ismi koymuştu. Ve hayatına kaldığı yerden devam etmişti. Masal anneannesiyle büyümüştü. Kendisi çalışmak ve kızına bakmak zorundaydı. O yüzden Masal’ın büyüdüğüne tanık olamamıştı.  Ne ilk adımlarına tanık olabilmiş ne de ilk cümlesine. Kendisi eve geldiğinde, kızı uyuyordu çünkü. Bu onu üzse de mecburdu. Kızına iyi bir hayat yaşatamasa da onu kimseden aşağıda yaşamasını da istemiyordu. O yüzden küçük bir mimarlık ofisinde zorlukla iş bulmuş, gece gündüz çalışıp durmuştu. Masal annesinin tüm yaşadığı zorlukları çok iyi biliyordu.  Biliyordu çünkü hikâyelerini sadece annesinden değil, anneannesinden de dinlemişti. Ve o zaman anlamıştı ki annesi hala babasını seviyordu. Çünkü onun anlattığı masalda babası mecburen gidiyordu, oysa gerçek çok farklıydı. Babası onu ve annesini terk etmişti. Hem de para için. İşte Masal bunu bildiği için babasını görmeyi her seferinde ret etmişti. On yedi yaşında genç bir kız olmasına rağmen bir kez olsun babasıyla görüşmemişti. Görüşmek de istememişti. Babası ona her ay oldukça yüksek meblağlarda harçlık yatırıp babalık vazifesini yaptığını sansa da, Masal o paralardan bir kuruşuna bile dokunmamıştı. Açlıktan öleceğini de bilse dokunmamakta da kararlıydı.  Ebrusini esirgeyen bir adamın parasını da istemiyordu. Annesi tam aksini iddia etse de kendisi onun kadar merhametli değildi. Onun kitabında her hatanın bir bedeli vardı ve babası henüz bir bedel ödememişti. Bütün bedelleri annesine ödetip çekip gitmişti.  Tüm yaşananları yeniden hatırlamak onu gereksiz yere kızdırmıştı. O yüzden bu kötü anıları geri itip kahvaltısına odaklanmaya devam etti. Annesi kahvaltısını bitirip de işe gittiğinde her zaman olduğu gibi sofrayı toplamak ona kalmıştı. Bunu soğuklar yüzünden hızla yaparken, bir yandan da okula geç kalmamak için çabalıyordu. Toplama işini hızla bitirdiğinde odasına girmiş ve buz gibi bir soğukla karşılanmıştı. Bir an önce yaz gelmesi için dua ediyordu. Bu ev gerçekten çok soğuk olabiliyordu. Formasını dolaptan çıkarıp hızla giyinmeye başladı. Giyindikçe biraz daha ısındığını hissediyordu. Sonunda kalın kırmızı kabanını da üzerine giyindiğinde soğuktan bir nevi korunmuş sayılırdı. Yatağını toplayıp çantasını yerden aldı. Kapıdan çıkmadan önce vestiyerdeki atkısını ve şapkasını da iyice üzerine geçirdi. Çizmelerini de giydiğinde, soğuk Ankara havasına hazır olmuştu. Alışkanlıkla kapıyı iki kere kilitledikten sonra anahtarı çantasının ön cebine koydu. Sonrada buz gibi soğuk havada okula doğru yürümeye başlamıştı. Gecekondu mahallesinde oturmaktan hiçbir zaman utanç duymamıştı. Ama onları bu hayata mahkûm eden babasına her zaman öfkelenmişti. Annesi daha iyi yerlerde olabilirdi. Sırf babasının aşkı yüzünden bu haldeydi. Kendisi yüzünden kariyerine ara vermek zorunda kalmıştı. Biliyordu ki kendisi olmasaydı ve babası annesinin kalbini kırmasaydı, annesi çok başka yerlerde olacaktı. Ona hayrandı. Bunca zorluğa rağmen babasına bir kere kötü bir söz söylemezdi. Onunda söylemesini istemezdi. Ama annesi her hayallerinden bahsettiğinde içi acırdı. Amerika’da eğitim almak istediği ve iyi bir mimar olarak geri dönmek istediğine dair hayalleri vardı. Onun bu hayallerini yıkan ise onun çok sevdiği kocası, kendisinin de tanımadığı babasıydı. Annesine bazen hayran kalırdı. Babasının tüm yaptıklarına rağmen, onu hale sevmesi gerçekten çok takdire şayandı. Kendisi de annesi kadar yüce gönüllü olmayı isterdi. Ama babasını affetmek konusunda başarılı olduğu söylenemezdi. Okulun bahçesine girdiğinde tüm düşünceleri buhar olup uçmuştu. Lise son sınıf öğrencisi olarak çok yakında buradan mezun olacaktı. Annesinin gerçekleştiremediği hayalini gerçekleştirecek, çok ünlü bir mimar olacaktı. Sonrada annesiyle bir ofis açacaktı. Bunun için çok çalışıyordu. İyi bir üniversiteye girecek ve oradan da öğrenci değişim programlarıyla yurt dışına gidecekti. Eğer şanslıysa orada kalmayı da sürdürecekti. Sonra hem kendini geliştirecek hem de oldukça donanımlı biri olacaktı. O yüzden önündeki tek engel liseyi bitirmek ve sınavı geçip iyi bir yere girmekti. Okulda oldukça popüler bir öğrenciydi. Tüm derslerdeki başarısı yüzünden öğretmenleri ve arkadaşları arasında çok sevilirdi. Şimdiye kadar en küçük bir sorunun içinde bulunmamıştı.  Kimse de onu bir sorunun içine çekmeye çalışmamıştı. Sınıf arkadaşları onu çok severdi ve her sözüne uyarlardı. Onunla ters düşmek istemiyorlardı. Bu yüzden de ilk sınıftan itibaren sınıf başkanı seçilirdi. Herkes onu aday gösterir kimse aday olmak istemezdi. Çünkü ondan daha ideal bir aday olmadığını düşünürlerdi. Zaten onun başkanlığından kimse de şikâyetçi değildi. Çünkü Masal güzel olduğu kadar da zekiydi. Mavi gözleri herkesin dikkatini çekecek kadar etkileyiciydi. Birde siyah uzun saçları da işe eklenince o gözleri daha ön plana çıkıyordu. Zarif yüz hatları ve ince fiziğiyle okuldaki her erkeğin hayallerini süsleyen bir kızdı Masal. Çok fazla süslenmeyi sevmese de doğal haliyle bile sınıftaki birçok kızdan güzeldi. Ama o hiçbir zaman bunun farkında olmazdı. Çünkü hiçbir zaman dış görünüşünü önemsemezdi. Onun tek hedefi iyi bir mimar olmaktı ve bunun için oldukça çabalıyordu. Öğretmenleri onda o ışığı görüyorlardı. Şu an bu sırada oturan kızın, ilerde ünlü mimarlardan biri olacağına inançları tamdı. Çünkü Masal kimsenin çabalamadığı kadar bu hayale tutunmuş durumdaydı. Akşam okul çıkışında, telefonu zamansız çalmaya başladığında buna anlam verememişti. Genelde telefonunun sesini unuttuğu zamanlar olurdu. Çünkü numarası annesi dışında kimsede yoktu. O yüzden arayanın kim olduğunu düşünerek vakit kaybetmiyordu. Zaten annesinden başka arayacak kimsesi yoktu.  Eski model telefonu çıkarıp kulağına dayadığında, sevdiği melodik sesi duymayı bekliyordu. “ Anne.” dedi soğuktan titreyen dudaklarına engel olmaya çalışarak. Hava gerçekten soğumuştu. Sabahki soğuğu mumla arıyordu şu an. O yüzden boşta kalan eliyle kabanına sıkıca sarıldı. Zor da olsa yürümeye çalışıyordu. “ Masal hanım, ben polis memuruyum.” Bu cümle, kızı soğuğun ortasında durdurmaya yetmişti. Aklı başında kimse bu keskin soğuğun altında durmazdı. Fakat içine dolan kötü his onu durdurmayı başarmıştı. “ Bayan bir kaza geçirdi. Üzgünüm bayanı kaybettik.” Telefonun diğer ucundan gelen sesi idrak ettiğinde, öylece kalakalmıştı. Elindeki telefon okulun beton zeminine sertçe düşerken, kendisi eli hala kulağında bir halde duruyordu. Kim kimi kaybetmişti aklı bir türlü birleştiremiyordu. O adam annesi hakkında ne demişti cidden? Kaybettik derken ne demeye çalışmıştı? Annesi nasıl kaybolabilirdi ki? Sonuçta kocaman bir kadındı. Aklıda gayet yerindeydi. Kaybolması imkânsızdı. Ama içinden yükselen feryat onu kendine getirmeye yetmişti. Annesini kaybetmişti. Annesi artık yoktu. Aklı bunu söylerken kalbi bir yere gittiğini ve nerde olduğunu bulamadıklarını iddia ediyordu. İşin kötüsü ikisi de birbirinden kötüydü. Her şekilde annesi yoktu. Gerçeklerle yüzleşmeye başladığında ayakları onu taşımayı reddediyordu. Dizlerinin üzerine düştüğünde soğuk zemini hissetmemişti bile. Etraftan geçenler onu fark etmiş ve kızın yere çöküşünü merakla izlemeye başlamışlardı. Kimse yanına gitmiyor, uzaktan izlemeyi tercih ediyordu. Masal ise içinde fırtınalar koparken olduğu yerden kalkamıyordu. İçerde fırtına dışarıda kuru sessizlik… Bağırmak istiyordu. Annesini çağırmak, gittiği yerden geri döndürmek istiyordu. Ama sesini bulamıyordu.  Bunu da yadırgamamıştı. Annesi onu bırakıp gittikten sonra hiçbir şeyin garantisi yoktu. Herkes, her şey giderdi zaten... Gözleri kararmaya başladığında direnmedi bile. Kendini karanlığın gizemli kollarına bıraktı.  Etrafta koşturanlar tarafından hastaneye kaldırıldığını bile anlamadı. Öğretmenleri, Masal’ın nesi olduğunu anladıklarında ise kızın neden bu halde olduğunu anlamışlardı. Kızının durumuna üzülse de ellerinden bir şey gelmemişti. Kız annesini kaybetmişti. Hiç biri bir annenin yerini dolduramazdı. Onun annesine olan düşkünlüğünü herkes bilirdi. Bir babası vardı ama o da uzun yıllar önce annesinden boşanmış ve başkasıyla evlenmişti.  Zaten kim olduğunu bile bilmiyorlardı. O yüzden bu işi çocuk esirgeme kurumunun elemanlarına bırakmışlardı. Masal gözlerini açtığında bir hastane odasında olduğunu anlamıştı. Kolunda serum, yanında eşyaları öylece tek başına odada yatıyordu. Artık tek başına olduğunu hatırladığında ise gözünden akan yaşlara engel olamamıştı. Anne! diye çığlık atmak istemişti. Ağzını açmış ve bağırmaya çalışmıştı. Fakat hiçbir şey olmamıştı. Çığlık atması gerekiyordu ama sesi yoktu. Sesini ne yazık ki bulamıyordu. Sessizce ağlamaktan başka elinden bir şey gelmiyordu. Kolundaki serumu tutup sertçe çıkardığında canı yanmıştı. Fakat kalbindeki acının yanında sözü bile edilemez düzeydeydi. O yüzden görmezden gelip ayağa kalkmaya çalıştı.  Elini yatağın kenarına koyup doğruldu.  Ayağını yataktan indirip yere bastı. Ayağa kalmayı zorlukla başarmıştı. Hala başı dönüyordu.  Ama pes etmemişti. İlk adımda sendelese de kapıya varmayı başarmıştı. Koridora çıktığında, bir doktor önüne çıkmış ve onu durdurmuştu. “ Küçük hanım, kalkmamalısınız. İyi değilsiniz?” diye uyardı onu. Ama Masal onu dinlemek istemedi. Başını iki yana hızla salladığında tek amacı annesini görmekti. O güzel yüzüne son kez bakabilmek istiyordu. Ama bunu dile getiremiyordu. Bu kendinden nefret etmesine neden oluyordu. Oysa içinden bana annemi gösterin diye bağırıyordu. Onu görmek istediğini haykırıyordu. Ama kendi dışında kimse onu duymuyordu. Yan tarafta bir hareketlenme olduğunda umutla dönüp onu anlayacak birini aradı. Ama kendi öğretmenleri dışında kimse yoktu. Ona acıyan gözlerle baktıklarında kalbi daha fazla acımıştı. Kendisine acımalarını istemiyordu. O sadece annesini istiyordu.  Koşarak öğretmenlerine sarıldı. Ağlıyordu ama kimse onu anlamıyordu. Onlardan birinin, kendisini anlamasını umut etti ama sadece acıyan bakışlar bulmuştu. Kimsenin onu anlamadığını fark edince de pes etmişti. Yere diz çöktüğünde, doktorda yanına gelmişti. Elini kızın narin omzuna koyup kendince destek olmaya, kızın acısını hafifletmeye çalışmıştı. Masal, bu temasla başını yavaşça kaldırmıştı. O sırada doktorun cebinde duran küçük defteri fark edince sorma gereği görmeden uzanıp umutla defteri çıkardı. Doktor onun ne yapmaya çalıştığını anlayınca, elindeki kalemi de ona uzattı. Masal minnettar bir ifade ile kalemi alıp deftere bir şeyler karalamaya başladı. Sonunda bittiğinde kaldırıp doktorun görmesini sağladı.  BENİ ANNEME GÖTÜRÜN. ONU BİR KERE GÖRMEME İZİN VERİN diye yüksek sesle okudu adam. Sonrada kızın ağlamaktan kızarmış mavi gözlerine baktı. “ Anneni görmesen daha iyi kızım. Annen çok kötü kaza geçirmiş. Onu en son gördüğün gibi hatırlarsan senin için daha iyi olur.” dedi şefkatle. Masal ona bağırmak istese de sadece sessizce ağlamayı sürdürmüştü. Doktorun gömleğinden tutmuş sertçe sarsmaya başlamıştı. Onu anlamalarını istiyordu. “ Tamam” dedi doktor ağlayan kızın haline acıyarak. Zaten yeterince acı çekiyordu. Bir de kendisi üzerek daha fazla yaralamak istemiyordu. Kızı elinden tutup kaldırdı. Masal hemen ona itaat etmişti. Onunla beraber yan yana yürümeye başlamıştı. Sessizce ağlayarak yürüyordu. Hemen arkalarından da öğretmenleri de morga doğru yürüyorlardı. Biri doktoru omzundan tutup geride kalmasını sağlayınca adam geri çekildi. Masal o kadar dalgındı ki, yanındaki doktorun geride kaldığını bile anlamamıştı. “  Masal’ın nesi var?” diye sordu bayan bir öğretmen. “ Neden konuşmuyor?” doktor önden yürüyen kıza baktı. Soruyu duymamış gibi duruyordu. Başını soruyu soran kadına doğru çevirdi. “ Sanırım şok geçiriyor. Genelde böyle durumlarda sıklıkla karşılarız.” “ Geçici bir durum mu?” diye sordu öğretmen. Kızın hayalleri olduğunu biliyordu. Eğer bu durum kalıcıysa gelecek planları sekteye uğrayabilirdi. “ Geçici bir durum endişe etmeyin. “ diye yanıtladı sakince. Sonra da kızın peşinden yürümeye devam etti. Bayan öğretmen ise biraz daha rahatlayarak yürümeye devam etti. Morgun önüne geldiklerinde Doktor, ön tarafa geçip kızı durdurdu. Onun hazır olup olmadığını bilmiyordu ama engel de olamıyordu. Bir çocuğu annesini son kez görmekten alı koymayı çok acımasızca bulmuştu. O yüzden kapıyı açıp Masal ile beraber içeriye girdiler. İçerdeki görevlinin yanına giderek kızın annesinin adını verip onu çıkarmasını söyledi.  Adam önce ağlayan kıza bir süre baktı. Kadının oldukça kötü bir durumda olduğunu biliyordu. Yüzünün bile belli başlı yerlerinde yaralar vardı. Ama daha fazlası vücudunda yer alıyordu. Kızın bunu kaldırıp kaldıramayacağını düşünse de doktor başıyla onay verince, çıkarmak için dolabı açtı. Daha dolabın kapısını açtığı anda kızdan hıçkırık sesleri yükselmeye başlamıştı. Bu onu tereddütte sürüklese de yine de kadını çıkardı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
522.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
224.0K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K
bc

Leyl Tutkusu

read
619.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook