Bölüm 1- Kendinden Tiksinmek
Aynanın karşısında durmuş yansımamı izlerken dolu dolu olan gözlerimden süzülen bir damla yaşı acı tebessümüm ile sildim.
Üzerime giydirilen kırmızı süper mini elbise kilometrelerce öteden bile ben basitim diye haykırıyordu.
Kalçamın hemen altında biten eteği ve göğüslerimi ortaya seren derin dekoltesiyle vücudumu ikinci bir ten gibi saran kan kırmızı elbise bugünkü kefenimdi.
Uzun saçlarıma yapılan maşa, siyah ağır göz makyajı ve parmaklarımda kırmızı oje ile kendimi paketlenmiş gibi hissediyordum.
Her zamanki gibi isteğim dışında beni hediye paketi yapıp en çok para veren kişiye göndermek üzere hazırlamışlardı.
Yüzümdeki tiksintiyle aynadaki aksimi izlemeye devam ederken gürültüyle açılan kapıya çevirdim bakışlarımı.
"Peri hadi çıkıyoruz." Bekçi köpeğimin sesiyle yüzümü daha çok buruştururken sessizce kaderime razı geldim.
Kenarda duran kalın siyah kabanımı hızla üzerime geçirirken amacım onun pis gözlerinden vücudumu korumaktı. Belki de tüm olanlardan sonra bu çok saçmaydı ama elimde değildi.
Tamamen kirlenmiş olsam da hala içgüdüsel olarak kendimi korumaya çalışıyordum.
Ayağımdaki yüksek topuklu ayakkabılarla yürürken sakin kalmaya çalışıyordum. Her hırçınlaştığımda hem kendim hem de sevdiklerim zarar görüyordu.
Zaten bu yüzden değil miydi boyun eğmem?
Kapıda bekleyen Erdi'nin yanına vardığımda beni belimden tutup yürümeye başladı. Eli kusma isteğimi tetiklerken uzaklaşmaya çalıştım ama izin vermedi.
"Rahat dur güzelim." Mide öz suyum yukarı doğru yükselirken yüzümü buruşturup derin bir nefes aldım.
Şu an kusmak en son isteyeceğim şeydi.
Süslü kafesimden çıktığımda asansöre binip beklemeye başladım. Erdi'nin iğrenç bakışları açıkta kalan bacaklarımda gezinirken sessiz kalmak için dudağımın içini var gücümle ısırdım.
"Tadını özledim." Deyip dudaklarını yaladığında öğürme refleksimi bastıramadım.
Elimi ağzıma koyup kendimi engellerken bir anda çenemi tutan sert elle afalladım. Erdi kafamı kaldırıp gözlerine bakmaya zorladığında göz göze geldik.
"Ne o benden tiksiniyor musun? Seni beceren o para babalarının altında mutlusun ama!" Dediklerine hiçbir tepki vermeyip öylece yüzüne baktığımda benden uzaklaştı.
Buraya geldiğimde neler yaşadığımı ve ne şartlar altında burada kaldığımı bilmesine rağmen tüm bunları söylemesi saçmalıktı.
Asansörden indiğimizde kapıda bekleyen korumalara selam verip beni dışarı sürükledi. 50 katlı bir gökdelenin en üst katında tutuyorlardı beni.
Kaçmamam için aldıkları bu önlem sayesinde kuleye kapatılmış prensesler gibiydim ama o prenseslerle uzaktan yakından alakam yoktu.
Hazır bekleyen arabanın arka koltuğuna bindiğimde cam kenarına geçip Erdi'den olabildiğince uzak durmaya çalıştım.
Şoför yola çıktığında sessizlik içinde camdan akıp giden yolu izledim. Saat geç olmasına ve kış ayında olmamıza rağmen sokaklar kalabalıktı.
Kaldırımda yürüyenler, banklarda yorgunlukla oturanlar, arabaları ile gidecekleri yere yetişmeye çalışan insanlar öylece geçip gidiyordu.
Yanı başlarında neler olduğunu, ne acılar yaşandığını bilmeden öylece kendi dertleriyle beraber yol alıyorlardı.
Şimdi koca bir çığlık atsam hangisi sesimi duyup gelirdi ya da birileri gelir miydi? Derdimi anlatsam elini uzatan olur muydu?
"Kuralları unutma Peri. Eğer tek şikayet alırsam çok kötü olur!" Erdi'nin sert sesi ile ona döndüm.
1 yıldır yanımdan hiç ayrılmayan bekçi köpeğim. Simsiyah saçları, koyu kahve gözleri, heybetli bedeni ve sakallı yüzüyle korkutucu bir adamdı.
Her daim sert duran bedeni, yanağındaki façası ve asık yüzü ile en büyük kabuslarımın bir parçasıydı.
"Duydun mu beni?" Sessizliğim karşısında bağırınca başımı sallamakla yetindim.
Onunla tek kelime etmek istemiyordum.
Büyük bir otelin önünde durduğumuzda Erdi arabadan inip beni beklemeye başladı. Titrek bir nefes alıp dolan gözlerimi kırpıştırdıktan sonra onu sinirlendirmemek için arabadan indim.
Birlikte otelin heybetli kapısından girdiğimizde kısaca etrafıma bakındım. Ortalık sakin gözüküyordu, görevliler dışında çok fazla kişi yoktu etrafta.
Asansöre bindiğimizde Erdi sertçe kolumu tutup ona bakmamı sağladı.
"Seni odaya bırakıp kapının önünde bekleyeceğim. Uslu bir sürtük ol ve canımı sakın sıkma! Sonra o güzel yüzünde morluklar bırakmak zorunda kalıyorum." Derken elinin tersini yanağıma sürttüğünde yüzümü çektim.
Sinirlense de bir şey demeden beni serbest bıraktı.
"Nasılsa eve döneceğiz!" Dediğinde tüm bedenim titredi.
Duran asansörden indiğimizde uzun koridorda yürümeye başladık. Bir kapının önünde durduğumuzda Erdi kapıyı çalıp beklemeye başladı.
Çok geçmeden kapı açıldığında gördüğüm adamla yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum.
Karşımdaki adam en az kırklarının sonundaydı ve babam olacak yaşta gözüküyordu. Beni süzdükten sonra gülerek kolumdan tutup yanına çekti.
"Al bakalım." Erdi'ye kalın bir zarf uzattıktan sonra kapıyı kapattı.
Önümüzdeki 2 saat boyunca mezarım olacak odaya bakarken ağlamamak için dişlerimi var gücümle sıktım.
***
Sonunda kafesimden içeri girdiğimde hızla kendimi banyoya attım. Üzerimdekileri bile çıkarmadan suyun altına girdiğimde musluğu kaynara çevirip öylece yere çöktüm.
Gittikçe ısınan su, başımdan aşağı akarken dizlerime kapanıp hıçkırarak ağlamaya başladım. O lanet otel odasında olanlar gözümün önünden bir saniye bile gitmezken öfkeyle dizimi ısırdım.
Suyun değdiği sırtımın sızısı ağlamamı daha da hızlandırırken kafamı kaldırıp öylece siyah fayansları izlemeye başladım.
Ben ne ara bu hale gelmiştim? Kendi halinde bir üniversite öğrencisi iken nasıl her şey bir anda tepetaklak olmuştu?
Mide bulantım git gide artarken hızla ayağa kalktım. Kenarda duran vücut jelini alıp lifin üzerine bolca döktükten sonra sertçe bedenimi yıkamaya başladım.
Lifi bedenime kazımak istercesine sürterken gözyaşlarım kaynar suya karışıp akıyordu. Acizliğime, beni bu hale düşürene ve hayatımın geldiği noktaya lanetler ederek bedenimi yıkarken canımın yanması gram umurumda değildi.
Tüm bedenimin kıpkırmızı olmasına sebep olduktan sonra şampuanımı alıp saçlarımı 3 kez yıkadım. Yüzümdeki makyajı temizlemek için aynı şampuanla yüzümü de yıkadım. Bedenimin temizlendiğine ikna olduğumda sudan çıkıp bornozumu giyindim.
Belki bedenimi bu sayede temizliyordum ama ruhumu kim temizleyecekti? Nasıl temizlenecekti? Her gün biraz daha parçalanan ve artık yok olduğunu düşündüğüm ruhumun kalan kırıntılarını kim aklayıp, paklayacak içimin rahatlamasını sağlayacaktı?
Bir zamanlar annesinin küçük, masum kızı iken şimdi ruhunu kaybetmiş, tüm benliği ile çamurun en dibine batmış bir hiçtim. Hem de evrene bile kafa tutacak kadar büyük bir hiç.
Hep bir varlığımın, bu koca evrende bir ağırlığımın olduğunu düşünürdüm ama hepsini yok etmişlerdi. Hiçbir çaba harcamadan, bir kere bile merhamet göstermeden hayallerime ve bana dair ne varsa yok etmişlerdi.
Bornozun kumaşı sırtıma sürtündüğünde acıyla inledim. Acı katlanılmaz bir hal alırken düşüncelerimi bir kenara bırakıp saçlarıma havlu sardım ve aynanın önüne geçtim.
Bornozu indirip aynaya sırtımı gördüğümde öfkeyle;
"Orospu çocuğu!" Bağırdım.
Mazoşist herif beni odaya soktuğu anda soymuş ve belindeki kemeri çıkarıp dakikalarca kemerle sırtıma vurmuştu.
O anlar bir kez daha aklıma gelirken sıkıca gözlerimi kapattım. Orada dayak yerken acıdan öleceğimi sanmıştım. Tenime sertçe vuran her kemer darbesinde hem ruhumun kalan kırıntıları etrafa savrulmuş hem de vücudum acıyı hissetmez hale gelmişti.
Gözlerimi açtığımda yeniden aynaya baktım. Sırtımın her yerinde morarmaya yüz tutmuş darbeler ve bazı yerlerde kesikler vardı. Öfkeyle bornozu geri giyindikten sonra hızla salona geçtim.
Sadece aşağıdakilerle iletişim kurabilmem için bağladıkları telefonu elime alıp açmalarını bekledim.
"Ne var Peri?" Erdi'nin iğrenç sesini duymak sinirlerimi daha da gerse de sakin bir şekilde;
"Yıldız ablaya ihtiyacım var." Dedim.
Kısa bir an sessizlik olduktan sonra;
"Gönderiyorum." Deyip telefonu suratıma kapattı.
Ahizeyi sertçe yerine koyarken koltuğa oturdum. Her geçen saniye sırtımın acısı daha da artıyordu.
Oturduğum yerde acıyla kıvranırken çok geçmeden evin kapısı açıldı. Yıldız abla ve Erdi içeri girip yanıma geldiler.
Yıldız abla endişeli gözlerle bana bakarken Erdi'ye dönüp;
"Dışarı çık." Dedim.
"Görmediğim şey değil Peri nazlanma!" Dediğinde tiksinerek yüzüne bakıp önüme döndüm.
Allah belanı versin Erdi!
Bornozumu sırtımı görmesi için indirirken başka bir yerimin gözükmemesi için dikkat ettim.
"Siktiğimin herifine iz bırakmamasını söylemiştim!" Erdi öfkeyle konuşurken dönüp alayla ona baktım.
"Demek ki sözünü geçirmekte iyi değilsin."
"Kaşınma Peri!"
"Kaşınırsam ne olur? Sen de mi döversin? Hadi hiç durma." Alayla konuşmaya devam ettiğimde öfkeyle bana bakıp üzerime doğru hareketlendi.
Yıldız abla aramıza girip Erdi'yi durdurduğunda;
"Ne halin varsa gör." Diyerek yanımızdan uzaklaştı.
Onun gidişinin ardından oturan Yıldız abla bir süre sessizce sırtıma baktıktan sonra arkamdan kalkıp banyoya yöneldi. Sanırım ihtiyacı olan malzemeleri alacaktı.
Geri döndüğünde tam da tahmin ettiğim gibi elinde tedavi malzemeleri vardı. Arkama geçerken gözlerime bakmaktan kaçınmıştı.
Sırtımdaki bornozu biraz daha aşağı çekerken korkuyla titredim. Vücudumu terk eden öfke ve adrenalin yüzünden hissetmediğim acıları şimdi misli ile hissediyordum.
Yıldız abla korktuğumu hissetmiş olacak ki omuzumu yumuşak bir tutuşla kavrayıp bir anne edasıyla sıktı. O hepimizin hem ablası hem de bir nevi hemşiresiydi. Bu tarz yaralanmalarımızda ve korunma konusunda bizimle ilgileniyordu.
Onunla ilgili bildiğim tek şey eskiden hemşire olduğu ve birçoğumuz gibi buraya zorla getirildiğiydi. Yaklaşık 10 yıldır burada olduğunu ve sebebini bilmediğim bir nedenden dolayı konuşamadığını biliyordum.
Sanırım burada sevdiğim tek kişi Yıldız ablaydı. Konuşamasa bile hüzünlü gözleri ile bizler için ne kadar üzüldüğünü hep belli ediyordu.
Sırtıma değdirdiği pamukla yerimden sıçrarken ağzımdan kaçan inlemeye engel olamadım. Yıldız abla yeniden omzuma dokunduğunda devam etmesi için başımı salladım.
Yaralarımda gezinen pamuk her saniye canımı daha çok yakarken ellerimi yumruk yapıp acıya dayanmaya çalıştım.
Eziyet gibi gelen dakikalar bittiğinde sırtımda hissettiğim serinlikle Yıldız ablanın yaralarıma üflediğini anladım.
Gözlerim bir anda dolarken aklıma annem geldi. Ben annemin küçük prensesiydim, her düştüğümde yaralarımı öperek iyileştirir, gözümün içine bakıp üzerime titrerdi.
Şimdi prensesinin içinde debelendiği bataklığı bilse acaba hakkımda ne düşünürdü? Tüm bedenime bulaşan çamuru görse tıpkı kendimden tiksindiğim gibi benden tiksinir miydi?
Sırtımda hissettiğim serinlikle başımı çevirip sırtıma krem süren Yıldız ablaya baktım. Sanırım morlukların geçmesi için sürüyordu.
"Nasıl?" İçeri giren Erdi bakışlarını sırtıma çevirince hızla bornozumu çekip açıkta kalan tenimin kapanmasını sağladım.
Erdi öfkeyle bana baksa da bakışlarını yanımdaki Yıldız ablaya çevirdi. Yıldız abla hep cebinde taşıdığı küçük not defterini çıkarıp bir şeyler yazdı.
Erdi kağıdı aldığında sesli okudu.
Yaraları çok derin değil ama pansuman gerekecek. Morlukların geçmesi de birkaç günü bulur.
"Tamam sen bu gece burada Peri ile kal." Diyen Erdi ile kaşlarım havalandı.
Kolay kolay birinin benimle kalmasına izin vermezlerdi. Genelde bu süslü kafesin içinde yalnızlıktan kafayı yiyecek noktaya gelirdim.
"Patron ile konuştum, birkaç gün müşteriye gitmeyeceksin. Sana bunu yapan herifle de bir daha görüşmeyeceksin." Tiksintiyle yüzüne bakarken alayla güldüm.
"Allah belanızı ve..." Devam edemeden Erdi'nin attığı tokatla başım yana savruldu.
Yıldız abla hızla ayağa kalkıp engel olmaya çalışırken ben alayla gülmeye devam ettim. Bana bunca yapılanın yanında minik bir tokadın ne önemi vardı ki?
"Benim canımı sıkma Peri yoksa evde durduğun bu birkaç günü benim altımda geçirirsin!" Erdi'nin sözleri ile az kalsın kusuyordum.
Mide özsuyum bir kez daha boğazıma kadar yükselirken kendimi zor tuttum.
"Ben yine kontrole gelirim." Deyip evden çıktığında rahat bir nefes aldım.
Öylece ayakta bana bakan Yıldız ablaya bakarken kendimi her zamanki gibi bomboş hissediyordum.
Önceden devamlı ağlar, kendimi paralardım ama bir süre sonra hissizleşmiştim. O kadar çok parçalamışlardı ki acıyacak bir kalbimin kaldığından bile emin değildim.
Yıldız ablanın uzattığı defteri alıp yazdıklarını okudum.
Hadi sen gidip üzerini giyin kızım. Bende bize yiyecek bir şeyler hazırlayayım.
Sessizce başımı sallayıp yerimden kalktığımda Yıldız abla mutfağa geçerken ben kaldığım odaya geçtim.
Dolabı açıp kalın pijama takımımı ve en sade iç çamaşırlarımı çıkardım. Hızlı bir şekilde üzerimi değiştirmek istesem de sırtımın acısı hareketlerimi kısıtlıyordu.
Ağır ağır üzerimi değiştirirken gözümden süzülen damlaları tutamamıştım. Her seferinde gözyaşlarım kurudu desem de onlar hep akacak bir yer buluyordu.
Kendimi acıma seansımı sonraya bırakıp ıslanan yüzümü kuruladıktan sonra saçlarımı kurutmaya üşendiğim için havluya sarıp içeri geçtim.
Mutfağa girdiğimde Yıldız abla iki sandviç hazırlamış, kupalara sallama çay yapıyordu. Sandviçler için tabak çıkardıktan sonra tabağın içine koydum.
Ben tabakları alırken Yıldız abla da çayları almıştı. Salona geçtiğimizde elimizdekileri orta sehpaya koyduk.
Ben koltuktan bir minder alıp yere oturunca Yıldız abla da aynısını yaptı. Sessizlik içinde sandviçlerimizi yerken iç çektim.
Evde ne telefon, ne de televizyon vardı. Dışarı ile bağlantı kurabileceğim en ufak bir araç bile yoktu.
Sadece müzik dinleyebilmem için ufak bir radyom vardı. Sanırım bunu da kafayı yememem için vermişlerdi.
Radyoyu açtığımda her zaman dinlediğim kanalda durup çalan şarkının sessizliği bölmesini dinledim.
Şarkı eşliğinde midemizi doyurduktan sonra hala sıcak olan çayımdan bir yudum aldım. Sessizliğe daha fazla dayanamazken bakışlarımı Yıldız ablaya çevirdim.
"Abla eğer yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?" Dediğimde başını salladı.
Devam etmek konusunda kararsız kalsam da sonunda merakım üstün geldi.
"Neden konuşamıyorsun?" Dediğimde gözlerine yerleşen hüznü görüp anında pişman oldum.
"B-ben özür dilerim. Seni üzmek istemedim. Lütfen cevaplama." Derken içten içe salaklığıma kızdım.
Kadının belli ki hassas noktasıydı ve ben hiç çekinmeden o yarayı deşmiştim.
Yıldız abla buruk bir gülümsemeyle başını iki yana sallarken minik defterini alıp yazmaya başladı. Sessizce bitirmesini beklerken nasıl bir hikayesi olduğunu tahmin etmeye çalıştım.
Defteri bana uzattığında elime alıp öylece gözlerine baktım. Okuyup okumamak konusunda kararsız kalmıştım.
Yıldız abla başıyla defteri gösterdiğinde bakışlarımı düzgün el yazısıyla yazdığı yazıya çevirdim.
Patron benim eskiden hemşire olduğumu biliyordu. Zamanında yaralanıp benim çalıştığım hastaneye gelmiş ve beni görüp beğenmiş. Beni kaçırıp zorla pazarlamaya başladığında bu durumdan çok kurtulmaya çalıştım ama bir türlü başaramadım. Bir süre beni sattıktan sonra kendine saklamaya karar verdi. Meğerse ilk gördüğü an beni kendine düşünmüş ama önce bu ortama alışmam için beni satmış. Bunu kabul etmeyip karşı çıktım ve ondan kurtulmak için intihar ettim. Ne yazık ki ölmeden beni kurtardılar.
Okuduklarımın kanımın donmasına sebep olurken devam edemedim. Gözlerimi sıkıca yumduğumda ne yazılanları okumaya devam etmeye ne de Yıldız ablaya bakmaya cesaretim vardı.
Kendime gelene kadar gözlerimi kapalı tuttuktan sonra cesaretimi toplayıp kaldığım yerden okumaya devam ettim.
Ben iyileşene kadar bekledikten sonra artık beni satmayacağını, yine de onun malı olduğumu ama yaptığım şey için bir ceza çekeceğimi söyledi. Canlı canlı dilimi kesip, konuşma yetimi benden aldıktan sonra beni yanında tutmaya devam etti. İlk zamanlar beni kapattığı evde canı istediği gibi sahip oluyor, bazen de dövüyordu. Uzun bir süre sonra hevesi geçmiş olacak ki mesleğimi yapmamı söyleyip senin gibi kızlarla ilgilenmem için görevlendirildim. Konuşamadığım için işine de geliyor.
Gözyaşlarım kendiliğinden akarken Yıldız abla için içim parçalandı. Kim bilir geçirdiği 10 yılda nasıl acılar çekmişti.
O şerefsiz herif Allah bilir kadına neler yapmıştı.
Elimin üzerine konan elle Yıldız ablaya baktım. Benim ağlamama karşın o sakince gülümsüyordu. Başını iki yana sallarken yeniden yazdı.
Ağlama. Ben artık alıştım. Üzerinden o kadar zaman geçti ki sessizliği sevmeye başladım. Boşuna benim için kendini üzme.
Okudukları dudaklarımdan hıçkırıkların dökülmesine sebep olurken elimin üzerindeki elini sıktım.
"Kimse böyle bir şeyi hak etmez Yıldız abla. B-ben çok üzüldüm." Yıldız abla gülümsemesini bozmazken omuzunu hafifçe silkti.
Dünya insanlara hak ettiğini veren bir yer değil güzel kızım. Güçlünün, güçsüzü ezdiği zalim bir dünyada yaşıyoruz. Her gün binlerce haksızlığa uğruyoruz ama elini uzatan kimse olmuyor. Ben artık kaderime ağlamayı bıraktım. Ölüp bu lanet yerden kurtulacağım günü sabırla bekliyorum.
Yıldız ablanın yazıp bana uzattığı defteri okurken sessizce iç çektim. Hüzünle dalgalanan yüzüne bakarken bir kez daha kaderimize lanet ettim.
Yıldız abla en fazla 30'larının başındaydı ama şimdiden ölümü düşünüyordu. Gece karası saçları, cam gibi mavi gözleri ve beyaz teni ile çok güzel bir kadındı ama kaderi çirkindi.
Daha ömrünün ortasında olmasına rağmen şimdiden yüzüne yaşadıklarının ağırlığı gelip yerleşmişti.
Geç oldu hadi kalkıp elini yüzünü yıka ve yat Peri. Senin derdin sana yeter kızım, bir de benim için kendini hırpalama. Ben birazdan gelip sırtına tekrar krem süreceğim.
Yazılanları okuduğumda sessizce yerimden kalktım. Hala oturmaya devam eden Yıldız ablanın yanağına minik bir öpücük kondurduktan sonra banyoya geçtim.
Aynadaki aksime bakarken gözyaşlarım daha hızlı akmaya başladı. Burada olan herkes gibi Yıldız ablanın hikayesi de yürek burkuyordu.
Neden biz bunu yaşamak zorundayız? Nasıl bir günah işledik ki bu şekilde cezalandırılıyoruz? Hangi insan evladı bunları hak eder ki?
Yıldız ablanın anlattıklarına uzunca bir süre ağladıktan sonra yüzümü yıkayıp kendimi toparlamaya çalıştım.
Sonunda sakinleştiğimden emin olduğumda banyodan çıkıp odaya geçtim. Yıldız abla yatağın üzerinde oturmuş beni bekliyordu.
Yanındaki boşluğa gülümseyerek vurduğunda onu bekletmemek için hızla yanına gittim.
Pijamamın sırtını sıyırdıktan sonra elindeki kremi dikkatle sürmeye başladı. Nazik elleri yaralarımın üzerindeki gezinirken, kremin soğukluğu iyi geliyordu.
İşi bittiğinde sırtımı kapatıp ona döndüm. Yüzünden hiç eksik etmediği gülümsemesi ile yatağı gösterdiğinde sessizce oturduğum yerden kalktım.
Örtüyü açıp içine girdiğimde uzanıp ayakta bana bakan Yıldız ablaya döndüm.
"İyi geceler abla." Gülümseyerek başını sallarken yanıma gelip eğildi ve alnımdan öptü.
Örtüyle sırtımı da kapattıktan sonra saçımı okşayıp odadan çıktı.
Arkasından sessizce ağlarken, uzun zamandır görmediğim şefkati görmek bana iyi gelmemişti.
Hıçkırıklarımın duyulmaması için yastığın kenarını ısırırken uzanıp çekmecedeki resmi aldım.
Bana ait olan ve bana eskiden olduğum kişiyi hatırlatan resme bakarken hıçkırıklarım çoğaldı.
Kucağımdaki kardeşime sıkıca sarılmış bir ben ve bizi kanatları altına almış en güzel gülümsemesiyle kameraya bakan anneme bakarken özlemle kavruldum.
Artık uzak birer hayal gibi gelen resme bakmak daha da canımı yakarken resmi göğsüme bastırdım.
Annemi ve kardeşimi hayal ederken her gece yaptığım gibi yine yalvardım.
"Allah'ım kurtar beni."
Hatalarım varsa affola.
*Bayan ATABAŞ*