Aşık Casus

1183 Words
Çakır keyif olduğum için alkolün tesiriyle tökezliyordum. Kollarının hapsinden kurtulma çabam boşa gitmedi yine de. "Adi pislik!" çantanın kulpundan tutup savurdum yüzüne doğru. Kahkahayla yakalayıp serbest bıraktı taşlı çantayı. Ona vurmam bile hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Hatta bundan aldığı zevki gülerek yansıtıyordu. "Ne yaparsan yap... Her türlü çekici geleceksin gözüme." "S*ktir git, kendi başına oyna! Sana ayıracak vaktim yok benim." "Koskoca Minelver'in sahibi böyle küfür mü ediyor? Kirli konuşmayı seviyorsun demek... Bu benim de hoşuma gider." Bütün o sapıkça imalarına tiksinti beslerken, ileride sigara içerek yaklaşmakta olan Uygar'ı görünce kendimi daha güvende hissettim. Bu yüzden geri dönüp beklemediği anda çantayı bir kere daha vurdum kafasına. Vaktiyle tam da bu kısımda şişe kırmıştım. Şimdiyse pekiştiriyordum Pamir'in yarasını! "Al, sana bir uğraş veriyorum. Kafanı tamir ettirmeden sokağa çıkma, enfeksiyon kapar." Acı içinde inleyerek eğilirken, bu inlemeler kahkahaya evrildi. Bundan zevk aldığını düşünüp buruşturdum yüzümü. Kesinlikle profesyonel bir desteğe ihtiyacım vardı. Kesinlikle! Pamir'i geride bırakarak Uygar'a ilerlerken üşüyen bedenimi sıvazladım. "Erken gidiyoruz bugün." "Evet, Pamir buldu beni yine. Tadımı kaçırdı sağ olsun." Sigarayı mekanın duvarına bastırarak söndürdü Uygar. Dalgalı saçlarına elini sokup taradı havalandırarak. "Neden izin vermiyorsun?" "Neye?" Omzunun üstünden Pamir'e baktı ve kaşlarını çattı. "Şunu sağlamca bir dövmeme." Bu mevsimde, alkol içtiğim halde üşürken koluna girdim Uygar'ın. Başımı da yaslayıp ağırlığımı tamamen ona verdim. Genellikle kahve tonlarında takım elbise giyiyor, kıyafetlerine üstün bir özen gösteriyordu. Koluna sıkıca sarıldım ve cevap verdim sözüne. "Çok ileriye gitmediği sürece, başını belaya sokmanı istemiyorum. Bu adam her ne olursa olsun, bir şekilde kurtulmayı biliyor." "Bu tarz mekanlara gelmeyelim Mine. En azından bir süreliğine." "Kafamı dinleyebildiğim birkaç yerden biri... Bana bu cezayı verme lütfen." Dışarı çıktığımızda adımlarımızı sıklaştırarak arabaya ulaştık. Binmeden önce ekledim sözüme. "Hem niye endişeleniyorsun ki? Yarın kendime donanımlı bir yakın koruma ayarlayacağım." araca yerleşip yüzüne baktım Uygar'ın. "Senin üstünden de iş yükü kalkar. Tepemde baykuş gibi dikiliyorsun." "Teessüf ederim, baykuş mu?" "Yani kontrolcüsün işte. Aman Uygar! Kırıldım deme sakın, hiç nazınla uğraşamam." Arabayı çalıştırıp tepe aynasını açtı. Bir yandan saçlarını düzeltirken diğer yandan sorgulamaya başladı beni. En çok sarhoşken sıralıyordu bu soruları. Fırsattan istifade edip ağzımdan laf almaya çalışıyordu daima. Neyse ki birkaç içkiyle aklımı tamamen yitirmiyordum. "Neyin var senin? İlaçlarını düzenli alıyor musun?" Başımı salladım onaylamak için. "Alıyorum." "Halüsinasyonlar azaldı mı?" Bir yalan söylemek mecburiyetindeydim. Hafif alkolün etkisindeyken, Uygar'ın bu ilgisi daha manalı geliyordu gözüme. "Azaldı, evet." diyerek başımı ona çevirdim. Kumral, dalgalı saçlarının oluşturduğu tatlı görüntüsüne ters bir şekilde takım elbiseleriyle ciddi bir imaj çiziyordu. Dahası... Uygar böyle zamanlarda benden hoşlandığını fazla belli ediyordu. Onu hak edecek kadar iyi biri miydim? Hiç sanmıyorum. Yüzüne doğru uzanarak burnunun üzerinde yer alan minik bene dokundum. Parmağımın ucuyla değdiğim yer kızarınca çektim elimi. "Yorgun görünüyorsun." "Sürekli yüzümü incelemeyi bırak, geriyorsun beni." Suratını saklayarak çevirirken güldüm. Öte yandan günün bilmem kaçıncı sigarasını tutuşturmuştu dudakları arasında. Sigarayı yeni bırakan birine bu reva mıydı yani? Nasıl canımı çektirdiğinden habersiz derin derin içine aldı dumanı. Sonra camı indirerek soludu. "Merak etme doğru dürüst göremiyorum bile. Lenslerimi evde bıraktım." "Onu fark ettim, iyi olmuş. Yeşil yeşil tuhaf duruyorlar gözünde. Ne gerek var bu saçmalığı takmana, anlamıyorum." kaşlarını çattı ve baktı bana. "Siyahın en koyu rengi gözlerin... Başka birinde böylesi yok, kıymetini bil." Birkaç saniyeden uzun bakışınca, gözlerini ilk ayıran o oldu. Direkt önüne dönüp direksiyonda oynattı parmaklarını. Bense renkli lensleri takmama sebep olan adamın silüetiyle uyuyordum her gün. Travma mı? Aliyyül âlâsını yaşıyordum bunun. "Palavraya bayılıyorsun Uygar." "Palavra olduğunu düşünüyorsan bunu değiştiremem." tebessüm ettiğini görebiliyordum yan profilden. "Ama değiştirmek istediğim çok şey var." "Benimle mi alakalı?" İşaret parmağımı göğsüme koyup ona döndüm yeniden. "Evet, büyük oranda seninle alakalı. Yarısı da benimle tabii." Ah, hayır... Hayır şimdi mi? Lütfen bunu yapma... Lütfen açılmak gibi bir hata yapma, sen en iyi dostumsun Uygar. Gözlerimi kapatarak emniyet kemerine sarıldım. Kendi çapında bir ton şey anlattıktan sonra kısa bir sessizliğe büründü ortalık. Bir sarhoşun uykuya dalma süresi kadar bekledi neyse ki. Ardından sadede geldi. "Biliyorsun uzun zamandır ailemin baskısıyla uğraşıyorum. Şimdi de bir evlilik zorlamasıdır sürüyor. Sanki evdeki tek bekâr benmişim gibi..." Eğer uyuyormuş gibi yaparsam, herhangi bir itirafla yüzleşmek zorunda kalmazdım. Zaten birkaç içki başımı yeterince döndürmüştü onun nezdinde. İçkiye dayanıklı olduğumu bilmiyordu bunca yıllık dostluğumuza rağmen. "Hal böyleyken insanın otuzundan sonra eş seçeneği de az oluyor." Gelen adayların hepsini elinin tersiyle itersen öyle olur tabii! "Yani ne bileyim? Biriyle oturup en başından tanışmak... Sence de zor değil mi?" Sözünün bu kısmında yüzüme bakmış olmalıydı ki sordu: "Uyudun mu?" Dişimi sıkarsam bugünü atlatabilirdim. "Uyudun demek..." Arabanın hareketinin yavaşladığını hissettim. Ardından belli bir süre içinde tamamen durdu. Eve gelmek için erkendi. Bir ışıkta durmuş olsaydık araba çalışır halde olurdu. Anlaşılan kenara çekmişti. "Uzun zamandır sendeyim Mine." nefesini yakınımda hissediyordum Uygar'ın. "Bu kadar mı görünmezim?" Saçlarımda dolaşan eli, yanağımı okşayarak boynumda duraksadı. "Yumuşacık..." sonu nereye varacaktı? Uygar tarafından böyle bir pozisyona düşürülmek beni fazlasıyla gerse de sesimi çıkarmadım. Bu, ben sarhoşken yaşadığımız ilk yakınlık değildi. Daha önce de yapmış olduğu bu hamleden kaçınmak için kıpırdansam da bırakmadı yüzümü. Hem onu utandırmak istemiyordum. Hem de muhtemel bir itirafta dostluğumuzun bitmesinden korkuyordum. "Sadece... Ufak bir öpücük..." Ah, bunu... Bunu yapmamalısın! Dudaklarını yanağımda hissettiğimde, geç kalmadan başımı camın olduğu yöne çevirdim. Aynı anda yutkunurken uyuyor olduğumun izlenimini vermek istedim ona. Uzun süredir kimseyle bir yakınlaşma yaşamadığım için kalbim neredeyse kandıracaktı Uygar'ı. Ona aşık olduğumu sanacaktı! "Uyurken bile asi ve huysuz olmayı nasıl başarıyorsun?" dedi gülerek. Ardından aracı çalıştırdı yeniden. Aklımda bir başka adam varken içinde bulunduğum bütün ilişkilerimin çöpe döndüğünü en iyi Uygar biliyordu. Nasıl olurdu da teşebbüs ederdi böyle şeylere? Hiç korkusu yoktu incinmekten. Henüz hala bir başka adamın bıraktığı hasar yüzünden hap kullanıyorken, kendini nasıl böyle bir karmaşanın içine atmak isterdi? İyi ki çaktırmamıştım. Yoksa birbirimizin yüzüne bakamazdık yarın! Aniden çalan telefon, uykulu taklidimden sıyrılmama bir bahane olur sanmıştım. Ancak Uygar'ın açar açmazki cümlesi, bütün odağımı değiştirdi. Fısıldayarak konuşsa da sesini işitmek güç değildi. "Merhaba efendim. Ben de tam sizi bilgilendirecektim." Karşıdaki sesin kimden geldiğini kestiremeden Uygar çoktan ismi verdi. "Hayır Salih Bey. Endişelenmeyin, gözüm kızınızın üzerinde. Yarınki işe alımda baş köşede oturacağım. Belirlediğiniz adayın dosyası önceden ulaştı elime." Nabzımı hızlandıran bu ismi duymayalı uzun zaman olmuştu. Şüpheleniyordum ama içimde hep Uygar'ı temize çıkaran bir yanım vardı. Dostluğun sadakati de beraberinde getirdiğini düşünürdüm. Demek şirketteki tüm güncel durumu babama aktaran köstebek sendin Uygar. Her şeyden nasıl haberdar olduğunu düşünüp duruyordum babamın. Bütün sponsorluklarım tereyağı kıvamında pürüzsüz gerçekleşiyor, işlerim hiç aksiliğe uğramıyordu. Nereye baksam babamı parmağıyla bu başarıyı elde ettiğim söyleniyordu. Kahretsin ki haksız değillerdi demek ki. Yıllar önce beni evlatlıktan reddederken, henüz hala üzerimde hakimiyet kurma çabası niyeydi? O zavallı insanların ekmeğiyle oynadığında babama alkış mı tutacaktım? Onun yüzünden... Sadece bir yıllığına girdiğim o okulda, onun yüzünden bu zorbalığı tatmıştım. Üstelik beni daha da incitmekti amacı. Uygar'ı bu vazife için kullanmak da neyin nesiydi? Peki ya Uygar... Yaşadığım bütün travmalardan haberdarken, nasıl! Nasıl yapardı bunu? Kuşku duyduğum şey gerçekleşmişti işte. "Emrinize amadeyim Salih Bey. Mine'nin emin ellerde olduğunu bilmenizi isterim." Anlaşılan ortak planlarını bozmak bana düşecekti. İyiliğimi isteme adı altında beni ulaşılmaz bir insana çevirmeye çalışan babamla işbirliği yapmıştı Uygar. Hiç yoktan zedelenen güvenimin tamiri pek de kolay olmayacaktı. Yarın... Yakın koruma için gönderilen adayları bizzat kendim eleyecektim! Ve torpilli olanın kıçına tekmeyi bir güzel basacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD