Sabah erkenden kalkıp duşa girdim ve hazırlandım. Saçlarımı kıvırcık doğal haline bırakmıştım, gözlerim yeşil olduğu için far veya herhangi renkli bir şey sürmeme gerek yoktu. Kirpiklerim uzun ve kıvrık olduğu için rimel sürmememiştim. Dudaklarıma renkli lip balm sürüp çantamla birlikte aşağı indim. Okul forması giymiyorduk, bu güzeldi. İstanbul'un en ünlü kolejine gidecektim.
"Günaydın sarı, dün dediklerini hallettim."
"Sağol Ahmet, iyi ki varsın." Yanına gidip sıkıca sarıldım, çoğu konuda anlaşamasak da onun bu huyunu seviyordum.
"Ha bu arada. Dün yaptıklarını duymadım sanma, kızı tek hamlede yere sermişsin."
"Bir şeyi de söylemese şaşarım şu yanımdaki hıyarlar."
"Kendini savunabildiğine göre o hıyarları yanından biraz uzaklaştırabilirim. Ayağına taş değse beni arayacaksın ona göre." Sevinçle yanaklarını sıktım.
"Teşekkür ederim koca ayı." Kaşlarını çatarak ellerimi tutup uzaklaştırdı. Ona koca ayı dememden ve yanaklarını sıkmamdan hiç hoşlanmazdı. Kahvaltımı edip arabama doğru ilerledim, sonunda tek başıma gidecektim okula. Takip edilmeden, rahatça, evet çoğu zaman yanımdaki hıyarların benimle olması işime geliyordu ama böyle de hayatın tadı çıkmıyordu. Okulun konumunu açıp yola koyuldum, yaklaştıkça kalbim hızlanıyordu. Bu kadar heyecanlanmam normal miydi acaba? Güvenlikten geçip ağaçların arasındaki kocaman binanın yanındaki otoparka park ettim. Sanırım zil çoktan çalmıştı, bahçede birkaç öğrenciden başka kimse yoktu. Müdürün odasına gidip sınıfımı öğrenmeliydim. Okul labirent gibiydi, sanırım akşama kadar anca bulabilirdim odasını. Önümde telaşlı telaşlı koşuşturan kıza sorabilirdim.
"Pardon?" Kız bana döndü, gerçekten çok tatlı bir kızdı. Siyah saçları ve mavi gözleriyle adeta ben bıradayım diyordu.
"Bana mı seslendin?"
"Şey.. müdürün odasını arıyordum da."
"Sen Arya olmalısın, Buse ben. Müdürün odasına birlikte gidebiliriz." Tebessüm edip peşine takıldım.
"Adımı nereden biliyorsun?"
"1 haftadır seni bekliyorduk, bizim sınıfımızdasın. İşte müdürün odası." Önümüzdeki kapıyı tıklatıp içeri girdim. Buse beni kapıda bekliyordu.
"Merhaba, Arya ben. Okulumuza yeni geldim." Müdür orta yaşlarda bir adamdı, ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Hoşgeldin Aryacım, ders programını teneffüste nöbetçi öğrenci ile gönderirim. Sınıfın 11-A 3. Katta ilk sınıf."
"Peki, teşekkür ederim." Dışarı çıkıp Buse ile sınıfımıza doğru ilerledik. Buse okuldaki burslu öğrencilerdendi. Birlikte sınıfa girdiğimizde derin bir sessizlik oluştu. Herkes pür dikkat bize bakıyordu. İlk sessizliği bozan sınıftaki hoca oldu.
"Sen Arya olmalısın. Hoş geldin canım, Hale hoca ben Edebiyat öğretmeni." Kadına gülümseyip Buse'nin yanındaki boş yere oturdum. Yaklaşık 5 dakika sonra kapı hızla açıldı ve içeriye dün avm de tartıştığım yakışıklı çocuk ve arkadaşları girdi. Kızlar yoktu, kesin onlarda bu okukdaydı. Kahretsin.. çocukla göz göze gelmiştik. Gözlerimi ondan ayıramıyordum, o da bana kaşlarını çatarak bakıyordu.
"Kapı çalmayı ne zaman öğreniceksin Ateş'cim?" Ateş.. demek ismi Ateş'di. Hocayı umursamadan yerine geçip oturdu.
"Çok mu beğendin?" Şaşkınca Buse'ye döndüm.
"Hayır, dün biraz kavga ettik. Aynı sınıfta olmamıza şaşırdım sadece."
"Neyse teneffüste konuşuruz." Kafa sallayıp önüme döndüm. Bu hiç iyi olmamıştı, o çocukla aynı sınıfta olmak istemiyordum. Ahmet ile konuşup sınıfımı değiştirebilirim..
"Aaa bu dün Eda'yı haşlayan kız. Hocam ben yer değiştirmek istiyorum." Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu, herkesin içinde bağırarak benim o çakma sarıyı dövdiğimi ima etmişti.
"Batucum zevzekliği bırak ders kitabını aç."
"Ama güzel hocam, canım hocam, bu Emre ayısı beni derste çok rahatsız ediyor." Yanındaki kumral çocuk Batu'nun ensesine sertçe sıktı ve Batu'yu susturdu. Hale hoca da dersine kaldığı yerden devam etti. Ders boyunca Ateş ve diğerlerinin gözü sürekli üzerimdeydi. Zil çalar çalmaz Buse ile birlikte kantine indik, çok rahatsız olmuştum.
"Ders boyunca Ateş'in gözü hep üzerindeydi."
"Çünkü beni hiç sevmedi."
"Bilemeyiz, belkide seni beğenmiştir."
"Etrafında o kadar güzel kız varken bana mı bakar sence?"
"Kendine haksızlık ediyorsun, bence okulun en güzel kızı sen olmalısın. Hem Ateş bir kıza bu kadar uzun süre bakmaz."
"Şu Ateş'i fazla abartıyorsunuz bence."
"Abartmakta haklıyız bence, çocuk okulun sahibi ayrıca Türkiye'nin sayılı zenginlerinden İstanbul'da ki çoğu mekan onun. Ayrıca çok da yakışıklı." Yakışıklı olduğu konusunda hem fikirdim ama para ve şöhret insanı çekici yapmazdı. Ateş ilk izlenimlerime göre egoist ve sinirli birisiydi.
"Ee birazda sen anlat."
"Ne anlatabilirim ki, burslu öğrenci olduğum için herkes tarafından dışlanıyorum. Derslerim iyidir sanada yardımcı olabilirim istersen."
"Bu onların ayıbı, sen kendi çabalarınla buradasın. Diğerleri ise şanslı oldukları için burada. Ders konusuna gelecek olursakta benimde derslerim iyidir ama takıldığım yerlerde senden yardım alabilirim."
"Hangi okuldan geldin?"
"Türkiyede yaşamıyordum, 2 gün önce Türkiye'ye taşındık. Amerika'da ki ünlü bir kolejde okuyordum."
"Sende şanslısın yani." Gülümsedim.
"Belkide çok şansızımdır."
"Nasıl yani?"
"Boşver, kahve içer misin?"
"Şey.. ben kantinden bir şey almıyorum." Sanırım parası yoktu, Buse'ye göz kırpıp kantin tezgahına yöneldim. Herkes beni yiyecekmiş gibi bakıyordu, daha doğrusu erkekler yiyecekmiş gibi bakıyordu kızlarsa beni öldürecek gibi bakıyolardı.
"İki tane kahve alabilir miyim?"
"Yardım etmemi ister misin?" Arkamdaki ses irkilmeme sebep olmuştu. Batu bana sırıtarak bakıyordu.
"Gerek yok teşekkür ederim." Elini omzuma attı.
"Korkma korkma, ben sana kanka gözüyle bakıyorum. Hem belki kankana da bir şeyler ısmarlarsın." Komik çocuktu aslında.
"Tabi, ne istersen alabilirsin." Gözleri heyecanla açıldı.
"Gerçekten mi!?" Kulağımın dibinde bağırmasa daha hoş olucaktı ama bu hali kıkırdamama sebep olmuştu. Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Ayşe teyze, bana iki pizza yanına da kola ver şu yeni gelen çikolatalardanda ver 5 6 tane. Şu şeker ve sakızlardan da ver sen derste çiğnerim."
"Ayıp olmuyormu Batucum yeni gelen arkadaşımıza hesap ödettiriyorsun?" Sarışın kahverengi gözlü çocuk yanımıza gelmişti. Bana kaçamak bakışlar atıyordu. Tam kahvelerimi alıcakken benden önce davranıp aldı.
"Ben yardımcı olayım" Bir şey demeden birlikte Buse'nin oturduğu masaya gittik. Kahveleri masaya bırakıp yanımıza oturdu.
"Ee Yağız ben bu arada, dün tanışma fırsatımız olmamıştı. Hoş geldin okulumuza."
"Memnun oldum."
"Ee hangi okuldan geldin, genelde başarılı öğrencileri alırlar okulumuza."
"Yurtdışında okuyordum."
"Aa ne tesadüf, bende çok sık çıkarım yurt dışına. Hangi ülkedeydin?"
"Aslında Amerikada yaşıyordum ama okul sebebiyle çok ülke değiştirmişliğim var." Batu elindekilerle tam yanıma oturdu. Aldıklarını iştahla yiyordu.
"Aa bende birkaç sene yurtdışında okudum, hangi okullara gittin?"
"İlkokulu ingilteredeki bir yatılı okulda geçirdim, ortaokulu ise..."
"BİR DAKİKA, SEN ARYASIN." Şaşkınca Batu'ya bakıyordum, ismimi yeni mi öğreniyordu acaba.
"Evet ben Arya'yım"
"Okulun en güzel kızı Arya Öztürk. Biz seninle aynı sınıftaydık." Batu heyecanlı heyecanlı konuşuyordu. Tabii ya, sümüklü Batu. Türk olduğumuz için bizi aynı sınıfa koymuşlardı.
"Sen sümüklü Batusun, sürekli benimle kantine giden. Geceleri korkup gizlice kızlar yatakhanesine girip yanıma gelen Batu." Vay be, yıllar sonra tekrar aynı okulda ve aynı sınıftaydık. Yağız ve Buse kahkaha atıyolardı. Batu'nun sümüklü olduğunu söylememeliydim sanırım. Batu sevinçle bana sarıldı.
"Seni her yerde aradım ama bulamadım, ve şimdi tekrar aynı okulda ve aynı sınıftayız." Geçmişten gelen bir arkadaş, ne güzel bir tesadüftü bu böyle.
"Gerçekten öyle, ama çok değişmişsin. Yani fiziksel olarak değişmişsin, huyun hala aynı."
"Değişirmiyim kızım ben hiç. Şu gicik Alec'i hatırlıyor musun? Bir üst sınıfımızdaydı, sana deli gibi aşıktı. Hatta benimle birlikte gezmeni bile kıskanırdı. Hiç anlayamazdım onun gibi yakışıklı birisiyle arkadaş olmaktansa benim gibi bir sümüklüyle arkadaş oluyordun" Dudaklarımı büktüm.
"Alec hala aynı, hiç bırakmadı peşimi." Batu gözlerini kocaman açtı.
"Çüşş hala mı görüşüyorsunuz?" Zil çalmıştı, konuşa konuşa sınıfa gidiyorduk.
"Birlikte büyüdük, şimdi bile buraya gelmek istiyor."
"Büyüdükçe daha da yakışıklı olmuştur o sırık. Fotoğrafı varmı?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp telefonumu çıkardım. Çoğu fotoğrafını silmiştim. Son silinenlerden fotoğrafını açmıştım.
"ÇÜŞ BU KADAR YAKIŞIKLI OLACAĞINI TAHMİN ETMİYORDUM." Cidden yakışıklıydı. Telefonumdaki fotoğraflarını son silinenlerden de silecekken birisiyle çarpışmıştım. Bu sefer hata tamamen bana aitti, telefonum yere düşmüştü.
"Pardon"
"Asıl ben pardon." Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye baktım. Bu kadarı da fazlaydı ama.. Ateş. Koskoca okulda çarpa çarpa ona mı çarpmıştım. Bir saniye, o pardon mu demişti? Şaşkınca suratına bakıyordum. Sanırım öküzlüğünden biraz taviz vermişti. Benden önce davranıp telefonumu eline aldı. Alec'in fotoğrafları açıktı, bunu görmesi hoş değildi.
"Yolda yürürken telefonuna bakmaman gerektiğini söylemediler mi sana. Ceza olarak bu telefon bugünlük bende kalıcak, yarın alırsın." Kendini ne sanıyordu bu çocuk? Kaşlarımı çatarak telefonumu elinden almaya çalıştım ama boyumun yetişemeyeceği kadar yükseğe kaldırmıştı.
"Naptığını sanıyorsun, ver telefonumu!"
"Kankacım abartmasan mı?" Sinirle Batu'ya döndü.
"Sınıfa geç!"
"Ateş" Ateş Batu'ya öyle bir bakış attı ki Batu hızla sınıfa girdi.
"Sana gelince, benimle nasıl konuşucağına dikkat et. Bu telefon bugün bende kalıcak."
"Ne sanıyorsun sen kendini, ver şu telefonu!" Koridorun ortasında herkes bize bakıyordu ve ben ona bağırıyordum. Sertçe bileğimden çekerek yürümeye başladı. Sürekli ayağım takılıyordu ve sendeliyordum.
"Bırak!" Okulun en üst katına çıkıp siyah bir kapıyı açtı. Beni içeriye doğru fırlattı. Yere kapaklanmadan son anda dengemi sağladım. Sinirle Ateş'e döndüm.
"Haddini fazla aşıyorsun, benim okulumda benim kurallarım geçer." Alayla güldüm.
"Ne saçmalıyorsun sen? Ne o benim okulum benim kurallarım. Bayada havalısın şuan bak, herkesi aşık ettin kendine." Beni duvara yaslayıp kaçmamam için ellerini duvara yasladı.
"Ben Ateş Karahan'ım kimse bana sesini yükseltemez. Sınırlarımı aşarsan sonuçlarına katlanırsın bunu sakın unutma. Bu sözlerin içinde pişman olucaksın hiç merak etme. Aşk senin gibi aptalların kendi zevklerini tatmin etmek için uydurduğu bir saçmalık." Onu umursamadığımı belli edercesine gözlerimi devirdim.
"Saçmalık şuan senin yaptıklarına denir, meraklı değilim sana. Telefonumu ver ve mümkünse bir daha hiç karşıma çıkma." Telefonumu elinden almaya çalıştım ama vermiyordu. Tek eliyle ellerimi tutup duvara sabitledi.
"Bu telefon bugün bende kalıcak, okulda telefona bakarak yürünmemesi gerektiğini öğrenirsin belki." Tam ağzımı açıp konuşucakken telefonum çalmaya başladı. Telefonuma baktım, annem arıyordu. Bir saniye.. annem beni hiç aramazdı ki. Pis pis sırıtarak telefonumu açtı. Şaşkınca ona bakıyordum. Sesi hopörlere verip konuşmam için işaret verdi. Onun yanında annemle konuşamazdım. Kahretsin.
"Arya?" Sertçe yutkundum, umarım yanlış bir şey söylemezdi.
"E-efendim?"
"Akşam eve gelicem, saat 5 de evde ol. Geç kalma sakın, işlerim var." Bir şey söylememe fırsat vermeden telefonu sıratıma kapattı. Klasik Yağmur Öztürk işte, bunu Ateş'in yanında yapmasaydı bari. Bugünlük istisna yapsaydı. Telefonumu kapatıp cebine koydu.
"Bak seninle tartışmayacağım, telefonumu verir misin?"
"Hayır" Bir telefon için onunla uğraşmayacaktım, yeni bir telefon alabilirdim. Annem neden gelicekti acaba eve? Kesin yine kavga çıkıcaktı. Üzülme Arya, bu ilk kavganız değil. Bu akşamı atlattıktan sonra uzun süre eve gelmezdi zaten. Kapıdan çıkıp sınıfa doğru yürümeye başladım. Annemi çok özlemiştim. Ne kadar anlaşamasak da, bana kötü davransa da o benim annemdi. Hayattaki tek ailemdi. Ona olan sevgimi ona belli etmekten çok utanıyordum. Beni sevmiyordu bile, mecburiyetten benimle kalıyordu. Kapıyı çalıp sınıfa girdim, hoca çoktan sınıfa girmişti. Benden birkaç dakika sonra da Ateş gelmişti. Yüzüne hiç bakmamıştım ama o bana bakıyordu sürekli. Son derse kadar pek modum yoktu. Batu ve Buse beni eğlendirmeye çalışsalarda işe yaramamıştı. Ateş yüzünden moralimin düştüğünü sanıyolardı, hatta Batu bir ara telefonumu bile çalmayı düşünmüştü ama istemiyordum. Alt tarafı bir telefondu, okuldan sonra gidip yenisini alıcaktım.
"Seni bırakmamı ister misin?"
"Şey.. sana yük olmak istemem." Buse'ye tebessüm edip kolundan tutarak arabama doğru yönlendirdim. Ateş ve arkadaşları, ha birde çakma sarının arkadaşları arabamın yanındaki arabanın önünde bir şeyler konuşuyolardı.
"Bir gün okula gelmedik diye okula doluşmuş sünepeler." Ben bu çakma sarıyı tam dövememiştim sanırım. Biraz kafasına çalışmalıydım, belki aklı başına gelirdi. Onu umursamayıp arabaya bindim, Buse'de yanıma binmişti. Tam arabayı çalıştırıp gidecekken çakma sarı arabamın önüne geçti. Cidden bugün sınanıyordum. Arabadan inip yanına gittim.
"Ne istiyorsun?" Kollarını göğsünde birleştirip bana üstten üstten bakmaya çalıştı.
"Sevgilimle aynı sınıftaymışsın, umarım hal ve hareketlerine dikkat edersin. Yoksa sonuçlarına katlanırsın."
"Yani en fazla senin estetik masraflarını öderim. Tanıdığım bir doktor var seni oraya yönlendirebiliriz." Herkes güldü, Ateş hariç herkes. Çakma sarı üzerime doğru yürüyecekken Ateş kolundan tutup geri çekti. Bakışları her zaman aynıydı, sert ve ifadesiz. Arabaya binip son gaz okuldan çıktım. Herkeste bir hava bir ego.
"Okuldaki herkes böyle kendini beğenmiş ve egoist midir?"
"Bunlar daha hiç bir şey." Sanırım buradaki kolejlerde herkes böyleydi. Yurdışındaki okullarda herkes birbirine saygı duyardı. Kimse kimsenin sınırını aşmazdı. Buse'yi büyük bir otelin önünde indirip telefon işimi hallettim. Saat 5'e geliyordu. Hızla eve gidip üzerimi ddğiştirdim, annem henüz gelmemişti.
"Telefonunu değiştirmişsin." Ahmet yanıma gelip oturdu.
"Diğeri kayboldu."
"Nasıldı ilk günün?"
"Berbat ötesiydi."
"Bir sorun mu var?" Ahmet'e döndüm.
"Sen Türkiye'ye çok sık geliyordun, buradaki herkes çok mu kemdini beğenmiş?"
"Yani, herkes için söyleyemem bunu. Buradaki zenginler kendilerini ön plana çıkartmaya bayılır. Normal gelirli aileler ise daha cana yakın ve sempatikler."
"Ben devlet okuluna gitmek istiyorum." Ahmet minik bir kahkaha attı.
"Bu imkansız Arya, annen buna asla izin vermez." Tam itiraz etmeye hazırlanıyordum ki kapı çaldı. Annem gelmiş olmalıydı, Ahmet ile birlikte yemek masasına geçip beklemeye başladık. Vee karşınızda dünyaca ünlü iş kadını Yağmur Öztürk. Annem masaya oturup servis için bekledi.
"Yarın ki Bülent beylerle olan toplantıyı çarşambaya ertele Ahmet. Yarın önemli bir işim var."
"Peki Yağmur teyze"
"Merhaba annecim, bende iyiyim çok sağol. Ahh, okul mu bilirsin işte ilk gün karmaşası. Biliyor musun yeni bir arkadaş edindim, çok tatlı bir kız adı da Buse. Çok selamı var sana en kısa zamanda senin gibi mükemmel bir anneyle tanışmak istediğini söyledi." Annem ters ters bana bakıyordu. Ne zaman anne kız gibi sohbet edecektik? Dahada önemlisi ne zaman iyi olup olmadığımı sorucaktı. 1 kerecik.. 1 kerecik sorsaydı nasıl olduğumu, bütün yanmışlıklarımı anlatsaydım ona. Bütün kızgınlığımı kussaydım ona, bir kerecik sorsaydı halimi affederdim onu. Ahmet hafifçe beni dürttü. Susmam için bir işaretti bu.
"Sen nasılsın annecim, günün nasıldı."
"Saçmalıklarını dinlemeye gelmedim. Haftaya önemli bir yemek var ve herkesin ailesi de gelicek. Tom ve Elena da katılıcak. Herkes seni benim evlat edindiğimi sanıyor, buna göre davran."
"Aile ile gidiliyorsa benim gelmeme gerek yok. Ahmet'i ve Tom amcaları alıp gidebilirsin. Her zaman olduğu gibi ben yokmuşum gibi davran." Annem bardağını sertçe masaya vurdu.
"Düzgün konuş Arya!"
"Özür dilerim Yağmur hanım, hangi sözüm zorunuza gitti hemen düzelteyim." Sertçe ayağa kalktı, sandalyesi yere düştü.
"Yarından itibaren diksiyon kursuna gidiyorsun. Belki orada nasıl konuşman gerektiğini öğrenirsin." Bende ayağa kalktım.
"Daha iyi bir fikrim var, bence ikimizinde psikoloğa görünmesi gerek. Böylece daha katlanılabilir bir hayatım olur." Annem hızla merdivenlerden çıkıp kapıdan çıktı ve gitti. Bende arkasından öküzün trene bakması gibi baktım.
"Aferin sana, bari yarım saat bekleseydin kadını kaçırmak için." Ağlamak için odama çıkacakken Ahmet kolumdan çekerek bana sıkıca sarıldı.
"Ağlamana dayanamıyorum." Göz yaşlarım benden bağımsız olarak süzülmeye başladı. Esma sultan koşar adım yanımıza geldi.
"Yine mi ağlattınız yavrucağımı, odasına götür oğlum dinlensin biraz." Ahmet beni yavaşça kucağına alıp yukarı odama çıkardı. Beni yatağıma yatırıp yanıma uzandı.
"Koca bebek" Kollarımı karnına sarıp rahat bir pozisyona geçtim. Saçlarımı okşuyordu, beni nasıl sakinleştireceğini biliyordu. Gözlerimi kapatıp uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi.