🐦‍🔥Sana Dokunmamak Çok Zor...🐦‍🔥

1227 Words
*** Zerin'den... Serhad’ın arabası hızla uzaklaşırken adamları da peşine takıldı. Az önce motor sesiyle dolu olan sokak, birkaç saniye içinde bomboş kaldı. O sessizlikte ilk hissettiğim şey rahatlama değil, geride kalanların ağırlığıydı. Yanımda bir hareket hissedince döndüm. Ömer beni kendine çekip karşısına aldı. "Ne güzel konuştu hatunum öyle." dedi, saçımı kulağımın arkasına yerleştirirken. Gülümsedim ama bu gülümsemenin içinde hüzün vardı. Serhad’ın peşimizi bırakması iyiydi ama bunun gerçekten bitip bitmediğini bilmemek içimi kemiriyordu. "Biz bir günlük değil, ömürlük sevdik." dediğimde çok bilmiş bir tavırla, alnını alnıma yasladı. "Her şey yoluna girecek." dedi. İnanmak istedim. O an buna ihtiyacım vardı. Bir süre sadece nefeslerimizi dinledik. Sonra arabaya binip yola çıktık. Eve gideceğimizi sanıyordum ama Ömer başka bir yöne saptı. Sormadım. Annemin ve ablamın endişeli bakışlarını, ardı ardına gelecek soruları kaldıracak halim yoktu zaten. Şehirden uzak, küçük bir evin önünde durduk. "Burası neresi?" dedim. Cevap vermeden indi, kapımı açtı ve konuştu. "Burası babamla senin babanın, karılarından uzak kafa dinlemek için geldikleri bir evdi." dedi. Koluna huysuzca vurdum. "Yoksa sen de mi öyle yapıyorsun?" Başımı kolunun altına alıp yanağımdan öptü. "Ben sensiz nefes alamazken, sensiz kalmak için uğraşacak kadar aptal bir adam değilim." dediği an hemen içim yumuşadı. Birlkte eve girdiğimizde, içi hem güzel hem kasvetliydi. İki kişilik kahverengi deri koltuğa yorgunlukla çöktüm. Gece ilerlemişti, uykum geliyordu. Ömer kendine içki doldururken bana vişne suyu koyup yanıma oturdu. Uzatığı bardağı alıp, bir yudum aldım ve etrafa baktım. Babamın gelmediği gecelerde burada olduğunu düşündüm. Onu çok severdim. Koca kız olsam bile her işten gelişinde cebinden iki çikolata çıkarır, birini bana birini ablama verirdi. 'Kızsın yapamazsın' demezdi hiç. Dağ gibi arkamızda dururdu. Boğazım düğümlendi. Eğer hayatta olsaydı, kimsenin bana elini bile sürmesine izin vermezdi. Onu çok özledim... "Güzelim." dedi Ömer. Yanağımdaki yaşın o an farkına vardım. "Sorun ne?" "Babamı özledim." dedim sadece titrek bir nefes verip. Beni çocuk gibi kucağına çekti. Kollarımı ona doladım, başımı göğsüne yasladım. Bir süre sonra dayanamadı ve Serhad’ı sordu. "O şerefsiz sana dokunmadı değil mi?" Başımı kaldırıp baktım. Bir erkek olarak bunu merak etmesi doğaldı. "Dokunmadı. Deli meli ama bir kadına, rızası dışında dokunacak biri değil." dedim. Tam rahatlamasa da başını salladı. Sonra duraksadı. "Eskiden sevgili olduğunuzu bana neden anlatmadın?" Yutkundum. Ama düşüncelerimi gizlemedim. "Anlatabilirdim... ama o gitmişti. Hayatımdan çıkmıştı. Söylememeyi seçtim." Saçlarımı okşadı. "Onu artık sevmiyorsun değil mi? Gelişi sende bir şeyleri değiştirmedi?" Gözlerine sertçe baktım. "O nasıl söz Ömer?! Hayatımda da kalbimde de sadece sen varsın." Bunu söylerken içimden tek bir şey geçiyordu. Ne yaşanmış olursa olsun, ben yolumu çoktan seçmiştim. Yanağımı okşadığında, dudağının kenarında beliren o tanıdık gülümseme içimi titretti. "Tamam, sakin ol yavrum." dedi ama gözlerimdeki gerilimi dağıtmaya yetmedi. Yine de pes etmeden gelen fısıltısı kulağımı doldurdu. "Özledim seni," dedi. "...gözlerini, sesini, dudaklarını." sözleriyle birlikte yanağıma bıraktığı öpücük, tenimde sıcak bir dalga gibi yayıldı. Bu kez durmadı. Öpücükleri yavaşça boynuma indi; acele yoktu ama kararlıydı. Ona dur demedim... belki de demek istemedim. Başını kaldırıp gözlerimin içine baktığında kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. "Sana dokunmamak çok zor..." dedi, alçak sesiyle. "... ama dokunduktan sonra durmak daha da zor." Sözleri biter bitmez beni kolaylıkla kucağına aldı. Bir odaya girdiğimizde loş ışıkta çift kişilik bir yatak ve sessizce duran bir dolap seçiliyordu. Beni yatağa yavaşça bıraktığında bakışlarımız yeniden kilitlendi. Üzerime eğilip, bedenimi iki kolunun arasına aldığında, yakınlığı nefesimi kesti. Kulağıma kondurduğu küçük bir öpücükle ürperdim; yanağıma sürtünen dudakları, sonunda dudağımda durdu. İlk kez dudaklarımız bu kadar yakındı. Bir anlığına zaman durdu. Sonra dudakları dudağıma değdi; yumuşak ama kararlı. Beni daha çok kendine çekti, ağırlığını hissettirdi. Parmaklarını parmaklarımın arasına geçirip ellerimi başımın üzerine yasladığında kalbim heyecandan hızlandı. Öpücüğü sürerken ben de acemice karşılık verdim; o anın sıcaklığı, çekingenliğimi eritip yerini güvenli bir yakınlığa bıraktı. Ama kafamdaki sesler bir an bile susmadı. Duymak istemedikçe daha da yükseldiler. Kendimi Ömer’e bırakmaya çalıştım, o ana tutunmak istedim; yine de Serhad’ın her bir sözü zihnimin duvarlarına çarpıp durdu. İçimde yankılandı, nefesimi daralttı, kalbimin ritmini bozdu. "Nişanlına güvenmiyor musun? Senin için babasını feda etmez mi yoksa?" "Eğer babasını tercih ederse... Sevdiği kadının başka bir adamın altında inlemelerine de razı olur." "Hem belli olmaz. Ona aldığın gecelikler... belki bana nasip olur." "Niye gittiğimi, neden merak etmiyorsun... sormuyorsun?!" "Git o zaman. Ama amcam ölürse... o gün yalvarsanız bile yapacaklarımdan geri durmam." Tam o karmaşanın içinde, Ömer bir anda refleksle dudaklarını geri çekti. Gözlerimi açtığımda dudağına götürdüğü parmaklarını gördüm; dudağı hafifçe kanamıştı. O an içimdeki düğüm daha da sıkılaştı. Bu güzel anı mahvetmiştim. "İyi misin güzelim? Yoksa vahşi tarafın mı?" dediğinde alayla, boğazım kurudu. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Dudaklarım aralandı ama kelimeler çıkmadı. Onunla öpüşürken Serhad’ın cümlelerinin aklıma doluştuğunu nasıl anlatabilirdim? "B-ben..." diye başladım, sesim titredi. Sonra kendimi toparladım. "Özür dilerim Ömer ama iyi hissetmiyorum." dediğim gibi altından sıyrılıp yatağın diğer tarafına geçtim. Ona sırtımı dönüp örtünün altına saklandım; sanki kumaş beni düşüncelerimden koruyabilirdi. Ağlamak istedim. Hem de sessizce değil, içimden taşarcasına. Ama gözyaşları çıkmadı. Yerine boğazımda ağır, kocaman bir düğüm kaldı. Nefes aldıkça canımı acıtan, sustukça büyüyen bir düğüm... *** Yazar'dan... Gözleri, telefondaki mesajlardan bir türlü kopamıyordu. Satırlar çoktan bitmişti ama anlamları hala zihninde yankılanıyordu. Zerin’i Ömer’e bırakmak... Bu bir fedakarlık mıydı, yoksa geri dönüşü olmayan bir yenilgi mi, ayırt edemiyordu. Bildiği tek gerçek vardı: Okudukları, Zerin’in ondan vazgeçtiğini apaçık ortaya koyuyordu. Yolunu çizmişti. O yolun hiçbir kıvrımında Serhad yoktu. Telefonu kapattığında avucunun içinde ezdi; sanki o metal parçasını kırarsa, içindeki çaresizliği de parçalayabilecekti. Göğsünden kopan derin nefes, bir rahatlama değil, boğulmanın işaretiydi. Tam o sırada kapının eşiğinde bir siluet belirdi. Başını kaldırdığında Leyla’yı gördü. Gecenin bu vaktinde ayakta olması sinirini daha da bilemişti. "O kızı gönderdin demek ki ağam." dedi Leyla. Sesi sakin ama hesaplıydı. İçeri girdi, kapıyı kapattı ve doğrudan adamın karşısına geçti. "Doğru olan da buydu zaten." diye devam etti. "Dedikodular almış başını, 'Serhad Ağa başkasının nişanlısına göz koydu’ diyorlar. Telefonlarım susmadı. Bu, sana da bana da yük. Babam da duymuş... yarın buraya gelecek." Sözleri biter bitmez saçlarını yana aldı ve bedeni kıvırtarak ona tek söz söylemeyen adamın kucağına cesaretle oturdu. Serhad’ın bedenini iki bacağının arasına hapsetti. Serhad itmedi. Dur demedi. Zaten neyi durduracaktı? Dudakları boynunda gezinirken, bir eli de adamın yanağındaydı. Tenine kondurulan her öpücük, Serhad’ın içindeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Bir anlık öfkeyle Leyla'nın ince belinden kavrayıp yatağa yatırdı. Hareketi sertti, aceleciydi. Kendini buna inandırmaya çalışıyordu: Leyla onun karısıydı. Zerin yoktu. Dört yıl kimseye dokunmadan beklemişti ama ilk dokunduğu yine Zerin olmayacaktı. Sevdiği adamla gitmişti. Ve bir daha da dönmeyecekti. Leyla’nın dudaklarına saldırırcasına yapıştığında, öfkesini hırsla öperek bastırmaya çalıştı. Leyla hızına yetişemiyordu ama tecrübeliydi. Bu düşünce adamın zihninde zehir gibi dolaştı. Kimleri, kaç kez öptüğünü düşündü... sonra kendine kızdı. Ne önemi vardı? Leyla artık onun karısıydı. Ama Zerin’in bakışları gözlerinin önünden gitmiyordu. O sessiz, kırgın bakışlar... kadının dudakları arasına hırsla fısıldadı. "Sen benim karımsın." Leyla’nın "Evet." diye titreyen sesi, Serhad’ın içindeki karmaşayı yatıştırmadı. Kadının elleri sırtında dolaşırken, Serhad bileklerini yakalayıp başının üzerinde sabitledi. Kontrol etmek istiyordu. Kendini, anı, hissettiklerini... Gözü karardığından kadının nefesiz kaldığını bile çok geç fark edip, dudaklarını hafif ayırdı. İstemsiz, acı bir gerçek gibi döküldü dudaklarından. "Zerin..." dedi bir an. O isim havaya karıştığı an Serhad’ın gözleri açıldı. Karşısında Leyla vardı. Zerin değil. O an hissettiği şey arzu değildi; pişmanlıktı. Tiksintiyle karışık bir hayal kırıklığı... En çok da kendisine karşı. Leyla bir anda adamın ağır bedenini itip, üzerinden attı. Gözleri doluydu ama ağlamadı. Gururu, gözyaşlarını bastırıyordu. Tek kelime etmeden odadan hızla çıktı. Kapı kapandığında odada sadece Serhad kaldı. Sırtını yatağın başlığına yasladı, başını geriye bıraktı. Göğsü daraldı, nefesi düzensizleşti. Ne yaptığını o da bilmiyordu. Zerin’i de kaybetmişti... Kendini de. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD