🐦‍🔥Senin Eserin🐦‍🔥

1416 Words
*** Tam önümüzde duran arabadan Serhad inerken, diğer araçların kapıları da neredeyse aynı anda açıldı. Adamları sokağa yayıldı; çıkmaz, bir anda daralıp nefessiz kaldı. Ne ara fark etti de bu kadar çabuk geldi, aklım almıyordu. Kaçışımızın izini sürmüş, bizi tam burada sıkıştırmıştı. "Ne yapıcaz Ömer?" dedim. Sesim titriyordu; yüzümdeki korkuyu saklayacak halim yoktu. Ömer bana doğru eğildi, torpidoyu açtı. Elinin silaha uzandığını gördüğümde gözlerim istemsizce büyüdü. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. "Hayır." dedim hemen, bileğini yakaladım. Ama bu kez elini sertçe çekip kurtardı. İlk defa bana karşı bu kadar sertti, bu kadar uzak. "Bunun artık bir yolu kalmadı Zerin. Ya o ölecek, ya ben. Bitti! Sen benim helalimsin." dedi. Sesi öfkeyle doluydu; kararını çoktan vermişti. "Bu işleri daha da yokuşa sürer Ömer. Lütfen... desem de beni dinlemedi. Kapıyı hızla açıp arabadan indi. Serhad, onu elindeki silahla görünce bakışlarını daha da sertleştirdi; yüzündeki soğukkanlılık yerini keskin bir kararlılığa bıraktı. Ben ise ellerimle yüzümü kapattım, nefesimi toparlamaya çalıştım. Kaçmakla doğru mu yaptım, yoksa her şeyi daha mı kötüleştirdim, bilmiyordum. İstemesem de titreyen bacaklarımla ben de arabadan indim. Ayaklarım yere değdiğinde sanki ateşe basıyormuş gibi hissettim. Serhad’ın sesi sokağın taşlarına çarpıp yankılandı. "Zerin, bin arabaya!" Gözleriyle arkasındaki siyah aracı işaret ederken, sesi tehditten çok hüküm gibiydi. Olduğum yere çakılı kaldım. Ne ona doğru gidebiliyordum ne de Ömer’in yanına sığınabiliyordum. İki yol da aynı uçuruma çıkıyordu. "Zerin benimle gelecek." dedi Ömer, dişlerinin arasından. "Sevdiğim kadını senin gibi bir şerefsizin ellerine bırakmam." Silahı kaldırıp Serhad’a doğrulttuğunda, namlunun soğukluğu sanki benim göğsüme dayanmış gibiydi. İçimden bir çığlık yükseldi. Kimseye bir şey olsun istemiyordum. Ne Ömer’e, ne Serhad’a... ama bu sokak merhamet tanımıyordu. Serhad kımıldamadı. Geri adım atmak bir yana, gözünü bile kırpmadı. Bakışları Ömer’in yüzünde gezindi, sonra dudaklarının kenarı alaycı bir kıvrım aldı. "Öyle mi?" dedi sakin ama zehirli bir tonla. "Sahi... sen nereden geliyordun?" Ne demek istiyordu? Ömer’e neden böyle bakıyordu? Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bir anlık sessizlik çöktü sokağa. Burada sadece silahlar doğrultulmamıştı. Kaderler de tetikteydi. Yanlış bir nefes, yanlış bir kelime... ve her şey geri dönülmez bir karanlığa yuvarlanacaktı. Ömer’in yüzü birden gerildi. Çenesi kasıldı, gözlerinde bir anlık boşluk belirdi. İçime bin bir kötü ihtimal doluştu. "Babanın sıcak kollarından mı kopup geldin yoksa?" diye devam etti Serhad. Demek Cemal amcayı kastediyordu. Kelimeyi ağzında evirip çevirirken bile zevk alıyor gibiydi. Bize doğru bir adım attı. Ellerini ağır ağır ceplerine soktu. Sanki üstüne doğrultulmuş bir silah yokmuş gibi, sanki ölüm ihtimali sadece başkalarına aitmiş gibi. Duruşu yıkılmazdı; omuzları dik, bakışları keskin, öfkesi kontrol altında ama daha tehlikeli bir yerde duruyordu. "Adamsan çek o silahı." dedi, sesi alçaldı ama daha da ürkütücü oldu. "Bu sefer ananı bile nüfusumuza alırız." Hafifçe sırıttı. O sırıtışta akıl yoktu, sınır yoktu. Hareketleri bir öfke patlamasından çok, soğukkanlı bir kararlılığın ürünüydü. O an içimden geçen tek şey şuydu: Bu adam sinirli değildi... Bu adam gözü dönmüş, durdurulamaz bir karanlıktı. Ömer’in kolu havada kilitli kaldı. Silahı tutan eli titremiyordu ama nefesi düzensizdi. Serhad’a baktı; o bakışta korkudan çok sıkışmışlık vardı. Ben ikisinin arasında, tek bir adımın bile her şeyi değiştireceğini hissederek kaldım. "Babamın yerini bilmiyorum." dedi Ömer dişlerini sıkarak. "Bilsem de sana söylemem." Serhad’ın dudakları çok hafif bir tebessümle kıvrıldı. Bu, sevinen bir gülümseme değildi; beklediği cevabı alan birinin sakinliği vardı yüzünde. Bir adım daha attı. "Yalan." dedi kısaca. "Biliyorsun. Zerin’i buradan götürmen bunun kanıtı. Sevdiğin kadın için babanı feda etmemen... üzücü." "Onu bu işin içine katma!" diye bağırdı Ömer. Silahı biraz daha kaldırdı. "Bu seninle benim meselem." O an içimde bir şey koptu. İkisinin de bakışlarında aynı inadı, aynı geri dönülmezliği gördüm. Birinin öfkesi, diğerinin kontrolü... ikisi de ölüm kadar soğuktu. "Yeter!" diye haykırdım. Sesim kendi kulaklarımda bile yabancı geldi. Bir adım öne çıktım. "İkiniz yetiniz!" Serhad gözlerini bana çevirdi. Bakışı bir anlığına yumuşar gibi oldu ama hemen sertleşti. "Arabaya bin Zerin." dedi bu kez daha alçak bir sesle. Emir değil, tehdit gibiydi. "Hayır." dedim. Kalbim göğsümü parçalıyor gibiydi ama geri adım atmadım. "Birinizin ölmesini izlemeyeceğim." Ömer başını bana çevirdi. "Zerin, geri çekil." dedi, sesi yalvarır gibiydi. "Lütfen." "Geri çekilirsem biri vurulacak." dedim. "Buna izin vermem." Derin bir nefes aldım. Titreyen parmaklarımı bastırarak Ömer’in yanına geçtim, silahı elinden aldım. Avucumda soğuktu; ama asıl soğuk, etrafımızı saran sessizlikti. Silahı indirirken Ömer’in elini sıkıca tuttum. Bırakmak istemedim. Bu el, tutunduğum tek gerçekti. Bakışlarımı Ömer’den çekip Serhad’a çevirdiğimde; çene kasları gerilmiş, şakaklarındaki damarlar kabarmıştı. Gözleri, birbirine kelepçelenmiş ellerimize takılı kalmıştı; bakışında öfke vardı. Ve o öfke, merhamete dönüşecek türden değildi. Cesaretimi topladım. Sesim titremesin diye kelimeleri ağır ağır seçtim. "Amcan hala yaşıyor Serhad Ağa. Umarım bir an önce toparlanır ve olanları bir de ondan dinlersin. Ama konu biz değiliz... ben değilim, Ömer değil." Bir adım daha attım, sesim güçlendi. "Anla bunu... lütfen. Biz Ömer'le birbirimizi seviyoruz. İki ay sonra düğünümüz var. Hayallerimize pranga takmaya hakkın yok. Ben onun helaliyim. Senin zaten asla olmam. O kana susamış ellerini, çek üzerimizden." Sözlerim sokağın taşlarına mühürlendi. Serhad’ın yüzünde ölüm sessizliği vardı; ama o sessizlik, her an patlayabilecek bir kararlılıkla doluydu. Damarına dokunduğumu biliyordum. Gerçekler canını yakmıştı, bunu saklamıyordu. Avucumdaki silahı kaldırdım ve ayaklarının önüne attım. Tok bir sesle yere düştü. O an, kalbimin atışı kulaklarımı doldurdu. "Olmaz diyorsan, ila kan istiyorsan..." dedim, nefesimi zor tutarak, "...hemen şimdi, burada vur bizi. Daha fazla uğraştırmadan. Bu oyunda böylelikle başlamadan biter." Serhad’ın bakışları, az ötesindeki silaha kilitlendi. Bir saniye, iki saniye... Zaman gerildi. Ne düşündüğünü bilmiyordum. Ama Ömer elimi daha sıkı kavradı. Sonra Serhad başını kaldırdı. Bakışları yeniden üzerimize düştü. Sesi ağırdı, netti. "Git o zaman." dediği an nefesimi tuttum. Gerçekten 'git' mi dedi o? "Ama amcam ölürse," dediğinde, kelimeleri tek tek bastıra bastıra söyleyerek devam etti. "ve o iti bulamazsam... o gün yalvarsanız bile yapacaklarımdan geri durmam." Bu bir af değildi. Bu, gecikmiş bir hükmün ertelenmesiydi. Ve biz, o ertelemenin bedelini omuzlarımızda hep hissedecektik. *** Serhad'dan... Son sözlerimi söylemiştim ama gözüm bir kez daha onların kenetlenmiş ellerine takıldı. Kaçamadım o görüntüden. Zerin, onunla ölecek kadar seviyordu demek. Beni unutmuştu. Hem de öyle bir unutmuştu ki, geçmişi önüne sersem bile dönüp bakmazdı bana. Bana olan sevgisini, bir zamanlar kurduğumuz o bağı... hepsini geride bırakmıştı. Öfkem gözümü kör etmişti. O adama duyduğu sevgiyi görememiştim. Şimdi ise gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı. 'Ben seninle yokum... Hiçbir zaman da olmayacağım.' diyordu bakışlarıyla. O an fark ettim; ben amacımın çoktan dışına çıkmıştım. Ne zaman derdim Zerin olmuştu, ne ara bu noktaya gelmiştim, anlayamamıştım. Daha fazla o görüntüye maruz kalmak istemedim. Döndüm, arabama bindim. Kapıyı hırsla çarpıp gazladım. Onları arkamda bırakırken içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Doğruca konağa sürdüm. Konağa vardığımda, ayaklarım beni istemsizce Zerin’in kaldığı odaya götürdü. Kapıyı açtığım anda kokusu çarptı yüzüme. O tanıdık koku... ama artık eskisi kadar güçlü değildi. Dağılmaya başlamıştı. Sanki o da gitmeye hazırlanıyordu. Yatağın kenarındaki hırkasını aldım. Oturup kumaşı avuçlarımın arasında buruşturdum. Farkında olmadan burnuma götürdüm. Bir zamanlar doyamadığım o kokuyu içime çektim. Göğsüm sıkıştı. Cebimden ondan aldığım telefonu çıkardım. Kilidi yoktu. Ekran açıldı. Galeriye girdim. İlk başta sadece onun fotoğrafları vardı. Yüzü, gülüşü, bakışları... Yukarı çıktıkça Ömer girdi karelere. Sarıldıkları, gülüştükleri, yanaktan öpüştükleri anlar. Eğlenirken çekilmiş görüntüler. Her bir fotoğraf, beni biraz daha gerçeğe çiviliyordu. Benim yokluğumda, Ömer doldurmuştu boşluklarımı. Ona veremediklerimi vermişti. Daha fazla bakamadım. Sinirlerimi zor tutarak galeriden çıktım. Mesajlara girdim. Belki bana dair bir şeyler kalmıştır diye düşündüm. En aşağılara indim. Silmiştir sanıyordum. Ömer görmesin diye... Ama silmemişti. İsmim yoktu, sadece numaram vardı. Bana attığı son mesajlara kadar duruyordu. Okumadığım, görmediğim, cevaplamadığım o mesajlar. Telefonu elimde sıkarken, okudum... "İki yıl geçti neredeyse… ve sen hâlâ yoksun Serhad. Yokluğunla yaşamayı öğrenmek değil bu; her gün eksilerek ayakta kalmak. Başkasını sevmekten korkuyorum çünkü kalbim hâlâ sende takılı. Ama eğer bir gün bu bekleyiş beni başka birine sürüklerse, bil ki bu benim seçimim olmayacak. Buna sen izin vermiş olacaksın. Ve o gün gelirse şayet, seni asla affetmeyeceğim." 08.02.2021 "Bugün de aynı. Senden yine ses yok. Ama ben de eskisi gibi değilim. Mesaj sesi duyunca kalbim yerinden fırlamıyor artık; “O mu yazdı?” diye titreyerek bakmıyorum. Kendime dönmeyi öğrendim. Rüyalarımda bile yoksun artık… geleceğimde de. Okumayacağını bile bile yazıyorum; çünkü ben yarım kaldım Serhad... ve bu yarımı senin sessizliğine anlata anlata tamamlamaya çalışıyorum. Bugün de... içimde bir yer kapandı." 21.06.2021 "Bugün tam iki yıl oldu sen gideli. Ve korktuğum şey oldu: zor olacağını bilsem de başka bir adama kalbimi açtım. Parmağımda kırmızı kurdeleyle bağlı bir yüzük var şu an... Sanki “buraya kadar” diyen ince bir çizgi gibi. Seni sevdiğim kadar onu sever miyim bilmiyorum ama bildiğim bir şey var: benim için doğru olan o. Ve onun sevgisi... seni içimden söküp atacak, bunu hissediyorum. Bir gün... sana bile bakmadığım gözlerle ona baktığımı görürsen, o manzaranın senin eserin olduğunu unutma Serhad. Hoşçakal." 13.11.2021
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD