Bölüm 3 ❤🗝

2030 Words
Selam. ? İyi okumalar. ❤❤ Bülbüllerin şakıyışı melodi, hayvanların koklaşması seyirlikti bu güzel yaz ayında. İnsan daldı mı, dünyanın güzelliklerine, daha güzeli yoktu. Bir aşk vardı. Düştü mü, insanın yüreğine? Cehennem cennet oluveriyor, kalbi kanatlanıp uçuyordu sevdiğine. "Hoş buldum." Bakma öyle zalim adam, öleceğim şimdi şuraya... Adamın bakışları, içindeki kara kışın tam aksiydi. Dudakları; ucuna hayali iki ip bağlanarak kenarlara çekilmişti. Kızın naif sesini duyunca bir parıltı belirdi gözlerinde, anlık. Sonrasında hemen kayboldu zaten. Sesi de güzeldi kendisi kadar. Kulakları bayram etmişti. Dudaklarını yaladı. "Hadi. Oturalım artık." Gülümsedi kadın. Kalp şeklindeki dudakları hafif yüzüne yayılmış, dudaklarındaki kırmızılık, beyaz tenini daha bir süsler olmuştu. Bir yudum şarap gibi, günaha davet ediyordu... Eli ile gösterdi oturacağı sandalyeyi kadına. Bu kadın onun mu, olacaktı? Arkasını döndü kadın, salına salına. Kıvırta kıvırta vardı oturacağı sandalyeye. Eğer niyeti Ali Asaf'ı baştan çıkartmaksa, çok güzel başarıyordu kadın. Zira her on saniyede bir yutkunuyordu adam. Dudaklarını yaladı ve aşağı uzun uzun izledi giden kadını. Kalçalarına kadar inen bal sarı saçlarını, dar olmayan omuzlarını, elbisenin içinden dahi belli olan kalkık kalçalarını, elbisenin uçlarından aşağı doğru inen beyaz bacaklarını ve küçük ayaklarını. Bellboyun sandalyesini çekmek için hareketlenmesi üzerine eliyle durdurdu. Kendisi çekecekti müstakbel eşinin sandalyesini. kocaman adımlarla Firuze daha sandalyesine yanaşmadan çekti hemen. Genç kadın otururken itti tekrar ve yerine doğru ilerledi. Az önce Ali Asaf'ın yaptığını; şimdi Firuze yapıyordu. Arkasını dönüp giden heybetli adamı, büyük beğeniyle izliyordu. Arkası kısa kesimli saçları, takımının üzerinden görünen bronz boynu, geniş omuzları, takımın sımsıkı sardığı bedeni ve kalçaları. Kalçaları? Utandı baktığı yere Firuze. Ama güzellerdi ne yapsın yani? Kumaş pantolon sımsıkı sarmış, seyretme şansı sunmuştu kadına. O da beğenmişti. "Ne içersin?" Düşüncelerine dalmışken, irkildi adamın sesiyle. Yüzündeki pembelik, hareketlerindeki şaşkınlık, gözlerindeki oynaklık ele veriyordu saf oluşunu. Hemen belli ediveriyordu Firuze. "Çay lütfen." diyerek cevapladı adamı. Yüzünde o can yakan, naif tebessümü belirmişti yine. Kalp şeklindeki dudakları öpülesiydi. Kahvaltı süresince pek bir konuşma olmadı aslında. Kadının utangaç tavırları adamı mest etmişti. Kabul etmeliydi ki, beğenmişti Firuze'yi. Ancak bu bir aşk belirtisi değildi. Ali Asaf güzelliğe bakan bir adam değildi. Sağlıklı her erkek gibi beğenmişti onu. 30 yaşındaki, cinsel hayatı şimdiye kadar düzenli devam etmiş ve son iki aydır da resmen oruç tutmaya başlamıştı. Şimdi de bedeni isyan ediyordu artık düzenini bozduğu için. Kalkmalarına yakın kadının utangaçca sorduğu soruya tebessümle cevap verdi adam. "Bir daha buluşacak mıyız?" "Sen istersen." Kahvaltı başından beri bütün konuşmalarda kendi fikrini belirtmeden, sürekli Firuze'ye sorması dikkatini çekiyordu artık. "Senin de istemen önemli Ali Asaf." "Patron sensin Firuze. Sen ne dersen o." Yüzünde kinayeli bir tebessüm mevcuttu, ancak Firuze anlamayacak kadar masumdu. Aklı ermezdi onun hinliğe. "O ne demek şimdi?" Merakla kendisine bakan kadına kırık bir tebessüm sundu ve hareketlendi yerinden. "Haydi kalkalım." Sorusuna cevap verilmeyen şaşkınlıkla baktı bir süre. Hiçbir şey anlamamıştı. Öte yandan her şey güzel geçmişti ve bunu mahvetmek istemiyordu. Üstelemedi. Gülümseyerek adama eşlik etti. Adamın izinsizce beline yerleşen eli, minik kalbinin bir kuş kanadı gibi çırpınmaya başlamasına sebep olmuştu. Heyecandan yüzü ısınmaya başlamış, gerdanına kadar pembeleşmişti teni. Çoktan unutmuştu sorduğu soruyu felan. Adamdan gelen erkeksi koku burnuna dolarken düşünmesi de pek mümkün değildi zaten. Bilerek elini kadının beline koyan Ali Asaf ise onu etkilemeye giden yolda ilerlediğini düşünüyordu. Bilmiyordu Firuze'nin çoktan kendisine aşık olduğunu, bilmiyordu ne kadar masum olduğunu, bilmiyordu bu fingirdek dünyada utangaç bir bakire olduğunu. "Ali Asaf bey, Firuze hanım." diyerek yanlarına gelen otel müdürü Emir bey, gülümseyerek kapıya kadar eşlik edecekti ikiliye. Eli kadının belinde çıktı gazeteci ordusunun karşısına. Hiçbiriyle konuşmadan, Ali Asaf'ın arabasına ilerlediler ve onun arabasıyla ayrıldılar otelden. Gözüne far tutulmuş tavşan gibi, sadece bakabilmişti Firuze. "Nereye bırakayım seni?" Pür dikkat yolu izleyen adama çevirdi bakışlarını Firuze. Kalkık, hafif kemerli burnu yüzüne ayrı bir karizma katıyordu. Bir erkeğe göre uzun ve kıvrımlı olan kiprikleri, yeşil ormanlarını bir evin süslü perdeleri misali süslüyordu. Kirli sakalları arasında bir şölen sunan açık pembe dudakları... derken adem elması hareket etti adamın boynunda. "Firuze?" Bakışlarını kısa bir süreliğine Firuze'ye çeviren adam, kızın gözlerini kaçırıp önüne dönmesine, yanaklarının al al olmasına gülümsedi. Hatta belki de kıkırdadı. Anında çevirmişti başını adama Firuze. Yüzündeki gülümsemeyle kendisine bakan adama koca koca gözleriyle bakıyordu. Durmuşlardı. Neden? Etrafa gezdirdi bakışlarını hemen. İyi de yol ortasında neden durmuşlardı? Böyle tatlı tatlı bakarken - dudaklarını yaladı, ay öpecek miydi, yoksa? Yuh artık Firuze! Daha ilk buluşmadan öptürülür mü? Bir dahakine de verirsin hemencik sen. "Neden durduk?" "Kırmızı ışık yandı." "Ha!" Düşüncelerini sesli konuşmuş gibi panikleyen kız, elini nereye koyacağını bilemedi bir süre. Yüzükleriyle oynamaya başladı.   "Beni iş yerime bırakır mısın?" Sesi titremişti. Aptaldı resmen. Aptal aptal aptal , diyerek kafasını duvarlara vurmak istiyordu . "Firuze iyi misin?" Adam resmen alay ediyordu kendisiyle. Ya da çok utandığı için ona öyle geliyordu. Muhtemelen ikincisiydi, ama şuan bunun önemi yoktu. "İşe geç kalıyorum!" Panikle söylenen kadının daha fazla üstüne gitmemek için önüne döndü adam. Ne olduğunu anlamamıştı ama kadının bu halleri çok eğlendirmişti onu. "Patronun çok kızar mı?" Kendisini dinlemeyen kadına alayla söylenmişti. Morali düşen kadının keyfini yerine getirmekti amacı sadece. "Ne? Ne patronu?" "İşe geç kalıyordun ya!" "Öyle mi yapıyordum?" Biran sonra hatırlayan kadın çevirmek için konuştu hemen. "Ha şey hatırladım. Yani hatırladım derken hiç unutmamıştım zaten de.. yeşil yandı. Hadi sür sür!" Başlarda panikle konuşan kadın, sonraları bir çocuk gibi yerinde zıplayarak sevinçle ışık lambalarını göstermişti. Arabayı sürmeye başlayan Ali Asaf, kadının isteği üzerine Etiler'deki modaevi-restorant birleşimi iş yerine götürdü. Adamsa kahkaha atmak isterken zor zapturapt ediyordu kendisini. Emsallerinin aksine daha tarihi dokular taşıyan bir binaydı. Pembe panjurlu beyaz binayı renk renk çiçekler, duvarlardan sarkan sarmaşıklar, önündeki küçük bahçenin bir köşesine dikilmiş bağ süslüyordu. Üzüm bağlarında siyah siyah üzümler vardı. Üst katında bulunan terastan salınan renk renk çiçekli sarmaşık ise görüntüyü şölenleştiriyordu. Dudaklarını yalarken bir saniyede incelememişti Asaf binayı sadece. "Teşekkürler." "Güle güle." "Hoşça kal." Firuze'yi bıraktıktan sonra Usturacı Şirkenler grubu yönetim binasina gelmişti Ali Asaf. Odasına girip işlerine gömülmeyi planlayan adam yerleşti yerine. Bir saat sonra sekreterinin haber vermesiyle iki adam girdi içeri. "Merhaba Ali Asaf bey. Bizi Mahir bey gönderdi. Sizin yakın korumalarınız olacağız." Keşke bir önce Ali Asaf'a haber verseydi o Mahir bey! "Anladım." Kendilerini tanıtmaları için çenesini uzatarak hafif bir işaret verdi. "Ben Aslan Kral, baş korumanız olacağım, arkadaşım da Kadir Gecesi." Kaşları havalanan adam, duvar gibi bir suratla bakıyordu adamlara. "İsimlerimiz de çok orjinalmiş." "Yetimhane müdürümüz biraz matrak bir adamdı vesselam. Birgün yine muzurluk yapayım derken damdan düşüp ölmüştü rahmetli." diyerek cevapladı onu Aslan. "Damda ne arıyordu? Gerçi ne arıyordu bilmem ama belasını bulmuş." "Karısına intihar şakası yapacakmış." "Damdan düşmesi daha kolay bir ölüm olmuş.." diye mırıldandı Ali Asaf. Başta ne demek istediğini anlamayan Aslan ve Kadir, daha sonra anlamıştı ne demek istediğini. ? Telaşlı adımlarla ofisine firen Firuze, çantasını dekoratif prova mankeninin* omzuna astı ve yerine oturdu. Oturmasıyla, restaurant bölümünü işleten arkadaşı Beste içeri girdi. Elinde iki kupa çay ile birlikte. "Eee hadi anlat.." diyerek meraklı bir beklentiyle bakmaya başladı daha oturmadan. Gözleri parlıyordu resmen. Kocaman sırıtıyordu bir yandan da. "Ne anlatayım Allah aşkına? Bir kahvaltı yaptık sadece Beste." "Allah Allah ben de yedim! Ayaklı pancara dönmüşsün," daha sert bit sesle devam etti, "konuş!" "Güzeldi, ama garipti sanki." "Sana öyle gelmiştir o," diye atılan Beste, alayla devam etti, "malum karşı cinse kendini kapatalı oluyor bayağı." "Ne alakası var Beste?" Sitemle söylenmişti Firuze. "Ya kızım, gelmişsin 25 yaşına, farkında değilsin ama dünyanın en güzel şeyinden mahrum ediyorsun kendini." Şuh bir edayla devam etti. "Ahh! Seks yapmadan yaşanır mı, ya?" "Yaşanıyor, ben yaşıyorum gayet de güzel, güzel güzel yaşıyorum işte." "Bilmediğinden o." "Merak ediyorum da, yarın birgün evlenirken ne yapacaksın?" "Bir şey yapmayacağım. Muhtemelen kocam da benim gibi olacağı için-" "Olmazsa? Yani ya şey olursa, anla işte." "Bakir mi? Valla öyle de olursa kusura bakmasın, bir kerecik de biz düşelim sıfır kilometre adama. Şansına gülsün. O cahil ben cahil olur mu, ayol?" Saçlarını geriye savuran kadın, havalı havalı bakmıştı Firuze'ye. Küçük bir kıkırtıyla arkadaşına bakan Firuze'ye uzaktı böyle bir hayat. Babası onu altın bir kafeste büyütmüş, ona yaklaşan tüm çakallar da onun gazabından nasibini almıştı. "Neyse ya kaynadı. Anlatsana sen, öpüştünüz mü?" "Yok artık Beste. Daha ilk buluşmadan!" Arkadaşına kınayan gözlerle bakıyordu Firuze. Beste ise anlamaz, algılamaz gözlerle bakıyordu 'ne olmuş yani,' dercesine. "Ama çok kötü bir şey oldu. Böyle tam trafiğin ortasındayız, ben Ali Asaf'ı izlerken dalmışım. Bana taraf bir dönmesin mi? Rezil oldum resmen? Böyle tatlı tatlı baktı baktı, dudaklarını yaladı, öpecek zannettim. Bir de Allah'ım başka şeylerden bahsetmez mi? Rezil oldum Vallah'i!" Bir çocuk gibi heyecanlı heyecanlı anlatıyordu kadın. Hiperaktif yapısı sayesinde yerinde duramıyor, oturduğu yerde kımıl kımıl hareket ediyordu. "Kız ne rezil olması? Basbayağı öpüşmek istemişsin işte. Seni azgın bakire senii!" Alayla söylenmişti Beste. İşaret parmağını da ileri geri sallamıştı, 'seni seni' der gibi. "Ay Beste ben hafif kadın mı, olduuum? Daha ilk buluşmadan düşündüklerime bakar mısın?" Gözleri dehşetle açılan Firuze, masum masum bakıyordu kıza. "Saçmalama Firuze. Hafif kadın, ağır kadın mı, var? Kim öğretiyor sana böyle saçma sapan şeyleri?" Çocuğunu azarlayan bir anne gibiydi daha çok Beste. Firuze'nin çocuksu hallerinin yanında hep olgun olan taraf olurdu, eğlenceli matrak kişiliğinin aksine. "Ama biraz ağırdan almak gerekmez mi?" "Neden? Benim ilk tanışmada yattığım bile oluyor." "Sen canım, sana bakma. Sen ışık hızındasın." "Sen de kağnı gibisin! Kaplumbağa Firuze!" diyerek söylenen Beste kollarını göğsünde kavuşturup başını diğer tarafa çevirmişti. ? İşlerine devam eden Ali Asaf, işlerine yoğunlaşamamakla birlikte, düşünmemesi gereken şeyleri düşünüyor, kendisine ettiği yeminleri bozuyordu. Oysa o yemin etmişti kendisine geçmişi geride bırakmaya, Ali Asaf Karadağlı'yı geride bırakmaya. Ali Asaf Karadağlı'ydı o. Yeni bir Ali Asaf Karadağlı. Ama derlerdi ya hani, gözden uzak olan, gönülden de uzak olur, diye, yalandı. Gönül unutmuyordu. Canı istemedi mi, yerine dolduracak birini bulamadı mı? Unutmuyordu işte! "Ali Asaf bey!" Asistanı Enise'nin bir ton yüksek çıkan sesiyle bakışlarını yer döşemesinden kaldırdı ve asistanının yüzüne çevirdi. Kısık keskin bakışları eşliğinde belli belirsiz bir çene oynamasıyla cevaplamasını istedi. "Şey.. kusura bakmayın efendim seslendim duymayınca biraz sesimi yükselttim. Mahir bey sizinle görüşmek istiyor." Sesli bir soluk verdi adam. Mahir beyin derdi hiç bitmiyordu ki! Sürekli bir şey çıkartıyor Ali Asaf'ın canını sıkmayı başarıyordu. Bu defa ne yumurtlayacaktı acaba? Başıyla onaylayarak kalktı yerinden ve sert, keskin adımlarını kapıya yöneltti. Asistanı, hülyalı hülyalı kendisini izliyordu. Görmezden geldi. Derince iç çekişini duymazdan geldi. 5 yıla yakındır Usturacı Şirketler grubu bünyesinde çalışıyordu; ancak bu bakışlarla, bu aç bakışlarla karşılaşmamıştı. Şimdi ise, son bir aydır girdiği her ortamda, tek ilgi odağı kendisi oluyor, gözler hep üzerinde oluyordu. Midesini bulandırıyordu bu sahte insanlar. Nasrettin hocanın kürkü misali, sadece sınıfı yüksek olanlara değer veriliyor, cebi parada dolu, süslü insanlar hoş tutuluyordu. Para insanı gerçekten köle de yapıyordu padişah da. Emin adımlarla, aç bakışlar eşliğinde girdi Mahir beyin ofisine. Masasının arkasındaki sandalyeye kurulmuş olan adam, buraların hakimi benim, imajını destekliyordu. Dört katlı olan, üç katı içe açılan balkon olarak tasarlanmış bina da en üst katta bulunan ofisinin, binanın iç kısmını gören duvar tamamiyle camdı ve 'gözüm üzerinizde, mesajı veriyordu. Karşısında dikildi ve ellerini cebine soktu. Patronuna gelmiş gibi değil de, çalışanına gelmiş gibiydi. 'Buraların hakimi benim, diyen imajını çiziyor, 'senin hakimin de benim, diyordu. "Sizi dinliyorum." Gülümsedi Mahir Usturacı. Bu adamı damat olarak seçerken emindi, şimdi ise doğru seçim yapmış olmanın verdiği, haklı gururu taşıyordu. Gücü o kadar iyi taşıyordu ki, damadı, hiçbir şekilde eğreti durmuyordu onda. Genlerinde vardı sonuçta. "Geç otur delikanlı, bir kahvemi iç," diyerek önündeki klasik tarzdaki tekli koltuğu gösterdi. "İşlerim var teşekkürler." Ali Asaf'ın vakur tavrı, taviz vermez sözleri ve mesafeli yaklaşımı hiç değişmeyecekti bu adama karşın. Kendisine bir piyon gibi davranıyor, istediği gibi yönetiyor ve istediği gibi etrafındaki taşları ekarte ediyordu. Sevda bunlardan ilkiydi sadece. "Sadede gel diyorsun..." Yaşlı adamın yaptığı tespiti, yüzündeki tebessüm ile onayladı. Yaşlı adam ise karşılık olarak aynı tebessümünden sundu adama. "Kızımla tanıştın." Biz süre vereceği tepkiyi görmek için sessiz kaldı Usturacı. Bir mimik dahi olsa önemliydi. Ali Asaf'ın duvar gibi yüzüne karşın; gözlerinde beliren, saniyelik de olsa, parıltı, yeter de artardı devam etmesi için. "Onu üzmemiş olduğunu, mutlu olduğunu temenni ediyorum." "Verilen görevleri yerine getirmek konusunda tereddüt etmem. Kızımı mutlu et dediniz, ben de ediyorum. İşimi iyi yapıyorum yani merak etmeyin." "Kızımı iş olarak mı, görüyorsun Karadağlı?" "Evet." Tek bir saniye bile tereddüt etmeden söylenmişti bu cümleler. Ve yaşlı adamı kızdırmaya yetmişti. Kaşları çatılan Usturacı, tüm zalimliği ile konuştu. "O halde hazırlıklara başlayın, bir ay sonra bugün nişanınız yapılacak." Bir ay sonra? Sevda ile evlenecekleri gün mü? Bu... zalimlikten ötesi olamazdı. Ve Ali Asaf'ın emin olduğu tek şey, Mahir Usturacı zalim bir adamdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD