Algı;
Gecenin köründe çalan telefonumla gözlerimi aralayıp açtım. "Alo? Kimsiniz?" "Algı abla, ben Pamiy. Uyuyoy muydun?" "Evet ama önemli değil. Bir sorun mu var?" "Ben uyuyamıyoyum. Babamda uyanmıyoy amcamlay da uyanmıyoy." "Neden uyuyamıyorsun tatlım?" "Bilmiyoyum." "Tamam o zaman. Sen üzerini sıkıca giyinip bahçeye in. Ben de bahçeye geliyorum." "Yeşimleyi mi de alayım mı?" "Al. Birlikte bakarız." telefonu kapattığında aslında sesinin uykulu olduğunu anlamıştım ama neden uyuyamadığını bilmiyordum. Bir battaniye alıp aşağı indiğimde dolaptan puding kaselerini de almıştım. Bahçeye çıktığım sırada telefonum çalınca sesini kısmıştım. "Çıktın mı?" "Evet." "Tamam ben geliyorum." telefonu kapatıp bahçeyi ayıran kapıyı açtım. Yan bahçeye girdiğimde armut koltuklara oturan Pamir ayağa kalktı. Superman baskılı pijamalarıyla çok sevimliydi. Elimdeki kaseyi ona uzattığımda gözleri parladı. "Puding!" "Şişt! Sessiz ol. Yakalanacağız." gülerek sustu. Armut koltuğa oturduğumda kucağıma tırmandı. Birlikte pudinglerimizi yerken sürekli kıkırdıyorduk. Pudinglerimiz bittiğinde "Hadi resimlerini göster." resim defterini alıp ilk sayfadan başladığında başka bir resim vardı. Ama yine aynı figürlerdi. Parkta, evde, lunaparkta değişik yerlerde resimleri vardı. Ve hepsi çok güzeldi. Bazı resimlerde farklı farklı kadınlar vardı. "Şeni de çişeyim mi?" kafa salladım. "Evet. Çok isterim." gülerek kalemini aldı ve çizmeye başladı. İlk önce bir kız çizdi ve uzun saçlar yaptı. Ardından kıvırcık saçlı bir çocuk çizdi. Ardından arkasını siyah boyayıp beyazla yıldız yaptı. "Bak bitti." "Çok başarılı. Bu uzun saçlı kadın ben miyim?" "Evet. Bu kıvıycık şaçlı eykek de benim." gülümsedim. "Çok güzel olmuş. Bunu ben alabilir miyim?" "Olmaş. Ben şana başka yapayım. Bunu odama aşacayım." "Peki o zaman. Üşüdün mü?" kafa salladı. "Biyazcık." iyice sarılıp üzerimize getirdiğim battaniyeyi örttüm. "Buyada uyuyalım mı?" "Ama hasta olursun?" "Olmam. Lütfen?" "Pekala ama baban bana kızarsa sen beni koruyacaksın." kıkırdayarak kafa salladı. Kafasını boynuma gömdüğünde "İyi geceler." "İyi geceley." birkaç dakika sonra "Uyudun mu?" "Hayıy." "Uyuman için yapabileceğim bir şey var mı?" "Şaçlayımı okşay mışın?" parmaklarımı buklelerine geçirip okşamaya başladım. Ninni söylemeye başladım. Bakıcı annemin küçükken bana sürekli söylediği ninniydi bu. "Uykudan uyanmış.
Gülermiş bakarmış
Annesi onu çok öpermiş severmiş
Okula gidermiş yazarmış çizermiş
Babası onu çok öpermiş severmiş
Annesi onu çok
Babası onu çok
Herkesler onu çok severmiş severmiş
Annesinin yavrusu
Kuzusu pamuğu
Annesi ninni söyler
Can kuşu dinlermiş
Maraz;
"Pamir! Babacığım hadi kahvaltı hazır!" ses gelmediğinde odasına girdim. Yatağı boştu. Diğerlerinin yanında olduğunu tahmin ederek diğer kapıları çalıp uyandırıp aşağı indim. Birkaç dakika içinde herkes aşağı indiğinde Pamir yoktu. "Pamir hanginizle yattı dün gece?" "Benimle değil." "Benimle de değil." "Benimle de. Odasına değil mi?" "Hayır." "Oğlum bu çocuk yine kaçıp Selen'e gitmeye çalışmasın?" "Yok. Akıllanmıştır. En son kaçışında 1 ay ceza verdim. Yapmaz." "Peki nerede?" ensemi kaşıyarak evdeki bütün odaları gezdim. "Dün gece puding falan saçmalıyordu. Algı'nın yanına gitmiştir belki." Hakan'ın fikriyle evden çıkıp yan evin kapısını çaldım. Kapıyı Gözde olduğunu hatırladığım kız açtığında "Affedersiniz Pamir burada mı?" "Hayır. 2 gündür görmedim." "Peki Algı burada mı?" "Ne yapacaksın Algı'yı?" "İlan-ı aşk edeceğim. Tövbe, tövbe. Pamir'le konuşmuştu dün. O yüzden." "Tamam siz bekleyin. Ben bakıp geleyim." koşarak odaya çıktığında etrafa bakınıyordum. Neredeydi? "Algı da yok." "Ne? Nasıl yok? O cadı arkadaşınız oğluma bir şey yaptıysa hepinizi öldürürüm!" sinirle eve geri döndüğümde çocuklar eve bakıyordu. "Ben bahçeye bakınacağım." koşarak bahçeyi karış karış gezerken armut koltuktaki bedenleri gördüm. Koşarak yanlarına gittiğimde hala uyuduklarını fark ettim. "Allah'ım şükürler olsun." sessizce mırıldandığımda bakışlarım tekrar, uyuyan iki bedene kaydı. Algı denilen cadı armut koltuğa yatmıştı. Pamir ise onun üzerine yatmıştı. Dudaklarının kenarlarındaki çikolata izleri gece kaçamak yaptıklarının habercisiydi. Pamir'in kafası Algı'nın göğsündeydi ve ağzından bulaşan çikolatalar boynuna yapışmıştı. Algı'nın bir eli Pamir'in saçlarındaydı. Diğeriyle ise sıkıca sarmıştı oğlumu. Pozisyonları çok... Güzeldi. Pamir'in sahip olmasını istediği pozisyon tam olarak buydu. Bir anneye ihtiyacı vardı. Bunun farkındaydım. Pamir'in nasıl bu kadar kısa sürede ona alıştığını anlayamıyordum. Boşandıktan sonraki ilişkilerimin çoğu Pamir alışamadığı için bitmişti. Tabi ki şikayetçi değildim. Oğlum benim için herkesten, her şeyden çok daha önemliydi ve onun hisleri de benim için önemliydi. Sessizce yan bahçeye girdim. "Buldunuz mu?" "Evet. Bizim bahçedeler. Uyuyorlar. Lütfen kendileri uyanana kadar uyandırmayın." "Niye?" "Pamir'i uzun zaman sonra ilk kez bu kadar mutlu gördüm. Sadece biraz daha mutlu görmek istiyorum." "Tamam. Siz merak etmeyin. Sesimiz çıkmayacak." gülümseyerek geri döndüm. "Ne oldu? Buldun mu? Ben çıkıyorum parklara bakacağım." "Gerek kalmadı. Buldum. Uyuyorlar." "Bir şey var ama söylemiyorsun?" "Oğlum lan, ben iyi bir baba değil miyim? Neden oğlum benim değil başkasının kollarında uyanıyor. Ya da niye başkasına ihtiyaç duyuyor?" "Kardeşim sen çok iyi bir babasın nereden çıktı?" "Yalan söylüyorsunuz. İyi bir baba olsaydım oğlum başkasına ihtiyaç duymazdı." "Başkası dediğin bir kadın. Pamir'in bir anneye ihtiyacı var. Anne sıcaklığına, annesinin onunla ilgilenmesine ihtiyacı var." "Selen yapmak istemiyor. Bebeği bana vermek için kaç takla attı hatırlamıyor musunuz? Para karşılığında bile yapmaz." "O zaman sev." "Ne?" "Sev kardeşim. Pamir'in anne yerine koyacağı birini sev. Böylece ayrılmazsınız." "Oğlum kim çocuğu olan biriyle evlenir ki? Hem ben âşık olmadan evlenmek istemiyorum. İlk evliliğim gibi olmasını hiç istemiyorum." "O zaman anne yerine koyacağı bir kadınla anlaşmalıyız. Ona anne gibi davranmasını isteyebilir." "Kim bunu kabul eder ki?" Deniz "Ben kabul edecek birini biliyorum." diyerek kafasıyla bahçeyi işaret ettiğinde hepimiz oraya baktık. Algı kucağındaki oğlumu gıdıklayarak eve doğru getiriyordu. Kapıya yaklaştığında Pamir'in ve Algı'nın kahkahaları evin içine giriyordu. Deniz "Düşün." dediğinde İkisi çoktan içeri girmişlerdi. "Günaydın, babacıyım!" Algı'nın kucağından kucağıma atladığında saçlarını karıştırıp yanağını öptüm. "Günaydın aslanım. İyi uyudun mu?" "Evet. Çok güşel uyudum. Algı şaçlayımı okşadı. Biy de bana puding yapmıştı. Biylikte puding yedik ve yeşim yaptık. Şana göşteyeyim mi?" "Sonra gösterirsin. Birlikte de yaparız." "Yaşaşın! Aşlan babam!" yanağımı öptü. "Şey, ben gideyim." Algı mırıldandığında hala burada olduğunu anlamıştım. "Pamir babacığım. Haydi odana gidip üzerini değiştir." Algı'yı öpüp odasına çıktıktan sonra "Teşekkür ederim. Pamir çok mutlu oldu." "Kızmayacak mısınız?" "Aslında kızmam gerek, farkındayım. Ama uzun zaman sonra ilk kez bu kadar huzurlu uyuduğunu gördüm. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum." "Önemli değil. Yani kim olsa aynı şeyi yapardı. Daha fazla geç olmadan ben gideyim. Kızlar merak etmiştir." "İyi günler." gülümsedi diğerlerine bir baş selamı verip bahçeden kaybolduğunda oturup başımı ellerimin arasına aldım. "Karar verdin mi?" "Oğlum olmaz. Bu. Bu. Bu. Bu çok saçma. Hem böyle yaparsak Pamir'i de ümitlendirmiş oluruz." "Mutlu olmasından önemli mi?" "Ben Selen'le konuşacağım. Gerekirse tekrar evlenirim. Bilmiyorum." "Saçmalama!" 3'ü de aynı anda söylediğinde "Aklım çok karışık." Gökay "Maraz sakın böyle bir hata yapayım deme. Pamir'i mutlu edeyim derken kendini mutsuz edersin. Babalık fedakârlık demek ama bu kadar fedakârlık olmaz." "Babacıyım! Acıktım!" kucağıma alıp masaya gittik.
Gözde;
Algı içeriye girdiğinde hepimiz başına toplandık. "Neredeydin sen?" "Dün gece Pamir aradı. Uyuyamadığını söyledi. Sonra dışarı çıktık. Resim çizdik. Sonra da uyuduk." "Algı sence de bu çocuğa fazla ilgi göstermiyor musun?" "Saçmalamayın. Çocuğun annesi ilgilenmiyor.-" "Sen de ona annelik yapıyorsun?" "Şirin yok öyle bir şey. Sadece üzülüyorum onun için." "Sen cidden buna inanacağımızı mı zannettin?" "Kızlar inanın veya inanmayın. Cidden sıkıldım bu konuşmadan." ayağa kalkıp odasına gittiğinde "Algı çıldırmış olmalı." "Ya da önceden çıldırmıştı." kıkırdadık. Ama bu konuyu halletmeliydik.
Akşama doğru kızlarla bahçede oturmuş Algı'nın bu hallerini tartışıyorduk. Algı eve geldiğinden beri sadece yemek yemek için aşağı iniyordu. Onu anlamaya çalışıyorduk annesini hiç görmemişti annesi olmayan çocuklara ilgi göstermesi kötü değildi ama bu kadar bağlanması kötüydü. "Kızlar misafir kabul ediyor musunuz?" gelen 3 devle birlikte toplandık. "Hoş geldiniz." Hakan'a baktım. "Hoş bulduk. Nasılsınız?" "İyiyiz. Siz nasılsınız?" Hakan bana ben Hakan'a bakıyordum. "Nasılsınız? Algı yok mu?" Algı'yı sorduğunda yüzüm düştü. Ama ben sana böyle bakarken sen başka kadınları sorarsan ben seni döverim. "Hayır, sabahtan beri odasından çıkmadı." "Gelmez yani?" "Gelmez. Niye?" "Ben ona bir teklifte bulunacağım da." "Ne teklifi? Eğer sevgilisi olup olmadı-" "Hayır. Alakası bile yok. Ayrıca Algı benim tipim değil. Ben dalgalı saçlı kızlardan hoşlanıyorum." yüzüm kızarırken "Ee beyler sizin soracağınız soruya gelelim?" Şirin merakla sorduğunda Deniz lafa girdi. "Şöyle ki, Pamir'i biliyorsunuz?" kafa salladık. "Annesi onu yanında istemiyor. Ama o annesini çok seviyor." kaşlarımızı çattık. Gökay devam etti. "Algı Pamir'le çok iyi anlaştı. Pamir de Algı'yı sevdi." "Algı'yı Pamir'e istemeye mi geldiniz?" "Öyle de denebilir sarışın. Algı'nın Pamir'e annelik yapmasını istemeye geldik." "Ne?" aynı anda verdiğimiz tepkiye karşı "Şaka mı bu?" "Bu neyin kafası?" "Sarhoş musunuz?" "Hiç bu kadar ayık olmamıştık." Gökay'ın dediğini onayladılar. "Siz kafayı sıyırmışsınız. Bunu unutun asla böyle bir şey olmaz." Şirin karşı çıktığında onu onayladık. "Bu imkânsız. Pamir için üzgünüz. Yardımcı oluruz ama bu annelik mevzusunu unutun!" "Ne anneliği?" "Beyler biz ufaktan kalkalım. Konuşacak şeyleri vardır kızların." üçü ayaklanıp bahçeden çıktıklarında Algı'nın merakla bize baktığını görmemizle hepimiz odalara kaçtık. Algı sırayla hepimizin kapısına gelip bağırmıştı ama kimse cevap vermemişti. Sonra pes edip sinirle odasına gitmişti. Ben de derin bir nefes verip uyumaya çekilmiştim.
Deniz;
Sabah kahvaltıda Maraz ve Pamir'i beklerken dün yaptığımız gafla ilgili konuşuyorduk. Duymamış olmasını umuyorduk. "Oğlum duyduysa biz sıçtık. Hele ki Maraz duyarsa bizi siker!" "Ne yaptınız lan yine?" "Bir şey yaptığımız yok." "Beyler sonradan öğrenirsem kötü olur." "Hakan senin için sorun olur mu?" çayından bir yudum alıp "Olmaz?" "Bu bizim Hakan yan komşu Gözde'ye âşık olmuş!" Hakan çayı püskürttüğünde diğerleri kahkahaya boğulmuştu. "Bu muydu? Oğlum git söyle adam gibi." "Kolaydı!" Hakan bana pis pis bakarken "Abiciğim daha 4 gün oldu tanışalı. Sadece azıcık hoşlanıyorum. Tanımıyorum bile amına koyayım!" "Tanırsınız kardeşim." Gökay gevrek gevrek güldüğünde "Âşık olmak ne demek baba?" "Heh, şimdi işin yoksa bunu anlat." "Babası anlatsana." bana bakışlarıyla küfredip "Bak aslanım âşık olmak karşındaki kişiyi sevmek demek." "Ben şana aşık mıyım şimdi?" biz gülerken "Bak aslanım, sen bir erkeksin. Erkekler, kadınlara âşık olur." "O şaman Algı eykek mi?" "O nereden çıktı şimdi?" "Dün bana âşık oldum dedi." "Ne zaman dedi?" "Dün. Şen telefonla konuşuyken âşık oldum dedi." "Abiciğim vahşi cazibene Algı da dayanamamış. Âşık olmuş." "Saçmalamayın. Başka ne dedi?" "Şen babandan daha yakışıklışın." "Kardeşim bu kız abayı yakmış." "Abayı yakmak ne demek?" "Deniz sikeceğim ha! Pamir haydi arabaya bin ben sana kreşe giderken anlatacağım." sandalyeden kalkıp koşarak çantasını taktı. Ardından evden çıktı. "Bu konu hakkında en ufak bir şey duymak istemiyorum!" o evden çıkarken biz arkasından kahkaha atmıştık.
Bahar;
Sabahın erken saatlerinde Algı'ya görünmeden evden toplu firar etmiştik kızlarla. Açıkçası biraz geç gelmeyi düşünüyordum. Ben Okan'ın evine giderken Gözde Şirin’le veteriner kliniğine gidiyorlardı. Okan dün gece anne ve babasının evlilik yıldönümü yemeğine katılmıştı ve akşam orada kalmıştı. Akşama kadar geleceğini zannetmiyordum. Belki romantik bir akşam geçirebilirdik. Eve gitmeden önce alışveriş yapmıştım. Çantamdaki anahtarları ararken evde bıraktığımı anlamam uzun sürmüştü. Paspasın altındaki anahtarı alıp açtığımda poşetlerle birlikte içeri girdim. Direkt mutfağa girdiğimde gördüğüm manzarayla poşetler elimden kaydığında ikisi de hızla bana döndü. Kızdan uzaklaştı "Bahar açıklayabilirim!" "Neyi açıklayacaksın? İkinizde çıplaksınız, sen onun içindeydin! Allah belanı versin!" hızla kapıdan çıkıp caddeye çıktığımda gördüğüm ilk taksiye binip evin adresini verdim.
Çok geçmeden evin önüne geldiğimizde taksinin parasını ödeyip burnumu çekerek indim. "Hey! Taksi!" Gökay evden çıkıp bağırdığında taksi durdu. Bahçeye yönelirken Gökay kolumu tuttu. "İyi misin?" kafamı sağa sola salladım. Taksiciyi gönderdikten sonra "Neyin var?" "Önemli değil." "Neden ağlıyorsun o zaman?" "Çok aptalım." "Sarışın olman aptal olacağın anlamına gelmiyor." koluna vurdum. "Elin ağırmış." "Yalancı." "Pekâlâ, hissetmedim." gülümsedim. "İşte yüzlerde görmek istediğimiz hareketler." "Susar mısın ağlamaya çalışıyorum. Acımı yaşamama izin ver." kolundaki saatine baktı. "Toplantıyı kaçırmışım. Maalesef izin veremem." "Ciddiyim biraz yalnız kalıp tatlı krizine girmem gerekiyor." "Mankenliği bırakman kötü." "Mankenliği bırakmadım. Ayrıca manken olduğumu nereden biliyorsun?" "Yediğin tatlılar kuş olup uçmuyor, güzelim. Göte ve göbeğe gidiyor." "Terbiyesiz!" "Konuşmak ister misin?" "Erkeklerden nefret etmeye başladığım bu dönemde bir erkekle dertleşmem biraz saçma." "Pire için yorgan yakanlardan mısın?" "Pire için tüm evi yenileyenlerdenim. Şimdi müsaadenle acı çekmeye gidiyorum." "Eğer dertleşmek istersen seni her zaman dinlerim." bahçeye girip evin kapısını açtığımda hala aynı şekilde dikildiğini gördüm. Pek fazla takmadan odama girip ağlamaya başladım.
Ağlama evrem kısa sürmüştü. Algı hala uyanmamıştı. Derdimi anlatmak için evde herhangi bir canlı arıyordum. Ayağıma dolanan tüy yumağını kucağıma alıp koltuğa oturdum. "Beni aldattı." 'miyav' "Bir de gelmiş açıklayabilirim diyor." 'miyav' "Allah belasını versin. 'miyav' "Git şuradan." kediyi eve saldığımda sıkıntıdan ölecektim. Dayanamayıp yan evin bahçesine daldım. "Gökay! Gökay!" bahçe kapısını yumrukluyordum. "Ağlama krizin az sürmüş. En az 5 saat ağlarsın diyordum." "Dalga mı geçiyorsun?" "Geçmiyorum. Sadece tahminde bulunuyordum." "Sana gelende kabahat." adımlarımı kendi bahçemize yönlendirdiğim sırada kolumu tuttu. "Şaka yapıyordum." "Tamam. Kolumu bırak." kolumu bıraktı. "Hava almaya gidelim mi?" "Nereye?" "Soru sorma!" kolumdan çekip evden çıkardığında onu takip ediyordum.