bc

3X5 Serisi 2-Göl Ev

book_age18+
4.4K
FOLLOW
20.3K
READ
revenge
counterattack
dominant
decisive
brave
tragedy
bxg
heavy
scary
selfish
like
intro-logo
Blurb

Kadehi avuçlayıp dudaklarıma götürürken,

"Sen sevmezsin ki," diye mırıldandım.

Kadehi yukarıya kaldırdı ve,

"Seninle olan her şeyi seviyorum." dedikten sonra kadehi dudaklarına götürüp, büyük bir yudum aldı.

Ağzında beklettiği şarabı yutarken, bakışlarım ıslanan dudaklarına ve hareket eden Âdem elmasına kaydı. Onunla aynı anda sertçe tutunarak tekrar gözlerine baktım.

"Özel bir şeyi mi kutluyoruz? Ben bir şey mi kaçırdım?" Diye sordum.

"Evet," dedi ve kadehi dudaklarına götürüp, hepsini içtikten sonra kadehi yan tarafına sehpanın üzerine bıraktı.

Kaşlarımı sorgular anlamda çatarken, kadehten bir büyük yudum daha aldım ve ağzımda beklettikten sonra yuttum.

"Neyi kutluyoruz?" diye sordum.

Yüzü gülüyordu ama o gülümseme bir anda soldu ve yerini ürkütücü, soğuk bakışlara bıraktı. Donuk ifadesinin ardından aklından ne geçtiklerini bilmek neredeyse imkânsız idi.

O, cevap anahtarını sadece kendinde bulunduran sırlı bir kutuydu.

Şimdi bana hem yırtıcı, hem de yakaladığı av küçük olduğu için ona acıyan bir canavar gibi bakıyordu.

"Ölüm gününü kutluyoruz." dedi buzdan bile soğuk sesiyle. Bir anda tüm uzuvların sesinin ve bakışlarının soğukluğuyla buz kesti.

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
II Kitap 15 Kasım. Ellerimi fayanslara yaslayıp gözlerimi kapattığımda, yine aynı sahnelerle karşı karşıya kaldım. Dişlerimi birbirine sıkıp, yumruk yaptığım sağ elimi fayanslara çarparak, kendi etrafımda bir tur döndüm. Su başımdan aşağıya akarken yüzüme ve omzuma dokunuyor o geceyi bana tekrar hatırlatıyordu. Rahatlamak adına girdiğim duş, her defasında bana cehennem lavlarına atılmışım gibi acı çektiriyordu. Bu yetmezmiş gibi aynalardan kaçırıyordum. Artık yüzünün yarısı yanık, ucubenin tekiydim. Yüzüm ikiye bölündü. Tıpkı ruhum gibi. O günden sonra kimse kendine gelemedi. Kimsenin yüzü bir daha gülmedi. Benim de öyle. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip, suyun altından çıkarak nefes almaya çalıştım ama bu imkânsızdı. Sonradan fark ettim nefesimi kesen şeyin, başımdan aşağıya akan su olmadığını. Kapı tıklandığında, ani bir hareketle suyu kapattım ve elimi kabinin kapısına yaslayarak pür dikkat dinledim. Onun sesini duydum. Bana sesleniyor, yine duşta fazla kaldığım için beni merak ediyordu. "Geliyorum,"diye bağırdım, net duyması için. "Sanki başka çarem var..." Diye mırıldanıp, tekrar duşun altına girdim ve güzelce durulandım. Kendimi dışarıya atıp bornozumu giydikten sonra, iki hafta sonra ilk defa aynanın karşısına geçtim. Islak saçlarımı arkaya atarak, yüzümü yavaşça yan dönüp, yanağımdaki izlere baktım. Onlar canımı fiziken değil, ruhen acıtıyordu. Açelya anlaşmasına sadık kalmamıştı. En azından o gece için öyle ama sonra o anlaşma tekrar kuruldu ve yine kaldığım yerden devam ediyorum. Öne doğru eğilip, avuç içlerimi lavabonun yanlarına yasladım ve aynadaki aksime bakarak sinirli şekilde gülümsedim. Açelya o kadar korkunç biri ki, onunla düşman olmayı ve onu karşısına almayı kimse istemez. Çünkü, o, iş birliği içinde olduğu kişiye bile her an kazık atabilecek biri. Ama Renat onu karşısına aldı. Belki de onu sadece kovarak cezalandırmayı seçti. ☁️ Okuldan biraz erken çıktığım yağmurlu bir gündü. O gün Davut henüz gelmemişti ve ben onu yol kenarında bekliyordum. Bir anda adımı duyduğum gibi arkamı dönmüş ve Açelya'yla karşı karşıya gelmiştim. Açelya beni suçlu sanıyordu ve iyi bir hacker olduğuma inanmıştı. Bana Renat'tan intikam almak ve kurtulmak isteyip, istemediğimi sordu. O gün Renat'a bayağı kızgındım ve o an nefret doluydum. Bu yüzden onu onaylayıp, dinlemeye devam ettim. Bana sunduğu anlaşmada, yepyeni bir hayat vardı. Fakat önce çok riskli bir şey yapmamı istiyordu. Renat'ın her şeyi, tüm sırları ve de mal varlığına sahip olmak istediğini söyledi. Kadının gözlerindeki alevler, açıkçası Renat'ın ona ne yapmış olabileceğini düşündürttü. Belki bir kez olsun Açelya konusu açılır diye, sürekli onları gizlice dinlemeye başladım. Davut ve Sedatı, Renat'ı ve hatta Mert'i bile. Bununla da kalmayarak Aslı'dan yardım istedim. Bunun için imkânlı bir arkadaşa ihtiyacım vardı ve ben buna sahiptim. Davut her zamanki gibi beni okula bıraktığı birgün, arka çıkıştan çıkıp, Aslı'nın yolladığı kutuyu almaya gittim. Aslı'dan sadece mikrofon ve kamera istemiştim. Kutudakileri sırt çantama yerleştirip, eve getirerek stoklamıştım. Gece herkesin uyuduğunu emin olduktan sonra gece evi kamera ve dinleme cihazlarıyla donatmıştım. Hatta Renat'ın odasını bile. Açelya'ya benden haber beklemesini söyleyip, numarasını almıştım ama onunla kendi telefonumdan konuşmayacağımı biliyordum. Bu yüzden yanımda olan eski model telefonu kullanıyordum. Renat'ın bilgisayarıma giriş yapamasa da, telefonuma sızdığının farkındaydım. O bunu yaptırırken bana bildirim geldiğinin farkında bile değildi... Bana güvenmedi. Güvendiğini, inandığını söylerken bile hiçbir zaman inanmadı. Hoşlandığını söylerken bile yalandı. O, sadece buna inanması istiyordu. Onun yanında gülümseyerek kalmamı istiyordu. Salona yerleştirdiğim kameradan haberdardı ve Davut'la o konuşmayı bilerek yapmıştı. Ama odasına koyduğum kamera ve dinleme cihazından haberdar olmadığı için, kendini tam da orada ele vermişti. ☁️ "Bırak o öyle sansın, aklındaki sorular cevaplansın. Mutlu olsun istiyorum..." Dedi Renat. "Ama sonra çok kırılacak," dedi Davut. Haklıydı. Kırıldım bile Davut.  "Keşke yapmasaydın. Kız zaten seninle yaptığı anlaşmaya sadık kalacaktı. Ama kızın üzerine çok gittin ve o da sana ders olsun diye kaçmaya kalktı..." Bu daha hiçbir şey Renat... Öyle bir ders vereceğim ki, bu geceki derse şükreder hâle geleceksin! Renat sırtını yatağa serdi ve ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Karışma işime! Ben ne yaptığımı iyi biliyorum!" Dedi boğuk bir sesle. "Ne hâlin varsa gör," dedi Davut. "Ama bu işin sonunda zararlı çıkan sen olacaksın. Senin kalbin yok ama o kızın var. Hele ikinizin aklı çakıştığında kopacak fırtınayı düşünmek bile istemiyorum. Saf değil o kız, salak değil. Sadece merhametli. Sen onun merhametini kullanıyorsun Saru..." "Siktir git!"dedi Renat. Aniden doğrulup oturdu ve tam karşısında dikilen Davut'a baktı. "Kaç kere demem gerek işime karışma diye?" "Bir kere olsun empati yap! Şimdiye kadar herkes ihanet etti diye, o da ihanet edecek diye bir şey yok! Kız suçsuz, biliyorsun! Kaç kere söyledim o yapmadı diye!" Davut? "Ne zamandan beri bana karşı çıkıyorsun?" Dedi sakin şekilde, Renat. Ama kelimeleri, ifadesine zıttı. "Kafam vücuduna ağırlık mı yapıyor? Almamı mı istiyorsun?" "Sen böyle değildin, daha da beter oldun. Bu kız sana iyi gelmiyor, yol yakınken gönder gitsin..."dedi Davut. Hâlâ elleri cebinde sakin şekilde durmuş Renat'a bakıyordu. Renat aniden ayaklandı ve sağ elini Davut'un boynuna dolandığında, Davut sarsıldı ama ona karşılık vermeden gözlerine bakmaya devam etti. "Karım olacak! Benim olacak, anladın mı? Hemde kendi rızasıyla!" Davut hiçbir şey söylemeden gözlerine baktığında, Renat elini boynundan iterek ayırdı ve Davut sendeleyerek iki adım geriledi. Renat arkasını dönüp tekrar yatağa oturdu ve  geriye doğru yaslandı. "Git ve sana dediklerimi yap. Gerisine karışma, bir daha uyarmayacağım. Bok yoluna gitme, acı kendine. Öğrettiğim gibi; ilk önce kendine ve daha sonra sadece kanından olanlara acı..."dedi Renat, sakin bir sesle. Davut hiçbir şey söylemeden başıyla onayladı ve iki adım daha geriledikten sonra arkasını dönüp hızla merdivenleri tırmandı. Bakışlarım Renat'a kaydığında, Renat sırtını yavaşça yatağa serdi ve elleriyle yüzünü sıkıntılı şekilde sıvazladı. Uzun bir sessizlik oldu ve sonra, Saru konuştu. "Hoşlanıyorsam sana ne, kime ne?" ☁️ Banyodan çıktığım anda bakışlarım cam duvarın önünde duran Renat'a kaydı.  Ellerini siyah takım pantolonunun cebine koymuş, bakışlarını düşünceli şekilde okyanusa dikmişti. Üzerindeki siyah gömleğin kollarını yukarıya doğru kıvırmış, dağınık saçlarıyla birlikte serseri bir görüntüye ulaşmıştı. "Bugün nasılsın?" Diye sordu, yine ve yeniden; her gün olduğu gibi. "Sence nasıl görünüyorum?" dedim buzdan bile soğuk sesimle. Önce omzunun üzerinden, daha sonra ise tamamen bana döndü ve bir anlık duraksamadan sonra, ellerini ceplerinden çıkarmadan yanıma doğru adımladı. Bu görüntüsü sertçe yutkunmama neden olurken, başımı önüme eğip alt dudağımı ısırdım. Balayımız ayrı odalarda, ayrı yataklarda geçiyordu. Tabii buna balayı denirse... Çünkü, Renat beni sırf oradan uzaklaştırıp, güvende olmamı sağlamak ve o dönem içinde İstanbul'daki işlerini yoluna koymaya çalıştığı için, beni Miami Beach'teki lüks otellerden birine yerleştirmişti. Karşımda dikildi ve bir süre keskin bakışlarını yüzümde gezdirdi. Daha sonra sağ elini cebinden çıkardı ve işaret parmağının yan tarafıyla çenemi yukarıya iterek, gözlerine bakmaya zorladı. "Neden başını öne eğiyorsun?" Dedi, soğuk bir sesle. Ama bakışları öylesine içime işliyordu ki, tarifi zordu. "Çünkü, çirkinim..."diye mırıldandım. Baş parmağını çeneme sürterek, bakışlarını yanağımdaki yara izlerinde gezdirdi ve tekrar gözlerime odaklandı. "Bence hâlâ çok güzelsin," diye konuştu fısıltı hâlinde. Değilim ve farkındayım Renat. Yüzümü eğemesem de bakışlarımı gözlerinden kaçırıp, güçlükle yutkundum. Hem korkmak, hem hoşlanmak, hem de nefret etmek... Bu üç duygu aynı adama nasıl beslenilebilir ki? "Gözlerime bak." Dediğinde itaatkâr bakışlarımı gözlerine çevirdim. "Senin bir suçun yok. Olanlara sebep sen değilsin..." Dedi beni teselli etmeye çalışarak. Ne demezsin? "Ben olmasam bunların hiçbiri olmayacaktı. O gençler ölmeyecekti, onca kişi yaralanmayacaktı! Hepsi benim suçum... Biz nişanlandık diye oldu hepsi ve tek benim suçum da değil. Senin de suçun..." Diyerek geriye adımladım ve çenemi parmaklarının esaretinden kurtarıp, başımı önüme eğdim. Ben böyle olsun istemedim. Adım sesini duyduğumda, başımı kaldırıp bana doğru yaklaşan gözlerine hüzünlü gözlerle baktım. Elini ensemden saçlarımın arasına geçirerek beni kendine çekti ve yüzüm göğsüne yaslandığında, kollarımı yukarıya kaldırıp beline sarmak istedim ama hırsıma yenik düşerek ellerimi geri indirdim. "Geçecek, artık biraz da kendini düşün.  Aradan 14 gün, 17 saat, 23 dakika geçti, ama sen  o geceye takılıp kaldın..." Dedi sakin bir sesle. Saçlarımın arasında dolanan parmakları bir yandan hoşuma gidiyor, bir yandan da sinirlerimi bozarak beni sonsuz bir denklemin ortasına itiyordu.  Derin bir iç çekerek geri çekilip gözlerine baktığımda, tebessüm etti ve dudaklarını alnıma bastırdı. Ama bu sefer gözlerim kapanmadı ve bakışlarım boynuna kaydı. Sesi duyduğum anda ani bir refleksle onu iterek kapıdan uzaklaştırmış ve zarar görmesini engellemiştim. Ama kendimi kurtaramadım ve kapı patlamanın şiddetiyle kırıldığında, yana doğru savruldum. Geri kalan hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Ondan nefret ede ede bunu yaptıysam, bir de onu sevseydim neler yapardım düşünemiyorum bile... "Kendini üzme," diye fısıldayarak alnını alnıma yaslarken, büyük elleriyle yanaklarımı avuçlarının arasına aldı ve baş parmaklarıyla yanaklarımı okşadı. "Haklısın, hepsi benim suçum. Orası daha iyi korunmalıydı..."dedi, beni tekrar kendine bastırarak. Ellerimi tekrar havaya kaldırıp sırtına sarmak istedim ama gururuma yenik düşerek, ellerimi tekrar aşağıya indirdim. Sadece gözlerimi kapattım ve üzerindeki ayaz kokusunu ona hissettirmeden ciğerlerime çektim. Bilmesi gerekmiyordu. Tıpkı onun söylediği gibi: Hoşlanıyorsam sana ne, kime ne? Bornozun boyun kısmını sıyırıp, dudaklarını boynuma bastırdığında tüm uzuvlarım titredi. Dolgun dudaklarını boynuma sürterek yukarıya tırmanırken, uzamış sakalları yanağımı aşındırdı. Dudakları yanağıma, oradan da dudaklarıma ulaştığında, dudaklarını sürterek dudaklarımı araladı ve tutku dolu bakışları güçlükle aralanan gözlerime odaklandı. Parmakları ensemden saçlarımın arasına geçip, saç diplerime masaj yapmaya başlarken, dudakları delirtircesine dudaklarıma sürtünmeye devam etti. "Beni hiç mi istemiyorsun?" Diye fısıldadı dudaklarımın üzerine. Ne yapacağını çok iyi biliyor, beni ikilemde bırakıyordu. Nefesi, kokusu, teni bu kadar yakınken, ona itiraz etmek zordu. O da bunu biliyordu ve bu yüzden beni bu kadar zor bir sınava sokuyordu. Güçlükle yutkunup dudaklarımı tekrar araladığımda, dudakları dudaklarıma çarparak konuşmamı zorlaştırdı. Ama içimde bitmek bilmeyen öfke ona doğru koşarken, ayağıma bir pranga misali takılıyor ve beni sertçe geriye çekiyordu. Ellerimi ellerinin üzerine koydum ve yanaklarımdan sıyırarak aşağıya indirdim. Ellerim ellerindeyken geriye çekilip, "Hayır," diye fısıldadım. Sesim bile bana ihanet ediyordu. "İstemiyorum Renat." Çünkü, sen şu an Renat'sın ve Cennet'in inadını kırabilecek tek kişi Saru. Sen ise sadece sana kapılan, senin yarattığın Deniz Kızı'nı ikna edebilirsin. Ne zamanki Saru Cennet'in inadığını kıracak, işte o gün Deniz Kızı Renat'a kavuşacak... Arkamı dönüp uzaklaşmak istediğimde belime dolanan eli, beni tekrar ona hapsetti. Sırtıma dokunan serti göğsü nefesimi keserken, eli bornozun üzerinden karnımda dolaşarak, aklımı yitirmeme yardım ve yaratlık etmeye başladı...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Yasak Sevda

read
85.1K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook