4.Bölüm

1865 Words
?️ ?️☁️ Geri sayım başladı... * O, hep sevilmediğini düşündü. Peki, hiç kendini sevdirmeyi, ya da sevmeyi düşündü mü?.. Acıtmadan, yormadan, kırmadan sevmeyi başardı mı hiç? Bende bu sorunun cevabı olumsuz. Saatler sonra kendime gelip gözlerimi araladığımda, yatakta yüz üstü yatıyordum ve üzerimdeki çarşaf bel oyuntumun üzerine kadar örtülmüştü. Hatırlamaya çalıştığımda, en son beni rahat bıraktığında, sırtıma kondurduğu o küçük öpücük aklıma düştü ve sırtımı yatağa atarak, bakışlarımı tavana diktim. Bir an hiç durmayacak sanmıştım. Çünkü, neredeyse beş saat boyunca, küçük aralıklarla tekrar tekrar sevişmiştik. Doğrulup oturarak odaya baktığımda, odada yalnız olmama çok şaşırmadım. Sanki benimle işi bitmiş gibi çıkıp gitmişti. Ben hiç böyle hayal etmemiştim. Yanımda uyanır, hatta beni uyandırır diye hayal etmiştim ama sadece hayal etmiştim işte. Ayaklarımı yere sarkıttım ve komodinin üzerindeki saate baktım. Saat 07:28'di. Demek ki, kuralları hâlâ bozulmamış. Öyleyse ihanetin cezası onun için hâlâ ölüm. Peki, Açelya? Onun neden öldürmedi? Neden onu değil de, beni öldürüyor? Bir gün pişman olacak ve ben o pişmanlığı görmesem bile, huzur dolacağım. Ayağa kalktığımda kasıklarımın ve vücudumun acısıyla yüzümü buruşturarak inledim. Elimi karnımın altına koyarak arkamı döndüm ve yataktaki kan iziyle bir süre bakıştım. Bu kadar kan gelmesi normal değildi. Adam beni az kalsın öldürüyordu. Eğilip çarşafı kavradım ve yataktan sökerek, elimde buruşturup, küçük adımlarla banyoya ilerledim. Bu an bacağıma doğru bir sıvı aktığını hissettiğimde, durup bakışlarımı bacaklarıma indirdim. Kadınlığımdan aşağıya doğru akan kanları gördüğümde, gözlerim ve dudaklarım dehşet içinde aralandı. Acıyordum ama kanadığımın farkında bile değildim. Elimi kasıklarıma bastırarak, sürünmekten farksız şekilde banyoya ilerledim ve elimdeki çarşafı kirli sepetine fırlattım. Kendimi lavabonun yanına atarak ellerimi lavabonun kenarlarına dayadım ve tutunarak aynadaki yansımama baktım. Bu an ikinci bir şok daha yaşayarak, başımı kaldırdım ve saçlarımı arkaya atarak boynuma baktım. Çenem ve boynumda ki morarmalar, sanki dövülmüşüm izlenimi veriyordu. Göğüslerimde neredeyse parmak izleri duruyordu. Beni dövmekten beter edebileceğini ima ettiğinde, bu kadarını tahmin bile edememiştim. Kasıklarıma tekrar sancılar girdiğinde, dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim ve ayaklarıma baktım. Kanın akmaya devam ettiğini gördüğümde, kendimi sürünerek de olsa duşa kabinin içine attım. Sıcak suyu açıp, ellerimi fayanslara yaslayarak gözlerimi kapattım. Şu boynuma ve göğüslerime dokunduğu anda, acıyla inleyerek suyu kapattım. Bağırmamak için sadece dudağımı ısırarak duşun altından çekildim ve suyu ılık şekilde ayarladıktan sonra, yavaşça tekrar suyun altına girdim. Gözlerimden akan damlalar su damlalarına karışarak kamufle olurken, benim için geri sayımın başladığını hatırladım. Tırnaklarımı fayanslara geçirip, nefes almaya çalışırken, sırtıma dokunan biri irkilmeme neden oldu. Hızla arkamı döndüğümde, Renat karşımdaydı ve sert bakışlarını yüzümde gezdirirken, siyah gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Bakışlarımı eline ve tekrar gözlerine çevirip, başımı iki yana salladım. "İstemiyorum," diyerek suyu kapatıp, yanından geçmek istediğimde, bu sefer buz gibi soğuk eli belime dolandı ve neye uğradığımı şaşırarak bir anda fayanslara yaslandım. Aramızda bir karış mesafe bırakarak, gömleğini omuzlarından sertçe sıyırarak çıkardığında, geniş omuzlarının üzerindeki köprücük kemikleri ve sert göğsünü huzuruma sundu. Üzerindeki gömleği arkaya doğru fırlattıktan sonra ellerini iki yanımdan fayanslara yasladı ve beni duvarla arasına alarak, yüzüme doğru eğildi. Ona fırsat vermeden, "Canım acıyor," dedim kısık bir sesle. Başımı önüme eğip, acımı boğmak adına dişlerimi dudaklarıma geçirdim ve sertçe yutkundum. "Gözlerime bak," dediğinde, ne kadar dediğini yapmak istemesem de, başımı kaldırıp alttan bakışlarımı kararan zümrütlerine diktim. Siyah kalem kaşları çatılmıştı ve keskin bakışları çıplak vücudumda dolanıyordu. Elini enseme sararak beni kendine çekti ve başımı geriye yatırarak boynuma baktı. "Bunlar hiçbir şey," diye ürkütücü bir sesle fısıldadığında, bedenimden derin bir ürperti geçti. "Dün ilk olduğu için, canını çok yakmamaya özen gösterdim..." Diye konuştu, delirtici bir sakinlik ve soğuk kanlılıkla. İyi hâli buysa, kötü hâli nasıldı acaba?... Düşünme Cennet, düşünme... "İzin verirsen, bi-biraz dinlenmek istiyorum..." Diye mırıldanarak, bakışlarımı gözlerinden kaçırdım. Beni bile bu hâle getiren adam, yerimde başkası olsa ona dayanamazdı. Aklıma dün gece olanlar geldiğinde, içimi tekrar korku bürüdü. Mazoşist olmayan birinin onunla olmaktan zevk alması kesinlikle imkânsız. Çünkü, dün gece onun sadist olduğunu öğrendim... "Seni yıkamak istiyorum," dediğinde, şaşkın bakışlarımı gözlerine çevirdim. "E-efendim?" Diyerek, duymamazlıktan gelmeye çalıştım ancak o da biliyordu çok net duyduğumu. Ani bir hareketle belimden kavrayıp beni ters çevirerek, sırtımı göğsüne yasladığında, soluklarım ani bir fırlamayla zirveye ulaştı. Kalbim şaha kalkarken, karnımın üzerinde dolanan eli gözlerimin kapanmasına neden oldu. Suyu açtığında, su sadece beni ıslatıyordu. Bedenimden akan damlalara dokunan eli yavaşça hareket etmeye başladı. Karnımdan göğüslerime doğru tırmanan kaba eli sol göğsümü avuçladığında, acıyla inledim. Dudaklarını kulağıma sürterek yavaşça aşağıya indi ve boynumdaki morarmaları öpecek sanırken, dişlerini etime sapladı. Çığlığım banyonun duvarlarında yankılanırken, bir anda kendini kaybetti ve beni duvara yasladı. Saçlarımı eline dolayarak omzumu öpücükleriyle bezerken, sert göğsünü sırtıma yaslayarak beni hapsine aldı. Dudakları tenimi kavurmaktan daha fazlasını yapıyordu. Ondan korkmama rağmen, dokunduğu anda onu deli gibi istememe neden oluyordu. Pantolonunun altında taş gibi olan erkekliğini kalçalarımın üzerinde hissettiğimde, dudağımı ısırarak başımı geriye yatırdım. Bedenimde dolanan eli, sanki ona beni baştan çıkarmak için kullansın diye verilmiş gibiydi. Ani bir hareketle beni tekrar kendine çevirip, sırtımı fayanslara yasladığında, dudaklarını sertçe dudaklarıma kapadı. Elini boynuma sardığında, acı dolu iniltilerim dudaklarının arasına döküldü ve tam bu an ağzıma ittiği dili, başımı döndürmeye yetti. İri elleriyle göğüslerimi avuçlayıp sıkarken, dudakları dudaklarımı eziyet eder gibi öpüyordu. İşaret ve baş parmaklarıyla kabaran göğüs uçlarımı kavradı ve sıkarak, daha da kabarmasına yol açtı. Üst dudağımı çekiştirip bıraktıktan sonra, göğüs uçlarımı bırakmadan geri çekilip gözlerime baktı. "Hazırlan," dedi, sert bir sesle. "İstanbul'a dönüyoruz. Yeter bu kadar tatil oyunu." Dedi acımasız bakışlarını yüzümde gezdirerek. Parmaklarıyla göğüs uçlarına işkence uygulamaya devam ederken, sanki kendini tutmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Onu sadece başımla onayladığımda parmakları göğüs uçlarımı serbest bıraktı ve gerileyerek uzaklaştı. Çıktığı anda kabinin kapılarını kapatarak, suyu açtım ve içerisinin daha da buharlanmasını bekledim. Şimdi ben vücudumu nasıl yıkayabilirdim ki? Dokunduğu her yerime imzasını atıyordu sanki. Teni tenimden ayrılsa ve saatler geçse bile, elleri hâlâ tenimde, dudakları dudaklarımda dolaşıyormuş gibi hissediyordum. Canım yansa bile kendime gelmek için sıcak bir duş aldıktan sonra, duşakabinden çıkıp bornozu giydim. Aynanın karşısında saçlarımı fönle kuruturken, bir ay ömrümün kaldığını kendime hatırlattım. Bu ömrü onun istediği gibi yaşamak zorunda değildim. Evet, ihanet etmiştim ama hiç sormamıştı ki, neden ettiğimi. Onun hiç mi suçu yoktu? Banyodan çıktığımda, pantolonunu değiştirdiğini ve yeni bir beyaz gömlek giyip, iliklediğini gördüm. Gözleri gözlerimle buluştuğunda, bakışlarımı kaçırıp gardıroba doğru ilerledim. Gardırop kapağının üzerindeki aynadan arkaya baktığımda, yatağın üzerine oturduğu ve beni izlemeye başladığını görüp, gözlerimi devirdim. Siyah, oldukça mini ve göğüs dekoltesi olan bir elbiseyi elime alıp, sinsi bir ifadeyle kolumun üzerine serdim. Daha sonra dantelli siyah iç çamaşırlarımı alıp, onları da kolumun üzerine serdim. Aşağıdaki siyah uzun çizmeleri de alıp dışarıya bıraktıktan sonra kapağı kapattım. Elimdekilerle beraber onunla göz teması kurmadan banyoya geçip kapıyı kilitlerken, sert bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Getirdiklerimi üzerime giyip aynada kendime bakarak, sinsi bir ifadeyle gülümsedim. Çünkü, Renat'ın delireceği derecede çekici görünüyordum. Tabii çekiciyim. Ben hep çekiciydim. Yoksa bu Renat'ı nasıl çekebilirdim ki? Saçlarımı daha iyi kuruttuktan sonra, banyodan çıktım ve yatağın yanından dolanırken, bilgisayarını kurcalayan Renat'a yandan bir bakış attım. Bakışları beni bulduğu anda yüzünde yaranan kıskançlığın tarifi zordu. Vücudu hemen dikleşti ve delici bakışlarını üzerimde gezdirdi. Arkamı ona dönerek eğilip çizmeleri alarak doğruldum ve hızlı adımlarla yatağın karşısındaki tekli koltuğa yaklaşıp oturdum. Bacak bacak üstüne atarak çizmeleri giyerken, merak ederek ona yandan bir bakış attım ama sakin göründüğünü, bilgisayarına baktığını gördüğümde kaşlarım çatıldı. Çizmelerimi giydikten sonra makyaj masasının önüne geçip pufa oturdum ve Renat'ın aynadaki yansımasına baktım. Elindeki kahve dolu kupadan yudumlar alıyor ve yüzde bir milyon bilgisayardan işlerini hallediyordu. İşkolik manyak! Ama kıskanmaması garibime gitmişti. Demek ki, beni kıskanacak kadar bile önemsemiyordu. O, artık beni ona ihanet eden, Açelya'dan farksız görüyordu. Ben onun için sadece bir oyuncağım ve o, sıkılıp beni atacağı süreyi hesaplamıştı. Bugün, bana verdiği sürenin takviminden bir yaprak eksilecekti. Düşünceli şekilde aynaya bakarken, fondötenle boynumdaki izleri kapatmıştım. Moraran dudaklarıma kırmızı bir ruj sürdükten sonra aynada kendime gülümseyerek, yavaşça doğrulup aynaya yakınlaştım ve aksimin dudaklarını öptüm. Geri çekilip ayağa kalktığımda, Renat'ın beni izlediğini gördüm. Kırmızı ruju elime alıp tekrar çevirip açarak, aynaya dokundurdum ve Renat'a bakarak aklımdaki; aklımızdaki rakamı yazdım. 29 Ruju kapatıp yerine koyduktan sonra, aynadaki yansımasına burukça gülümsedim. Sanırım ben, onun beni öldüreceğini bile bile ona âşık oldum. ☁️ 16 Kasım. 21:05 12 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından İstanbul'a varmıştık. Ne acı öyle değil mi? Bir ay ömrü kalan birinin, 12 saatinin uçakta yok olması... Ve Renat'ın bunu benden daha önce düşündüğünü bilmek, işte bu daha da acı. Beni eve - hapishaneme- bıraktıktan sonra çekip gitmişti ve ben nereye gittiğini sorma hakkına sahip değildim. Onu kıskanma hakkına da öyle. Sadece babası için nikah tarihini biraz erkene almak istediğini söylemişti. Nikah tarihini 20 Kasım' a almak istediğini söylediğinde, bu sefer "ne acelemiz var ki?" sorusu zihnime bile düşmedi. Bu sefer gerçekten acelemiz var. Kapı önünde Renat'ın en sadık köpeği Davut'u görememenin şaşkınlığını yaşasam da, eve girdiğimde içim paramparça olmuştu. Çünkü, Selin sargılı şekilde salondaki koltukta oturmuş, başını Davut'un omzuna yatırmıştı. İkisi de konuşmuyordu ve televizyona bakıyorlardı. Ama sorun şu ki, televizyon da açık değildi... ☁️ Renat Saruhan arabasını park ettikten sonra, arabadan inip, önünde duran eve baktı. Burası babasının evi değildi. Kanından olan birinin evi de değildi ama onunla konuşursa, ona iyi gelecek birinin eviydi. Arabasının anahtarını cebine atarak eve yaklaştı ve kapının önünde bir süre kararsız şekilde bekledi. Daha sonra ani bir kararla kapıya üç kez tıklattı. Kapı açıldığında, içeriye girip ilerledi. Salona girdiğinde, merdivenlerden inen kadını görerek durdu ve ona çaresiz bakışlar attı. Kadın onu gördüğünde kaşlarını derinden çattı ve yavaşça aşağıya inerek karşısına geçti. "Sanırım konuşmak istiyorsun," dedi kadın, çatık kaşlarını düzelterek. Renat başını onaylar anlamda salladığında, kadının arkasından ilerleyerek salondaki tekli koltuklardan birine yerleşti. Kadın karşısında ki koltuğa yerleşip, ortadaki sehpanın üzerinde duran satranç taşlarıyla oynadı ve arkasına yaslanıp bacak bacak üzerine atarak, onu dinlemeye başladı. "O da ihanet etti," dedi Renat. Kadın bu sefer kaşlarını havalandırdı ve karşısındaki adamın üzüntüsünü, dolan gözleriyle paylaştı. "O da diğerleri gibi beni paraya sattı..." Diye devam etti Renat Saruhan. Kadın düşünceli şekilde çenesini sıvazladı ancak Renat'ın gözlerinin dolduğunu gördüğünde, dolan gözlerine hâkim olmak adına bakışlarını onun gözlerinden kaçırdı. "Açelya kardeşinle yattı," dedi kadın, tekrar acımasızlaşarak. "Sen ona hiçbir şey yapmadın..." Dedi bakışlarını Renat'a çevirerek. "Cennet'e yapacaksın ama..." Renat, "Onların arasındaki fark büyük." Dedi. "Ben onları hiçbir zaman aynı kefeye koymam ve aynı cezayı vermem. Açelya'yı öldürmedim ama onu öldürmek istiyorum. Ama yapamıyorum. Yapmam..." Dedi başını önüne eğerek. "Açelya da nişanlındı," dedi kadın. "O da nişanlın..." "Eee?" Dedi Renat, kaşlarını çatarak. "Eesi adaletine tüküreyim." Dedi kadın. "Siktir git evimden." Renat aniden ayağa kalkıp öfkeli şekilde kadına yaklaştığında, kadın ona zıt şekilde sakin bir tavırla ayağa kalkıp karşısına dikildi. "Ne oldu? Dövecek misin? Ya da dur, ben söyleyeyim..." Diyerek düşünüyormuş gibi yaptı ve sonra bulmuş gibi parmaklarını çaklattı. "Yakar mısın?" "Hak eden, her zaman cezasını bulur!" Dedi Renat, dişlerinin arasından tıslayarak. "Ne güzel," dedi kadın. "Bu şu demek; sende cezanı bulacaksın. Rahat olabilirim..." Dedi, sakin şekilde gözlerine bakarak. Her zaman sakin olan Renat, kadının yüzüne vurduğu gerçeklikle çıldırmış gibi burnundan soludu ve kadının karşısında pes ederek, arkasını dönüp hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi. Kapıyı çarpıp çıktığında, kadın koltuğa oturdu ve bakışlarını satranç taşlarına dikerek, derin bir iç çekti. Renat'ı pimi çekilmiş bir bomba hâline getirdiğini biliyordu. Eve gider gitmez Cennet'le birlikte olacağını da biliyordu. Cennet'e bağlanması ve onu öldürememesi için, bu gerekliydi. Renat'ın ne iyi yanı, ne de kötü yanı Deniz Kızı'na kıyamazdı. Çünkü, ikisi de itiraf etmese de, birbirlerine çoktan tutulmuşlardı. Cennet Renat'ın ona yaşattığı kötü günlerin inadına tutunarak ondan nefret ediyor, Renat ise şimdiye kadar defalarca kandırılmış olmanın yarattığı güvensizliği yaşıyordu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD