Aris'in yüzü sertleşti, ama Artis kararlılıkla konuşmaya devam etti. Kızını her ne pahasına olursa olsun korumaya kararlıydı. Aris ise daha çok onun bir tehdit olduğunu düşünüyordu. Bu tartışma, iki kuzen arasındaki gerginliği iyice arttırmıştı.
Setis, aralarında kalmış bir şekilde, ellerini iki yana açarak bağırdı: "Bu şekilde birbirinize zarar vererek hiçbir yere varamayacağız! Hepiniz aileden bahsediyorsunuz ama aile birbirini yok etmek değildir. Uzlaşmanın bir yolu olmalı!"
Ancak iki taraf da kendi doğrularına o kadar saplanmıştı ki Setis'in sözleri havada asılı kalıyordu. Artis kızını korumak için her şeyi yapmaya hazırdı, Aris ise onun bir felaketi tetikleyebileceğine inanıyordu.
Setis, aralarındaki gerginliği yumuşatmak ve bir çözüm yolu bulmak için şovalyelere dönerek, "Kadim kurallar kitabını getirin," dedi. Ardından danışmanlara yönelip, "Lütfen herkese bir kez daha kurallarımızı açıklayın. Görüyorum ki bazıları bunları unutmuş," diye ekledi.
Şovalyeler, ağır ve gösterişli bir kitabı masaya getirdiler. Kitap, her sayfası özenle işlenmiş, kapağı detaylarla dolu, göz alıcı bir işçiliğe sahipti. İçindeki yazılar da her satırı dikkatle ve itina ile yazılmıştı. Kitap, Onir soylarının asırlardır bağlı kaldığı kadim kuralları içeriyordu.
Danışman, kitabı açıp yüksek sesle okumaya başladı:
Kadim Kurallar:
1. Kendi soyundan, kanından ya da yeteneğinden olmayanlarla evlenemez, bağ kuramazsın.
2. Kendi kanından, ırkından ya da soyundan birinin canına kastedemezsin.
3. Başka bir ırkın kralına savaş açamazsın.
4. Başka krallığın prensesini kendi krallığına bağlayamazsın.
5. Kendinden büyük olana her zaman saygılı olmalısın.
6. Kadın ve çocukları, hangi ırktan olursa olsun, gerçek bir suç işlemedikçe idam
edemezsin.
7. Kanatsızlar (insanlar) dışında kimseyi kendi emrin altına alamazsın.
8. Eğer yeni doğanın element gücü henüz ortaya çıkmamışsa veya düğün yapılmamışsa, başka bir krallığa giremezsin.
9. Kralın ilk doğan evladı, kız ya da oğlan fark etmez, veliaht olarak kabul edilir.
10. Sürgüne gönderilen bir ırkın üyesi, eğer kötü bir suç işlememişse, yakalanamaz ve idam edilemez.
Setis, okuma tamamlandığında derin bir nefes aldı ve odaya dönerek konuştu, "Bu kurallar, bizi binlerce yıldır korudu. Herkesin bu kurallara uyması zorunludur. Hiçbir kehanet ya da lanet, bu kuralların üstünde değildir."
Artis, Setis’in söylediklerine başıyla onay verdi, kızını korumakta ne kadar haklı olduğunu bu kuralların bir kez daha gösterdiğine inanıyordu. Aris ise hala şüpheyle kaşlarını çatarak düşünüyordu. Kehanetin tehlikelerini aklından çıkaramıyordu ama kuralları ihlal etmek, büyük bir bedel demekti.
Bir süre sessizlik çöktü. Herkes düşüncelere dalmıştı; Silitsia’nın geleceği, bu kurallar ve kehanetin olası etkileri artık tartışmanın merkezindeydi.
Aris, gözlerinde kararlılık ve öfkeyle masaya vurdu. "Kurallar her ne olursa olsun, o bizim soyumuzdan olsun ya da olmasın, ağır bir suç işledi. Ya da eğer onu durdurmazsak işleyecek. Beni anlayın, eğer şimdi harekete geçmezsek, ileride daha büyük felaketlere yol açacak. Ve o zaman onu durdurmak daha zor olacak, belki de çok geç olacak!"
Setis, Aris'in bu sözlerine sabrını zorlayarak karşılık verdi, "Kadim kurallara karşı mı geliyorsun? Kurallar ne diyorsa o! O henüz suç işlemedi. Annesi onu zaten sürgüne gönderdi, ona dokunamayız. Eğer ileride bir şey olursa, o zaman hazırlıklı oluruz. Ama yeğenimizi belki de hiç işlemeyeceği bir kötülük yüzünden ölüme mahkûm edemeyiz. Bu, kabul edilemez."
Aris, Setis'in bu sakin ama kesin tavrına rağmen öfkesinden taviz vermiyordu. Onun gözünde kehanet çok gerçekti ve bu felaketin önüne geçilmezse sonuçlarının korkunç olacağına inanıyordu ancak Setis, kadim kuralların gücüne inanıyor ve geleceği şimdiden yargılamanın doğru olmadığını savunuyordu. Yeğenlerinin geleceği ne olursa olsun, şu an işlenmemiş bir suç için kimseyi cezalandırmanın adil olmadığını düşün Aris'in öfkeyle odayı terk etmesinden sonra, sessizlik içinde Setis ve Artis yalnız kaldılar. Setis, gözlerini kuzenine dikerek derin bir nefes aldı ve sorusunu sordu: "Söyle bana, sevgili kuzenim Artis, sence prenses nereye gidiyor?"
Artis, iç çekerek omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, Setis."
Setis, masaya yaslanarak düşünceli bir şekilde devam etti. "Onir Tapınağı'na gidip büyüklerimizden yardım istemeliyiz."
Artis, endişeyle başını iki yana salladı. "Bu aylar sürer, Setis. Hem o süre zarfında Silitsia’nın başına neler gelebilir, bir düşün."
Setis, gözlerini Artis’e çevirdi ve sesinde biraz daha yumuşak bir tonla sordu: "Ne yapmamı istiyorsun, Artis?"
Artis, kararlılıkla ona yaklaştı. "Bana yardım et kuzen, kızımı korumama yardım et. Eğer onu bulabilirsek, her şeyi düzeltebiliriz."
Setis, bir an için duraksadı, sonra başını eğerek düşündü. "Ona ulaşabilirsek yardım edebilirim, ama belki de bulmamız gerekmiyor. Bir düşün. Eğer kehanet doğruysa, onu bulmamız daha büyük sorunlar çıkarabilir."
Artis, hayal kırıklığıyla kaşlarını çattı. "Sen de mi inanıyorsun o saçma kehanete?"
Setis, derin bir nefes aldı ve daha sakin bir tonda cevap verdi: "Ben sadece olası teorileri söylüyorum, Artis. Şimdilik bir tehdit değil, ama kaderin ileride ne getireceğini bilemeyiz. Eğer kehanet doğruysa ve Silitsia bir felaketi tetikleyebilecekse, ona yaklaşmak, bu kaderi hızlandırabilir."
Artis’in içi huzursuzlukla dolmuştu, ama Setis’in sözlerinde bir mantık vardı. İkisi de sessizce düşünmeye başladı. Silitsia’yı korumak mı, kehanetin karanlık ipuçlarını dikkate almak mı? Karar vermek hiç bu kadar zor olmamıştı.
Komutan, Setis'in sert ve kararlı bakışları altında konuşmaya başladı. "Efendim, dün gece ormanın derinliklerinde çok güçlü bir elektromanyetik şok dalgası tespit ettik. Dalgalar çevredeki ağaçları kökünden söktü, hayvanları kaçırdı, hatta küçük bir yerleşim yerinde hasara neden oldu. Bu, sıradan bir olay değil."
Artis, içindeki korkuyu bastıramadan öne doğru adım attı. "Bu nasıl mümkün olabilir? Böyle bir gücü kim salmış olabilir?"
Komutan, gözlerini Artis'e dikti ve ağır ağır başını salladı. "Eğer bulgularımız doğruysa, bu prenses Silitsia'nın işi olabilir. Onun etrafındaki enerjiyle örtüşüyor. Sanki gücü kontrol edilemez bir şekilde ortaya çıkmış."
Bu sözler odadaki herkesi endişelendirdi.Setis, durumun ciddiyetini kavradığını belli eden bir tonla sordu, "Silitsia'ya bu kadar yakın olduğumuzdan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?"
Komutan, elindeki haritayı masaya serdi ve devam etti. "Dalgaların kaynağı tam bu noktada, ormanın derinlerinde. Şu ana kadar başka bir olası güç kaynağına rastlamadık. Ve size daha önce prensesin izini kaybettiğimizi söylemiştik. Şimdi ise bu dalga, onun nerede olduğunu ele veriyor gibi."
Artis, kaşlarını çatarak haritaya baktı. "Bu onun gücü olamaz! Daha önce böyle bir şey yaşamamıştık."
Setis ise daha temkinliydi. "Belki de gücü şu an fark ettiğimizden daha fazlaydı ve o kontrol etmeye çalışırken istemeden bu felaketi tetikledi. Ancak bu, kehanetin başlangıcı olabilir."