Silitsia, tam bir şey söyleyecekken Rodrigo araya girdi. "Kanita," dedi, yüksek sesle.
Orman perisi hemen yayını aşağı indirdi ve "Bu olamaz. Kehanet doğru muymuş?" dedi, gözleri genişleyerek.
"Peki senin adın ne?" diye sordu Rodrigo, merakla.
"Alessandra," dedi orman perisi. "Ben orman perisiyim. Ormanları korurum ve yolunu kaybedenlere yol gösteririm."
"Harika, yani bize yardım edeceksin," dedi Rodrigo, rahatlayarak. "Biz Onir Tapınağı’na gitmeye çalışıyoruz."
Alessandra’nın yüzü sertleşti. "Siz delirdiniz mi? Orası buradan 120 günlük uzaklıkta," dedi. "Bu kadar uzun bir yolculuk yapmak ölümcül olabilir."
"Anlıyoruz," dedi Rodrigo, "Ama şu anda başka bir seçeneğimiz yok. Güçlerimiz ve durumumuz hakkında daha fazla bilgi edinmek için Onir Tapınağı’na gitmemiz gerekiyor. Bize bu yolculukta nasıl yardım edebileceğinizi öğrenmek istiyoruz."
Alessandra, derin bir nefes aldı ve "Ormanları koruyorum ama yol göstermek benim görevim. Eğer bu yolculuk sizin kaderinizse, size yardımcı olmalıyım," dedi. "Ancak, öncelikle size bu tehlikeli yolculuk için bazı hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Size bazı tavsiyelerde bulunabilir ve sizi daha güvenli bir yolda yönlendirebilirim."
Rodrigo ve Andres, Alessandra’nın söylediklerini dikkatle dinleyerek başlarını salladılar. Silitsia, bu yeni müttefikin yardımının kendileri için ne kadar önemli olacağını düşündü. Alessandra’nın orman bilgisi ve yol gösterebilme yeteneği, onların bu zorlu yolculuğunda büyük bir avantaj olabilir.
"Teşekkür ederiz, Alessandra," dedi Rodrigo, "Yardımın gerçekten çok değerli olacak."
Alessandra, "O zaman gelin, size gerekli hazırlıkları yapalım ve bu tehlikeli yolculuk için sizi en iyi şekilde hazırlayalım," dedi.
Alessandra, yolculuk planını detaylandırırken, konuşmasına başladı:
"Yolculuğumuz, ilk olarak İris Krallığı'ndan başlayacak. Burası, buradan 30 günlük uzaklıkta. Ancak, krallıklar senin peşinde olduğundan, çevresinden dolanmalıyız. Bu da İris Krallığı'nın ötesindeki vadiye varmamız için 40 gün demek," dedi Alessandra, haritasını işaretleyerek.
"Vadiden sonra üçüncü durak, İrad Krallığı olacak. O da yeşil vadiden 40 gün uzaklıkta ve yine etrafından dolaşmamız gerekecek. Bu da 60 günümüzü alacak," devam etti Alessandra. "İrad Krallığı'nı geçtikten sonra uzun ve geniş bir nehir var. Onun ardında da Onir Tapınağı bulunuyor; nehirden Onir Tapınağı'na 20 günlük bir uzaklık var. Ama bilmenizi isterim, bu yolculuk çok zorlu olacak. Her ormanda değişik yaratıklar var. Yer altı cücelerini de unutmayalım, onlar kanibaldir ve önüne çıkan her şeyi yerler."
Rodrigo, kafa karışıklığıyla konuştu: "Bakalım anlamış mıyım, gökyüzü güvenli değil ve yer altı da güvenli değil, ormanın içi zaten güvenli değil. Ee, o zaman biz nasıl gideceğiz?"
Alessandra, Rodrigo’nun kaygısını anlayarak, "Bu yollardan istemesek de geçmemiz gerekiyor. Tehlikelere açık olacağız ama Onir Tapınağı’na varmamızın tek yolu bu. Her yönüyle zorlu ve dikkatli olmamız gereken bir yolculuk olacak."
"Peki, bu yolculuğu nasıl daha güvenli hale getirebiliriz?" diye sordu Andres, endişeli bir şekilde. "Bizim için ek bir güvenlik sağlamak mümkün mü?"
"Yolculuk sırasında, ormanlar ve yer altı bölgelerindeki tehlikelerle başa çıkabilmek için bazı hazırlıklar yapmamız gerekecek," dedi Alessandra. "Gerekli tedbirleri alarak, yaratıklarla ve diğer tehlikelerle karşılaşma ihtimalimizi en aza indirebiliriz. Ayrıca, bazı gizli geçitleri ve güvenli yolları öğrenmemiz gerekebilir. Bunu yapabilmek için ormanları iyi tanıyan biri olarak size yol gösterebilirim."
Rodrigo ve Andres, Alessandra’nın önerilerini dikkate alarak başlarını salladılar. Silitsia, bu zorlu yolculuk için kendini hazırlamak zorunda olduğunu biliyordu.
"O zaman ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu Silitsia, Alessandra’ya.
"Öncelikle güvenli bir kamp alanı
kurmalıyız," dedi Alessandra. "Bu alanda dinlenebilir ve yolculuğumuza hazırlık yapabiliriz. Ayrıca, her bir durak için ayrıntılı bir plan yapacağız ve karşılaşabileceğimiz tehlikeleri en aza indirmek için stratejiler belirleyeceğiz."
"Tamam," dedi Rodrigo, "O zaman bu gece burada kamp kuracağız ve yarın yola çıkmadan önce hazırlıklarımızı tamamlayacağız."
Alessandra, grup için güvenli bir kamp alanı bulmaya yardımcı oldu ve hazırlıklara başladılar. Yolculuklarının zorluğu ve karşılaşacakları tehlikeler konusunda tam bir bilinçle hareket etmeleri gerektiğinin farkındaydılar. Yarın, bu zorlu yolculuk için ilk adımı atacaklardı.
Gece iyice çökerken kamp ateşinin sıcaklığı gruba huzurlu bir rahatlık veriyordu. Andres ve Rodrigo yakaladıkları avı pişirmek için hazırlık yaparken,
Alessandra gözlerini Silitsia'ya çevirdi ve sordu:
"Ee anlat bakalım, neden Onir Tapınağı'na gitmek istiyorsun? Sonuçta orada bir şey yok, ruhlardan başka."
Silitsia, derin bir nefes aldı ve karşılık verdi, "Sizin için evet, ama benim geldiğim soydan olan herkes orada büyükleriyle iletişime geçebilir, onlarla konuşabilir."
"Kiminle konuşacaksın?" diye sordu Alessandra merakla.
"Büyük büyük büyük babamla, yani bizim soyumuzun ilkiyle," dedi Silitsia, biraz hüzünle.
Alessandra kaşlarını çattı. "Ondan nasıl bir yardım isteyeceksin ki?"
"Yardım değil, sadece..." Silitsia’nın sesi bir an duraksadı. Andres, sessizce yandan ona baktı, onun kelimelerini anlamaya çalışıyordu.
"Ben sadece... Neden ben? Neden lanetli olarak doğdum? Tüm ırkların arasında neden sadece ben?" diye devam etti Silitsia.
Andres, bu duygusal yükün altında ezildiğini hissetti ve Rodrigo'ya bir işaret vererek, "Biz biraz daha odun toplayalım," dedi. İkisi yavaşça oradan uzaklaştı.
"Peki, Andres..." dedi Rodrigo, sanki içten içe bir şey biliyormuş gibi.
Bu sırada Alessandra, Silitsia’ya doğru döndü ve hafifçe sordu, "Onunla aranızda bir şey var mı?"
Silitsia, bir an duraksadı ve Andres’e baktı, uzakta olsa bile her şeyi duyduğundan emindi. "Biz onla mı? Yoo, biz sadece... Annem, sadece beni ona emanet etti."
Alessandra, hafif bir gülümsemeyle omuzlarını silkti. "Kim bilir, Silitsia. Belki ileride bir şeyler olabilir. Kaderin bize ne getireceğini bilemeyiz."
Andres, uzaktan duyduğu bu sözlerle bir an kalbinin hızlandığını hissetti ve yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Bu durumu fark eden Rodrigo, Andres'e gözlerini kısarak baktı.
"Sen neye sırıtıyorsun?" diye sordu alaycı bir şekilde.
Arkasına dönerek, Andres’i tiye alarak devam etti.
"Oo, anladım. Prenses, ha?"
Andres kaşlarını çatarak Rodrigo’ya döndü. "Kafanı koparmamı istemiyorsan, tek kelime etme," dedi tehditkâr bir tonda.
Rodrigo ellerini kaldırarak geri adım attı.
"Tamam, kara şövalye, sakin ol..."
Artis'in öfkesi alevlenmişti, sesini yükselterek bağırdı: "Hayır, bu kabul edilemez! Kendi öz kızımı yakalayıp ona zarar vermenize izin mi vermemi bekliyorsunuz?"
Aris, sakin bir şekilde ama kararlılıkla cevap verdi: "O senin kanını taşıyabilir, sevgili kuzenim, ama o lanetli bir kan. Bunu görmezden gelemezsin."
Bu sırada Setis, iki tarafı sakinleştirmeye çalışıyordu. "Ne yani Aris, yeğenimizi mi katledelim? Bu çözüm olamaz," dedi, sesinde bir barış çağrısı vardı.
Aris, dişlerini sıkarak öfkeyle devam etti: "Neden gerçekleri göremiyorsunuz? O bir lanetle doğdu ve şimdi de bir kehanet ortaya çıktı. Kehanetin ne kadar ciddi olduğunu biliyorsunuz."
Artis, sinirle Aris'e yaklaştı. "Bu saçmalık! Bir kehanet yüzünden kızımı öldürecek değilim! Kanatsız doğmuş olabilir ama o benim kanımdan, hepimizin kanından. Güçleri olduğunu biliyoruz, sadece ortaya çıkarmakta zorlanıyor!"