1.Bölüm Ayben'le tanışalım!
Ayben, ince yapılı, kumral tenli ve yeşil gözleriyle dikkat çeken bir kadındı. Genç yaşına rağmen, hayatın ona sunduğu zorluklarla yüzleşirken, her düşüşten sonra daha da güçlenmiş gibiydi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmişti, ama bu kayıplar ona yalnızca hüzün değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesinin ne demek olduğunu da öğretmişti. Doğup büyüdüğü mahalle, her zaman içinde bir huzursuzluk kaynağıydı. Ayben, Arnavut taşı döşenmiş kaldırımlarında, çamaşır tellerine asılıp kurutulan kıyafetlerle büyürken, mahallenin fakirliğini bir şekilde içselleştirmişti. Ancak bu mahallede doğup büyüdüğünü her ne kadar kabul etse de, içinde sürekli bir yabancılaşma duygusu vardı.
Eski gecekondu bölgesi, yavaş yavaş dönüşüm geçiriyor, eski yapılar yerini lüks apartmanlara bırakıyordu. Ayben, gecekondu mahallesindeki değişimleri izlerken, bir yandan da içindeki huzursuzluğu anlamaya çalışıyordu. Eski binalar yıkıldıkça, Ayben de kendi ruhunda bir dönüşüm hissediyordu. Lüks apartmanlar ve zengin yaşam tarzı ona hem arzu hem de yabancılaşma hissi veriyordu. Bir yandan, o parıltılı yaşam Ayben'in hayallerine girmeyi başarıyor, ama diğer yandan geçmişiyle bağlarını koparmasına da zorluyordu. Zenginlik, ona yeni umutlar sunsa da, aynı zamanda kimliğini sorgulatan bir yabancılaşmayı da beraberinde getiriyordu.
Komşu evlerin kapısı bacası kırık dökük, bazılarının pencerelerinde cam yerine kirli bir yastık varken; Ayben'in oturduğu ev, mahallenin en bakımlı evlerinden biriydi. Bahçesi, çevresindeki diğer evlerin aksine düzenli ve renkli çiçeklerle doluydu. Evin dimdik ayakta duruşu, mahalledeki dönüşüm karşısında bir direnç gibiydi. Ali'nin ailesinden kalma olan bu ev, Ayben'e güven veriyordu. Ali'nin tamamen beş parasız dımdızlak biri olmadığına şükrediyordu. Ancak her huzurlu anın ardından Ayben, içinde bir eksikliğin sızısını duyardı. Bu ev ona güven verse de, içindeki boşluğu dolduramıyordu. Bu küçük evde bir yaşam sürmekten fazlasını arzuluyordu. Bir gün, daha iyi bir yaşam için kapıları aralamayı hayal ediyordu.
Ayben'in içindeki umutlar, her genç kadının hayallerinde olduğu gibi, şık giyinmek, bakımlı olmak, dikkat çekmek üzerine şekilleniyordu. Ama yaşadığı gecekondu mahallesi, bu hayalleri neredeyse boğuyordu. Her sabah aynanın karşısında, hayalini kurduğu yaşamı kısa bir an için üzerine giyerken, aynadaki yansıması ona gerçeği acımasızca hatırlatıyordu: sınırlı imkânlar, fakir bir hayat.
***
Ali'nin ilgisizliği, Ayben'in içinde daha da büyüyen bir boşluk yaratıyordu. Kocasının onu yalnızca ev işlerinden sorumlu biri olarak görmesi, Ayben'in içindeki hayallerin daha da büyümesine neden oluyordu. Artık sadece daha şık giyinmek değil, bambaşka bir yaşamın parçası olmak istiyordu. O plazaların gölgesindeki kadınlar arasında kendine bir yer arıyordu; sadece dış görünüşüyle değil, hayatın ona sunduğu yerle de değerli olmak istiyordu. Ayben'in umutları, mahallesinin dar sınırları içinde sıkışmıştı. Ama o, buradaki hayatın içinden bir gün sıyrılmak ve kendi ışığını bulmak istiyordu. Ve belki bir gün, hem bu mahalleden hem de eski kendisinden usulca ayrılacaktı.
***
Ali, para cüzdanını çıkarırken hafifçe homurdandı.
"Tamam, tamam. İyi de, her zaman bu şekilde misafir ağırlamak zorunda mıyız? Bu biraz sık olmuyor mu?"
Ayben, kocasının tepkisine alınganlık taşıyan bir ton yerine, yumuşak bir tebessümle yanıt verdi:
"Evet, belki biraz sık olabilir ama kızlarla bir araya gelmek bana da, onlara da iyi geliyor. Birlikte bir şeyler yemek, sohbet etmek bizi mutlu ediyor canım."
Sözleri, Ali'nin suratındaki gergin ifadeyi bir nebze yumuşatmıştı. Cüzdanından çıkardığı parayı Ayben'e uzattı.
"Anladım, anladım. Senin için önemliyse davet et o zaman. Ama bir dahaki sefere daha az abartmanı rica ediyorum," dedi, uyarı tonunu kaybetmeden.
Ayben, Ali'nin haklı olmadığını düşündü ama içindeki huzursuzluğu susturmayı seçti. Gözlerinde beliriveren endişeyi göstermemeye çalışarak, parayı almak için elini uzattı. Üç yüz lira... İçinden, "Acaba yeter mi?" diye geçirirken, susmayı tercih etti. Hayat, çoğu zaman eksik kalan şeylere rağmen devam etmek zorundaydı.
Küçük bir gülümsemeyle başını salladı:
"Teşekkür ederim, canım. Bir dahaki sefere daha sade bir davet yapacağıma söz veriyorum."
Ali, Ayben'in gülümsemesini görünce gevşedi. Eğilerek alnına hafif bir öpücük kondurdu. Bu küçük anların sıcaklığı, içindeki boşluğu bir anlığına da olsa kapatan bir yorgan gibiydi.
"Tamam hayatım. Seninle birlikteyken her şeye katlanmaya değer. İyi alışverişler."
Ali parmaklarıyla kahverengi saçlarını karıştırarak işe gitmek üzere evden ayrıldı. Ayben, dalgın bakışlarla eşinin ardından baktı.
Kalbinin derinlerinden hafif bir hüzün yükseldi. Ancak yine de, ruhunun derinliklerinde sönmeyen bir arzu kıpırdanıyordu. Gecekondu mahallesinin dar sokakları, bastığı toprağın soğukluğu, hep bir şeylerin eksik olduğunu fısıldıyordu. Sadece yaşamak yetmiyordu; görünmek, parlamak, daha büyük bir hikâyenin içinde yer almak istiyordu. Bu düşüncelerini savurup uzaklaştırırken Ali'nin arkasından; "Güle güle hayatım," diye seslendi.
Ayakkabılarını giyerken yüzüne minik bir kararlılık gölgesi düşmüştü.
Şimdi alışverişe gidiyordu; ama kim bilir, belki bir gün bu sokaklardan başka bir yere yürürken de adımlarını aynı kararlılıkla atacaktı.
Son bir kez aynaya bakıp, hafifçe kendine gülümsedi.
Ve sonra günün içine; hayata bir adım attı.