bc

MIXED SCHOOL

book_age12+
747
FOLLOW
3.1K
READ
bxg
sword-and-sorcery
magical world
multiverse
supernature earth
another world
like
intro-logo
Blurb

Büyücüler, cadılar, vampirler, kurtlar, elfler, melezler ve su perileri ile dolu bir adada okul. Hepsi türünün en iyisi ve birleşme amaçları barış. Lakin çağlar süren tür savaşları çok da kolay sonlanmayacak gibi.

Barış istiyorsanız savaşa hazır olun.

chap-preview
Free preview
1
Hayatımın herhangi bir evresinde başarılı olmak beni pişman etmemişti. Fakat şu an pişmandım. Keşke daha az başarılı olsam demekten kendimi alamıyordum. Keşke üstün büyü yeteneklerimi türdeşlerime göstermemiş ve okulda derece almamış olsaydım. Buradan şimdiden nefret etmiştim. Tüm doğaüstü varlıkların olduğu bir adada bizi toplamalarının barış ile nasıl bir alakası olabilirdi. Etrafıma bakmak istemiyordum. Etrafıma baktıkça tüylerim diken diken oluyordu. Büyük adanın tam ortasındaki büyük şatonun hemen önünde herkes kendi türüne göre gruplara ayrılarak sıraya girmişti. Dağınık bir sıra vardı fakat bu kimsenin umurunda değildi. Hemen sol tarafımda elf kızları gördüm. Onların arasında sanırım bir erkek vardı. Elfler olarak beş kişi gelmişlerdi. Burada olmaktan onlarında çok rahatsız olduklarını yaydıkları enerjiden anlıyordum. Onların hemen yanında şu an gayet normal bir formda olan ama aslında kurt olduklarını bildiğim beş kişilik başka bir grup vardı. Umarım tüm gece uluyup uykularımızın içine etmezlerdi. Bakışlarım ağır ağır sağ tarafıma kaydı. Vampir olduklarını bildiğim beyaz tenli beşli grubu gördüğümde anında ürpererek bakışlarımı ondan çektim. Hepsi kan emiciydi ve onlardan gerçekten nefret ediyordum. Bakışlarımı onların yanındaki gruba çevirdiğimde kan emicilerden birinin bakışlarını üzerimde hissettim ve refleks olarak ona baktım. Gözlerimin içine dikkatle bakarken dudakları alayla yukarı kıvrıldı. Ardından suratını buruşturarak kafasını iki yana salladı. Neden böyle bir tepki verdiğini pek anlamasam da bakışlarımı beyaz tenli yüzünden çektim. Onların yanındaki ekibe baktığımda içime bir öfke dolduğunu hissettim. Bizim evrendeki en büyük düşmanımız olan ekip. Cadılar. Aslında ne kadar benzer gözüksek de birbirimizden çok farklıydık. Cadılar kara büyüler ile uğraşır kötülük ile beslenirdi. Biz büyücüler ise kötülük için büyü yapmazdık. Yalnızca zor durumda kaldığımızda kendimizi korumak adına onlara göre sıradan bize göre çok kötü büyüler yapardık. Ortaçağdan kalma kutsal büyü kitabının onlarda olduğunu biliyordum. Onların ise ortaçağdan kalma sihirli asası bizdeydi. Çağlar süren bir savaş vardı aramızda. Şimdi ise burada bulunmamızın nedeni bu savaşın bitmesiydi. Burada olmamızın nedeni barış elçileri olmamızdı. Her tür, eğitim verdiği okullardan beş tane öğrenciyi bu adaya yollanmıştı. Türler arası bir barış yapılmış ve bu barışın temsilcileri bizdik. Burada eğitim alacak, ortak dersler görecek, birbirimiz hakkında bilgi sahibi olacaktık. Ve en önemli detay kutsal imgelerimiz bu adadaki büyük şatoda muhafaza edilecekti. Yani biz yalnızca barış elçisi değil aynı zamanda her türün, kendi türünü, kendi kutsalını korumak için gönderilen muhafızlardık. Bundan beşyüz yıl önce yine bu adada bir barış imzalanmış ve bu şato inşa edilmişti. O zamanlar tüm kutsal imgeler yine burada muhafaza edilmiş ama bu barış çok uzun sürmemişti çünkü vampirler ve cadılar iş birliği yaparak kendi ırkları ve diğer ırkların kutsal imgelerini çalarak tüm ırklara hükmetmek istemişlerdi. Barış bozulunca haliyle büyük bir savaş çıkmış ve yankıları günümüze kadar sürmüştü. Şimdi ise yine bir barış yapılıyordu fakat bu sefer her ırk kendi muhafızını eğitim vaadiyle bu adaya yolluyordu. Beşyüz yıl önce bu adadan çok büyük olaylar olmuştu ve hissediyordum ki yine çok büyük olaylar olacaktı. Cadılar ve vampirler asla barış yanlısı değildi. Burada bulunmalarının nedenlerinin barış olduğunu sanmıyordum. Beşyüz önce yarım bıraktıkları işi tamamlamaya gelmişlerdi. Bakışlarım cadıların üzerinde iken istemsizce kaşlarımı çattım. Genelde ayrı ayrı derslere girecektik ama ortak derslerimiz de vardı. Ayrıca bir adada yaşayacaktık ve onlara ne kadar tahammül edebilirdim bilmiyordum. Cadılardan nefret ediyordum. Uzun boylu olan carisin bakışları bana döndüğünde suratımı buruşturdum. Carislerden de nefret ediyorum. Sinsi bir şekilde gülümseyerek göz kırptığında bakışlarımı üzerinden çektim. Hepsi ukalaydı. "Ben bir şey soracağım." Solar, kısık sesle konuştuğunda bakışlarım ona kaydı. Tedirgin görünüyordu. "Bu kan emiciler burada nasıl beslenecek?" Beşinin birden bakışları bize döndüğünde irkildim. Tamam anlaşılan sese fazlaca duyarlıydılar. Sol tarafımızda kalan elfler gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken bakışlarımı tekrar Solar'a cevirdim. "Hiçbir fikrim yok. Bunu sonra tartışırız." "Ben artık çok sıkıldım. " Sehun, yanaklarını şişererek konuştuğunda omuz silktim. Yapacak bir şey yoktu. Şu an melezleri ve hocaları bekliyorduk. Herkes kendi arasında konuşurken derin bir nefes alıp bakışlarımı karanlık gökyüzüne çevirdim. Bu adadan da hiç iyi elektrik almıyordum. Kalabalık adım sesleri duyduğumuzda herkesin bakışları ormanlık alanın içinden gelen kalabalık gruba kaydı. Melezler geliyordu. Sanırım şu ortamda en az rahatsız olacağım ırklar melezler ve elflerdi. O değil de garibim elflerin burada ne işi vardı ya? Kendi evrenlerinde şarkı söyleseydiler ya. "O ne lan?" Jimin, hayranlıkla ve bir o kadar da şaşkınlıkla konuştuğunda bakışlarım baktığı yöne kaydı ve kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Su perilerinin burada ne işi vardı? Onlar ırklar arasındaki savaşa hiçbir zaman dahil olmamıştı ki şu an barış için bu adaya gelmişlerdi? Hepsi yerlerini alırken tiz bir ses duyuldu. Herkesin bakışları aynı anda kürsüye döndüğünde içlerinde bizim de hocamızın olduğu kalabalık eğitici grubu ile karşı karşıya kaldık. "Herkese merhaba çocuklar." Konuşan büyücü Chang Wook idi. Yani bizim eğitmenimiz. "Bu gece burada neden toplandığımızı biliyorsunuz. Lafı çok fazla uzatmayacağım." Bence de uzatmasa iyi olurdu çünkü çok gerilmiştim. "Tüm evrende herkesin beklediği bir barış gerçekleşti. Sizler bu barışın elçilerisiniz. Sizler türünüzün en iyisisiniz. Bundan sonra eğitiminiz bu şatoda gerçekleşecek. Ortak dersleriniz olacak ve ortak derslerinizde birbirlerinizin tarihini öğreneceksiniz. Bu barışı kalıcı kılacak olan sizlersiniz. Sizden en büyük ricamız birbirinize karşı anlayışlı ve barışçıl olun. Kanis adası bizi en iyi şekilde ağırlayacak ve barışın doğduğu yer olacak." Herkes dikkatle dinliyordu ama biz zaten bunları bilmiyor muyduk? "Bu gece herkes dinlensin. Yarın herkese okulun kurallarından bahsedilecek. Gece gündüz ders programlarınız size dağıtılacak. Ortak alanlarınız olacak, bu kaynaşma için önemli." Vampirler ve cadılar ile kaynaşmaya ne kadar hevesliydim! "Birbiriniz üzerinde güçlerinizi kullanmanız yasak. Bu ilk ve en önemli kural. Diğer prosedürler yarın yapılacak toplantıda size anlatılacak. Ve diğer önemli konu." Chan Wook hocanın bakışları diğer hocalara gitti ve onlardan onay aldıktan sonra tekrar bize döndü. "Kutsal imgeleriniz şu anda bu adada ve koruma altında. Bu adada olduğunuz müddetçe hem kendi kutsalınızı hem de diğer türlerin kutsalını korumak ile yükümlüsünüz. Şimdilik bir sorusu olan var mı?" Bir caris elini havaya kaldırdı. Biraz önce bana göz kırpanın ta kendisiydi. Diğer eli giydiği siyah kumaş pantolonun cebindeydi. Rahat bir tavırla eğiticilere bakıyordu. Üzerinde siyah bir kapüşonlu hırka vardı. Saçları ne çok uzun ne de çok kısaydı ve dalgalıydı. Karanlıkta dikkatimi çeken bir diğer şey ise kasında bulunan metalin parlaklığıydı. "Her türle muhatap olmak zorunda mıyız? Ve odalarımız umarım karışık değildir." "Adın ne?" "Kim Taehyung." Tüm bakışlar artık Kim Taehyung'un üzerindeydi. Rahat ve sinir bozucu bir havası vardı. Burada olmaktan memnun olmadığı yüzünün her santiminden belli oluyordu. "Kaynaşmanız için bu şart Kim Taehyung. Kalıcı bir barış istiyoruz." Chan Wook, gülümseyerek medeni bir şekilde cevap verdiğinde caris kafasını iki yana salladı. "Melezlerle muhatap olmak istemiyorum." "Biz de cadılarla muhatap olmak istemiyoruz ama malum şartlar." Kendimi tutamayarak yüksek sesle konuştuğumda bu sefer tüm bakışlar bana döndü. Sanırım yine yanlış yerde konuşmuştum. "O zaman olma." Kim Taehyung'un yanındaki siyah saçlı kız tehditkar bir şekilde konuştuğunda alayla güldüm. "Emin ol elimden geleni yapacağım." "Bir büyücüye göre fazla cesursun." Kim Taehyung, alayla konuştuğunda göz devirdim. "En azından bir cadı kadar kötü değilim." "Bu kızın çenesi çok düşük. Sadece çenesi de değil. Sürekli düşünüp duruyor beynimi sikti." Vampirlerden biri konuştuğunda şaşkınlıkla ona döndüm. Bu biraz önce göz göze geldiğim kan emiciydi. O zihin mi okuyordu? "Aynen öyle. Biraz az düşün." Tekrar konuştuğunda bakışlarım anında kürsüye döndü. "Zihnimi okuyan bir kan emiciye güvenip onunla aynı ortamda mı kalacağım?" Hocaların hepsi şaşkındı. Sanırım çıkan kaosun bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemişlerdi. "Yıllardır kutsal asamızı ellerinde tutan büyücüler ile aynı ortamda kalıyoruz?" Taehyung, alaylı ifadesiyle konuştuğunda benim konuşmama izin vermeden Sehun araya girdi. "Kutsal kitabımız sizde olduğu için olabilir mi? Hiçbir zaman takasa razı olmadığınız için?" "Çocuklar kesin şunu." Adını bilmediğim bir hoca müdahale ettiğinde kimse umursamadı. "Büyücülere güven olmaz." Vampirlerden biri konuştuğunda kahkaha attım. "Evet çünkü kan emicilere ve kara büyü yapanlara güven olur. Değil mi?" "Bu ne kadar daha sürecek?" Kurtlardan biri konuştuğunda Kim Taehyung karşılık verdi. "Köpekler rahatsız oldu. Sessiz olalım. Isırırlar." Alaylı konuşması karşısında ortam daha da gerildi. "Senin tüm eklemlerini parçalara ayırırım." "Arkadaşlar şunu keser misiniz? Buraya neden geldiğimizi unutmayın." Elflerden biri naif sesi ile konuştuğunda Taehyung karşılık verdi. "Bunu büyücülere söyle. Kafa ütülüyorlar." "Huysuzluk çıkaran sendin!" Öfkeyle bağırdığımda onun da bakışları bana döndü. "Türünüzü gerçekten çok iyi temsil ediyorsun! Hepiniz kötü ve hainsiniz! Beşyüz yıl önceki barışı bozan da sizsiniz! Şu an burada olmamızın nedeni siz ve kan emiciler!" İki grubunda öfkeyle bize baktığını gördüğümde geri adım atmadım. Taehyung'un gözlerinin renginin değiştiğini gördüğümde büyü yapacağını anlayarak hızla yere eğildim ve avuç içimi toprağa koyarak bir kalkan oluşturdum. Kalkan kendi türümü korurken Taehyung'un yaptığı büyü kalkana çarptı ve orada bir süre asılı durduktan sonra kayboldu. "Şunu hemen kesin!" Hocalardan biri bağırdığında yine kimse önemsemedi. Taehyung ve yanında duran kız aynı anda büyü yaptığında kalkan zorlandı ve bir anda dağıldı. Yaptıkları büyü kalkanla birlikte dağılırken elimi hızla ileriye doğru uzatarak Taehyung'un bedenini geriye doğru savurdum. "Hepiniz ceza alacaksınız!" Yine kimse umursamadı. Adını bilmediğim kız eliyle bir şeyler yaptığında ben de geriye doğru savruldum. Taehyung, elini ileriye doğru yani bana doğru uzattığında hızla toparlanıp havaya zıpladım ve bana isabet etmeyen büyü biraz önce konuşan kurda isabet etti. Ondan sonrası tam bir karmaşaydı. Su perileri hızla yükseldi ve bu savaşta yine bir taraf olmadığını belli etti. Diğer türler ise tam bir kaosun içindeydi. Dövüşenler, büyü kullananlar, uluyanlar. Herkes birbirine girmişti. Ve biz daha ilk günden bu adada yaşanmayacağını anlamıştık. .

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

TENASÜH (Türkçe)

read
6.4K
bc

LANETLİ KÖY (TÜRKÇE)

read
4.7K
bc

İkiz Büyücüler

read
1.9K
bc

BEYAZ KRİZANTEM (+18)

read
3.6K
bc

ESCORTUN KOLLARINDA AŞK (+18)

read
5.2K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

Gökten Düşen Aşk

read
2.4K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook