Yatak odasının ışığı, yorgun bedenimin üzerine düşüyordu. Hâlâ bir şey yememiştim ve solgunluğum yüzümden okunuyordu. Üzerimdeki çarşaf, beni sarıp sarmalayan tek şeydi. Ama bu tutsaklık hissini bastıramazdı. Cihan, endişeli bir öfkeyle yatağın kenarında dikiliyordu. Gözleri, bir yandan yorgunluğumun, bir yandan da açlığımın yarattığı çaresizliği görüyordu. “Kız kardeşin geliyor, seni bu halde görmesini istemiyorsan bir şeyler yemen gerekiyor.” Havin mi geliyordu? Nasıl çıkmıştı konaktan? Başımı yastıktan kaldırmak istedim kaldıramadım. Korkunç bir yorgunluk bedenimi ele geçirmişti. Bedenim iki büklüm olmuş, yatağın içinde kayboluyor gibi hissediyordum. Açlığın ve çaresizliğin verdiği halsizlikle Cihan'ın ısrarına karşı koymak imkânsızdı. “Doktor geldi abi.” Kulaklarıma ulaşan sesle

