GÖÇÜK ALTINDA KALAN KALPLER PART III

3596 Words
“Ama sizi yürüyen olursa, rahatsız edici davranışlarda bulunursa barbarlaşırım. Çünkü katlanamıyorum. O naif bakışınız, tatlı gülümsemesiniz bana değsin istiyorum. Çok güzel gülümsüyorsunuz, biliyor musunuz? Belki de bu yüzden bile size aşık olmuşumdur.” deyip sözlerini bitirdiğinde bakışlarını tekrardan kaçırdı. Şu an yüzündeki o reddedişi bile görmeye dayanamazdı. Arsuran hanım sessizliğini koruyarak kızaran yanaklarını kaçırırken kendisi de ona bakamıyordu. Ta en başından fark etmişti davranışlarını. Ta o zamandan beri hissetlerinin farkındaydı. Boşuna mıydı sanki bir kavga yüzünden eve kadar gelip kendini açıklamaya çalışması ya da ondan önce evin bahçesinde sabaha kadar oturuşu... Ama olur muydu ki onlardan? Bu soru aklını o kadar kurcalıyordu ki... Derin bir nefes aldı ve verdi. Sessizlik uzun sürmüş olacak ki, Serkan bu sessizliği yanlış anlayıp üzgün çıkan sesiyle “Rahatsız verdim size, üzgünüm. Bir daha yüzümü görmezsiniz.” diyerek karşılık alamamasıyla iç çekti. Bakışlarını karşıya dikip başını onaylar gibi salladı ve ağır ağır adımlarla yanından ayrılıyordu ki arkasından arabadan hızla inen Arsuran hanımın sesini duydu. “Serkan bey...” arkası dönük bir şekilde kasılan sırtından gerildiğini anladığında hala kendisine doğru dönmediğini fark ederek konuşmaya devam etti. Başını hafif yere doğru eğip parmaklarını birbirine geçirip durduğunda “Bir çayımı içmez misiniz?” dediğinde kendinden emin bir şekilde bakışlarını yukarıya doğru kaldırdı. Serkan ağır bir şekilde arkasına döndüğünde kömür karası gözleriyle göz göze geldi. Dudaklarında oluşan tebessüm git gide büyürken ellerini nereye koyacağını bilemedi. “Rahatsız olmayacaksanız...” sözünü hızla kesti. “Öyleyse git.” dediğinde ciddi bir ifadeye büründü. Serkan afalladığı gibi gözleri açılırken yutkunamadı. “Rahatsız olmadığım halde rahatsızlık verdiğini düşünüyorsan gidebilirsin. Dilinden düşüremediğin için söylüyorum.” deyip bir an da tatlı kızgınlıkla çemkirdi. “Yıldım vallahi! Rahatsızlık rahatsızlık bir düşmedi dilinden.” “Ama...” “Ne aması? Sen az önce itiraf etmedin mi? Arkasında dursana.” demeye kalmadan dibinde biten Serkan ile sustu. Serkan'ın eli beline giderken kendine doğru çekti. Hırsla gözlerini kıstığında “Ben arkasında durmayacağım şeyin itirafını yapmam!” dedi nefes nefese kalırken. “Öyleyse cevabımı söylemeden bir daha arkanı dönüp gitme.” “Sen de cevapsız bıraktın beni.” “Beklemedin ki!” diye sinirle çıkışınca yine tatlı bir serzeniş gibi kulağına doldu. “Ha beklesem verecektin cevabı?” “Evet, verecektim ama sen öyle sabırsız çıktın ki? İki dakikaya dayanamadın hemen umutsuzluğa vurdun!” Serkan ukala ama tatlı bir gülüş sergileyip imayla göz kırptığında “Ne yani bana aşık olduğunu mu söyleyecektin?” demesinin ardından Arsuran hanım ağzı açık bir şekilde sertçe yutkundu. Gözleri kocaman açılırken bakışlarını kaçırdı. “Ne münasebet Serkan bey! Ben sadece...” “Arkasında durması gereken kişi ben değil sizsiniz sanırım? Az önce bana arkasında dur diyordunuz ya?” “Nefes hanım sizi burada olduğunuzu duysa kızar bence. Siz en iyisi gidin daha sonra da...” “Geleyim mi?” diye hevesle tamamladığında Arsuran hanımın yanakları tekrardan kızardı. Derin bir nefes alıp verirken kısık bir şekilde “Gelin.” dedi. Serkan'ın yüzündeki ifade masum bir tebessüme yol açarken elini belinden çekip yanağına yasladı. Gözlerine izin ister gibi baktığında onayını bir göz kapayıp açmasıyla alırken alnına dudağını bastırdı. İstemsizce ikisinin de gözleri ağır ağır kapanırken sevginin hissi ağırlaştı. Kalbine ağır geldiğini hissetmiyordu. Fakat sevgi, daha ağır basınç uyguluyordu kalbine. Kokusunu istemsizce içine çektiğinde kollarından ayrılmak zor gelmişti. Mağrur gözlerle gözlerine odaklanırken “Çay verecektin bana?” diye sordu fırsatı değerlendirmek isteyerek. “İş saatleri mesaisindesiniz ama?” “Nefes hanımdan rica ederim, Aytaç ilgilenir.” heyecanlıydı. Mutluydu da. Arsuran hanıma sevgisini açtığında ilk başta korkmuştu. Fakat sonra korktuğu gibi ilerlemediğinde üstünden koca bir yük yok olmuştu. Tatlı bir esinti yüreğine yoldaş olurken o esinti giderek Arsuran hanımın yüreğine de konmuştu. “Bence siz gidin. Zaten Nefes hanım baya öfkeliydi. Daha fazla kızmasın. Daha müsait bir zamanda çay da içeriz.” diye fikrini belirttiğinde olanlar aklına gelince haklı olduğunu bilerek üstelemedi daha fazla. Zaten en zor aşamayı geçmişlerdi değil mi? “Haklısınız. Öfkeden delirdi Nefes hanım zaten.” demeye kalmadan telefonu çalınca hemen telefonu eline alıp arayana baktı. Tam da lafı üstüne ararken “Nefes hanım.” diye açıkladı Serkan. Yeşile basıp kulağına doğru yaslandığında Nefes’in sert sesine maruz kaldı. “Nereye kayboldun Serkan. Eve gelmen lazım?” “Hemen geliyorum Nefes hanım.” diyerek telefonu kapattı ve eli yine ensesini buldu. “Gecikmesem iyi olur... arsuran hanım cevabınızı daha müsait bir zamanda yeniden duymak isterim?” deyip ne yapacağını bilmeyerek etrafına bakındı. Daha sonra arabasına binmek adına başını hafif salladığında Arsuran hanım güler yüzle onayladı. “Mesaj atarım size?” deyip arabasına binen Serkan’a hafif bir tebessüm yolladı en son. *** Herkes isterdi mutlu bir hayat, sağlıklı bir beden ve acısız bir ölüm... fakat istediğimiz gibi değil de istenilen gibi ilerledi. Herkes herkesi anlasın, kimse kimseyi yargılamasın diye istenen hayatta hep tam tersini yaşamaz mıydık zaten? Kimse kimseyi anlamıyordu, Kimse güven vermiyordu. Duygular oyundan ve sahtedendi, Gözlerini kapattığında sana sunulan sevgi karanlığa hapsedilirken ihanet aydınlığa özgürleşiyordu. Hangi kalbi açarsan aç yalan sevgiyle doluydu. Hangi göze bakarsan bak sinsi duygular içindeydi. Nefes eve vardığı an başına üşüşen iki kardeşiyle sorguya çekildiğini anlarken gözlerindeki öfke barizdi. Soğuk kanlığını koruyarak gözlerinin içine bakarken müsaade istercesine içeriyi işaret etti. Fakat Arasta hemen ters bir bakış atıp kapıya kalkan olurken izin vermezcesine bakmaya devam etti. Ambra da hemen arka çıkarken Nefes esefle hayıflandı. Ne için kızdıklarını çok iyi biliyordu. Hak da veriyordu ama bu işlerden olabildiğince uzak tutmak istiyordu. "Kendi evimize girerken de izin alacaksam yandık." "Konuyu değiştirme bebeğim!" diye sertçe kızdığında kaşlarını da çattı. "Dış kapının dış mandalı muamelesini görmek istemiyorum artık ben. Ve sen de akıllana kadar bu eve giremezsin." Nefes'in gözleri kocaman olurken bir an şaka yaptığını sandı fakat kendisine ciddi bir ifadeyle bakmaya devam ettiğini görünce anında dikleşti. Kaşları çatıldığı an elleri gövdesini bulurken "Ben öyle bir muamele yapmıyorum size." dese de itiraz etti. "Öyleyse neden ben de herkes gibi televizyondan başkanlığa geri döndüğünü öğreniyorum." demesi üzerine Alper de arkasından yetişti. "Yenge neden kapıdasın ne oluyor?" diye sorup karısına doğru bir bakış attı. "Güzel karım müsaade var mı?" munzur bir ifadeye bürünüp gözlerini kırptı. "Sen geçebilirsin kocacığım." deyip yol verdi. Hemen ardından tekrar kapı önüne dikildiğinde Ambra gülmemeye çalışıyordu. Alper, karısının yanını alıp omzuna küçük bir öpücük kondururken Arasta son anda kendine hâkim olup ifadesini değiştirmedi. "Arasta, bu işlerden seni uzak tu..." "Bir ara başkan yerine geçtiğimi hatırlatmayım istersen?" "O başkaydı. Hem o zaman da seni yine uzak tu..." "Nah uzak tuttun!" diye çıkıştığında Nefes sabır dilercesine sakinliğini korumaya özen gösterdi. "Bebeğim, Arasta'm hadi yol ver de içeriye geçelim? Hadi kardeşim hadi, sabrım taşmasın." ima ve tehdit vaki bir şekilde gülümsediğinde hiç iyi bir mesaj vermiyordu. "Bir şartla?" diyen Ambra, Arasta'ya kısa bir bakış atıp masum bir gülümseme dudaklarına ekledi. "Ne şartı? Ablaya şart mı koşulur?" "Bizi de..." dediği an Nefes ne istediğini anladığı gibi itiraz ederek "Hayır!" diye bağırıp nihayet içeriye girebilmişti. O sırada Arasta tiz bir çığlık atarak salona geçerken bakışları öfkeyle dolmuştu. Ambra da oflayarak içeriye geçerken numaralarını yemediği gibi sitemle isyan etti. "Kocamın gözünü morartan Nefes hemen bana hesap ver? Neden yine yumrukladın benim gül gibi kocamı!" diye sinirle hayıflanırken hedefi Nefes'ti. Alper de çekinerek sessiz bir şekilde karısını uyarsa da duymazlıktan gelerek daha çok çıldırdı. "Dur kocacığım, Nefes'le tartışmam gereken konular var!" diyerek Alper'i geriye iterek Nefes'in tam karşısına geçti. Nefes rahat bir şekilde koltuğa yaslanıp ellerini arkaya attı. "Aramalarıma cevap vermedi. Ve?" deyip gözlerini sıktı. "Ve seni üzdüğü için." demesiyle gözleri kocaman oldu ardından kısıp parmağını öne doğru uzattı. "Seninle ayrıyeten konuşacağız bebeğim neyse." deyip saçlarını arkaya savurup kocasının yanına geçti. Nefes'in gözleri birini arar gibi etrafında gezerken Ambra kime baktığını anlayarak "Aden yukarda. Babasını bekleyecekmiş, sürprizi için." dediğinde başıyla onayladı. "Bana odaklan!" dedi bu sefer de Arasta. "Neler döndüğünü sabahtan beri neredeydiniz anlatın?" "Arasta'm, yorgunum." dese de işe yaramamıştı. Nefes derin bir soluk çekip sabahtaki olaylardan şimdiye kadar olanları anlatırken duygudan duyguya geçiş yapmışlardı Arasta ve Arasta. "Sabahın dokuzunda olan olaylara bak! O Karahan denen pezevenk herifin cesaretine bak sen? Akıllanmıyor da yenilgilere. İt oğlu it, sen kimsin de benim kardeşimi kızıyla tehdit edersin? Neyle tehdit etti?" diye sorduğunda ise Nefes gerildi. Dudakları düz bir hal alırken bakışları Alper'i buldu. Aralarında geçen sessiz iletişimle sertçe yutkunup tekrar Arasta'ya döndüğünde anlatamadığı ayrıntıyı anlatmayı kaçırmıştı ve Arasta o ayrıntıyı acıtarak irdelemek istiyordu. Fakat Nefes anlatamazdı, anlatmazdı ki. "Selam gençler. Arasta, Ambra neredesiniz?" diye sorarak salona geçtiğinde Nefes'in de burada olduğunu anlayarak hoşnutsuz bir iç çekip yalandan tavır yaparak "Gelmişiniz?" dedi göz ucuyla bakarken. O an da kurtarıcı geldiği için sevinen Nefes burukça tebessüm ederken başını salladı. "Çoktan geldik, sen bulabildin mi?" diye sorduğunda ise Ambra ayaklandığı gibi sevgilisinin yanına koştu. Uygar'ın boynuna sarıldığında ise kolları belini bulurken alnına öpücük kondurdu. "Buldum canımın içi. Zorlandım ama hallettim." koltuğa doğru sevgilisiyle geçerken Arasta hala cevabını alamamıştı. "Nefes ne oluyor bebeğim? Neyle tehdit etti seni?" sorusunu tekrar ettiğinde Uygar omzu üstünde Arasta'nın sorgulayıcı haline anlamayarak bakıp "Ne oluyor?" diye sordu. Arasta ışık hızıyla uYGar'a dönerken ondan cevap alacağından emin olarak tekrar etti. "Nefes'i tehdit etmiş, neyle tehdit ettiğini anlatmadı." Alper hemen araya girme gereksinimimde bulunarak karısını kendine doğru çekti. "Boş tehditler bebeğim. Bilmez misin sanki düşmanları? Boş bir tehditle gelirler ve istediklerini alamazlar." "Arasta?" dedi Nefes yumuşak bir sesle. Anlatacaktı. Bilmesi gerekti. "Evet?" dedi mesafeli bir tavırla. "Gel ben sana anlatacağım?" ayaklanıp kardeşini de kaldırdı ve gözlerinin içine baktı. "Bir zahmet!" diyerek önden ilerleyerek yukarıya çıkarken Uygar ve Alper durumu bilerek destek verirken Ambra onların arasında kayıtsız kalmıştı. "Ne anlatacaksın Nefes? Meraktan öleyim mi?" "Ambra bilmesen daha iyi gerçekten..." sesine yansıyan acıyla Ambra çaresizliğini anlarken üstelemek istemedi. "Aman iyi öğrenmek istemiyorum. Kim bilir yine kimi delirtmişsindir sen, kuyruğuna basmışsındır tehdit etmiştir seni. Hoş seni tehdit eden yürek yemiş ya?" diye sızlanıp burun kıvırırken minnettar bir tebessüm yollayıp yukarıya çıktı. Uygar, Ambra'yı kendine doğru çekerek saçlarından öptüğünde bedeni anında mayışan Ambra kedi gibi daha çok sırnaştı göğsüne. Yüzünde bir gülümseme olurken Alper ima dolu bir sırıtışla Uygar'ın aşık hallerini izlerken keyiflenmişti az önceki olanlara rağmen. Abisini böyle görmeyi beklemiyordu açıkçası. Hayatına birini alacağını da düşünmemişti. Abi ayıp oluyor ama aile var burada? Cilveni sonraya sakla demesi ardından yüzüne yediği yastıkla son anda dengede durabilmişti. Yastığı eline alıp karnına doğru bastırırken yüzündeki ima yerli yerindeydi. Uygar ters bir bakış atıp kaşlarını çattığında "Alper sana öyle bir ceza veririm ki bir daha ayılamazsın anladın mı?" der demez merdivenlerden hızla inen kızının coşku dolu sesini duydu. "Biricik babam gelmiş." derken son kelimeyi uzatarak haykırdı. Ambra geriye çekilirken Uygar kollarını kocaman açarak kızının kendisine koşarak geleceğini sanırken adımları karşıya ulaşırken görüp huysuzca homurdandı. Hem babacığım diye bağırıyordu hem de koşa koşa Alper'e sarılıyordu. Uygar bir kez daha Alper'e kötü kötü bakarken Aden dizlerine oturmuştu bile. Yanındaki Ambra ise sessizce kıkırdasa Uygar'ın kıskanç bakışlarının radarına yakalanmıştı. Anında gülmeyi keserken bakışlarını da kaçırmıştı. "Fıstığım beni mi özlemiş." diyerek yanaklarından öperken Aden cilveyle göz kırpışıp durdu. "Çok özledim Alper seni. Kaç gündür yoktunuz zaten!" yalandan kırgın dolu bakışlar atıp saçlarını arkaya savurdu. Ellerini gövdesinde bağdaş yaparken Uygar, Ambra'nın kulağına doğru eğilip bir şeyler mırıldadı. "Alper puştunda ne buluyorsa herkes ona yürüyor." Ambra, sevdiği adamın tatlı kıskançlıklarına gülmeden edemiyordu. Şu an gözlerinden öfke fışkırsa da geri adım atmamıştı. Şefkat dolu bir bakış atıp "Yakışıklı fazla tepki vermiyor musun sence de?" diye sorduğunda Uygar gözlerini kıstı anında. "Gelsin babacığım diyerek umutlandırsın beni sonra da ters köşe yaparak Alper itine koşsun! Evet ya çok haklısın fazla tepkiliyim!" "Ee sen de kozunu kullansana?" gözleriyle getirdiği hediyeyi işaret ederken Uygar, Ambra'ya aklında bin yaşa der gibi hain bir sırıtış yollayıp önüne döndü. Hiç onlara bakmadan kendi kendine konuşmaya başladı. "Ben de kızım gelsin de hediyesini vereyim diyordum ama... neyse ya zaten çok da önemli değildi. Sonra veririm." sözü daha bitmeden yanında biten kızıyla içinden sinsice sırıttı. Alper bir hediyeye satıldığını anlayıp somurtmaya başlarken abisine ters bir bakış attı. "İki dakikada battı değil mi? Benim yanıma koşması." "Babam benim hani nerede hediyem?" yerinde zıplayarak gözlerini fıldır fıldır etrafta döndürürken Uygar arkasına yaslanıp ciddiyetini koruyarak bilmezlikten geldi. "Ne hediyesi?" "Ya babam benim gel öpeyim seni! Bilmiyor musun seni kadar çok sevdiğimi?" dizine oturup yanaklarını kocaman öperken elleri boynunu buldu. Şirinlikle gülmeye devam ettiğinde Uygar tek kaşını havaya kaldırdı. "Az önce öyle demiyordun ama?" "Ama babacığım seni görüyordum ama Alper'i çok gündür görmedim. Özledim yalan yok." "İşte benim fıstığım be! Abisini nasıl da korurmuş?" gururlu bir bakış atıp nispetle haykırdığında Aden kaşla göz arası hediyesini kapıp kucağından indiği gibi yukarıya annesinin yanına koştu. Üçü de şaşkınlıkla zıplayarak kaçan Aden'e bakarken Uygar yandım der gibi sertçe yutkundu. "Bu kız büyümesin, valla billah deliririm ben. Kalp krizi sebebimsiniz." "Kıskançlık yapmasaydın olacağı buydu abi." dedi Alper kinayeyle. "Aden hediyesine kavuştuğuna göre biraz tartışacak vaktin umarım?" diyen Ambra ile Uygar anlamayarak ona doğru döndü. Anında sinirle dolan bakışlara maruz kalırken Uygar yarım yamalak gülümsedi. "Ne tartışması bu?" "Bizden bir daha bir şey saklamama mevzusu?" Alper ortalığın kızışacağını anlayarak ayaklanırken ufaktan kaçma girişimde bulunarak "Ortalık karışacak gibi ben sizi baş başa bırakayım en iyisi?" deyip bahçeye doğru kaçmıştı bile. Ambra sertçe gözlerinin içine baka dururken "Bir şey sakladığım yok!" dedi Uygar net bir şekilde. Tek kaşını kaldırıp başını hafif öne doğru eğildi. "Öyle mi? Peki ben neden öyleymiş gibi hissetmiyorum?" Uygar hemencecik sevdiği kadını kollarının arasına alıp boynuna başını gömerken kokusunu derince içine çekti. "İstediğin kavga etmek mi canımın içi? Ama ben seninle kavga etmek istemiyorum." "Niye sakladığın şeyler var olduğu için mi?" Uygar başını yukarıya kaldırıp gözlerine odaklandı. "Sabahki olaydan bahsettiğini biliyorum ama bu tip sorunları sana yansıtmak niyetim değil. O yüzden de tartışma konusu bile olamaz. Hem sen boş versene bunları. Bana odaklan." diyerek iç çektiği gibi dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Özlemden kavrulmak bu olsa gerekti. Ambra da bunu bekliyormuşçasına karşılık verirken aklındakini de unutmadı. Dudakları ayrıldığı gibi kollarının arasından sıvışıp ayağa kalktığında Uygar az kalsın koltukla bütünleşiyordu. Elleri koltuğa yaslı dururken yandan bir bakış attı. "Tartışacağız!" demesi üzerine derin bir nefes bıraktı. Nefes'in o halleri, Aden'in her şeyi duyduğunu sanıp mahvolması yetmiyormuş gibi Karahan'ın tehditleri derken bugün aşırı gerilmişti. Ambra'yı bu yüzden uzak tutmak istiyordu. Zaten yeterince kendileri uğraşıyordu onun da aklı bu olaylarla dolmasın istiyordu. Ambra hala ayaktaydı ve sabırsızlıkla bekliyordu. Nefes'in yaşadıklarını anlatmasını es geçmiş olabilirdi fakat Uygar'dan bir kısmını dinleyebilirdi, değil mi? Bakışlarını sevdiğine çevirip ciddi bir ifadeye büründü. Yenilmişlikle "Ne öğrenmek istiyorsun?" diye sorduğunda başlamıştı sorularını yardırmaya. *** "Bakmasan mı artık bana kızgın gibi?" "Niye, zoruna mı gidiyor Nefes Hanım?" "Arasta'm..." "Ölsem hayatta bana yalan söylemeyen kardeşim yine bana yalan söylemiş, gerçekten bazen kendimi senin gözünde..." "O lafı tamamlayım deme!" acıyla inleyip iç çektiğinde Arasta yarım kalan cümlesini tamamladı. "Bir yabancıymış gibi hissediyorum, hele ki bu beş altı sene içinde." bakışları hayal kırıklığı içindeydi. Nefes ellerini, ellerinin üstüne koyarken gözlerinin içine tam olarak bakamıyordu bile. "Zehir." diyerek kendi kendine mırıldadığında bakışlarını yukarıya doğru kaldırdı. Nefesi daralmışçasına can çekişirken hala inanamıyordu anlattıklarına. "Senin yapabileceğin bir şey değildi. Beni şaşırttın ve hayal kırıklığına uğrattın. Sen bu değilsin Nefes." siniri bozulurcasına seslice hıçkırırken Nefes kadar kendisi de şaşkındı. Hormonları tavan yapmışçasına ağlamayı sürdürürken Nefes endişe içinde adını seslenip durdu. "Arasta? Arasta..." "Sinirlerim bozuldu benim. Ya sen..." derken konuşmakta güçlük çekerken Nefes tek kaşını havaya doğru kaldırıp anlamaya çalıştı. Arasta ellerini yüzüne yasladı iç çekmeye devam ederken ara ara Nefes'e öfkeyle bakmayı ihmal etmiyordu. "Arasta'm üzgünüm ama bunlar eskide kaldı. Şimdi devam etmiyorum bile." "Ha bir de etseydin bebeğim! Cebinde zehirle dolaş sonra gel eskide kaldı, de? Oh ne ala! Okulun hakkında da bana yalan söylemiştin şimdi de. Daha bilmediğim ne çıkacak acaba?" diye haykırırken Nefes çaresizce "Ağlama..." diye mırıldandı. "Ağlamak elde değil ki. Ay bu ani duygu değişimleri beni iyice sarsıp duruyor zaten. Şu an ağlamak yerine kızmam gerek sana ama kızamıyorum neden?" Nefes de buna şok olmuştu ya? Ona yalan söylediği için ağlayabilirdi evet ama şu an ki ani değişimi bir türlü algılayamıyordu. "Uygar'ın aklına edeyim!" "Ne?" "O gizli görev olmasaydı bunlar olmayacaktı. Sen hiç bu işlere girişmeyecektin!" bu sefer de Uygar'a sardığında Nefes hemen koruma içgüdüyle savunmaya geçti. "Farkında mısın Uygar asker ve Yüzbaşı. Bunun görevle alakası hiç yok. Bu tamamen benim seçimlerim ve hatalarım." "Beni alakadar etmiyor o kısmı! Ne olduysa ondan sonra olmadı mı? Sen okulu bırakıp siyasete atılmak istemedin mi? Üstelik bunu gizlemek istedin de. Hemşireliği bıraktın sen Nefes farkında mısın? Hayallerini terk ettin! Yetmedi zehirle uğraştın, çocukluğunda sana yapılanı aynısını sen başkasına yaptın!" işte bu cümle Nefes'i derinden sarmıştı. Donup kaldığı gibi gözbebekleri büyürken sözleri deprem etkisi yaratmıştı. Elleri boşluğa düşerken bu gerçeğin yüzüne vurulması beklemedik bir olay değildi fakat yine de en yakınından duymak Nefes'in soluğunu kesecek raddeye getirmişti. "Sen beni korumaya çalışırken seni kim koruyordu Nefes? Ben seni aslında koruduğumu sanıyordum ama en çok da korumasız bırakan benmişim..." "Konumuzdan sapıyorsun." "Hayır bebeğim!" ağlamaları iç çekişe dönüştü. "Tam da konumuz alakalı. Unutturmaya çalıştıkça hatırlatıyor, hatırlatacak şeyler yapıyorsun. Her neyse bu geçmişte kalmış olabilir ama bu sana kırgın olmayacağım anlamına gelmiyor. Sürün Nefes Güneş! Ve ayrıca?" deyip parmağını gözü önünde salladı. "Birazcık kendinle ilgilen artık. Bırak artık şu işleri. Sen bunlarla uğraştıkça daha çok dibe batıyorsun. Ve hala sana kızgınım!" diyerek tavırlı bir şekilde saçlarını savurduğunda duygusal dengesizliğini sınırını aşmıştı yine. Nefes gülümser gibi olsa da Arasta'nın kırgınlığını iliklerine kadar hissediyordu. "İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor Arasta. Gerçekten hiçbir şeye hevesim yok. Sevmeye bile takatim yok benim." Diye mırıldandığında Arasta, her an bir tane yumruk atmak ister gibi baktı. Sabrını sınıyordu bu kadın ve her an pataklamak ister gibiydi. "Hayatı böyle kendine zindan edemezsin bebeğim. Daha kaç yaşındasın sen, yetişemezsin Nefes! Başkanlık yaparken öbür tarafta derslerine yoğun olamazsın!" "Ay onu hiç hatırlatma zaten! Hatırladıkça çıldırıyorum. Bir eniştem vardı onu da kaybettin. Sevmeye takati yokmuş muşmuş? He canım Leyla da öyle diyordu? O yüzden aşkından öldüler ya." "Sen boş versene onu? Bana kızgınlığın ne zaman, nasıl geçer?" kendini affettirmek istercesine kedi gibi sırnaşırken Arasta üstten bir bakış atıp koluyla ittirdi bedeni. "De git, Allah affetsin seni, pis yalancı! Kızgınlığımı bu sefer mağaza almakla geçiremezsin." alttan alttan verdiği mesajla çaktırmadan gözlerinin içine baktı. Nefes bıyık altından gülümseyerek mesajı aldıktan sonra "Emrin olur." diyerek Arasta'yı kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı. "Bana sarılmayı keser misin? Burada ciddi bir şey konuşuyoruz?" kollarının arasından çıkmak ister gibi uyarıda bulunsa da bir yandan da işine gelmiyor değildi. "Hıhı.." "O ne be! Küçük çocukların geçiştirme mırıltısı gibi? Sen bir annesin kendine gel." ters bir bakış omzuyla Nefes'i ittirmeye devam etti. "Ben bir anneden çok senin ablanım, kardeşinim." "Bak hele? Affettirmek için yaptığın numaraları Aden yesin." bir yanında böyle olması kendi kendine gülmesine neden oluyordu. Sırnaşması bile küçücük bir çocuk gibiydi. "Bak Arasta bugün gerçekten acayip yorgun ve öfkeliyim. Bana anlattığıma pişman ettirme." dediğinde ciddiye döndü. Arasta alay dolu bir nida patlatarak gözlerini sinirle büyüttü. "Ha bir de anlatmasaydın? Çok zahmet oldu sana kıyamam!" Nefes göz devirip yerinde doğrulduğunda derin bir nefes bıraktı. "Anlattım da ne oldu? Ağlattım seni hoş onu da anlayamadım ya neyse." deyip yanaklarından öperek zorlukla gülümsedi. "Söz veriyorum bir daha olmayacak. Hadi aşağıya inelim, yemek yiyelim şöyle ailecek." Nefes odadan tam çıkacakken Arasta yemek lafını duyar duymaz ayaklandı. "Çok acıkmıştım ben de. Karnım gurulduyordu." Nefes omzu üstünden Arasta'ya bakarken hafif sinirle iç çekti. "Sabahtan beri aç mısın sen? Ve gelmiş burada duruyor musun? Ambra ya da Aslı hanım sana bir şeyler hazırlayabilirdi?" bil bilseydi bugün dünyaları yediğini şimdiki gibi hafif sinirlikle durabilir miydi? "Ihmm.. Şey..." bakışlarını kaçırıp parmaklarıyla oynamaya başlayınca alttan bir bakış attı. O sırada Nefes bakışlarından anladığı gibi iflah olmazcasına iç çekti. Başını iki yana doğru olumsuzca sallayıp "Senin bu midenle ne yapacağız acaba?" diyerek aşağıya doğru indi. "Asıl ben senin bu duygusuzluğunla nasıl başa çıkacağım? Onu bir sorsana bana, duygusuzsun duygusuz! Benden bir daha bir şey sakla bak bakalım ne yapıyorum!" aşağıya inene kadar konuşmayı sürdürüp daha sonra da mutfağa doğru adımlarını ilerlettiğinde suratını asarak sofraya kuruldu. Aden ve Uygar, Ambra sofraya geçmişlerdi bile. Alper de hemen arkasından mutfağa geçince Nefes oturmadan önce telefonundan Serkan'ı arayıp eve gelmesini söylerken içinden öfkeyle kendine saydırıyordu. "Sağsın." diye söze başlayan Alper'le, Nefes sakinliğine geçerek "O ne demek şimdi?" diye sordu. Aden'in varlığını unutmadan ima dolu bir sırıtış dudaklarına sergileyip "Arasta'nın şimdi seni nakavt etmesi gerekiyordu da?" "Kıyamadığım dönemdeyim şu an." demesi üzerine yemeklere ağzı sulanmışçasına bakarken Ambra ikaz etmeye devam etti. Sabahtan beri yemediği şey kalmamışken bile hala aç aç bakıyordu. Ne olduğunu da anlasaydı çok rahatlayacaktı ama... "Arasta o kadar şey yedin hala aç aç nasıl iştahın kabarık anlamıyorum ki?" Alper'in bakışları hemen karısını bulurken şüpheyle gözlerine baktı. Karısındaki değişiklerin farkındaydı. "Sabah kahvaltısında bol bol yedi zaten." "Arasta miden rahatsızlanır, zararlı dememiş miydim ben sana?" bir ikaz da Nefes'ten gelince Arasta'nın gözleri dolu dolu oldu. Hepsi aynı anda Arasta'ya şaşkınlıkla bakınırken Nefes'in aklı şüpheyle doldu. "Siz benim lokmalarımı saymayı kesin de kendinize bakın! Çok battı değil mi size?" "Karıcığım?" "Aradığınız karınıza ulaşamıyor Alper bey!" "Teyze bana da mı?" dudak bükerek üzgünce teyzesine dönerken Arasta hayır der gibi gülümseyip bakışlarını sofraya çevirdi. Hepsine sinirle bakarken "Sinirlerimi bozan bu yetişkinlere diyorum bebeğim." dedi kısa bir bakış kocasına atarken. "Canımın içi kötü bir şey demedik ki? Sadece..." "Tamam ya bir şey demedim. İştahım kaçtı zaten. Midem de bulanmaya başladı. Ben koltuğuma geçip dinleneyim en iyisi." deyip sofradan kalkınca Nefes de kalktı. Arasta ne oldu der gibi başını sallarken "Ben sana bir ıhlamur yapayım, iyi gelir belki." dediğinde itiraz etti. "Yok Nefes hanım, siz yemeğinizi yiyin. Aslı hanım yapar." "Karım benim, ben sana hazırlarım şimdi." Alper kimseye müsaade etmeden ayaklandığı gibi mutfağa geçerken Nefes'in bakışlarında bir durgunluk oldu. Hemen ardından kendini toparlayarak yerine otururken Arasta memnun kalmışçasına genişçe sırıtıp "Kocam işte." dedi koltuğa geçerken. Diğerleri çok üstelemeyip yemeği yemeye başlarken Nefes'in gözleri mutfağa doğru dönmüştü. Hani gözü gibi bakıldığında el oğlu gelip senden alır ya en değerlini. Her şeyiyle ilgilenirken bir anda kocası ilgilenmeye başladığında içinde bir boşluğa neden olurdu ya Nefes de tam da öyle hissediyordu şu an... Alper elinde ıhlamur ile karısının yanına otururken önündeki sehpaya bıraktı. Ardından endişe içinde birkaç soru sorarken daha ikinci sorusunda sıkılmıştı. Hemen ardından sofraya koyu bir sohbet başlatan Aden olmuştu. **
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD