Bölüm 2 ❝Azrail'in İle Tanış❞

2098 Words
Efruz bileğimdeki kelepçeleri çıkardığında midemin kaynadığını hissedebiliyordum. Gri bir tişört ve lacivert eşofman altı uzattığında ona anlamadığımı belli etmek istercesine baktım. "Giy bunları, sonsuza kadar bu garip elbiseyle dolanmayı düşünmüyorsan tabi." diye kıyafetleri elime tutuşturup odadan dışarı çıktı. Garip elbise mi? Bu elbise bir markaydı, sınırlıydı ve kumaşında yüksek oranda ipek vardı. Nasıl garip demeye cüret ederdi. Silahlı adamlar ne zaman akıllı olmuştu ki? Kısa bir an için beni vuran adam gözlerimin önüne geldi ve başımı hızla iki yana salladım. Kapısı olmayan bir odada büyük bir ruhsuzlukla üzerimi değiştirdiğimde, eşofman altı biraz dar olmuştu yüksek ihtimalle kırmızı saçlı kıza aitti, tişört ise haddinden fazla boldu bu da Efruz'a ait olmalıydı. Efruz’da nasıl bir isimse. Saçlarım dağılmıştı, komodinin üzerinde duran ıslak mendilden alarak pencerenin camına baktım ve kabaca yüzümü silerek akan makyajımı temizledim. Efruz bir anda odaya daldığında hiçbir şey demeden kolumu tutup beni çekiştirmeye başladı. Sesimi çıkarmadan ona itaat ettim, ölmek istemediğim kadar Ares'in etkisinden de çıkamamıştım. Zaten ayak diretsem bile ya alnıma silah dayardı ya da beni omzuna atar yoluna bakardı. Çıplak ayaklarım parkede tiz sesler çıkarırken merdivenlerden aşağı inmeye başladığımızda hijyen kokusu ve hastane koridoruna benzeyen koridorla kaşlarımı çattım. Yasal olmayan bir şeye bulaştığımı fark ettiğimde yürümeyi bırakıp, ayak direttim. Bu adam organ mafyası olabilir miydi? Ya da beni doktor olarak yasa dışı ameliyatlarda kullanabilir miydi? Neden bir evin altında böyle bir yer vardı? Nasıl yakalanmamıştı? Benden ne isteyecekti? "Bırak!" diyerek kolumu kurtarmaya çalıştığımda beni daha sert çekti. Evet bırak dememle bırakacak değildi biliyordum ama başka ne diyecektim? "Canımı sıkıyorsun doktor!" dedi sıktığı dişlerinin arasından, dolan gözlerime küfürler yağdırarak mavi-yeşil gözlerine korkuyla baktım. Duygusal boşluğa düşmüş bir insan olarak yaşadığım şeylerin şokunu bir türlü sindirememiştim, aklım yerinde değildi. Aldatılmıştım, terk edilmiştim, garip bir isme sahip adam tarafından kaçırılmıştım ve kırmızı saçlı bir kadın tarafından alnıma silah dayanmıştı. "Beni nereye götürüyorsun? Ben kimseyi ameliyat edemem." dedim çabucak, özellikle iki senedir hakkımda açılmış bir soruşturma yüzünden yardımcı olarak bile operasyonlara katılmama izin verilmediğini hesaba katarsak. "Çeneni kapa ve yürü sadece, çok gevezesin." Beni çekiştirmeye başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağlamamalıydım. Bana geveze dediği için alınmam da neydi? Bu aptallığı üzerimden bir an önce söküp atmalıydım! Mavi büyük kapı açıldığında içeri girdik. Oda demirimsi kokuyordu, kan gibi. İkinci bir kapıdan geçtiğimizde masada yatan kızı görmem kısa sürmüştü. Yanındaki adam serumları takarken göz göze geldik. Efruz beni iteklediğinde adam beni çekiştirerek büyük lavabonun yanına getirdi, neden buradaki herkes bana kukla gibi davranıyordu? Ameliyat için gerekli hijyeni sağladıktan sonra üzerimi giydim ve son olarak maskemi takıp kızın yanına geldim, yanlış anlaşılma olmasın bana doğrultulan bir silah varken bunları istemeden de olsa yapmıştım. Steril olması gereken bir ortamda Efruz denen aptal adamın kıayfetleri ve elinde silah ile bulunması da cabasıydı. Söz konusu kendi canım olunca bencillik etmiştim ama ölmek istemiyordum bu yüzden ne derlerse yapmaya hazırdım. Fakat ilk defa midem bulanıyordu, bunu yapabileceğimden emin değildim. Böyle hissetmemin sebebi yanlış yapıyor olmam mıydı? Yoksa kendime güvenim olmamasından mıydı? Kızın sarı saçları kanla süslenmiş gibi duruyordu. Dolgun dudakları kurumuştu ve sol kaşının üstünde derin bir yarık vardı.Ameliyat eldiveni terleyen elime yapıştığında saç köklerimin arasından şakaklarıma kayan ter damlacıkları sinirlerimi bozuyordu. "Duodenumunda ve karın boşluğunda altı santimlik kesikler var ve sol bacak tendonunda kopuk var. Sağ kolunda ezilmeler var kısacası darp edilmiş ve bıçaklanmış." dedi adam. Sertçe yutkunup gözlerimi yumup, açtım. "Bilinci açık mıydı?" diye sorduğumda sadece yüzüme baktı. Bunu yapmak istediğimden emin olamıyordum ancak Efruz'un burada oluşu mecbur hissettiriyordu. Bakışlarımı mavi-yeşil gözlerine diktiğimde beni izlediğini gördüm. Kaşları çatılmıştı ve bir şeyler yapmam gerektiğini söyleyen silah tam beni hedef almıştı. "Bu yasal değil onu---" Efruz sertçe ağzımı kapattığında gözlerim iri iri açıldı, ne ara yanıma gelmişti haberim bile yoktu. Ve maskeye yapışan terim tekrar tenime dönmüştü. "Eğer bir daha bana akıl vermeye çalışırsan ki vermeyeceksin seni öldüreceğim doktor. Hiç düşünmeden, şimdi onu kurtar." dedi sinirle. Kafamı korkuyla salladım ve elini çekmesini bekledim. Bir süre yoğun bakışlarını gözlerimden ayırmadı. Ürperdiğimde elini çekti ardından benden uzaklaştı peki ya bana bu bilgileri veren adam doktor muydu? "Alaz Elezer ne alemde ?" dediğinde bana yardım eden adamın hemen arkasında olduğunu fark ettiğim başka bir adam konuşmaya başladı, ameliyathanenin içerisinde ne yapıyordu bunlar? "Dışarı çıkın ki işimizi yapalım, bu yaptığınız hastanın hayatını riske atar. Steril olması gereken bir ortamdasınız." dediğimde ikisi açılıp kapanan kapıdan geçip bizi yalnız bıraktı, içerisi soğuk olduğu için mi yoksa uzun zaman sonra ilk kez birini ameliyat edeceğim için mi bilinmez titredim. Ya bu kızında ölümüne sebep olursam o zaman bu yükü nasıl kaldırırdım? Peki söylemeli miydim ilk kez olacak diye? İşe yaramıyor olduğumu düşünürlerse beni öldürürlerdi değil mi? Peki ya bu kız başka birini bulana kadar yaşar mıydı? İkimizin de iki ihtimali vardı yaşamak ya da ölmek. Denemek zorundaydım yoksa her türlü ölüydüm ama başkasının hayatını tehlikeye atmam ne kadar doğruydu? Masada yatan kız iç sesimi duymuş gibi bir anda bileğimi tuttu, gözlerim kocaman olurken karşımdaki adama baktım fakat bizi görmemiş ilaç hazırlıyordu. Efruz ile diğer adam da konuşurken kıza doğru eğildim. "Lütfen..." diye fısıldadığında Efruz'un fark etmemesi için dua ediyordum. Kızın göz kenarından bir damla süzüldüğünde içime denizler akmıştı. "Hamileyim lütfen,ölmeme izin verme. Bana...Yardım et lütfen." Hızlıca doğrulduğumda saç diplerimin yandığını hissedebiliyordum. Mantığım tamamen devre dışı kaldığında ne yapacağımı düşünmeye çalıştım, bir canı değil iki canı mı riske atıyordum yani? Bunu yapamazdım kendimi kurtarmak için kumar oynayamazdım. Efruz'a söyleyecek cesareti kendimde bulamadığımda, karşımdaki adama baktım. "Ben ameliyata girmeyeli uzun zaman oldu---" "Denemezsek her türlü ölecek, fazla bile direndi. Kanamayı durdum ama daha fazlasını yapamam işim bu değil. Öyle ya da böyle denemelisin çünkü Efruz Bey’in asıl doktoru şehir dışında." dediğinde kızın serumunun içine giriş yolundan bir ilacı yavaş yavaş enjekte etti. "Seni kurtaracağım." dedim kızın saçını okşarken, seni kurtarmak için her şeyi yapacağım ve özür dilerim, ölümüne sebep olursam affet beni. Gözleri usul usul kapanan kızın güzel saçlarını bıraktığımda ellerim titredi ve nefesim ciğerlerime sıkıştı yapmaktan başka çarem yoktu...Bu etik değildi biliyordum ama başka doktor gelmezse…Ya da başarısız olursam ölecektim. Ameliyat tüm hissettiklerime ve tedirginliğime rağmen sona erdiğinde ameliyathaneden çıkıp elimdeki eldivenleri yırtarcasına çıkartıp çöpe koştum, hiç beklemediğim bir şey olurken öğürerek midemdeki her şeyi çıkardım. Ya bundan sonra durumu stabil kalmazsa ve ölürse? Ya bir şeyi gözden kaçırdıysam? Peki ya bebeği? Anesteziden sonra ikisi de iyi olacak mıydı? Kim onu bu hale getirmiş ve defalarca bıçaklamıştı? Bu caniliği kim yapmıştı? Bir insan hamile bir kadını hatta bir kadını nasıl darp edip bıçaklardı? Ne kadar da güzeldi oysa, çiçek bahçesinde koşturan büyüleyici kadınlar gibiydi. Bir süre kendime gelemedim. Efruz kolumu sertçe tuttuğunda korkarak ona döndüm, zaten iyi değildim ve ani hareketler de bulunması durumu daha da kötüleştriyordu. Tutuşu tıpkı 'Seninle olan işimiz bitti.' diyor gibiydi. Her zaman ki gibi bir şey demeden beni sürüklemeye başladığında ona ayak uydurdum, o kadar halim yoktu ki ayak diretecek gücü ve cesareti kendimde bulamadım. Ölmemem gerekiyordu çünkü sahip çıkmam gereken bir kız kardeşim vardı. Zaten yetimdi, ben de olmazsam… Merdivenlerden çıkarken Efruz hiç hoşgörü göstermeden beni çekiştirmeye devam etti fakat dayanamadım, başımı dönmesiyle basamağa takılıp düştüm. Efruz durup bana uzandığında ellerimi kendime siper ederek konuştum, "Lütfen beni sürüklemeyi bırak! Yürüyeceğim, sadece biraz nazik olamaz mısın?" Durup beklediğinde dolan gözlerimi sıkıca yumdum. Yaşasam bile yaşadığım tüm bu şeylerin ağırlığını nasıl kaldıracağım sorusu tenimi dikenli tellerle sarıp sarmalıyordu, vicdanım beni rahat bırakacak mıydı? Sanki Ares ruhumu alarak gitmişti. Aşık olduğum adam beni kendi elleriyle yok etmişti. Dayanamadığımda gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Geride kalanların canı neden bu kadar yanardı? Sevmek hani insanı mutlu ederdi? Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir kadın ve bebeği riske atmış, beni ne yapacağını bilmediğin insanların eline düşmüştüm. "Kalk artık." Efruz kolumu tutup beni kaldırdıktan sonra elini çekti ve merdivenden çıkmaya başladı. Arkasından onu takip ederken gözyaşlarımı yenileri gelmeden çabucak silip, burnumu çektim. Güçlü kalıp yaşamalı ve buradan kurtulmalıydım, bunu yapmak zorundaydım. "Sen iyi misin?" diye kabaca sorduğunda net bir şekilde kestirip attım. "Hayır ve nazik olmandan kastım bu değildi. Beni poşet gibi oradan oraya sürükleme yeter." Hiçbir şey demedi umursamayacağı aşikardı fakat aç mısın ya da uyumak ister misin demesini beklemiştim istemeden. Gerçi beklenti sadece hayal kırıklığına uğratırdı, neden umrunda olsun ki? "Beni bırakacak mısın artık? İstediğini yaptım." "Seni henüz bırakamam, çünkü Sare daha iyileşmedi ve şunu da belirteyim işimiz bittiğinde özgürsün diyemem ama anlaşma yapmak istersen düşünebilirim." Dalga mı geçiyordu benimle? Ne anlaşmasından bahsediyordu? Hayatımın sonuna kadar bu insanlarla kalacak halim yoktu değil mi? "Aklında bir anlaşma var sanırım fakat ben de belirteyim ki beni sonsuza kadar alıkoyamazsın." "Evet var ama emin değilim ve seni alıkoymak istersem bir yolunu bulurum. Bu zamana kadar hep yaptım." "Yani tek seçeneğim anlaşmayı kabul etmek öyle mi? Arkamda kalan insanlara ne olacağı elbette umurunda değil. Çünkü bencil pisliğin tekisin." "Kısmen diyelim." Ellerimle yüzümü kapatıp derin bir nefes aldım, cidden bütün umudum bir anda bataklığa dönüşmüş beni içine çekmişti. Yani öyle ya da böyle onların dediğini mi yapacaktım? Boğuk çıkan sesimle, avuçlarımın arkasından konuştum. "Burada kalmak istemiyorum, kimseye bir şey demem gitmeme izin ver. Zaten bir şey yapacak olursam her türlü engellersin. Eminim hep yaptığın bir şeydir." "Emin ol burada kalmak senin için çok daha sağlıklı ve ölmekten çok daha kolay." "Ölmüş ve yeniden yaşamaya başlamışsın gibi konuşuyorsun." dedim gözlerimi devirirken, neydi bu kötü adam klişesi falan mı? En iyi yer benim yanım mı diyordu? "Öldüğüm doğru ama henüz yeniden yaşamaya başlamadım." Ne yaşamış olabilirdi ki? İnsanlara asla böyle yaklaşmamalıydım, kimsenin ne yaşadığını bilemezdim belki de gerçekten ölümden dönmüştü benim gibi. Ama hiç öyle durmuyordu. Havalı olmaya falan mı çalışıyordu? Bu sefer kapısı olan bir odaya geldiğimizde içeri girdim, yatak vardı ve onu görmemle uyku bir anda baş kaldırdı. Efruz ben girdikten sonra kapıyı kapatıp odadan çıktı. Sanki birisi karın boşluğuma tekme atmış gibi hissediyordum, hem acı içerisindeydim hem de bitkin hissediyordum biraz yatağa uzansam fazla mı rahat davranmış olurdum? Ama buna ihtiyacım vardı ayakta duramıyordum. Yavaşça parmak uçlarımla kapıya yürüdüm, eğer sessizlik olursa gidip biraz uzanacak ve temkinli bir şekilde dinlenecektim. Ayrıca uyumam için değilse neden hiçbir şey demeden çıkıp gitsin ki? "Hayır buraya gelmesin." Efruz'un sesini boğukta olsa duyduğumda irkildim hemen kapının önünde telefonla konuşuyordu. Bakışlarım kapının üzerindeki anahtara kayarken sertçe yutkunarak aklıma gelen çılgınca şeyi yapıp yapmamayı düşündüm. Her türlü canımın garantisi yoktu bu yüzden kapının kilidini yavaşça çevirerek kilitledim. Kalp atışlarım hızlandığında terleyen avuç içlerimi üzerimdeki tişörte sildim. Odadaki dolaba yürüyerek açtım ve lacivert erkek hırkası olduğu bariz olan kalın hırkayı aldım ardından altındaki çoraplardan iki çift alıp ayağıma giydim, ayakkabı olmayacağı için canımı en az acıtacak yöntemi bulmak zorundaydım. Nihayet hazır olduğumda pencereyi yavaşça açıp bir bacağımı dışarı çıkardım. Cam ile zemin arasında çok az bir yükseklik vardı ve atlarsam ölmezdim, sakatlanmazdım da. Diğer bacağımı da dışarı çektiğimde kapının kulpu aşağı indi fakat açılmadı. "Bir dakika, üzerim kan olmuşta!" diye bağırdıktan sonra Efruz kapıyı tıklattı. Ayaklarım soğukla karşılaştığında bel boşluğuma inen ürpertiyi hissettim. "Esila! Üzerinde kan falan yoktu!" Efruz bağırıp kapıya vurduğunda hızla etrafa göz attım. Etraf ağaçlarla dolu değildi neyseki ve yer asfalttı o yüzden ayağım daha az acır diye umut ediyordum. Öyle de oldu, ayaklarım rahatken umudumu da alarak koşmaya başladım. "Esila!" Uzaklaşırken tek duyduğum şey Efruz'un bağırmasıydı, şimdi tek seçeneğim normalden çok daha hızlı koşmak ve ana yola çıkmaktı, her ne kadar çok klişe olsada yapabileceğim tek şey ne yazık ki buydu. Kısa süreli arkama dönüp uzakta kalan ama görüş açımda olan evin dış kapısı açıldı ardından birkaç adam dışarı çıktı, kaslarım uyarılmış gibi güçlenirken daha hızlı koşarak ana yola çıktım. Artık ayaklarım yanıyordu ve hava biraz serin olduğu için yüzüm donuyordu, ciğerlerimden bahsetmiyordum bile. "Esila dur!" Efruz'un uzaktaki sesini duyduğumda dolan gözlerimi kırpıştırarak dişlerimi birbirine geçirdim. Onlardan kurtulma inancım sönerken beni destekleyen iç sesime sıkıca tutundum, yapacaktım az kalmıştı. Gri bir araba geçerken bağırdım. "Durun yardım edin lütfen!" Araba sesimi dahi duymayıp yoluna devam erken biraz sonra siyah bir araba göründü camları filmli olan araba her ne kadar güven vermese de şansımı denedim ve içindeki kişiye şuursuzca durması için el salladım. "Yalvarırım durun!" Gücüm kalmamıştı, yavaşlayarak durduğumda karşımdan gelen arabayla eş zamanlı olarak Efruz'un bağırışını duydum. "Esila dur artık!" Arkaya dönüp aramızdaki mesafeye baktım, yaklaşmıştı ve gücüm kalmamıştı yalpalayarak dengemi sağlamaya çalıştığımda konumumdan biraz saptım ve henüz tamamen yavaşlamamış olan siyah arabanın kaportasıyla çarpışıp yere kapaklandım. "Ah!" Acıyla inleyerek bacağımı tuttuğum sırada arabadan inen kişinin önce temiz ve pahalı ayakkabılarını daha sonra kendisini gördüm ve kalakaldım. Bu bir şaka mıydı yoksa bugün benim hayattaki son günüm müydü? Efruz kayarak adamın önünde durduğunda karşımdaki adama şaşkınca bakmaya devam ettim hangisinin eline düşmem daha kötüydü? İki sene önce beni vuran ve hala dışarıda hiçbir şey olmamış gibi gezen bu adam mı yoksa arkamda duran Efruz mu? "Alaz?" dedi Efruz şaşkınca. Bana iki sene önceki gibi tepeden bakarken keskin gözleri Efruz'a döndü. Demek beni seneler önce vuran bu hasta adamın adı Alaz'dı? Ve şimdi hayat onu yeniden karşıma çıkarıyordu. Sanırım bu hayatın Azrail’in ile tanış demekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD