Bölüm 1 - Yabancı bir numara
Mesaj atıp atmamakta kararsız kalsamda o kadar uğraşlar sonucu elde ettiğim bu şansı kaçırmak istemiyordum. Hem bir kaç saat veya bir kaç gün sürecek bir konuşma olacaktı sadece. Yada direkt olarak engelleyecek, belki de hiç cevap vermeyecekti. Ama eğer cevap verirse ilk kez onunla özel olarak konuşma şansını elde etmiş olacaktım. Sevgili patronum Giray Kaya, şirkette ki tüm hatunların iştahla baktığı ama onun kimseye yüz vermediği yakışıklı patronum.
Telefonu elimde bir kaç kez çevirdikten sonra kendimi bu kadar gaza getirmişken yazmaya karar verdim. Telefon parmaklarımın arasındayken bir kaç saniye boş boş baktım. Profil fotoğrafı yoktu. Sanırım kayıtlı olduğu kişiler görüyordu sadece yada numara yanlıştı. Bunu anlamanın tek yolu mesaj atmaktı.
05...: Giray Bey? (14.30)
Yazdığım mesaj iletilince oturduğum döner koltukta zıpladım. Resmen iletilmişti ve ben yazıyor.. Kısmını görmüştüm.
Giray Kaya: Kimsiniz? (14.30)
Çevrimiçiydi ve muhtemelen benim sayfam açıktı. Benim...
Ellerim titremeye başladı.
05...: Şuan bana yazdığınıza inanamıyorum.
Giray Kaya: Kim olduğunuzu söyleyecek misiniz?
Beni görmüyordu ama ben yine de kafamı iki yana olumsuz bir şekilde salladım.
05...: Hayır. (14.33)
Giray Kaya: Anlamadım?
Halbuki gayet açıktı söylediğim.
05...: Kim olduğumu söylemeyeceğim.
Giray Kaya: Sen benimle dalga mı geçiyorsun!(14.40)
Kızdırmıştım sanırım. Dudaklarım gerildi. Sizi bırakıp senli konuşmaya başlamıştı. Rüya gibi.
05..: Estağfirullah. Ne haddime. Ben sadece sizin hayranınızım. Şirketteki tüm kadınlar gibi.
GirayKaya: Şirkettensin yani. (14.41)
Kafa salladım kendi kendime. Kos koca şirkette beni bulabilecek değildi ya.
05...: Evet. Sizi her gün görüyorum ama siz eminim benim varlığımın farkında bile değilsiniz.
Görüldü.
Cevap atmayacak mıydı yani? Bu kadar kısa sürmemeliydi.
05...: Cevap vermeyecek misiniz? Biraz daha konuşsaydık. Sizinle konuşmak imkansız gibi geliyordu bana ama şuan mesajlaşıyoruz. Bir rüyadayım sanki. (14.55)
Giray Kaya: özel numaramı bulabildiğine göre o kadar imkansız değilmiş. (14.58)
Sırıttım. Ayaklarımı masanın üzerine atarak sandalyemi döndürmeye başladım. Karton bardakta içtiğim çay bile keyif veriyordu şuan bana.
05...: Öyle demeyin. Numaranızı bulmam ne kadar zor oldu biliyor musunuz? Yakalanacağım diye aklım çıktı.(15.00)
Giray Kaya: Seni bulamayacağı mı düşünüyor musun gerçekten? (15.05)
05..: Evet. Öyle umuyorum yani. Hat yabancı birinin üzerine. Şirkette de bir sürü çalışan olduğuna göre. Sanmıyorum. Bulamazsınız. (15.06)
Giray Kaya: Hemen kim olduğunu söylersen bir şey yapmayacağım ama söylemezsen ben bulduğumda işine son vereceğim.
O kadar rahattım ki bu konuda.
05...: Bulamazsınız. (15.07)
Görüldü...
Giray Kaya'nın Anlatımından...
Gri dumanın hakim olduğu haki rengi kumaşla duvarlarının kaplanmış olduğu dar bir pavyon koridorundan ilerliyordum. Az sonra yukarıda ki paravanın son katından kurtulup adımımı cehennemime atacaktım. Bütün gün sergilediğim başarılı, kusursuz, soğuk ama cici patron tavırlarından bunalmıştım. Biraz özüme, evime dönme zamanım gelmişti. Şeytanın yeri cehennemdi ve ben şuanda tam olarak cehennemdeydim.
Az da olsa gri dumanı ayırt etmeme yetecek olan ışık tamamen kaybolduğunda inime ulaşmak üzere olduğumu daha net anlayarak sırıttım. Elimle yerini ezbere bildiğim asansörün düğmesine bastım. Eski tip, demir örme şeklinde tasarlanmış asansör hafif tıkırtılarla bulunduğum katın önünde durdu. Kapısı açıldı ve içeri girdim.
Kolumdaki son model Rolex saate çevirdim bakışlarımı. Kafamın içinde tarttığım, ölçüp biçtiğim birkaç şey vardı onlardan biri de şuydu ki; acaba aşağıda ki puşt parası umurumda olmasa da modelini sevdiğim bu özel üretim Rolex'i harcamaya değer miydi?
Asansör aşağı inene kadar bunu düşünürken aklım bir anlık öğlen saatlerinde bana mesaj atan kişiye kaydı. O anda bu saati aşağıda ki piçin kanıyla değil de bana yazdıklarıyla ve sergilediği ukala tavırlarıyla üstten davranan o puştun kanıyla yıkamanın bana daha çok zevk vereceğine karar verdim.
Onu bulamayacağımı düşünüyordu.
Aklında oluşan Giray Kaya nasıl bir adamdı bilmiyorum ama benim tanıdığım her iki Giray'da aklında ki o adamla bağdaşık değildi. İki Giray'da güçlüydü ve iki Giray'da istediğini alırdı. Arada ince bir fark vardı sadece. Biri legaldi diğeri illegal ve açık yüreklilikle söylemem gerekirse illegal Giray'ı legal olandan daha fazla seviyordum.
Çözümleri pratikti. Legal Giray kadar dolambaçlı yollardan geçmiyordu onun için iki seçenek vardı. Ya öldür kökten kurtul ya yaşat süründür ama yine kökten kurtul. O anda keyfim ya da şöyle açıklayayım; illegal Giray'ın kendisi, keyfi ve kahyası hangisini daha çok isterse o oluyordu. Dünya bu üçünün üzerine kuruluydu.
Oysa legal Giray'ın görünürde kaybedecek çok şeyi vardı. Para ve Şöhret bunların yanına yaklaşamazdı bile. Sorumlulukları ağırdı ve büyüktü.
Kafamı sağa sola sallayarak alayla güldüm.
Kendimiğ iki kişiliğe bölüp ikisi hakkında izlenimler ve çıkarımla yapmaya o kadar alışmıştım ki artık kendimden başkası gibi bahsetmek bana yabancı bir tat vermiyordu.
Asansör durdu.
Kolumda ki Rolex'i çıkardım.
Bu saati kesinlikle o küçük şerefsize saklıyordum. Kim olduğunu bilmiyordum, aramaya da uğraşmayacaktım çünkü o karşıma çıkacaktı. Eğer ben onu aramaya uğraşırsam niyeti ne olursa olsun yaptıklarının cezasını iki misliyle öderdi. Kadın olduğunu söylüyordu emin değildim. Holding sahibi Giray'ı sevenler olsa da seviyormuş gibi görünen de bir sürü kişi var ve lanet olsun ki böyle zamanlarda dikkat çekmeyeceğini bilesem karanlık Giray'ı devreye sokardım fakat çekerdi. Biliyorum.
İster siyah olayım,
İster beyaz, her türlü nefret edenim vardı.
Ve yine her türlü sevenim de vardı.
Bu yüzden ayırmıştım aslında kendimi ikiye. İki tarafında sevgisi ve nefreti çok başkaydı. Karanlık Giray için; güçlüysen sevgiye sahiptin. Aydınlık Giray ise başarılıysan. İkisi ortak bir payda gibi görünen uç noktalardı. Çünkü karanlıktaki başarıda elinde en çok kan olanın hakkı büyüktü. Aydınlıkta ise elinde kir pas olmamalıydı.
Belki de bu yüzden ayırmıştım kendimi, kim bilir?
Adım seslerim boş ve karanlık alanda yankılanırken suratıma şeytani bir gülümseme yerleştirdim.
"Patron." Elinde eski siyah fötr bir şapka ve bir çift eldivenle gelen Semih'in verdiklerini giyip eldivenlerimin demirlerini takarken konuştum.
"İtiraf etti mi?" Sesim sertti ve keskin. Semih olumsuz anlamda kafasını iki yana sallarken sırıttım. "O zaman onu konuşturmak benim için zevk olacak." Dediğimde Semih önüme geçerek kapıyı açtı. İşte tam oradaydı. Elleri kolları bağlı iki dizinin üzerine çöktürülmüş şekilde sarı yanıp yanıp sönen bir ışığın altında duruyordu.
Işık sırasıyla;
Yandı.
Kapıdan girdim.
Söndü.
Yanına doğru ilerldim.
Yandı.
Bakışları bana döndü.
Söndü.
Bir adım karşısındaydım.
Yandı.
Gözleri karşısında durmamla kocaman açıldı.
Söndü.
Elime bıçağımı aldım.
Yandı.
Alnında ki boncuk boncuk terler aktı.
Söndü.
O anda bıçağım boğazındaydı.
Yandı.
Önüme kapanıp yalvarmaya başladı.
"Abi, affet ne olur affet." Diyordu. Yalvarıyordu çünkü acımasızlığımı biliyordu. Yalvarıyordu çünkü affetmezdim biliyordu. Buna rağmen yalvarıyordu. Çünkü beni hoş tutamayacağını anlamış şekilde keyfime ve kahyasına oynuyordu.
"Neden?" Dedim. Yüzüm karanlık kısımdaydı. Legal ve illegal Giray'ın bir farkı daha vardı. İllegal olan daima karanlıkla çalışırdı, daima karanlıkta kalırdı. Kimi gölge derdi, kimi sanrı, kimi karabasan hatta iblis diyende olurdu. Karanlık dünya da işler fantastik bir ütopyadan farksızdı. Eğer bugün birinin kafasını diri diri kesersen seni vampir ilan ederlerdi. İki gün sonra o bir kişi on kişi olurdu. Bir hafta içinde yüz bir ay içinde bin ve yıllar içinde on binler yüzbinler olarak katlanırdı. Düzeltmezdi kimse. Çünkü burada güç en çok kan dökene aitti.
"Abi..." Dediğinde bıçağı kemiğine dayadım. "Neden seni affedeyim İlhan? Bana ne yaptın ki affedeyim?" Dediğimde İlhan titremeye başladı. Altına kaçırmak üzereydi. Bu yüzden bıçağı hızla çektim ve o anda ayağa kalktım.
"Dinliyorum." Dediğimde rahatlamış gibiydi. İşte bunu istiyordum. Rahatlasındı. "Abi," Dedi sesi titrerken, "Hata yaptım abi." Diye hıçkırdı. "Şeytana uydum." Güldüm. Buz gibi soğuk bir gülüştü.
"Senin şeytanla ne işin olur İlhan?" Dedim gülerek. "Bizim şeytanla ne işimiz olur dimi Semih?" Diyerek gülmeye devam ettiğime Semih, "Haklısın abi." Dedi elleri önünde. İlhan karanlığa bakıyordu. Bana. Sonra durdum.
"Şeytana uydun ama haberim yok İlhan." Dedim gözlerine baka baka. Biliyordu. Gözlerimi kırpmadan ona baktığımı. Gerildi. "Abi..." Dediğinde bağırdım.
"Burada benden başka şeytan göremiyorum ben İlhan?" Dedikten sonra ışığa doğru bir adım attım. "Sende göremiyorsun İlhan." Dedim ve bir adım daha attım. "O yüzden şimdi sana göstereyim." Derken bir adım daha attım. Sürünüyordu. Kaçamayacağını bile bile hemde.
"Şeytanın suretini görmek istemez misin İlhan?" O anda ışığa çıktım. Bunu beklemiyordu. Bu soruyu sorduğum kimse beklemiyordu. Yüzümü gördü. Gözleri sonuna kadar açıldı. Benim yüzümü görmek ölümdü. İhanete bile gerek yoktu. İlhan'ın başladığı ihaneti itirafıyla lehime dönmüştü ama... Ama onu öldürmeliydim. Çünkü bana bir daha ihanet etmeyeceğinin garantisi yoktu.
"Cehennemdeki dostlarıma selam söyle İlhan." Dedikten sonra bıçağı tam şah damarına indirdim. Yüzü beni gördüğü anda ki gibi kaldı ve öylece öldü.
Kanı üzerime sıçradı.
Işıktan çıktım.
Karanlığıma dönüp eldivenlerimi çıkardım ve Rolex saatimi geri taktım.
Üzerimde kana bulanmamış hiçbir yer yoktu. Yüzümde bu yerlere dahildi. Ama tek bir şeyin üzerinde kan yoktu.
O da kanının bulaşacağı kurbanını çoktan seçtiğim Rolex saatimdi.