"Sühan, sonunda gelebildin."
Kafeye girdiğimde Alp yanıma gelip kolunu belime doladı. Dudağımı öpmek için eğilince yanağımı çevirdim. Her seferinde bunu yapmaya çalışıyordu ve her seferinde ona engel oluyordum.
Daha düne kadar arkadaşımdı nasıl birdenbire sevgili moduna girebilirdim ki? Özellikle onu hâlâ arkadaşım olarak görüyorken...
Bezgin bir tavırla "Bir gün pes edecek misin?" dediğinde omuz silktim.
"Bilmem, bir gün pes ettirebilecek misin?"
Sözlerim üzerine bebek mavisi gözleri kısıldı. Alp tam bir sarı şekerdi. Saçları, kirpikleri koyu sarıydı. Basketbol oynadığı için uzun boylu, kaslı hoş bir çocuktu, onu gerçekten beğeniyordum fakat o kadardı. Hislerim hoşlantıdan öteye gidemiyordu. Bu yüzden yıllardır arkadaş kalmak için diretmiştim. Çünkü Alp, karnımda kelebekler uçurtmuyor ya da bana dokunduğu an aklım başımdan gitmiyordu. Bu yüzden herhangi bir temasına karşı kolaylıkla karşı koyabiliyordum.
Hislerimi bilmesine rağmen benimle sevgili olma konusunda diretmişti. Bana kalsa bi ömür boyu arkadaş olurduk. İlişkimizin bu halinin de çok sürmeyeceğini ikimiz de biliyorduk yine saçma bir şekilde devam ediyorduk. Belki de en kısa zamanda son vermeliydim.
"Nasıl pes ettirmemi istersin?"
Sözlerimi ciddiye aldığını fark edince güldüm. "Sadece şaka yapıyordum."
Sakalsız çenesini kaşıdı. "Ben ise oldukça ciddiyim."
Masaya geçip yorgunca sandalyeye oturdum. "Daha bir aydır beraberiz Alp."
Tam karşımda oturup ciddi bir ifadeyle gözlerime baktı. "Ve yıllardır arkadaşız. Elini tutmaktan öteye gidemedim."
Gözlerimi devirdim. "Başka ne yapmayı bekliyorsun? Seni arkadaştan öte olarak görmenin benim için zor olacağını söylemiştim."
Masaya doğru eğilip gözlerime baktı."Biliyorum ama yıllardır senin hayalini kuruyorum Sühan."
Gergince boynumu kaşıdım. "Sana bir şans verdim zaten Alp, başka ne yapmamı bekliyorsun?"
Sözlerimin öfkeli çıkmasına engel olamamıştım. Gerçekten beni bazen bunaltıyordu.
"Sadece bana karşı biraz daha yumuşak olmanı istiyorum."
Uzanıp elimi tuttu. "Beni kabullen artık."
Başımı aşağı yukarı doğru salladım. "Deniyorum ama olmuyor. Belki de hiç bu işe girişmemeliydik."
"Yine başladın."
Gözlerimi devirdim. Bu konuyu konuşmama hiç izin vermiyordu. Sanırım bir gün bir kerede bitecekti.
"İyi," diye sızlandım.
Elimi bırakırken öfkeyle saçlarını karıştırdı. "Beni böyle başından savmandan nefret ediyorum."
Artık öfkelenmeye başlıyordum. Aniden "Benden ne istiyorsun ki?" diye patladım . Bu çıkışımı beklemediği için kaşları çatılmıştı. Öfkeyle konuşmaya devam ettim.
"Günlerdir eşek gibi çalışıyorum. Tez hocam değişti, ödevimi yetiştirmeye çalıştığım için gece gündüz uyanık bir zombiye dönüştüm. Sen ise gelmiş karşımda saçma sapan tripler atıyorsun."
Elimi tutmaya çalıştı. "Sakin ol."
Elimi hızla geri çekip ayağa kalktım."Olmuyorum, böyle devam edersen birlikteliğimizi sürdüreceğimizi de sanmıyorum. Zaten en başından başlamamlıydık. Seni arkadaştan öte göremediğimi biliyorsun bu durum kalbini kıracak."
Öfkeyle ayağa kalktı. "Saçmalama, ne bu çocuk oyuncağı mı? En ufak şeyde ayrılmaktan bahsediyorsun, ayrıca kalbim umrumda değil. Sadece hayatımda ol."
Yorgun ve öfkeliydim bezgince cevap verdim. "Ben eve gidiyorum, sonra görüşürüz."
Sırtımı dönüp yürümeye başladım. Arkamdan bağırdı ama durmadım. İkimiz de öfkeliydik, yanıma gelirse tartışmanın büyüyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordu beni. Bu yüzden istemese de yalnız bıraktı. Sinirlerim o kadar gergindi ki sağlıklı düşünemiyordum. İçten içe Alp'e fazla yükseldiğimi bilsem de kendime engel olamıyordum. Biraz daha anlayışlı olması gerekmiyor muydu? Son zamanlarda yaşadıklarım zaten zordu. Evran Beyin hayatıma girmesi dengemi sarsmıştı. Yakın arkadaşım sevgilim olmuş ve ona hissetmem gereken çekimi elin adamına hissediyorum ve bu adam tez hocamdı. Ve sürekli çizim yapmaktan her yanım tutulmuştu. Eve gidip uyumak istiyordum. Uyanınca da her şeyin düzelmesini...
O kadar çok uykum vardı ki gözümü açık tutamıyorum. Ayrıca her yanım ağrıyordu. Hasta ve yorgun hissediyorum. Durağa gidip beklemeye başladım. Ortalıkta ne otobüs ne bir taksi vardı. Çok güzel! Başımı ellerimin arasına aldım. Her an hönküre hönküre ağlayabilir ya da bir yerlerde düşüp kalabilirdim. Biri aniden kornoya basınca sıçradım. Başımı kaldırınca Evran Beyin arabasının camından bana baktığını gördüm. Anında duruşumu dikleştirdim. Adamı gördüğüm an kalp atılarım hızlanıyordu. Off, kahretsin!
"İyi misin?"
Ses tonu neden bu kadar güzeldi sanki?
"Evet iyiyim, otobüs bekliyordum."
Sessizce yüzümü inceleme başladı.
"Bayılacak gibi duruyorsun. İyi olduğuna emin misin?"
İyi olmanın yakınından bile geçmiyordum.
Gerçekten de her an bayılacak gibiydim.
"Sadece yorgunum."
Ve sanırım hasta.
Dudaklarını birbirine bastırdı. Biraz isteksiz bir tonla "İyi değilsin, gel seni evine bırakayım," dedi
Başımı iki yana doğru salladım. "Buna gerek yok."
"Her an bir yerde düşüp kalmak mı istiyorsun?"
Üç gün boyunca doğru düzgün uyumamanın sonucuydu. Yine de teklifini kabul edemezdim. Hem bence o da istemiyordu. "Sadece yorgunum," diye direttim.
Ciddi bir şekilde gözlerine baktım. Şu an o kadar sert görünüyordu ki!
"Sühan arabaya gel. Lütfen."
Yavaşça ayağa kalktım. Ters düşmemek adına "Tamam," dedim. Adım atmak işkence gibiydi. Sanki üstümde koca bir fil vardı onunla hareket ediyordum. Acaba eve geçince bana bakması için Berfu'yu mu çağırsaydım? Arabanın kapısını açmadan önce kısa bir ana durup nefeslendim. Sırtımı dikleştirip arabasına bindim. Bakışlarını bana çevirdiğinde nasıl göründüğünü merak ettim çünkü yüzümdeki hafif makyajın yorgunluğumu gizlediğini hiç sanmıyordum.
"Tekrar merhaba."
Başıyla selam verdikten sonra önüne dönüp arabayı çalıştırdı. Araba klima sayesinde serin olsa da yanıyordum. Yanaklarım al al olmuş sırtımdan aşağı terler iniyordu. Yaz mevsimini pek sevmiyordum.
"Haftasonunu kampüste mi geçiriyorsun?"
Sorusu üzerine boğazımı temizledim.
"Arkadaşımla buluştum."
Ardından evimi tarif etmeye başladım. Sustuğum zaman "Çizimler nasıl gidiyor?" dedi.
Yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. "Açıkçası çok yorucu ama ne demek istediğinizi anladım. Bu sayede gayet güzel gidiyor."
Trafik ışığında durup bana baktı. Gözleri kısa bir dudaklarıma takılırken "Buna sevindim," dedi.
"Yarın daha detaylı incelemeniz için odanıza getiririm."
"Bekliyorum."
Vural hocanın aksine ilgili olması beni mutlu ediyordu.
"İlginiz için teşekkür ederim."
Arabayı çalıştırırken"Rica ederim," diye geveledi.
Resmen tez hocamla beraber arabadaydım. Bu üstüne düşünmek istemediğim bir ayrıntıydı. Özellikle onu bu kadar hoş buluyorken... Başımı iki yana doğru sallayıp düşüncelerimi kenara bıraktım.
Neyse ki evim kampüse yakın olduğu için kısa sürede gelmiştik. O kadar yorgundum ki ev ile arana arasındaki mesafeyi nasıl aşacağımı bilmiyordum. Keşke biri beni eve ışınlasa...
Araba durunca "Beni eve bıraktığınız için teşekkür ederim," dedim.
"Bir an önce dinlen, gerçekten iyi görünmüyorsun."
Haklıydı.
İçten bir gülümsemeyle "Tekrar teşekkür ederim," dedim.
Ardından uzanıp kemerimi açmaya çalıştım. Fakat sıkışmış olduğu için bir türlü yerinden çıkmıyordu. "Sıkışmış sanırım."
Evran Bey yardım etmek için uzandı. Bu yaptığı aramızdaki mesafeyi azaltmıştı. Dudağımın iç kısmını ısırdım ve nefesimi tuttum. Ben uzak olmaya çalıştıkça düştüğüm duruma bak. Sertçe yutkunduğumda bakışları anında beni buldu.
"İyi misin?"
Sesi endişeli çıkmıştı. "İ-yiyim."
Tekrar çekmek için uğraşınca kemer aniden çıktı. Kendimi koltuğa yasladığım için eli hafifçe elbiseme değmek dışında herhangi bir temas olmamıştı. Yine de boğazım kupkuru olmuş avuçlarım su içinde kalmıştı. Kalbim bir kuş gibi çırpınıyordu. Kokusunu solumak sıcaklığını hissetmek içimde, varlığından haberdar olmadığım hislerin yeşermesine neden olmuştu Gözlerimi kırpıştırırken Evran Bey hızlıca geri çekildi.
"Afedersin."
Gülümsemeye çalıştım. "Önemli değil."
Titreyen ellerimle kapının kulpuna uzandım Kapıyı açınca sıcak hava tenime çarptı. "Yarın görüşmek üzere," deyip koşar adımlarla arabadan indim.
"Görüşürüz."
Kapıyı kapatıp apartmana doğru yürüdüm. Elimi kalbime bastırdım. Hâlâ deli gibi atıyordu. Kahretsin, kahretsin, kahretsin!
***
Evimin kapısı çaldığında duştan yeni çıkmıştım. Gelen kişinin yakın arkadaşım Berfu olduğunu bildiğim için bornozumla kapıyı açtım.
Elindeki şarap şişesini gösterirken "Hellöö," diye şakıdı.
Gözlerimden kalpler çıkarken uzanıp şarap şişesini aldım. "Buna ihtiyacım vardı."
Küt kesimli kahverengi saçlarını geriye doğru atarken göz kırptı. "Biliyorum tatlım, ses tonundan anlamıştım."
İçeri girmesi için yana çekildim. Berfu ile birinci sınıftan beri yakın arkadaştık. Bir elli yedi boyuyla ufak tefek seksi bir kızdı. Ben ne kadar kafayı derslerle bozmuş biriysem Berfu ise benim tam zıttımdı. Sadece dersi geçecek kadar çalışan, eğlenceyi seven biriydi.
"Sen içeri geç, üstümü değişip hemen geliyorum."
Odama geçip iç çamaşırlarımı giydikten sonra üstüme kısa beyaz şortumu ve askılı tişörtümü geçirdim. Islak saçlarımı kuruması için açık bırakıp mutfağa geçtim. Evim 1+1 küçük sevimli bir yerdi. Dolaptan şarap kadehlerini ve geçen gün aldığım çikolata paketlerini alıp içeri geçtim.
İçeri girerken "Geçirdiğim en kötü günlerden biri olabilir," dedim. Berfu telefonunu yana bırakıp bana döndü.
"Tahmin edeyim, Alp eziği yüzünden değil mi?"
Berfu Alp'i hiç sevmiyordu ve bunu belli etmekten de hiç çekinmiyordu.
"Alp'e böyle şeyler söyleme."
Berfu gözlerini devirip şarabı açıp bardaklara doldurdu.
"Ne? Yalan mı?"
Cevap vermedim. "Tartıştık yine. Ayrılmamız gerekiyor o da farkında ama kabullenmiyor."
Kadehime uzanıp büyük bir yudum aldım. Berfu da kadehini alırken "Neden hiç şaşırmadım?" dedi.
Olanları kısaca anlattım. "Gerçekten tam bir ezik Sühan. Senin onun sevmediğini bile bile senden ayrılamayacak kadar da aptal."
Kadehimdeki son yudumu da içtim. Hızlı gidiyordum ama ihtiyacım vardı ve şimdiden rahatlamıştım.
"Ne yapacağımı bilmiyorum."
Berfu omuz silkti. "Aman ayrıl gitsin. Bu kadar stresin içinde bir de onun çocuksu kaprisleriyle mi uğraşacaksın?"
Berfu'nun haksız olmasını çok isterdim ama haklıydı. Alp ile olan ilişkimiz arkadaşlıktan öteye gidemiyordu en azından benim için. Ama nasıl kabullendireceğimi bilmiyordum. Bunun için uğraşmam gerekiyordu eğer olmuyorsa görüşmeyi tamamen kesecektim. Bunu düşünmek kalbimi kırıyordu ama işin somu daha kötü bitebilirdi.
Berfu kolayla beni dürttü. "Boş ver onu da yeni tez hocandan bahset."
Onu hatırlamayınca saçma bir şekilde kalp atışlarımı hızlandı. İç çekerken Berfu'ya döndü.
"Adam çok yakışıklı be Berfu."
Kahverengi gözleri irileşti. "Hadi canım."
Başımla onayladım. "Bakışı, sesi, kokusu... Yürüyen cazibe. Hayatım boyunca böyle bir adam görmemiştim."
Berfu'nun yüzünde hınzır bir gülümseme oluştu.
"Gözlerin parlıyor resmen. Allah'ım sonunda duymak istediğim şeyler."
Şaraptan büyük bir yudum alırken şakacı bir tavırla ona vurdum.
"Duyacağın şeyler yaşanmayacak tatlım, adam tez hocam."
"Aman ne olacak sanki."
Bu gamsız tavrı karşısında güldüm. "Mert ile nasıl gidiyor?"
Yüzü asıldı. "İşler tahmin ettiğim gibi gitmiyor. Biliyorsun onunla ilişkiye başlarken ciddi bir şeyler olmasını ikimiz de istemiyorduk."
Başımla onayladım onu. Yaklaşık üç aydır görüşüyorlardı. Mert bankada çalışan çapkın bir adamdı. Tıpkı Berfu gibi...
"Ona aşık olmaya başlıyorum," diye sızlandı. Tahmin ettiğim için şaşırmamıştım.
"Peki ne yapmayı planlıyorsun?"
Sırtını kanepeye yasladı. "Hiçbir şey, aramızdaki ilişkiyi gittiği yere kadar devam ettireceğim. Sonrasına sonra bakarız."
Bu sözlerini üzerine gülmeye başladık. Berfu kadehini kaldırırken bu yıkık halimize içmeye devam ettik. "Ee, şu yakışıklı adamın sosyal medya hesabı falan yok mu?"
Dudaklarımı büktüm. "Bilmiyorum ki hiç bakmadım."
Yaramaz bir gülümsemeyle bana baktı. "Hadi bakalım."
Sarhoş olmaya başladığım için güldüm. "Oluur."
Masanın üstündeki telefonumu aldım. Bulanık bakan gözlerimle adını yazdım. Ortak arkadaşımız olduğu için hemen bulmuştum. Fakat profili gizliydi. Berfu profil resmine bakarken ıslık çaldı. "Gerçekten hoş duruyor."
Telefonu elinden alıp baktım. Yan profilden çekilmiş bir fotoğraftı. Takipçi ve takip edilen sayısı çok fazla değildi. On beş gönderisi vardı. Attığı fotoğrafları çok merak ediyordum. Sayfasını incelerken farkında olmadan istek atmıştım.
"İstek mi attın?"
"Ne mi yaptım?"
Berfu ekranı gösterdi. "Takip atmışsın işte."
Telefonu korkuyla elimden düşürdüm. "Siktir ya! Yanlışlıkla oldu."
Berfu kahkaha atarken telefonu yerden aldı. Ekrana bakınca kahkahaları arttı.
"Geri çek, geri çek," diye bağırdım.
O kadar çok gülüyordu ki konuşamıyordu. Kahkahalarının arasından "Çekemem," dedi.
"Neden?" diye bağırdım.
"Kabul etmiş, o da seni takip etmek istiyor."
Yüzümü ellerimle kapattım. "Rezillik," diye inledim.
Berfu kahkaha atmayı bırakıp fotoğrafları inceledi.
"Yalnız adam yakıyor, iyi yere kapak atmışsın."
"Kes sesini," diye bağırıp telefonu elime aldım.
Fotoğraflarına merakla bakmaya başladım Bir tanesinde üst tarafı çıplak bir şekilde havuzdan çıkmışken çekmişti. Kaslı vücuduna bakınca yanaklarım alev alev yandı. Sağlam bir fiziği vardı. Birkaç tane daha kendi fotoğrafı haricinde gittiği yerlerin resimlerini çekmişti.
"Salyalarını sil de adamın isteğini kabul et."
Korka korka isteğini kabul ettim. i********: profilimi cesurca kullandığım için sadece tanıdığım insanların isteklerini kabul ediyordum. Berfu uzanıp telefonumu aldı. Kadehleri masaya yerleştirip güzel bir ambiyans yarattıktan sonra elimi kadehe yerleştirdi.
"Dur şöyle."
Fotoğraf çekip kendini etiketledikten sonra paylaştı.
"Şimdi içmeye devam edebiliriz."
İçki yüzünden bütün sinirlerim yatışmıştı bu yüzden yaptığına tepki veremedim. Bu akşam olanları sabah düşünürdüm nasılsa.
*
Sabah uyandığımda hafif bir baş ağrısı dışında iyi hissediyordum. Dün Berfu ile konuşmak iyi gelmişti. Şu takipleşme olayını düşünmemeye çalışarak hazırlanmaya başladım. Bir iki tane daha hocamla takileşiyordum. Çok büyütmemek de fayda vardı. Saçlarımı açık bırakıp uçlarını maşa ile kıvırdım. Gözlerimi ortaya çıkaran makyajımı yaptıktan sonra kırmızı elbisemi giydim. Elbise kalın askılıydı, boyu dizlerimin biraz üstünde bitiyordu. Siyah topuklu sandaletlerimi giydikten sonra evden çıktım.
Gecikmemek için taksiye binmiştim. Telefona bakınca annemin aradığını gördüm. Ailem Amerika da yaşadığı için aramızda saat farkı vardı. Bu yüzden pek görüşemiyorduk. Eve dönünce onu ayaracağımı yazdım. Ben lise son sınıftayken babamın işleri için Amerika'ya taşınmaya karar vermişlerdi. Ablam ve erkek kardeşim bunu hevesle karşılaşmışlardı ama ben istememiştim. Kendi çizdiğim yolda yürümek istemiştim. Anlayışlı bir ailem olduğu için onay vermişlerdi. Hoş annem başta pek istemese de inatçı bir kız olduğumu biliyordu.
Taksi durunca ücreti ödeyip arabadan indim. Çizim çantamı omzuma takıp fakülteye doğru yürüdüm. Odasına yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyordu. Dizlerimdeki titremeyi görmezden gelip derin bir nefes aldım. Profesyonelliği bırakmayacaktım.
Odaya girdiğimde Evran Bey kapının yanındaki kitaplıktan kitap arıyordu.
"Merhaba."
Bana dönmeden "Hoş geldin," dedi.
Üstünde bugün siyah bir gömlek vardı. Kollarını yine katladığı için esmer teni göz kırpıyordu.
"Bir şey mi arıyorsunuz?"
Çizim çantamı masaya bırakırken ingilizce bir kitap adı söyledi. Yanına gidip kitabı aramaya başladım. Aramızda birkaç adımlık mesafe vardı. Ara ara bakışlarını üstümde hissetsem de ona bakmamaya çalıştım. Beraber rafları tararken nihayet rafın en üstünde gördüm kitabı. Yüzümde oluşan gülümseme ile "Buldum," derken uzanıp almaya çalıştım. Fakat parmak uçlarım zor değiyordu. Aniden bedenini hemen arkamda hissettim. Gözlerim irileşirken "Ben alırım," dedi. Nefesi saçlarıma çarptı, nefes alamadım.
Göğsü sırtıma dokununca teması karşısında yüzüm alev alev yandı, yutkunamadım. Elini uzatıp kitabı aldığı sırada yakınlığı karşısında adeta dizlerimin bağı çözülüyordu.
"Aldım."
Çenesi saçlarıma değerken yüzünü hafifçe eğdi. Yüzü resmen saçlarımın içindeydi! Gözlerimi kırpıştırırken kalbim güm güm atıyordu.
Derin bir nefes aldı içine. Kokumu içine çekmişti. Bunun hakkında ne düşüneceğimi bilmiyordum bile.
Sözleri ve yakınlığı sarsılmama neden olurken Evran geriye doğru gidip teması kesti. Buna rağmen birkaç saniye hareket edemedim. Bacaklarım sanki taş kesilmişti. Göğsüm körük gibi inip kalkıyordu. Bu adama kapılmamak gittikçe güçleşiyordu...