Evran Bey geri adım atıp bana kişisel alanımı geri verdiği için aklım başıma kısa sürede gelmişti. Birkaç saniye sabit durup nefes alışverişlerimi düzene soktum. Gözlerimi kırpıştırırken duruşumu dikleştirip ona yüzümü döndüm. Hiçbir şey demeden sabit bir yüz ifadesiyle yanından geçip sandalyeye oturdum. Az önce burada yaşananları düşünmeyecektim, bu odadan çıkana kadar en azından.
Evran Bey de sessizce deri koltuğuna yerleşip elindeki kitaba baktı. Ona bakmayı bırakarak çizim çantamı açtım. Çizimleri ona uzatınca başını kitaptan kaldırdı. Yüzündeki ifadesizlik sinirlerimi bozuluyordu. Ne düşündüğü hakkında en ufak fikir vermiyordu. Daha az önce saçlarımı koklamıştı ama şimdi ciddi ve sertti. Umarım ondan etkilendiğimi anlamamıştır. Dişlerimi kenetledim, adam benim tez hocamdı. Kısa süre sonra mezun olup gidecektim. Şu an en son istediğim şey uyduruk da olsa bir ilişkim varken bana yasak olan bir adamdan etkilenmekti. Buna izin veremezdim.
Sırtım dik, gözlerimde mesafeli bir bakışla önerilerini dinledim. Böylesi kesinlikle daha iyiydi. Birkaç noktanın üstünden dikkatle geçtikten sonra bana döndü.
"Son olarak gayet iyi gidiyorsun, bu şekilde devam edersen çok güzel işler ortaya çıkacak."
Teşekkür edeceğim sırada kapı çalındı. Ardından Evran Beyin istediği kahveler geldi. Adam kahveleri ikram ettikten sonra odada çıktı.
Kahve istediğime pişman olmuştum çünkü odasından bir an önce çıkmak istiyordum. Kahveden bir yudum aldım.
"Beğenmenize sevindim."
Ciddi bir ifadeyle cevap verdi. "Söylediğim noktaları düzenlemeye devam edersen daha güzel sonuçlar alacağız."
Yüzümde içten bir gülümseme oluştu. Bu ödeve çok emek vermiştim. Gerçekten güzel sonuçlar almak istiyordum. Ne olursa olsun Vural hoca yerine onunla çalışmaktan pişman değildim. Çünkü her şeye baştan başlasam da o adam yine beğenmezdi.
"Bu arada," Bakışlarım Evran Beye döndü. "Dinliyorum," deyince devam etti.
"Final notunu Vural Bey ile beraber vereceğiz."
Başımı aşağı yukarı doğru salladım. "Anladım."
İşim daha zor olacak gibiydi. "Son söz benim olacağı için endişelenmene gerek yok."
Bu sözleri içimi rahatlatmıştı. "Teşekkür ederim."
Kahvelerimizi içmeye devam ederken dakikalar önceki gerginliğimin azaldığını fark ettim. Ders ile ilgili konuşmak iyi gelmişti.
"Okulu bitirdikten sonra ki planların neler?"
Sorusu karşısında saçımı kulağımın arkasına iteledim ve daha birinci sınıfta planladığım hayallerimi anlattım.
"Başta bir şirkette çalışmak istiyorum. Çizimlerim ve projelerim geliştikçe kendi ofisimi açmak istiyorum."
Dolgun dudakları hafifçe kıvrıldı. "Hedeflerin büyük."
Hevesle başımı salladım. "Evet, işler istediğim gibi giderse."
Kesin bir dille "Gidecek," dediğinde şaşırdım. Bana bu kadar güvenmesi ve emin olması garip gelmişti.
Bu yüzden "Bundan nasıl bu kadar eminsiniz?" diye sormaktan kendimi alıkoyamadım.
Evran Bey masaya doğru eğildi. Gözleri samimiyetle parlıyordu. "Yetenekli, başarılı ve hırslısın. İstediğin her şeyi yapabilirsin. Kendine engel olma yeter."
Bu sözleri içimde varlığından haberdar olmadığım bir korkumu giderdiğinin, şaşkınlıkla farkında vardım. Amerika'ya gitmeyip burada kalarak büyük risk almıştım. Gecemi gündüzüme katarak başarmaya çalışmıştım. Esasında içimdeki korkunun nedeni bundan kaynaklanıyordu, annemin karşıma çıkıp ben sana demiştim lafını duymak istemiyordum. Bu yüzden benim hayatımda başarısızlığa yer yoktu. Sadece benimle gurur duymalarını istiyordum. Şimdi Evran Bey karşıma geçip sözlerini öyle büyük bir inançla söylemişti ki kendime olan güvenimi arttırmıştı. Minnetle gülümsedim.
"Umarım."
Ardından fincanı masanın üstüne koyup ayağa kalktım. "Ben artık gideyim."
Çizimlerimi toplarken Evran Bey sessizdi. Yakınında olduğum için heyecandan ellerim titriyordu. Bunu görmemesi için bedenimi kasıyordum. Hızlı hareketlerle eşyalarımı toplamaya devam ettim. Fakat acele ettiğim için masanın üstündeki çizim çantam yere düştü. Harika! Kaş yaparken göz çıkarmak diye buna deniyor olmalıydı.
Dikkatsizliğime söylenirken hızla eğildim. Evran Bey de benimle aynı anda eğildiği için birden bire yüz yüze gelmiştik. Gözlerim irileşti. Keskin yüz hatlarının erkeksi bir güzelliği vardı. Gözlerinin rengi sıcacık bir kahverengiydi, çikolatayı andırıyordu. Dudakları ise dolgun ve biçimliydi. Adamın yüzünde kötü olan hiçbir nokta yoktu. Evran Beyin bakışları da önce gözlerimde asılı kaldı. Ardından dudaklarıma doğru indi. Yakın olduğumuz için hızlanan soluklarına şahitlik edebiliyordum. Boğazım kururken aramızdaki elektrik adeta cızırdadı. Buna hemen son vermeliydim! Gözlerimi kırpıştırırken çantayı alıp hızla doğruldum. Boğazımı temizlerken Evran Bey de doğruldu.
"Hoşça kalın," dediğim sırada ayağa kalkıp yanıma geldi. Geriye doğru adım atmamak için kendimi tutarken tam karşımda durdu. Boyu uzun olduğu için ancak göğsüne geliyordum.
Elini uzattığı zaman kaşlarım havalandı. Açıkçası elini tutmak istemiyordum. Onunla herhangi bir yakınlaşmaya girmek doğru değildi. Tereddütümü fark etmiş olmalıydı ki hafifçe güldü.
"Korkma ısırmam."
Muzip ses tonuyla söylediği sözler ardından kızaran yanaklarımla başımı ona doğru kaldırdım.
Düşünceli bir ifadeyle konuşmaya başladım. "Sadece mesafeyi korumakta fayda var."
Az önce saçlarımı kokladın ve ben de bundan etkilendim! Konuşmasak da ikimiz da bu olanların farkındaydık.
Yine de elini boşta bırakmamak için uzanıp elini tuttum. İkimizin elleri de sıcacık ve birbiriyle uyumluydu. İçime dolan güven hissi ise çok yabancıydı. Daha önce hissetmediğim şeyleri hissettiriyordu. Büyük eliyle elimi kavrarken bana doğru bir adım attı.
"Bu senin içinde geçerli mi?"
Başımı yana doğru eğdim. "Bu ikimiz içinde geçerli."
Başını aşağı doğru eğdi. "Tabii."
Ardından elimi bırakıp geri çekildi. Ben de başımla selam verip odasından çıkmak için arkamı döndüm.
"Hoşça kal Sühan," diye seslendiğinde adımlarım kısa bir süreliğine sekteye uğradı. Ardından cevap vermeden odasından çıktım. Kapıyı kapatır kapatmaz sırtımı kapının yanındaki duvara yasladım. Derin bir nefes alırken elimle yüzümü serinletmeye çalışıyordum. Sadece yarım saat yanında durmuştum ama resmen aklımı başımdan gitmişti. Bana yaşattıkları ile nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Her şey çok yoğun ve karmaşıktı. Birkaç dakika orada durup sakinleştikten sonra binanın çıkışına doğru yürüdüm. Aklım Evran Bey ve yaptıklarıyla o kadar doluydu ki aniden karşıma çıkan Alp'i görünce ufak bir çığlık attım. Elimi kalbime yerleştirip sakinleştirmeye çalışırken "Ödümü patlattın!" diye soludum.
Sarı saçlarını dağıtırken "Üzgünüm, sürpriz yapmak istemiştim," dedi.
Elinde tuttuğu soğuk çayı bana uzattı. "Bir dahakine kapten gitmeme neden olmadan yaparsan daha mutlu olurum," diye geveledim.
Bu sözlerim üzerine gülmeye başladı. "Olur prenses, nasıl istersen."
Beraber yürümeye başladık. Alp ile olan ilişkimi bitirmem gerekiyordu ama onu daha fazla kırmadan nasıl yapacağım konusunda bir fikrim yoktu. Düşünecek fırsatım da olmamıştı. Sadece onu incitmek istemiyordum ama bize dair olan zayıf umutlarımı da yitirmiştim.
"Çok güzel olmuşsun."
Ufak bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim," dedim.
Çimenleri gösterdi. "Oturalım mı?"
"Olur," deyince gölge bir alana geçtik.
"Seni özledim." Aniden söylediği sözler üzerine bakışlarım onu buldu. Gözleri endişeli bakıyordu.
"Geçen gün seni üzmek ya da sıkmak istememiştim," diye sözlerine devam etti.
Soğuk çayın teneke kutusunu elimde çevirirken "Ben de biraz fazla yükseldim, üzgünüm," dedim.
"Hayır, üstüne fazla geldim."
Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Öyle büyük bir aşk vardı ki gözlerinde, ne diyeceğimi bilemiyordum. Aşkına karşılık veremezdim ki... Deniyordum ama olmuyordu, onu arkadaştan öte göremiyordum. Alp bunu ne zaman kabullenecekti? Gözlerimi yumdum.
"Alp ben-"
"Şimdi değil, şu an bir şey demeni istemiyorum."
Alp beni iyi tanıyordu, şu an ne diyeceğimi de biliyordu. Bu yüzden beni susturmuştu. Uzanıp elimi tuttu. Gözlerimi açıp üzgünce gözlerine baktım.
"Seni kaybetmek istemiyorum Sühan."
Gülümsemeye çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.
"Tezin nasıl gidiyor?"
Konunun değişmesini istediğim için ona ayak uydurdum. "Daha yorucu ama çok daha güzel olacağını düşünüyorum."
Kocaman bir gülümsemeyle "Buna sevindim," dedi.
"Sen nasılsın? Maçlar nasıl gidiyor?"
"Bazen iyi bazen daha az iyi."
Gülümseyince durup uzun uzun yüzüme baktı.
"Gülümsemeni seviyorum," deyip derin bir nefes aldı. "Sana dair her şeyi seviyorum."
Bakışlarımı kaçırdım, bu sözlerine nasıl karşılık vereceğimi bilmiyordum. Birkaç dakika daha oturduktan sonra saatime baktım.
"Eve gitmem lazım, ödevime devam etmem gerekiyor."
Başıyla onaylarken ayağa kalkıp elini uzattı. Elini tutup kalkınca öne doğru yalpaladım. Elini belime yerleştirip beni tuttu. Ufak bir kahkaha attım.
"Beni kurtardın," diye takıldım.
Yüzündeki sırıtmayla "Her zaman," dedi.
Elimi tutup yürümeye başkadı. "Araban tamirden gelmedi mi?"
Yüzümü astım. "İki gün sonra."
"Antrenmanım olmasaydı seni ben bırakırdım."
"Sorun değil taksi ya da otobüse binerim, evim yakın zaten."
Yürümeye başladığımız sırada tanıdık bir araç bakış açıma girdi. Evran Beyin arabasıydı. Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken araba bize doğru yaklaşıyordu. Elimi Alp'in elinden çekmek istedim. Bu isteğim çok baskındı ama yapmadım. Sevgilimin olduğunu görmesi daha iyi olacaktı. El ele yürürken Evran Bey hemen önümüzden geçti. Görmesem bile bakışlarını hissetmiştim. Tenim ürperirken başımı çevirip bizi geride bırakırken arabasına baktım. Huzursuz olmuştum ama böylesi daha iyiydi, İkimiz içinde...