bc

Bizim Mahalle

book_age18+
1.1K
FOLLOW
13.1K
READ
family
confident
sweet
bxg
mystery
campus
childhood crush
musclebear
like
intro-logo
Blurb

ඃEllerinin sıcaklığı avuçlarımı yakıp kavururken elmacık kemiklerimi ıslatan gözyaşlarım onun parmaklarıyla buluşmuştu. Gözyaşlarım kuruyana kadar silmiş, yüzümü avuçları arasına almış ve uzunca bana bakmıştı. "Ağlama Ahuşen, ben geri döneceğim. Hem o zaman çok büyük bir adam olup seninle evleneceğim. Beni bekleyecek misin?" Kafamı hunharca sallamış ve "Ölene kadar seni bekleyeceğim Emre. Peki sen... Sen beni bekleyecek misin?" diye sormuştum. O da kafasını olumlu yönde sallamış ve "Seni hep seveceğim Ahuşen..." diyerek alnıma ıslak bir öpücük bırakmıştı. ඃ

chap-preview
Free preview
1.Bölüm (Yıllar Sonra)
"Geliyor! Savcı geliyor." Çocukların hep bir ağızdan bağırmalarıyla pencereden dışarıya bakıp "Çocuklar, biraz sessiz olun bakayım!" diyerek onları sahte bir sinirle azarladım. Çocuklar benim sesimi duyduklarında yukarıya doğru bakıp "Ama öğretmenim..." diyerek mahcupça ellerini arkalarında birbirlerine bağladılar. Gülümseyip her birinin yüzüne bakarken mahalleye siyah bir araba girdi. Bu mahallede görmediğimiz türden bir araçtı, dışarıda bulunan herkesin dikkatini çekmişti. Yavaş yavaş asfaltta ilerleyen araba yan binada oturan Ayşe teyzelerin evinin önünde durduğunda mahalleli gibi benimde merakım iyice kabarmıştı. Daha iyi görebilmek için camdan aşağıya biraz daha sarkıp duran arabaya baktım. Arabanın sürücü koltuğu tarafındaki kapı açıldığında, içerisinden siyah renkte saçları olan ve üzerine siyah takım elbise giyinmiş genç bir adam dışarıya çıktı. Adamın hal ve hareketleri, uzun süredir görmediğim birisini anımsatırken önünde durduğu iki katlı eve boylu boyunca bakmaya başladı. Yan binada yaşayan komşumuz Ayşe teyze kapıyı açar açmaz genç adama sarıldı. Ağlamaklı sesiyle "Oğlum, canım çocuğum." derken gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başlamıştı. Ben ise hala meraklı gözlerle pencereden onları izliyordum ve bu genç adamın kim olduğunu anladığımda ne yapacağımı bilemeden kalakalmıştım. Bu sırada annem Gülden'de genç adamın yanına yaklaşıp elini omzuna atmış sevgiyle sıvazlıyordu. "Bana doğru bir dön bakayım." Annem genç adamı kendisine çevirip "Maşallah! Çokta yakışıklı, boylu poslu genç bir adam olmuşsun Emre oğlum." deyip omuzlarından tuttu ve sıkıca sarıldı. Emre adını duyunca pencere pervazına dayadığım dirseğim kaydı ve pervaza şiddetli bir şekilde çarptım. Acıyan dirseğimi tutup kendime çekmiş ovalarken çarpma sesi onlara da duyulmuş olacaktı ki olduğum yere doğru baktılar. Gözlerim Emre'nin tanıdık bakışlarını yakaladığında öylece baktım. Bakışlarım yerini özleme bırakırken hasretle yüzünü kısaca inceledim. Esmer teni ve yüzünde bıraktığı kirli sakalı, siyah renkli gözlerine çok yakışmıştı. Hatıralarımda kaldığı halinden oldukça kilo almış, sağlıklı bir görünüşe sahipti. "Ahuşen! Ne yapıyorsun orada? Buraya gelsene kızım." Annemin aniden bağırmasına karşılık elim ayağım birbirine dolanırken "Anneciğim, şuan Reyhan'ın ödevine yardım ediyorum." deyip Emre'ye baktım ve titreyen sesime hakim olamadan "Hoş geldin Emre ağabey." diyerek utangaç bir tavırla pencereden uzaklaştım. Perdeyi kapatıp koltuğa doğru yürüdüm ve kendimi serbest bırakıp rahatsızca oturdum. Uzun zaman sonra Emre'yi görmeyi beklemiyordum. Onun geri gelmeyeceğine kendimi o kadar çok inandırmıştımki bu karşılaşma benim için beklenmedik olmuştu. Karşılaştığımızda ya da konuşmak zorunda kaldığımızda nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bakışları tanıdık olan ama birbirine iki yabancı gibiydik. O fiziksel olarak tanıdığım Emre değil, bir başkasıydı sanki. Beni hatırladığına dair bir tepki ya da bakışla karşılaşmamıştım. Derin bir nefes alıp koltukta biraz doğrularak çenemi kaşıdım. "Acaba beni hatırladı mı?" "Kim hatırladı mı?" Yanıma yaklaşan kız kardeşim Reyhan'ın sesiyle yerimde irkildim. Hızlıca ayağa kalkıp tam karşısında durdum. Ellerim çenemde ne diyeceğimi düşünüp gözlerimi Reyhan'ın üçgen yüz hatlarında gezdirdim. Yutkunup ona bakmaktan kaçınarak "Bir öğrencim hakkında..." diyerek hızla Reyhan'a döndüm ve "Hem, sen ödev yapmıyor muydun? Bitirdin mi de burada geziyorsun?" diye kız kardeşimi bir elim belimde sahte sorguya çektim. Reyhan sorduğu soruyu unutarak dışarıya nefes verip "Molada mı vermeyelim ablacım?" dediğinde azarlayarak "İyi o zaman ben odama gidiyorum. Molan bittiğinde bana haber verirsin." deyip koşar adım odama yürüdüm. Odamın kapısını açtım ve içeriye girip arkamdan hızla kapıyı kapattım. Emre'nin odasını gösteren pencereye doğru yürüyüp ürkekçe perdeyi araladım. Gözlerim her zaman onun oturduğu balkondaki sandalyede duraksadığında onunla vedalaştığım zamanı düşünmeye başladım. 20 Kasım 2011 Ellerinin sıcaklığı avuçlarımı yakıp kavururken elmacık kemiklerimi ıslatan gözyaşlarım onun parmaklarıyla buluşmuştu. Gözyaşlarım kuruyana kadar silmiş, yüzümü avuçları arasına almış ve uzunca bana bakmıştı. "Ağlama Ahuşen, ben geri döneceğim. Hem o zaman çok büyük bir adam olup seninle evleneceğim. Beni bekleyecek misin?" Kafamı hunharca sallamış ve "Ölene kadar seni bekleyeceğim Emre. Peki sen... Sen beni bekleyecek misin?" diye sormuştum. O da kafasını olumlu yönde sallamış ve "Seni hep seveceğim Ahuşen..." diyerek alnıma ıslak bir öpücük bırakmıştı. Taksinin korna sesi birbirimize doyamadan duyulduğunda Emre benden uzaklaşıp kararsız kalarak taksiye yürümüştü. Sırtında asılı olan sırt çantasını çıkarmış taksinin arka koltuğuna koyup bana son defa bakmıştı. Kendisi de taksiye bindiğinde taksi hareketlenmiş ve mahalleden çıkıp gitmişti. Bana ise sadece taksinin arkasından bakıp özlem duymak kalmıştı. Dizlerimin gücü öyle bir kesilmişti ki dizlerim parçalanırcasına, sert bir şekilde yere düşmüş ağlamaya başlamıştım. 16 Mayıs 2025, Günümüz "Ahuşen! Sana diyorum kızım." Annem tam arkamda durup bana sesleniyordu. Ne zaman geldiğini fark etmemiştim. Hemen arkama dönüp "Anne, sen burada mıydın?" diye şaşkınca sormuştum. Annem kafasını sağa ve sola sallayıp dimağını vurarak "Kızım, bugün aklın nerede? Aklını toparla ve babana bu yemeği hemen götür bakalım." deyip elime sefer tasını tutuşturmuştu. Bir şey söylememe izin vermeyip odadan çıktı ve elimde sefer tasıyla beni baş başa bıraktı. Yüzümde ifadesizlik oluşurken derin bir nefes alıp dışarıya verdim. Aynanın karşısına geçip kıvırcık saçlarımı elimle gelişi güzel şekillendirdim ve kapıyı açıp odamdan çıktım. Tam merdivenden aşağı inecekken "Abla, gelirken aseton alır mısın?" diyen Reyhan'a baktım. Yüzümde beliren geçici öfkeyle Reyhan "Tamam abla ben kendim alırım." deyip ellerini teslim olur gibi yukarıya kaldırdı. Yüzümde bir gülümsemeyle merdivenden aşağıya indim. Evin dış kapısını açıp mahalleye çıktığımda Ayşe teyzelerin evine baktım. Açık pencerelerinden gülme sesleri geliyordu. Pencereye gülümseyerek baktığım sırada Emre'yi görmüştüm. Gülümseyen yüzü bana doğru bakmıyordu ama utanıp kafamı eğdim ve babamın yanına gitmek üzere adım attım. Hemen iki sokak ileride babamın saatçi dükkanı vardı. Babam saatleri tamir ederek, o saatin sahibinin kaybolan zamanı kadar güzel vakit geçireceğine inanıyordu. Ben ise yitip giden zamanın geri gelemeyeceğini biliyordum. Mutluluğumu geride kalan zamandan çekip alamazdım. Babamın dükkanının önüne geldiğimde içeriye neşeyle girip "Babacım öğle yemeğini getirdim." diyerek sevinçle seslendim. İçeriye baktığım sırada benimle aynı okulda öğretmen olan, arkadaşım Bade'nin abisi Murat'ı görmüştüm. Vücut yapısı son gördüğüm zamana göre biraz daha irileşmişti. Sporla çok haşır neşir olduğu anlaşılıyordu. Murat'a bakıp tebessüm ederek "Ah! Merhaba Murat, seni fark etmemiştim." deyip elimde tuttuğum sefer tasını boş masaya bıraktım. Murat'ta aynı şekilde bana tebessüm edip "Sorun yok hoca hanım. Öğretmenlik nasıl gidiyor?" diye sormuştu. Hemen karşısında duran sandalyeye oturup "Öğrencilerim beni çok seviyor, pek tabii ben de onları seviyorum." deyip babama döndüm. Gözlüklerini burnunun ucuna indirmiş bana bakıyordu. Hemen ayağa kalkıp babamın yanına gittim ve ona sarıldım. Avuç içiyle sırtıma hafifçe vurup "Murat oğlumu görünce beni unuttun ya güzel kızım." demişti sahte bir alınganlıkla. Dudaklarımı büzüp "Babacım senin için buraya geldim, nasıl unutabilirim ki?" demiş ve yanağından öpmüştüm. Babam gülümseyip benden ayrılırken tamir ettiği saatine yöneldi, ben de Murat'a bakıp "Senin polislik nasıl gidiyor?" diye sormuştum. Murat oturduğu sandalyede omuzlarını doğrultup "Yeni savcının tayinini bekliyoruz. Bu süreçte bir takım sıkıntılar var ama yarın bir gün halledilecek türden." deyip elinde tuttuğu çayından bir yudum aldı. Kafamı olumlu yönde sallarken "Yeni savcı kimmiş ki?" diye sorduğumda kapıdan "Merhaba." diyen bir erkek sesi geldi. Kapıya doğru baktığımda içeriye güneş vurmuş ve karşımda duran kişiyi görememiştim. O an bu kişi bana gizemli gelmişti. Film sahnelerinde gerçekleşen tesadüfler gibi heyecanlanmıştım. Gizemli kişi kapıdan ayrılıp içeriye girdiğinde görüşüm netleşmiş heyecanıma daha çok heyecan katmıştı. Kapıdan ayrılan Emre gizemi bozup babama doğru yaklaşıp eline uzandı ve öpmek için hareketlendi ama babam elini geri çekip ayağa kalktı ve gözlüğü burnunun ucuna alıp Emre'yi incelemeye başladı. Emre mahcup bir halde "Ömer amca, ben Emre. Tanımadın mı beni?" dediğinde babam şaşkınca dudaklarını araladı. Masanın etrafından dolaşıp Emre'nin yanına ulaştı ve omuzlarından tutup "Vay Emre oğluma bak sen! Gözlerindeki gülümsemeyi bilmesem Emre olduğuna inanmayacağım." deyip Emre'yi kendisine çekti ve sıkıca sarıldı. Emre'de babama aynı şekilde sarıldığında "Uzun zaman oldu amca." diye bir açıklama yapmıştı. Babam geri çekilip kafasını sallayıp iç çekerken Emre'nin gözleri beni buldu. Gözlerimi kırpıp bakışlarımı başka bir yöne çevirdim. Onun yüzüne neden bakamadığımı anlayamamıştım. Neden bu kadar utanıyordum ki? 14 Nisan 2005 "Ahuşen, beni bekle!" Peşimden koşan Emre'yi dinlememiş ve bakkala doğru koşmuştum. Bakkalın kapısından içeriye girer girmez masanın üzerinde duran çatapatlardan alıp Emre'ye dil çıkarttım. "Son çatapatı yine ben aldım." Emre, bakkal Rüstem amcaya ağlamaklı bakıp "Başka yok mu?" diye sormuştu. Bakkal Rüstem amca bana dönüp "Ahuşen kızım, bir tanesini Emre'yle paylaşabilirsin." diyerek elimde tuttuğum çatapata uzandı. Bakkal Rüstem amcanın yanından kaçıp Emre'nin yanına koştum ve elimdeki çatapatı onun yüzüne doğru patlattım. Dumanlar çıkarken elimde patlayan çatapat yere düştü ve patlamaya devam etti. Emre'nin elinden tutup bakkaldan koşarak çıktım. Babamın saatçi dükkanına yaklaştığımızda durup Emre'nin elini bıraktım ve nefes nefese onun yüzüne baktım. "Emre yüzün yaralanmış." Emre yüzüne parmaklarıyla dokunup "Çatapat yapmış olmalı." dediğinde "Çok acıyor mu?" diye sormuştum. O kafasını aşağı ve yukarıya doğru salladığında yüzüne doğru yaklaşıp öptüm ve hızlıca yanından koşarak babamın saatçi dükkanına girdim. 16 Mayıs 2025, Şimdiki zaman Anılarımdan sıyrılıp karşımdaki iki erkeğe baktım. Bakışlarını birbirlerine kenetlemişlerdi. Gözlerinde bir alışveriş sürerken göz kırpmadılar. Murat, Emre'ye yaklaşıp "Mahallemize hoş geldin kardeşim." deyip elini uzatmıştı. Emre, Murat'ı baştan aşağı süzüp "Hoş geldim de, ben burada doğdum ama seni tanıyamadım kardeşim." diye imalı bir şekilde konuşarak elini uzatıp Murat'ın uzatmış olduğu elini kavradı. İkisinin eli birbirlerininkini sıkarken "Ben Ahuşen'nin arkadaşı Murat Soykan." diye kendisini tanıtmıştı. Emre'nin bakışları bana döndüğünde gözlerimi ondan çekemedim. O, bakışımı ayırmadığım için gülümseyip tekrar Murat'a döndü ve elini geri çekip kollarını göğsünde birleştirdi. Alnına düşen saçını sağ eliyle düzeltip "Ben Emre, Ahuşen'nin abisi." deyip tekrar bana baktı. Bu bakışında bir ima sezmiştim ve kalbim heyecandan hızla atıyordu ama abisi demesine sinirlenmiştim. Ellerimi sabit tutamayıp göğsümde birleştirdim. Murat'ın bakışları da bana döndüğünde garip bir şeyin arasında kaldığımı hissettim. Hafif bir öksürük sonrası "Babacım sen yemeğini ye, benim birazdan dersim var ona yetişmeliyim." deyip kapıya yöneldim. Emre'nin tam yanından geçecekken babam "Bugün hafta sonu ama kızım." demişti kaşları havada. Tam Emre'nin yanında durmuştum. On dört yıl sonra onun yakınındaydım. Bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde beni incelediğini gördüm. Unuttuğu bir şeyi hatırlamaya çalışıyormuş gibiydi. Yutkunup arkamı dönmeden "Artık kurs veriyorum babacım. Akşam yemekte görüşürüz." deyip kapıya ulaştığımda Murat "Ben seni bırakayım." demiş ve yanıma gelmişti. Kafamı sallayıp hemen dükkanın önünden ayrılmıştım. Murat yanımda benimle yürürken o anda uydurduğum yalandan şimdi sıyrılmak için başka bir yalan daha düşünüyordum. "Telaşını anlayabiliyorum, sadece neden yalan söylemek zorunda kaldığını tam anlayamadım." Murat söylediği şeyle dikkatimi çektiğinde "Sadece oradan çıkmak istedim. Yalan söylediğim için özür dilerim." demiştim yüzüne bakmadan. Murat adımlarını durdurup geride kaldığında "Emre abin yüzünden mi?" diye sormuştu. Bende durup hızlıca arkamı döndüm ve "Kesinlikle onunla alakası yok." diye sinirle cevaplamıştım. Abi kelimesini duymak kalbimde sızıya neden oluyordu. Çocukken yaşadığımız, hissettiğimiz tüm o duygular bir sis perdesinde abi kelimesiyle dağılıp gidiyordu. Murat cevabımla gülümseyip "Gerçek cevabını göz ardı edip bu cevapla yetineceğim." diyerek yürümeye devam etti. Bende onu takip ettiğimde "Öğle yemeği yemediysen, bildiğim bir köfteci var." demiş ve bana bakmıştı. Kafamı olumlu yönde sallayıp "Şaşırtıcı derecede çok acıktım." dediğimde "Strestendir." deyip dalga geçmişti. ... Bölüm sonu

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.4K
bc

Sessiz Çığlık

read
10.0K
bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.2K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.2K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook