Araya yıllar girebilir ama dostluğumuz daim.....
Siyah trençkotunu hızla giydikten sonra çantasını alarak kapıya doğru yöneldi, o arada içeriye giren görevli: -Efendim sade kahvenizi getirdim.
--Kahveyi sen iç, işlerim var.
zaman
Feridun
-Ama efendim, siz istemiştiniz.
-Artık istemiyorum, yapmam gereken işlerim var Necati.
Ömer Bey odadan çıktıktan sonra. görevli Necati, kahveyi Ömer Bey'in koltuğuna oturarak; bu da delilerle uğraşarak iyice kafayı üşüttü, hatta üşütmeyi de geride bı- raktı. Kafayı tırlattı. Kahveyi içerken Necati rolden role giriyordu.
Sağ kolunu masanın üzerine koyarak başını da koluna devirip sanki bir hastayı dinler gibi mimikler ile önündeki boş sandalyeye bakıyordu. Ayak uçlarını ise yere ritim içinde vuruyordu ama bez ayakkabısı yüzünden tam ritmini yakalayamıyordu. Sonra kendi etrafında sandalyesinde 360 derece döndükten sonra nazikçe kahvesini alıp odada gezinmeye başladı. Koridordan gelen ayak seslerini işitince bir hışımla kahve fincanını tepsiye alarak odadan ayrıldı...
Ömer Bey ise otoparktaki arabasına binerek evine doğru yola koyuldu. O 28 yaşında genç bir psikiyatristti. Göre vine büyük bir aşkla bağlı olan Ömer Bey bu işin hakkını veren nadir insanlardandı. Ona gelen her hasta büyük bir ilerleme gösterir, normal sağlığına kavuşurdu.
Tüm şehir onun bu başarısını konuşurken, Ömer Bey ise kafasının içinde kurduğu ve gerçekleştirmek istediği şey ile yanıp tutuşuyordu. Ömer Bey, şehirdeki insanların tabiriyle Deliler Koğuşu'ndaki hastalar ile ilgilenmek istiyordu. Anlatılana göre orada daha önce tespit edilememiş birçok ileri düzey psikolojik sorunları olan hastalar vardı. Ömer Bey'de bu hastaları yakından incelemek, tedavilerine yardımcı olmak istiyordu. Her ne kadar dilekçe başvurusu yapsa da kabul edilmedi. Ama kafasına koy- muştu mutlaka Deliler Koğuşu'na girecekti.
Eve geldiğinde hemen kendine gece gibi zifiri karanlık ve bir o kadar da acı bir kahve yaparak internetten araştırma yapmaya başladı. Sitede yapılan yorumlardan an- laşıldığına göre, bazılarının ailesi bazı şikayetlerini dile getirmişti. Ömer Bey'de eğer bu ailelere ulaşabilirsem hastalar hakkında bilgi edinebilirim, diye düşündü. Bir kişinin uzun araştırmalar sonucunda sosyal medya hesabına ulaştı. Bu kişi emekli bir öğretmen olan Hakan Bey
idi.
Eşi Hacer Hanım da bu Deliler Koğuşu'nda idi.Ömer Bey, Hakan Bey'e bir görüşme talebinde bulundu. Bilgisayarın başında dönüş alıncaya kadar bekledi. Ha- kan Bey, 3 gün sonra Akrara kafesinde görüşelim mesajını gönderince, Ömer Bey büyük bir mutluluk yaşadı. Hemen eline bir kağıt alarak Hakan Bey'e soracağı so- ruları hazırlamaya başladı. Deliler Koğuşu ile ilgili öğrenmek istediği çok şey vardı. Bu koğuştaki hastalarda hiçbir ilerleme yoktu. gün geçtikçe kötüleşiyorlardı. Defalarca dilekçe yazsa da bu koğuşa girememişti. Hiç kimseyi kabul etmiyorlar, sanki özel bir şirket orayı yönetiyordu. Ama bu sefer kararlı idi, bu sorulara yanıt bulana kadar durmayacaktı.
İlk iş olarak Deliler Koğuşu'nun müdürü Salih Bey ile ilgili araştırma yapmaya başladı. Salih Bey'in sosyal medya hesaplarını her ne kadar arasa da bulamadı. Sanki hayalet idi.
Deliler Koğuşu bu kadar çok gündemde iken onunla ilgili herhangi bir haber veya bilgi nasıl olmaz diye Ömer Bey, site site gezip tekrar tekrar baktı ama Salih Bey resmen yoktu. B üniversitesinden hocası Alparslan Bey'i arayarak bir görüşme talep etti. Alparslan Bey de iki gün sonra müsait olduğunu kampüste bir ka- fede oturabileceklerini söyledi.
Ömer Bey, iki gün sonra hocası Alparslan Bey ile, üç gün sonra ise Hakan Bey ile görüşme ayarlaya bilmişti. Şu an tek yapması gereken beklemekti. Önce asistanı olan Namık Bey'i aradı randevu alan hastaların sayısını öğrendi. Şanslı mı şansız mı bilemiyordu ama bugün ve yarın için hastası yoktu. Yapacak bir şey yoktu bir yandan da heyecanla iki önemli buluşmayı bekliyordu.
Evde kendini sığdırabileceği bir yer bulamayarak kendini Deniz kıyısına attı. Denizin usulca dalgalanmaların izlerken bir yandan da kıyıdan taş alıp dalgalara doğru fırlatıyordu. Sanki daha bir hızla dalgalanmasını istiyordu. Güneş batmak için hazırlanırken, kızıllığını denizin üzerine bırakmaya başlamışken, denizi ve yansımasının izledikten sonra tekrar eve döndü. Hemen ellerini yıkadıktan sonra kendini mutfakta buldu. Yemek yapacaktı, çok da başarılı olmasa da hakkını yememek gerek bazı yemeklerde başarılı idi.
28 yaşında olmasına rağmen hala evlenmemişti.
O yüzden tüm işlerini kendisi yapıyordu. Bu akşam da mercimek çorbası yapacaktı. Önce malzemeleri hazırladı, sonra bir tencere alıp biraz yağ koyarak soğanları ince ince kıyıp pembeleşinceye kadar kavurdu. Soğan doğramakta oldukça başarılı idi. Hepsi aynı şekil ve boyutlarda idi. Sonra diğer malzemelerin koyarak kı- sık ateşte bırakarak salona geçti. Koltuğa uzandı, o an uykuya daldı. 30 dakika sonra uyandığında ocakta çorba olduğunu hatırlayarak, koşarak mutfağa gitti. Maalesef geç kalmıştı, o yarım saatlik uyku çorbanın dibine tutmasına neden olmuş. Ona pahalıya patlamıştı. Çorbayı döktükten sonra her zaman mutfakta B planı olan su- cuklu yumurtayı yaptı. Yemekten sonra odasına çekildi. Ama uyumak ne mümkün aklı bir arama motoru gibitakılı kalmıştı. Aklındaki sorular etrafa kül gibi savruluyordu. Buluşma gününe kadar bu ahval devam etti. Sonunda hocası Alparslan Bey ile buluşma günü gelmişti. B üniversitesinin kampüsüne giderek, hocası ile buluşacağı kafeye gitti. Hocası Alparslan Bey'de kısa süre içerisinde geldi.
-Hocam merhaba, öncelikle bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
-Merhaba Ömer. Seni dinliyorum
-Hocam hemen söze başlamak istiyorum. Şehirdeki
"Deliler Koğuşu"
-Ne olmuş oraya?
-Hocam ben bu koğuşu çok merak ediyorum. Defalarca dilekçe yazdım, ama hiçbiri de kabul görmedi. Ben bu- raya neden giremiyorum. Buradaki hastalara yardımcı olmak istiyorum.
Alparslan bir süre sakallarını avucunun içine alıp sıvaz- ladıktan sonra;
-Evlat gerçekçi olmak gerekirse, bende zamanında oraya girmek çok istedim. Ama nafile...
-Peki neden hocam?Evlat resmen şirket orası, amaçları ne bilmiyorum
ama orada normal olmayan şeyler var. Ne kadar uğraşsam da öğrenemedim.
-Hocam orada hastası olan Hakan Bey' e ulaştım. Yarın buluşacağız. Umarım bir şeyler öğrenebilirim.
-Bu güzel, iyi akıl etmişsin evlat. Bir sor bakalım, belki bir şeyler öğrene bilirsin.
-Hocam her ne olursa olsun orada ne olduğunu öğreneceğim. Ortada bir sır var ve mutlaka çözeceğim.
-Çayını soğutma evlat, buyur çaban hoşuma gitti. Umarım sonucu da güzel olur senin için.
-Inşallah hocam.
Alparslan Bey saatine baktıktan sonra;
-Evlat benim dersim var. Yine bu konuyu konuşalım geniş bir zamanda, kendine dikkat et.
-Sizde kendinize dikkat edin hocam, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
Hocasının yanından ayrılan Ömer Bey sabahı zor etti, bir an önce Hakan Bey ile buluşmak istiyordu. Sabah oldu- ğunda siyah trençkotu ve siyah eldivenleri ile bir Sherlock Holmes hissiyatı uyandıran Ömer Bey, Hakan Bey ile buluşmak için Akrara kafesine doğru yola çıktı.
Gittiğinde henüz Hakan Bey gelmemişti. Ömer Bey siyahtrençkotunu son derece beyefendi bir şekilde çıkartarak soldaki sandalyeye usulca bıraktı. Ardından eldivenle- rini de trençkotunun yanına bıraktı.
Usulca sandalyesini geri çekti ve oturdu, parmaklarını hafifçe yukarı kaldırarak, "Pardon Hakan Bey isminde misafirim gelecekti, geldi mi acaba?" Hayır cevabını alınca bir çay söyleyip kapıyı izlemeye başladı. Ayakları tıkır tıkır ses çıkartıyor, parmakları tek tek kütletiyordu. O sıra da Hakan Bey, içeri girdi garsona Ömer Bey is- minde birini arıyorum deyince, garsondan önce Ömer Bey az önceki tüm beyefendiliğini geride bırakarak benim diye ayağa kalkarak yanına doğru ilerledi. Kısa bir selamlaşmadan sonra masaya geçtiler. Hakan Bey; iri yarı, kalın kaşlarının altında kemik siyah gözlüklerinin altında mavi gözleri gökyüzü gibi aydınlık görünüyordu. Saçları hafif uzun, boynunun tam arka tarafındaki bir to- puz ile oldukça rahat görünüyordu.
-Hakan Bey, ben psikiyatrist Ömer Takoz. İnsanlarını değimi ile Deliler Koğuşu'nda sizin de eşiniz kalıyor.
Deliler Koğuşu, ile ilgili sizden bilgi almak istiyorum. Çünkü ne kadar çabalasam da orası hakkında bilgiye ula- şamadım.
Hakan Bey, önce biraz kendini sandalyeye hafifçe yasladıktan sonra;-Aslında çok fazla bilgim yok. Çünkü Esra benim eski eşim. Tek bildiğim Esra büyük bir iş kadını idi. Çok zeki biri idi, resmen bir milyarderdi. Nasıl oldu da bu hallere düştü bilmiyorum. Onu görmek için birkaç kez gittim ama eski eşi olduğumu söyledikten sonra talebimi geri çevirdiler.
Anlıyorum Hakan Bey, peki orada kalan başka bir hastanın yakını tanıyor musunuz?
O sıra Ömer Bey'in az önce sipariş ettiği çay geldi. Ha- kan Bey'de kendine bir çay söyledikten sonra, Ömer Bey:
-Bir kişi daha var annesi orada kalıyor. Daha önce bir kez görüştük, numarasını alnuştım size vereyim. Onunla da konuşun, belki o sizin bu sorularınızı aydınlatabilir.
-Teşekkür ederim Hakan Bey, görüşme talebimi kabul edip buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.
-Ben teşekkür ederim Ömer Bey.
Ömer Bey, numarayı aldıktan sonra gözünü numaradan ayıramadı. Bir an önce iletişime geçmek istiyordu, bu yüzden çayını içtikten sonra Hakan Bey, ile vedalaştık- tan sonra kafeden dışarı çıktı. Numarayı aradı. Telefona cevap veren kişi bu akşam görüşebileceklerini söyledi.
Ömer Bey, Hakan Bey'den pek fazla bilgi alamamıştı ama bu kişiden bilgi alabileceğinden emindi. Arabayabiner binmez hemen not defterini çıkardı. Deliler Ko- ğuşu diye bir başlık attı. Sonra alt başlık olarak hakan Bey'in eski eşi Esra Hanım, milyarder diyerek not düştü. Not defterine tarih attıktan hemen sonra akşam görüş- mek üzere sözleştiği kişinin söylediği kahvehaneye doğru yola çıktı.
Henüz buluşmaya saatler vardı ama Ömer Bey heye- canla buluşmaya erken gitti. Kahvehaneye gittiğinde si- gara kokusu etrafi sarmış dalga dalga bulut oluştur- muştu. Herkes bir alemde idi, içerisi aşırı derecede gü- rültülü idi ama kimse bunu umursamıyordu. Yaklaşık olarak 30 kişi duvarda 1 olan televizyonun önüne dizil- miş derbi maçı izliyordu. Arkada belli ki kulakları iyi işitmeyen üç amca sohbet ediyor, adeta kavga eder gibi bağıra çağıra sohbet ediyorlardı. Köşede 5 genç oturmuş ellerinde telefondan gözlerini ayırmadan Ronaldo, Messi ve Neymar' a övgüler düzüyorlardı. Ömer Bey' de boş bulduğu bir sandalyeyi çekip oturdu. Etrafı yabancı gözlerle süzerken Kahveci Nihat hoş geldin kardeş çay alır mısın? Evet teşekkürler bir çay alıyım. Kahveci çayı kapıp geldi, seni buralarda ilk kez görüyorum. Ben psi- kiyatrist Ömer Takoz, buraya Deliler Koğuşu'nda annesi kalmakta olan biri ile görüşmeye geldim.
-Aaaa Ömer Bey, o kişi benim. Erken gelmişsiniz.
-Evet bir an önce gelip konuşmak istedim. İsminiz ne idiİsmim Nihat, kahveci Nihat
-Nihat Bey, öğrendiğime göre anneniz Deliler Ko- ğuşu'nda tedavi görüyor, ben bilgi almak için geldim.
-Ömer Bey, ne tedavisi? Onların tedavi ettiği falan yok. Annem gayet sağlıklı biri idi, bir gün aniden rahatsız- landı ve hastaneden oraya sevk edildi. Sözde hemen te- davi görüp çıkacaktı ama bir türlü bu tedavi süreci ta- mamlanmadı. Benim annem milyonluk kadındı, gördü- ğün gibi onun o kadar parası olmasına rağmen ben kul- lanamıyorum. Burada kahve işleterek hayatta kalmaya çalışıyorum.
-Yani annenizin yüklü miktarda parası vardı?
Evet Ömer Bey, annem oldukça zengin biriydi.
-Peki Nihat Bey, orada kalanların ailelerinden tanıdığı- nız biri var mı? Başka kimden bilgi alabilirim?
-Oranın temizlikçisi ile tanışmıştım, adamı aniden iş- ten çıkartmışlar. O gün buraya getirdim adamcağızı burada yemek yedik sohbet ettik. Numarası şurada bir yer- lerde olacaktı. Bir ara sor bakalım.
-Tamam Nihat Bey, siz numarayı verin ben kalkayım. Bu benim kartım bir sorun olduğunda bana ulaşabilirsinizTeşekkür ederim Ömer Bey, ayaklarınıza sağlık. Al- lah yolunuzu rast getirsin inşallah.
-Allah razı olsun Nihat Bey, görüşmek üzere iyi ak- şamlar.
Ömer Bey, kahvehaneden çıkar çıkmaz temizlikçiyi aradı. Ama maalesef telefona cevap vermedi. Ömer Bey, arabaya binip eve doğru yola çıktığında az önce aradığı kişi dönüş yaptı. Ömer Bey, konuşmak istediği söyle- yince temizlik görevlisi evinin adresini verdi. Ömer Bey, u dönüşü yaparak temizlik görevlisinin evine doğru yola koyuldu. 45 dakikalık yol sonucunda temizlik görevlisinin evine vardı. Bir katlı müstakil bir evdi. Camlarının önünde yoğurt helkelerinin içinde çiçekler vardı. Etrafı izleyerek ilerlerken bir Sivas kangalı Ömer Bey' e doğru koşarak gelmeye başladı. İçeriden köpeğin sesini duyan temizlikçi hemen dışarı çıkıp Şilok oğlum buraya gel di- yerek köpeğini yanına çağırdı. Ömer Bey. derin bir nefes aldıktan sonra eve doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Eve girdiğinde kestane kokusu onu karşıladı. Soba- nın üzerinde kestaneler usulca dans ediyor, çaydanlık dertlerini hafif hafif salıyordu. İki, ortada soba ve küçük bir masa vardı. Ömer Bey sobanın yanına giderek ellerini üzerine doğru uzatarak ısıtmaya başladı. Temizlikçi de sobaya birkaç odun bıraktıktan sonra, "Hoş geldiniz, ismim Süleyman."Merhaba Süleyman Bey, benim ismim de Ömer. Psi. kiyatristim. Siz Deliler Koğuşu'nda temizlik görevlisi olarak çalışıyor muşsunuz. Ben Deliler Koğuşu'ndaki hastalara yardımcı olmak, tedavilerine katkı sağlamak istiyorum. Fakat ne yapsam da bir türlü oraya kabul edilmedim. İçeride neler oluyor, neden bir psikiyatrist dahi içeri giremiyor. Tüm bu sorular kafamı kurcalıyor.
Süleyman Bey, istifini bozmadan eline tabağı alarak, "Şu yanındaki maşayı uzat hele" diyerek maşayı aldıktan sonra kestaneleri tabağa aldı. Sonra 2 çay bardağı alıp geldi.
-Buyurun oturun Ömer Bey, ben çayları koyayım.
-Süleyman Bey, peki sorularıma cevap verecek misiniz?
Ömer Bey, ben orada 6 yıl boyunca çalıştım. Öyle bir yer ki müdüründen temizlikçisine herkes deli. Oraya girip de akıllı çıkan sanırım yoktur.
-Nasıl yani?
-Ben senden büyüğüm evlat beni dinle, orada çok garip şeyler dönüyor. Oraya nerde zengin milyarder insan var oraya topluyorlar. Bir ilaç verip dengesini bozuyorlar sonra o kişi kendini orada buluyor. Oraya giren bir daha çıkamıyor evlat.
-Daha açık konuşabilir misiniz?Evlat anla işte, zengin insanların miraslarını kendi üzerlerine geçiriyorlar. Orada öyle oyunlar dönüyor ki ben 6 yılda anlayamadım. Şimdi sana hemen nasıl anlatayım. Evlat öyle bir müdür var ki oranın başında, ondan habersiz kuş uçamaz.
-Peki ben nasıl gireceğim oraya Süleyman Bey?
Evlat dediğim gibi oraya girmen çok zor ama imkânsız değil. Aklımda bir plan var eğer yaparım der isen sana yardımcı olurum.
-Ben ne olursa razıyım, Süleyman Bey yeter ki içeriye gireyim.
-Peki o zaman dinle beni...
Ömer Bey, Süleyman Bey ile konuştuktan sonra eve doğru yola koyuldu. Oldukça düşünceli idi eve geldiğine pahalı sigarasını çıkarıp yaktı, derin bir iç çekişle içine çekti. İliklerine denk işlemiş gibi görünüyordu, kafasını yıldızlara doğru kaldırıp bir süre süzdü. Adeta tek tek sayarcasına bakıyordu. Sonra sigarasının külleri trençkotunun üzerine dökülünce hızlı bir refleksle üfleyip sa- vurdu. Kül savuran sigarasını ayağının altına alarak, ezdikten sonra eve girdi. Hemen acı bir kahve yaptıktan sonra yatak odasında bulunan küçük beyaz tahtasını sa- lona getirdi. Hakan Bey'in eski eşi Esra zengin, Nihat Bey'in annesi zengin, Süleyman Bey'e göre oradaki herkes zengin. Süleyman Bey, gerçekten de haklı olabilirmi, tüm dedikleri doğru olabilir mi diye düşünürken he men bir sigara daha yaktı. Uzun süre boş boş tahtayı iz ledi, Süleyman Bey'in fikri mantıklı bence bunu hayata letirmek gerek diyerek koltuğa oturarak sigarayı uzun uzun içine çekip hafifçe üfledi.
Sonra kendini yatağına bıraktı, yorucu günün ardından artık uyumak istiyordu. Deliksiz bir uykuya daldı Sabah olduğunda hastaneye gitti, bugün birçok hastası görünü- yordu. Hastaları tek tek dinlendikten çok hastane müdü rüne giderek istifasını verdi. Hastane müdürü bu anı ge. len istifa karşısında oldukça şaşkındı. Ömer Bey gibi ba- şarılı bir psikiyatristi kaybetmek istemiyordu. Uzun uzun ikna etmek için dil dökse de Ömer Bey kararlı idi. Kim bilir belki de Süleyman Bey'in planını hayata geçirmeye başlamıştı. Odasındaki kendisine ait eşyaları alıp tam çıkarken Necati kahve getirdi.
Son bir kez kahvemi için Ömer Bey, dedi. Ömer Bey, kahveyi alarak masasına bıraktı, Necati'nin bileğinden tutarak sandalyesine oturttu. Necati, Ömer Bey siz ne ya- pıyor dese de, "Hadi iç Necati."
-Efendim anlamadım.
-Neden Necati ben çıktıktan sonra bu koltuğa hep böyle oturup kahve içiyordun, şimdi yanımda da iç işte.
Necati, istemsizce geri geri adım atarak, "Ama Ömer Bey."
_Hadi ama keyfine bak ben gidiyorum, kendine dikkat el.
Ömer Bey, masaya hazırladığı kutuları alarak odadan ayrıldı. Eşyalarını otoparktaki arabasına yerleştirdi.
Sanırım evet gerçekten artık özgürüm diye düşündü, sonra arabasına binerek evine gitti. Eve gittiğinde ken- dini çok daha rahat hissediyordu. Artık her şeyi düşün- mek zorunda değildi, artık yeni planı için yeni bir kişi olacaktı. O yeni yarattığı kişi öyle biri olacaktı ki hiç kimseyi ve hiçbir şeyi önemsemek ve düşünmek zorunda değildi. Onun rahatlığı ile uyudu. Sabah kalktığında farklı marketlerden eve kendine 2 yıl yetecek kadar yi- yecek aldı. Evet yanlış duymadınız tam iki yıl boyunca bir daha evden çıkmayacaktı. O yeni kişiyi iki yılda oluş- turacaktı, sonrası ise büyük bir derbi olacaktı.
İlk günler oldukça sıkıcı geçiyordu, yıllardır tüm günü işte geçiyordu. Şimdi birden eve çekilmek, onu hemen usandırmıştı. Günler oldukça ağır geçiyordu. Eve ken- dini kapatalı 2 hafta olmuştu. Arkadaşları arıyor cevap vermiyor, eve gelenlere kapıyı açmıyordu. Yetimhanede büyüdüğü için onu merak edecek ailesi yoktu, arkadaş- ları ise artık ona ulaşamıyordu. Bu süreçte sürekli oku- yor kendini geliştiriyor idi. Yıllardır yapmak isteyip de ne yapamadı ise onu yapıyordu. Eskiden fanatik Beşiktaşlıydı. Yıllardır koşturmacadan maçları takip edememişti, şimdi seri seri izlemeye başlamıştı. Kendi kendine kahvesini yudumluyordu. Bir yandan da canlı maç heyecanı yaşıyor muşcasına seviniyordu. Futbolu, Harry Potter ve Kurtlar Vadisi Pusu serileri takip etti. Ne yapmak istiyorsa yapıyordu, fazla düşünmek gerçekten cehennem de yaşamak gibi imiş be Ömer diyordu. Günler haftalar hızla geçiyor, artık evde gerçekten sıkılmaya başlamıştı. Yavaş yavaş balkona çıkıp sigara içip etrafı gözlemliyor, ardından bahçeye oradan da mahalleyi gezmeler başladı. Baktı sürekli daha da uzağa gidiyor bu iş, kontrol etme- liyim diye kendini disiplin etmeye başladı. Tıpkı ev ha- nımları gibi dip köşe temizlik yapmaya da başlamıştı. Sabahtan başlıyor bu temizlik bazen gece yarılarına ka- dar devam ediyordu. Kendini temizliğe vermişti ki bir süre sonra bundan da sıkıldı. Ne yapsa bıkkınlık geliyor, ondan uzaklaşıyordu. Günler ağır ağır geçiyor derken so- nunda bir yıl oldu. Artık arkadaşları kapıya gelip saat- lerce kapıya vuruyor ona rağmen Ömer Bey kapıyı aç- myordu. Okuyacak kitabı kalmamıştı, o yüzden her bi- rini tekrar tekrar okuyordu. Yemek yapma kabiliyeti de iyiden iyiye gelişmişti. Bazen kendini resim yaparken buluyor bazen ise eline kumandayı alıp şarkı söylerken buluyordu. Resmen yeni bir kişi oluşturmak isterken o kendini bulmuştu. Ve yeni kişiden oldukça memnundu tek sıkıntı sigarası bitmek üzere idi. Demek ki stok yaparken hesaplamada bir hata yaptım diye kendi kendine gülüyordu. Sonra istifīni bozmadan neyse sigarayı da bırakırız diye mırıldanıyordu. Sonra kendine yeni birözellik daha kattı, günlük yazmaya başladı. Yaşadığı her bir günü yazıyordu. Artık evde ne yaşayabilir ise...
Yorucu günlerin ardından iki yıl doldu. Arkadaşları en sonunda kapıyı kırıp içeri girdi. Gördükleri karşısında oldukça şaşkındılar. Çünkü Ömer Bey, öyle bir role bü- rünmüştü ki onu görenler kafayı bozmuş Ömer diyorlardı. Ömer Bey, kendine yaklaşan meslektaşı olan Yasin Bey'in de eline muhtemelen yıllarca gitmeyecek olan bir saat portresi çizdi. Yasin Bey'in canı yanınca hızla kendini geriye attı, ne yapmak istiyorsan onu yap deli, gidip kuduz aşısı veya da tetanos aşısı olmalıyım diyerek evden ayrıldı. Ömer Bey ise içten içe gülüyordu, sanki yıllardır yapmak isteyip de yapamadığı bir şeyi yapmıştı. Bu yüzden daha bir cüretkar bir şekilde kendini tutmaya çalışan görevlilerden de bir ısırık alarak kapıya doğru yöneldi. O sıra hocası Alparslan Bey geldi.
Alparslan Bey;
Herkes dışarı çıksın ben yalnız konuşmak istiyorum.
Ama hocam oldukça hırçın.
Size çıkın dedim.
Alparslan Bey ve Ömer Bey baş başa kalınca Ömer Bey hiçbir şey yokmuş gibi buyurun hocam şöyle oturun dedi. Sonra kapıyı arkadan kilitleyerek geldi.
-Evlat ne yapmaya çalışıyorsun sen?-Hocam benim Deliler Koğuşu'na girmem gerekiyor, orada neler oluyor öğrenmem gerekiyor. Bir psikiyatrist olarak madem giremedim o zaman hasta olarak girerim.
-Ama evlat bunun için bu kadar şey yapmaya değer miydi?
-Değerdi hocam, emin olun değer. Orada büyük bir suç işleniyor ve ben bu suça son vermek istiyorum. Beni sanki bir mıknatıs var oraya çekiyor, neden bilmiyorum ama kalbim bile oraya girmeme onay veriyor. Sizden tek istediğim şey benim Deliler Koğuşu'na sevk edilmem için bir dilekçe yazmanız.
-Peki evlat, öyle olsun. Ama kendine çok dikkat et, sen oraya girince korkarım seni ziyarette gelemeyeceğim. Sana senden başka yardım edebilecek kimse olmayacak orada, o yüzden sen sana sahip çık evlat.
Alparslan Bey;
-Kapıyı açtıktan sonra hastayı alalım, ben Deliler Koğuşu için bir şevk dilekçesi yazacağım.
Ömer Bey, öyle bir role girmişti ki ödülü hak ediyordu. Yaklaşık 20 dakika sonra Alparslan Bey, sevkin onaylandığını söyledi. Ömer Bey'i arabaya bindirerek Deliler Koğuşu'na götürdüler. Tabii ki Alparslan Bey ve diğer- leri içeriye alınmadı. İçeriden birkaç görevli gelerek Ömer Bey'i aldılar. Biri iri yarı, kel ve sinirli bir çehreyesahipti, o Ömer Bey'in sol koluna girmişti. Diğeri ise orta boylu, göbeği dışına taşmış, güleç bir yüze sahipti, Ömer Bey'in sağ kolundan tutmuş Ömer Bey'e sırıtı- yordu. Ömer Bey, bu sırıtmaya elbette küçük bir ısırık ile karşılık verdi. Ömer Bey'i tam tokatlayacaktı ki De- liler Koğuşunun müdürü Salih Bey geldi.
-Hangi semptomlar var bu delide, salona götürün Nedim baksın bir.
Salih Bey, orta boylu kel, göbekli, kaş ve kirpikleri or- man gibi birbirine girmiş, çirkin bir adamdı. Görünüşü oldukça iğrendiriyordu. Elini kemerinden tutarak mal varlığı nasılmış dedi.
Oradan bir görevli;
Ismi Ömer, Ömer Takoz O çok ünlü bir psikiyatrist. Son iki yılda ortalıktan kaybolmuştu, son hali işte bu. El- bette zengin biri patron.
Peki, peki tamam, bunu 1. koğuşa koyun.
-Peki patron
Ömer Bey, Nedim isimli biri tarafından muayenene edil- dikten sonra 1. koğuşa götürüldü. Bir psikiyatrist olarak Nedim Bey'i alt etmişti. Hal ve hareketleri ile Nedim Bey şaşırmış tam bir teşhis koyamamıştı. Ömer Bey artık Deliler Koğuşu l'in yeni hastası idi. Ömer Bey, koğuşa girdiğinde yaklaşık olarak 15 kişi vardı. Her biriranzasında bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Kimi parmakları ile oynuyor, kimi tavanı gözünü ayırmadan izliyor, kimi aniden bağırıyordu...
Her biri ilginç davranışlar sergiliyordu. Nedim Bey, cam kenarındaki ranza senin burada yat, dedikten sonra ka- pıyı kapatıp gitti. Ömer Bey, artık resmen Deliler Ko- ğuşu'nda idi. Etrafı şöyle bir süzdükten sonra, kendisine dikkatlice bakan hastanın yanına giderek:
-Merhaba benim adım Ömer, senin ismin ne?
-Sanane ismimi ben sana adını sordum mu, ben sana adımı niye söyleyeyim? Ben ismimin Tarık olduğunu niye söyleyeyim sana...
Tamam tamam isminin Tarık olduğunu bana söyleme,
sakin ol. Ömer Bey, Tarık Bey'in bu tepkisi karşısında konuyu uzatmadan uzaklaştı. Tam ranzasına geçecek zaman elinde bir kutuyu açıp açıp kapatan birini gördü.
Yanına giderek;
-Benim ismim Ömer senin ismin ne?
Benim ismim Sadi, sen de ilaç sever misin?
-llaç mı?
_Evet burada ilaçları herkes çok sever, sende ilaç sev sende ilaç sev. Bak bunların hepsi ilaç, ama sana ver- mem onlar benim.
İlaçları neden bu kadar seviyorsun Sadi, neden bura- daki herkes seviyor dedin? İlaçlar seni tedavi mi ediyor?
İlaçları beni tedavi etmesi için almıyorum. çünkü bende tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık yok. Çev- remdeki herkes deli olduğu için ilaç onlara uyum sağla- mama yardımcı oluyor. İşte ilaçları bu yüzden alıyorum.
-Hmm anladım Sadi, sadece uyum sağlamak için içi- yorsun yani? Peki diğerleri neden bu kadar çok seviyor?
Onlarda delilere uyuın sağlamak için içiyor.
Peki herkes hasta değil de diğer delilere uyum sağla- mak istiyorsa deliler kim?
-Herkes deli sorma bana sorma ben ilaçlarımı sayaca- ğım.
Ömer Bey, Sadi ile konuştuktan sonra ranzasına geçerek uzandı. Sadi'nin söyledikleri belli ki kafasında derin bir yer edinmişti. Oldukça düşünceli görünüyordu, günün yorgunluğu ile uykuya daldı. Çok geçmeden bir gürültü ile uyandı, içeriye bir görevli girmiş herkese şeker dağı- ur gibi ilaç dağıtıyordu. Ömer Bey, uykulu gözlerle olan- ları izliyordu. İnsanlar nasıl olurda ilaç için bu şekilde birbirleri ile yarışırlar, bunlara nasıl bir yol açmışlar kihepsi bu yoldan bir adım sapmadan gidiyorlardı. Uzun boylu cılız oldukça çirkin adam herkese ilacını verdikten sonra, Ömer Bey'in yanına gelerek ona da 5 tane ilaç verdi. Şimdi bunların hepsini yemeğini yedikten sonra al, dedikten sonra gitti. Ömer Bey, görevliler gittikten hemen sonra ilaçları kontrol etti. Bir tanesi uyku ilacı idi, diğer ise sakinleştirici idi. Diğer üç ilacı ise bilmiyordu. piyasada kullanılan bir ilaç değildi. Ömer Bey, ilaçlar- dan kafasını kaldırıp baktığında herkes yemeği bile bek- lemeden ilaçları içmişti. Aralarında bir tek Sadi içme- mişti, o da yine ilaç kutusuna koymuştu. Ömer Bey ilaç- ları alıp yanındaki çekmecenin üzerinde bulunan barda- ğın içine koydu, üzerine de su döktü. Böylece aylarca uygulayacağı ilaçları yok etme yolunu bulmuş oldu.
Hiç kimse birbiri ile konuşmuyordu, sanki herkes farklı bir dil kullanıyordu. Günler yavaş yavaş ilerlerken Ömer Bey, araştırmalarına devam ediyordu. Hastaların burada nasıl zaman geçirdiğini anlamıyordu. Onlar için hiçbir rehabilitasyon uygulaması yoktu. Sadece uzun sıska ve çirkin adam ilaç verip gidiyordu. Ömer Bey, gizli bir günlük tutmaya başlamıştı, herkes uyuduktan sonra o her gün olan biteni o deftere aktarıyordu. Ama defteri yaka- latma sorununu göz önüne getirerek kendine özel bir me- totla şifreli bir şekilde yazıyordu. Böylece günlük olurda ortaya çıkarsa hiç kimse bir şey anlamayacaktı. K
afasına taktığı tek şey Sadi Bey di herkes ilaç alıyor ve aynı semptomları gösteriyordu. O ise ilaçları almadığı haldehepsi bu yoldan bir adım sapmadan gidiyorlardı. Uzun boylu cılız oldukça çirkin adam herkese ilacını verdikten sonra, Ömer Bey'in yanına gelerek ona da 5 tane ilaç verdi. Şimdi bunların hepsini yemeğini yedikten sonra al, dedikten sonra gitti. Ömer Bey, görevliler gittikten hemen sonra ilaçları kontrol etti. Bir tanesi uyku ilacı idi, diğer ise sakinleştirici idi. Diğer üç ilacı ise bilmiyordu. piyasada kullanılan bir ilaç değildi.
Ömer Bey, ilaçlardan kafasını kaldırıp baktığında herkes yemeği bile beklemeden ilaçları içmişti. Aralarında bir tek Sadi içmemişti, o da yine ilaç kutusuna koymuştu. Ömer Bey ilaç- ları alıp yanındaki çekmecenin üzerinde bulunan barda- ğın içine koydu, üzerine de su döktü. Böylece aylarca uygulayacağı ilaçları yok etme yolunu bulmuş oldu.
Hiç kimse birbiri ile konuşmuyordu, sanki herkes farklı bir dil kullanıyordu. Günler yavaş yavaş ilerlerken Ömer Bey, araştırmalarına devam ediyordu. Hastaların burada nasıl zaman geçirdiğini anlamıyordu. Onlar için hiçbir rehabilitasyon uygulaması yoktu. Sadece uzun sıska ve çirkin adam ilaç verip gidiyordu. Ömer Bey, gizli bir günlük tutmaya başlamıştı, herkes uyuduktan sonra o her gün olan biteni o deftere aktarıyordu. Ama defteri yaka- latma sorununu göz önüne getirerek kendine özel bir me- totla şifreli bir şekilde yazıyordu. Böylece günlük olurda ortaya çıkarsa hiç kimse bir şey anlamayacaktı. Kafasına taktığı tek şey Sadi Bey di herkes ilaç alıyor ve aynı semptomları gösteriyordu. O ise ilaçları almadığı haldediğerleri ile aynı semptomları gösteriyordu.
Bunun sebebini öğrenmelisin Ömer, öğrenmelisin diyerek kendi kendine mırıldamıyordu. Gece olduğunda cam kenarında yatan Cemil Bey aniden bağırıp çağırmaya başladı. Sesini duyan görevliler onu tekerlekli sandalyeye oturtarak götürdüler. İlginç olan Ömer Bey haricinde hiç kimse uyanmamıştı. Cemil Bey'in avazı çıktığı kadar bağırma- larına karşılık tüm hastalar hala uyuyordu. Görevliler uyku sersemliği ile olacak ki kapıyı kilitlemeyi unuttu- lar.
Bunun üzerine Ömer Bey, onları gizlice takip etmeye başladı. Cemil Bey'i bir odaya götürüp, odanın tam ortasında bulunan yatağa bağlayarak, iki kez üst üste sa- kinleştirici iğne yaptılar. Cemil Bey, hala iplerinden kurtulmaya çalışınca elektrik verdiler.
Ömer Bey ise tüm bu olup bitenleri yarı açık olan kapıdan izliyordu. Ne yapa- cağını bilmiyor, sadece izliyordu. Görevliler kapıya doğru yönelince Ömer Bey, mecburen ikinci katın mer- divenlerine yöneldi. İkinci kata çıktığında çığlıklar ile karşılaştı. Odaların camlarından baktığında birçoğu yatağa bağlı idi.
Bazılarına elektrik veriyorlardı. Belli ki Ömer Bey'in kaldığı koğuş yeni gelen orta düzeydekiler için ayrılan bölümdü. İkinci katta hastalar tekli odalarda kalıyorlardı. Bunlar çok daha ileri düzeyde akıl sağlığı yerinde olmayan hastalar için ayrılmış bir bölümdü.
Ancak onlara yapılan muamele yüzünden bu hastalar gün geçtikçe daha kötü bir hale geliyorlardı. Ömer Bey, hemen üçüncü kata yöneldi, bu katta hastalar hem bağlı idihem de odalar yastıkta kaplı idi.
Hastaların tepesinde beyaz beyaz ışıklar yanıyordu. Camları da yoktu. Katları çıktıkça daha da durum vahimleşiyordu. Dördüncü kata çıktığında bu katta memurların, müdürün ve doktorların odaları vardı. Birkaç kişinin geldiğini görünce Ömer Bey hızła 1. koğuşa yöneldi.
Merdivenlerin koşar adımlarla iniyordu, hastaların inleyen sesleri yüzünden Ömer Bey'in ayak sesleri duyulacak bir ses değildi. Odaya gir- diğinde Fatih Bey'in camın önüne oturmuş, bir elinde fe- ner diğer elinde kalem ve kağıt ile bir şeyler yaptığını gördü. Yanına yaklaşarak,
-Fatih, burada ne yapıyorsun?
-Sus sus ses etme biri duyacak.
Ama gece yarısı ne yapıyorsun?
Görmüyor musun, görevimi yapıyorum.
Görevin ne ki senin?
-Benim görevim yıldızları saymak, mesaiye gelmişler mi bakıyorum. Her gece sayıyorum, eksik olanların isimlerini ay dedeye söylüyorum. O da kraliçe olan gü- neşe söylüyor. Mesaiye gelmeyen yıldızların maaşların- dan kesiliyor.
-Çok ilginç bir meslekmiş.
-İlginç olan ne? Bu benim mesleğim.Ben sadece, bu mesleği ilk kez duydum o yüzden
Tamam git yanımdan aklımı karıştırma, senin yüzün- den kaçıncı yıldızda olduğumu unutacağım.
Ömer Bey, yatağına doğru geçtikten sonra Fatih Bey'i izlerken uykuya daldı.
Sabah uyandığında yine bir ilaç alma daha doğrusu bay- ram çikolatası alan çocuklar gibi sabırsızlıkla koşturan çocuklar gibi ilacı alma sahnesi ile karşılaştı. Sadi Bey ise yine ilacı alıp küçük kutusuna koydu. Çirkin görevli- ler etrafı şöyle bir gözlemledikten sonra Ömer Bey'in ilaç almadığını fark edip ona doğru ilerlediler. Ömer Bey ise hemen kendini rolüne odaklayarak garip hareketler yapmaya başladı. Bu çirkin görevliler gibi etrafı şöyle bir süzüp ilaçları Ömer Bey'e zorla içirdiler.
Ömer Bey görevliler çıktıktan sonra hemen gidip istiğfar etti. İlaç- ların kendisine etki edecek mi acaba soruları ile yatağına uzandı. O sırada Sadi'nin yastık kılıfından bir resmi çı- karıp gizlice baktığını gördü. Ömer Bey ona doğru iler- leyince hemen Sadi elindeki fotoğrafı gizledi. Ömer Bey ise her geçen gün Sadi Bey'den şüpheleniyordu. Çünkü hal ve tavırları gayet sağlıklı görünüyor, görevliler ge- lince ise farklı bir role bürünüyordu. Onu daha yakından izlemeliyim diye düşündü. O sıra yeni bir hasta getirdi- ler.
Belli ki ona elektrik vermişlerdi, kendi ismini bile hatırlamıyordu. Etrafa boş bakışlar atıyordu. O sırada 6 kişi iskambil oynamaya hazırlanıyordu.Onal;
-Şimdi biz nasıl iki gruba ayrılacağız?
Süleyman;
-Bence yazı tura atalım.
Mustafa,
Senin paran var mı ki?
Süleyman;
-Hayır hiç param yok. Ama param varmış gibi yaparız
Ramazan;
-Bence kafamızın üzerine şu yastıkları koyalım, yas- tıklı olanlar yastıklı olmayanlara karşı grup olsun.
Nihat:
-Bence bu çok iyi fikir.
Üç kişi yastığı kafasına koyup, tıpkı kafasında bir kuş var da uçacakmış gibi yastıklar da kafalarından düşmesin diye oldukça pür dikkat görünüyorlardı.
Ömer Bey ise uzaktan onları izliyordu. O sırada yine çelimsiz görevliler gelip ilaçları dağıttı. Ömer Bey'e yine ilaçları zorla içirdiler.
Ömer Bey onlar çıktıktan sonra hemen la- vaboya koştu, ama sonra ilaçların nasıl bir etkisi var bunu bizzat kendim görüp tespit etmem gerek diyerek istiğfar etmekten vazgeçti. Bu büyük bir riskti belki geri dönüşü olmayan bir şey olacaktı ama o tüm bunları göze almıştı.
Mutlaka ilaçların etkisini öğrenmek istiyordu.İlaçları aldıktan sonra yatağına uzandı. Aslında ilaçların bu kadar hızlı etki etmesini beklemiyordu ama hemen bir sersemlik hali vuku buldu. Bir 15 dakika sonra kuvvetli bir uyku ve yorgunluk kendini belli etti, sonrası saatlerce süren uyku...
Uyandığında herkes akşam yemeğini yi- yordu, ilk sözü ilginç onlara bu kadar çok uyku yapmıyor ben ise hâlâ uykuluyum. Belki de ilk kez içtiğim için bu kadar uyku yaptı dedikten sonra yüzüne avuç dolusu su ile birlikte umutta çarptı içeri girip yemeğini yedi. Sonra yine çelimsiz görevli ilacı verip gitti.
Bugün o yanındaki korkunç yüzlü görevli yoktu. Görevli tek olduğu için Ömer Bey'in ilacı içmesi için beklemedi. İlaçları verdik- ten hemen sonra 1. koğuştan ayrıldı.
Ömer Bey'in gözü ise Sadi de idi. Keza yine ilacı kutuya koyduktan sonra bir resme uzun uzun baktığını ve kırışmış yüzünden göz- yaşlarının süzüldüğünü, alnındaki kırışık oyukların daha bir belirginleştiğini gördü. Yanına doğru birkaç adım at- tığında Sadi nin bir çırpıda resimleri saklaması ve göz- yaşlarını silmesi bir oldu.
Ömer Bey yaklaşarak;
-Aileni mi özledin Sadi?
Benim ailem yok.
-O zaman kimi özlüyorsun?
-Yetimhanede büyüdüm oradaki çocukluk arkadaşımı özledim. Sen, sen aileni özlemiyor musun?
-Benim de ailem yok, ben de yetimhanede büyüdüm. Yani seninle aynı durumdayım. Benim de yetimhanede bir arkadaşım vardı onu farklı bir yetimhaneye gönder- mişlerdi, sonra onu çok aradım ama bulamadım. Hika- yelerimiz aynı imiş Sadi.
-Evet Ömer.
Uzun süre birbirlerine baktıktan sonra Ömer Bey ranza- sına geçerek uzandı.
Bu arada dün gece götürdükleri Cemil Bey'i de getirdi- ler. Öyle halsiz ve bitkin görünüyordu ki etrafı boş bakışlarla...