Tahir’in sözleri odada çınladı, her bir hecesi tenime kazınırcasına. İtiraf etmeliyim ki, onun bu küstah, sahiplenici ve arzu dolu sözleri karşısında içimdeki isyan, yerini sersemletici bir çekime bırakmaya başlıyordu. Ama pes etmeyecektim. Ona boyun eğmeyecektim. En azından, direnç göstermeden olmayacaktı. Gözlerinin içine baktım, nefesim hâlâ hızlı, kalbim göğsümde gümbürdüyordu. “Hatırlatmamı mı ihtiyacın var, Tahir?” diye fısıldadım, sesimde alaycı bir titreme vardı. “Yoksa üç yıl boyunca başka hiçbir kadının, senin ‘karın’ kadar seni çıldırtamadığını mı fark ettin? Moskova’nın soğuk gecelerinde hep beni mi hayal ettin?” Gözlerinde bir şimşek çaktı. Sözlerim onu yaralamıştı, çünkü doğruydu. Elini, hâlâ kanayan diğer elini, belime doladı, beni kendine daha da sıkı bastırdı. Altımdak

