Firdevs Babaanne bastonunu yere üç kez vurdu. “O zaman şöyle olacak… Örfi meclis kurulacak! Hem şeriat, hem töre gereğini yapsın. İmam da çağrılacak, meclis huzurunda karar verilecek.”
Ezma Hanım dudak bükerek, “O zaman yine dört ayak üstüne düşecek bu kız.” dedi.
Tahir masanın kenarına yaslanmış, bana gözlerini dikmişti. “Demek öyle… O zaman önce nikâh bitecek, sonra sıra sana gelecek. Bundan kaçamayacaksın.”
Yüreğim ağzıma geldi. Bu demekti ki, yarın bütün aşiret büyükleri huzurunda hesap verecektim. Sanki celladın önüne çıkarılan biri gibi hissediyordum.
...
Avlunun ortasına büyük bir minderli oturma düzeni kurulmuştu. Ortada bir masa, üzerinde Kur’an-ı Kerim ve bir tas su… Meclisin sağında üç erkek, solunda dört kadın yerini almıştı. Aralarında imam da vardı.
İmam, tok ve sakin bir sesle konuştu. “Burası Allah’ın huzurudur. Burada yalan olmaz. Herkes doğruluğuyla konuşacak. Meclis şahitlik edecek.”
Önce Osman Baba söz aldı. “Bu hanım kızımız, Gökhan ile nikâhlıdır. Ancak nikâh kıyıldığından beri kocası ona yaklaşmamış, gönlünü başkasına vermiştir. Şimdi de Gökhan, oğlum Tahir’in karısı Yasemin’le kaçmıştır. Şimdi ise... İmam Musa’nın da bilgilendirmeler ile, iki tarafın da nikahı sonlanacak, mehirler verilecek ve yeni nikah yapılacaktır!”
Sonrasında ise her şey çok hızlı gelişti. Bizim eski nikahlar düşürüldü, Yasemin’in mehiri onun hesabına atıldı. Benim mehrim de benim hesabıma. Ardından bir anda kendimi Tahir ile dini nikah yaparken buldum .
“Mehir olarak ne istiyorsun kızım?” diye soran imama baktım, sonra da göz ucuyla Tahir’e. İfadesizce dümdüz karşıya bakıyordu.
Sırf onu gıcık etmek için, “Tahir’in Çiftlik evini ve atını istiyorum.” Dememle beraber öyle bir döndü ki bana sanki beni öldürmek ister gibi.
İmam hafifçe boğazını temizledi, ortamın gerginliği hissedilir şekilde arttı. “Duydunuz mu Tahir Ağa? Mehir olarak çiftlik evi ve atınız istenir.”
Tahir dişlerini sıktı. Yeşil gözleri kararmış, çenesindeki damar belirginleşmişti.
“Ceylan… Bana inat mı yapıyorsun?” diye fısıldadı ama o fısıltıda büyük bir tehdit vardı.
Ben bakışlarımı kaçırmadan, dudaklarımda hafif bir gülümseme ile cevap verdim. “Senin dediğin gibi… Bundan kaçamayacağım ya, bari karşılığını alayım.”
Etrafımızdaki kadınlardan bazıları şaşkın bir şekilde birbirlerine baktı. Erkeklerden biri gülümsemesini gizleyemedi. Ezma Hanım ise adeta koltuğuna yapışmıştı, yüzü kıpkırmızı olmuştu. “Utanmaz gelin! Daha nikâh masasında mal peşindesin!” diye tısladı.
Tahir başını yana eğip derin bir nefes aldı, sonra imama döndü.
“Tamam. Kabul ediyorum. Üstüne de kilosu kadar altın.”
Ezma hanım alayla güldü. “Kilon sayesinde zengin oldun, hadi yine iyisin şişko!”
Alınmadım, gücenmedim. Bu kilolar gidecekti, biliyorum.
İmam hafifçe başını salladı.
“O hâlde şahitler huzurunda, mehrin çiftlik evi, kilosu kadar altın ve at olarak belirlendiğini teyit ediyorum.”
Dua okundu, kelimeler ağızlardan döküldükçe içime soğuk bir boşluk yerleşti. Tahir’in “Kabul ettim” dediği an, boğazıma bir düğüm oturdu.
İmam nikâhı ilan ettiğinde avluda bir uğultu koptu. Kimisi “hayırlı olsun” derken, kimisi fısıltıyla dedikodu yapmaya başlamıştı.
Tahir ise yerinden kalkıp yanıma geldi. Yaklaşırken gölgesi üzerime düştü. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı, sesi yalnızca benim duyabileceğim kadar alçaktı. “Artık resmen benim karımsın. Bu, senin istediğin gibi olmayacak, Ceylan. Her şeyi saklamanın bedelini ödeteceğim sana!”
Sertçe yutkundum. Gözlerim yerdeydi ama kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki herkes duyacak sandım. Bir süre sonra herkes dağılırken artık kimsenin baskıcı sesini duymak istemediğim için hemen yukarı, odama çıktım. Gözlerim istemsizce Gökhan ile olan tek fotoğrafına kaydı. Düğün bile yapmamıştı bana, içimde ukde kalmıştı her şey...
Fotoğraf çerçevesini elime aldım. Gökhan’ın yüzündeki donuk gülümsemeye baktıkça içimde öfke ve kırgınlık birbirine karıştı. O gece bana bakmamıştı bile… Sanki yanında ben değil, başka biri varmış gibi davranmıştı hep.
Yatağın kenarına oturdum. Aşağıdan hâlâ hafif konuşma sesleri geliyordu. Demek ki nikâhın ardından Tahir, aşiretin erkekleriyle başka planlar yapıyordu. Bense yalnız kalmak istememe rağmen, içimde garip bir huzursuzluk vardı.
Tam o sırada kapım sertçe açıldı, Tahir içeri girdi. Üzerindeki beyaz gömlek, günün yorgunluğundan buruşmuştu. Yüzündeki ifade sertti ama gözlerinde hafif bir yorgunluk vardı.
Odanın ortasında durdu.
“Herkes gitti. Artık bu konakta masum üzgün kız oyunu oynama vakti bitti, Ceylan.”
Başımı kaldırıp ona baktım.
“Ben oyun oynamadım ki… Sen zorla oturttun beni o masaya.”
Bir adım yaklaştı.
“Zorla oturttum evet… Çünkü abim karımı aldı. Sen de onların bu ihanetle kaçmasına sessiz kalmış oldun, senin sessizliğin yüzünden o pislikleri elimden kaçırdım!”
Sözleri içimi ürpertti.
“Ben sana ne yaptım? Susmak mı bütün suçum? Sana zarar vermedim ben…”
Gözlerini kısmış, dikkatle yüzümü inceliyordu.
“Bana zarar vermedin mi? Benim karım, benim evimde rezalet çıkarırken sen izledin. Bu sessizlik değil, ortaklıktır.”
Sertçe ayağa kalktım, aramızdaki mesafeyi kapatıp gözlerinin içine baktım. “Ortaklık falan değil! Ben sadece korktum. Korkunun ne olduğunu sen bilmezsin çünkü hep güçlüsün. Ama ben… yalnızım.”
Tahir’in ifadesi bir anlığına değişti, sanki söylediklerim ona dokunmuş gibiydi. Ama sonra hemen toparlandı, gülümsedi. “Artık yalnız değilsin. Ben varım. Ama bu, senin için iyi mi kötü mü, göreceğiz.”
Sonra nefeslendi. “Oda hazırlatıyorum, bir daha bu odada kaldığını görmeyeceğim! Onunla aldığın tüm eşyaları da çöpe at! Ben yeni kıyafetler sipariş verdim biraz birkaç saate gelir.” derken sesi taş gibiydi.
Sadece başımı salladım, şu an onunla uğraşmam benim yararıma değildi. Gözleri kısa bir an elimdeki çerçeveye takıldı ve bir anda çerçeveyi elimden alıp duvara fırlattı. “Abim olacak o şerefsizin ne fotoğrafını ne de adını duyacağım bundan sonra!”
Ardından arkasını dönüp öfkeli adımlarla odadan çıktı sanki burada durmaya tahammülü yokmuş gibi. Kapı kapandığında, odada yalnız kaldım. Ellerim titriyordu. Aşağıda başlayan fırtına, artık bu odanın içine kadar gelmişti.
Yatağa oturdum, pencereden avluya baktım. Tahir aşağıda adamlarıyla konuşuyor, yüzünde taş gibi sert bir ifade vardı. Bazen gerçekten fazla korkutucu oluyordu. Oysa Yasemin’e bir kez olsun ters baktığını bile görmemiştim... Bu biraz canımı yakmadı desem yalan olurdu.
Ne kadar süre orada oturdum bilmiyorum ama konaktaki yardımcılardan biri olan Sibel, kapıyı çalıp içeri girdi ve bana tebessüm etti.
“Hanımım, Tahir ağam yeni odanızı hazırlattı. Oraya geçmenizi söyledi.”
Ne ara hazırlatmıştı? Anlaşılan beni karısı olarak almayı düşündüğü anda ilk yaptığı şey bu olmuştu...
İç çekerek yataktan doğruldum ve telefonumu alıp yardımcının peşine takıldım. Yukarı kata çıkarken en üst çatı katına çıktığımızda şaşırmadım desem yalan olur. Burası, Tahir'in özel alanıydı. Kimseyi çıkarmazdı ki buraya...
“Yeni odanız burası.”
Bu duruma şaşırırken daha sonrasında neden buraya beni getirdiğini sonra soracaktım. İçeri girdim ve yatağa koyulmuş kıyafetlere baktım. Aklıma gelen şeyle geceliklere yöneldim direkt. Duşa girip hemen gecelik giyecektim, ben gecelikle yatmayı severdim. Tahir pisliği de biraz delirsin! Şu an kilolu olabilirim ama çirkin hatlara sahip değildim, daha çok memelerim ve kalçalarımdan kilo alıyordum ne yazık ki. Biraz da bacaklarım şişmişti. Şişko dedikleri de balık etliyim bence.
Neyse.
Hemen duşa girip siyah bir gecelik takımı giydim, dantelliydi. Beyaz tenim ay gibi parlıyordu altında. Saçlarımı kurutup tararken bir anda kapı yine açılınca korktum. Bu adam kapı çalmayı bilmez mi hiç?
Gözleri üzerime çevrildi ve bir an kalakaldı. Sonrasında hiç bana bakmadan banyoya doğru yürürken kaşlarımı çattım. Gelsin üstüme atlasın demiyorum ama insan biraz da olsa bakardı değil mi? Ama ben ona o pis laflarını yutturacaktım. Gökhan gibi onun da kocalık görevini yapmamasına izin vermeyecektim. Madem kocamdı, o zaman bazı şeyleri yapmalıydı!
Banyodan çıktıktan sonra yeniden kapıya yönelince şok içinde baktım ona. “Nereye gidiyorsun?” şaşkınlığımı gizleyemedim.
Sertçe baktı yüzüme. “Ne sandın? Oturup seninle evcilik oynayacağımı mı? O şerefsiz eski kocanla, eski karımı bulup mezara sokacağım! Bulana kadar da gelmeyeceğim.”
İşte bunu asla beklemiyordum. Gitmesine izin veremezdim, en azından beni hep hatırlamasını sağlayacak bir şeyler yaşanmalıydı aramızda! Yine çarşaf götüremezsem benim kadınlığımı sorgulayacaklardı. Herkes Gökhan’ın bana el sürmediğini biliyordu, Tahir hariç.
“Ne yani, yeni karını sahipsiz gibi ortada mı bırakacaksın?” derken sesim titriyordu. Ona doğru bir adım attım ve gözlerimi dümdüz duran pantolonuma diktim. “İktidarsızsın galiba? Yoksa ondan mı kaç yıldır çocuğunuz olmadı?”
İşte bu, bir erkeğin damarına basacak en beter sözlerdi. Bu laflara rağmen, bana dokunmazsa helal olsun. Aslında dokunmasa bile amacım sinir etmekti. Muhtemelen bana yanaşmayacak, sayıp sövüp defolup gidecekti.
“Ne dedin, ne dedin?”