Tahir Zaimoğlu İsmimi söylerken bile içim parçalanıyordu. “Zalim oğlu.” Yıllardır sırtımda taşıdığım o lanet soyadımın en zehirli haliydi. Ve onun ağzından duymak... Sanki göğsümdeki tüm yara izleri bir anda yeniden kanamaya başlamıştı. Moskova’daki hücrede bile bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Çünkü orada düşman belliydi. Burada ise... burada duygularım oluşmaya başlayan kadın, beni en hassas yerimden vuruyordu. Sarhoştu. Biliyordum. Gözlerindeki o bulanıklık, sesindeki o kontrolsüz titreme... Ama bu, söylediği her şeyi bir bıçak gibi saplamama engel olmuyordu. Umurumda değil! Bu söz, hâlâ kulağımda çınlıyordu. Ona sarhoş olduğunu, daha fazla konuşursa her şeyi mahvedeceğini söyledim. Ama dinlemedi. O inatçı, kör öfkesiyle, içimde kalan son parçaları da parçalıyordu. Sonra, o çılgınlı

