DOĞAN AKIN
İnsan geçmişte yaptıklarının bedelini er ya da geç ödüyor. Ben kendimi o zamanlar için masum sanırdım. Şimdiye kadar kimsenin günahına girmedim, kimseye zorla bir şey yapmadım diye düşünüyordum.
İnsanların sadece zorlamalar nedeniyle değil görmezden gelerek, umursamayarak da insanların günahına girebildiğini yeni yeni çözüyordum.
Gençlik çağlarımda yakışıklılığın da verdiği bir özgüvene sahiptim. Hangi kızla istersem sevgili olabiliyordum, hatta onlar gelip bana teklifte bulunuyordu.
Gün olmuyordu ki bir kız gelip bana aşkını itiraf etmek için hediye ile yaptığı bir kek, kurabiye gibi bir tatlı ile gelmesin. Her teklifi kabul etmediğim gibi çoğunu şimdi düşünsem de hatırlamıyordum.
Şu anda bununla övünmesem de o zamanlar saçma bir ego ile şiştiğimi kabul etmeliyim. Kendi egomu şişirirken başkalarının özgüvenini yerle bir ettiğimi ise henüz bilmiyordum…
Hastane odasında kız kardeşimin anlattığı 18 yaşındaki piçi ben olsam asla affetmezdim ama Deren beni affetmek zorundaydı. Dağdan hastaneye getirilişime kadar her şey kopuk kopuktu ama onunla yaptığımız kısacık sohbet zihnimde netti.
“Bu kadar güzel gözleri olan bir doktorum olacağını bilseydim daha önce yaralanırdım" demiştim, ki hâlâ sözlerimin arkasındaydım. Ama o piç 18’lik yeni yetme velet bu gözlere bakıp da ardındaki kızı görememişti.
Annemin kötü bakışları içinde kendime söverken en sevdiği tabak takımındaki bir parçayı kırmış o küçük suçlu çocuk gibi kalmıştım yatakta.
“Ben biraz uyuyacağım” diyerek annemin bakışlarından kaçmak istedim.
Gözlerim kapalı düşünürken annemle Kumsal’ın sohbet konusu tabii ki Deren’di. “Yazık kıza kimsesiz kalmamış” diyen anneme Kumsal “en azından biri hayatta kalsaydı, bu kadar yalnız kalmazdı. Hatırlıyor musun anne ikizler bizim evde her yeri her yere katardı.”
“Hatırlamam mı kırk uçurmasını bizim evde yapmıştık, sen hatırlamazsın daha 8 yaşında falandınız siz. Keşke hiç görüşmeyi kesmeseydiniz, o zaman bu zor zamanlarında kızın yanında olurduk”
“Kız bizi gördükçe abimin söyledikleri aklına geliyordu. Eve girmek bile istemiyordu anne. Ben abimi boş vermesini, hödük olduğunu söylesem de üzülüyordu. Lisede okullarımız ayrılsa da aynı mahalledeyken yine görüşebiliyorduk. Ama babası memlekete tayin isteyince görüşemedik.
Ben de zaten abim yüzünden çekiniyordu, belki onun için daha iyi olur diye bir süre sonra görüşmeye çalışmayı bıraktım. Şimdi keşke daha ısrarcı olsaydım diyorum”
“Kumsal, ben diyorum ki… (daha kısık sesle konuşmaya başladı) Nasılsa bu domuz abin bu gece burada kalır, pek bir şeyi de yok. (oğluşumdum, oğlum oldum şimdi domuz abin olduk iyi mi?) Biz burada kalmayalım bu gece. Gelsin timden birileri kalsın. Hazır abin yokken Deren’i yemeğe çağıralım, hem hasret gideririz hem de kıza yalnız olmadığını hissettiririz.”
“Tamam ama abime söylemeyelim Deren’in geleceğini”
“Neden?”
“Kız belli ki hâlâ rahatsız oluyor, odada kalmak istemedi kaçar gibi gitti farkında değil miydin?”
“Haklısın, ben gideyim de bulayım”
“Tamam” diyerek annem odadan çıktı.
“Demek benden gizli eve misafir alacaksınız” diye gözlerimi açtım.
“Sen uyumuyor muydun?”
“Uyuyor olsam duymazdım planlarınızı herhalde” diye suratına dik dik baktım.
“İyi, öğrendiğine göre bu gece hastanede kalıyorsun. Deren’i eve davet edeceğiz”
“Neden gelmeyecekmişim evime?”
“Offf abi ya, bir kere de kendi isteklerine göre değil, başkalarının isteklerine göre davransan ya, uyumadığına göre duydun dediğimi, kız senin yüzünden burada durmak bile istemedi, sen evde olursan yemeğe gelir mi?”
“Sen de söyleme evde olacağımı.”
“He bir de kıza yalan söyleyeyim”
“Ne var bir kere de abin için yalan söylesen, hep kendin için söylüyorsun”
“Ne zaman yalan söylemişim ben yalan?”
“Arkadaşlarınla gece bara gitmelerini anneme proje hazırlamak için arkadaşıma gidiyorum diye söylediğini bilmiyor muyum ben?”
“S-sen nasıl?”
“Ben teröristlerle mücadele ediyorum, kardeşimle mücadele edemeyeceğimi mi sanıyorsun?” diye geniş geniş yatağa yayıldım.
“Kızı rahat bırak”
“Neden?”
“Ne demek neden? Kız seni görmek istemiyor?”
“Neden?”
“Neden neden neden… Sen başka bir şey bilmez misin?”
“Şunu anlatsana adam gibi ben ne yaptım bu kıza, hiç hatırlamıyorum”
“Ne kadar hödük olduğunu benim ağzımdan duymak istediğine emin misin?”
“Düzgün konuş kaldırma beni ayağa” diye hareketlendiğimde omzuma saplanan acıyla hafif inledim.
“Tamam, rahat dur, anlatacağım” deyip her şeyi anlattı. Harbi öküzmüşüm, hatta öküz demek gerçek öküzlere hakaret etmek olur. Yapmadım böyle bir şey demiyorum, çünkü hatırlamasam bile o zamanlarki Doğan’ın bunları yapmış olabileceğine emindim. Belki böyle kırdığım başkaları da vardı.
Annem odaya geldiğinde yüzü gülüyordu. Beni uyanık görünce gözlerini kapatıp açarak Kumsal’a işaret verdi.
“Davetin kabul edildi herhalde” dediğimde ağzı açık bana baktı.
Kumsal’ın kolunu cimcirerek “neden söyledin kız?” dedi.
“Ah!!! Ben bir şey demedim ya… Bu numaracı oğlun uyumayıp bizi dinliyormuş” dediğinde annem ters ters bana baktı.
“Madem duydun, hastanede kalacasun bu gece, seninkiler gelsün baksun saaa” annem Rizeliydi ve bir şeyi yaptırmak istediğinde şiveli konuşurdu.
Dilimi damağıma vurarak cıkladım “Cık, kalmayacağım hastanede, ben de akşam evde olacağım. Madem kıza eşeklik etmişim vaktiyle, şimdi özür dileyeyim” dedim.
Gözlerini açarak bana yüzünde kocaman bir gülüşle bakan annem şiveden çıktı “gerçekten mi oğluşum, ayy ne iyi olur, kızın gönlünü geç de olsa tamir et, gönül kırmak kabeyi yıkmak gibidir oğluşum, kız bir de aynı anda hem öksüz hem yetim kalmış, ahı sende kalmasın oğluşum…”
“Hemen de oğluşum cık cık cık” diyen Kumsal’a gözlerimi kısarak ne haber der gibi baktım.
“Merak etme anacığım hem gönlünü tamir eder hem de alırım” dedim.
Anlamaz şekilde ikisi de yüzüme bakmaya başladı.
“Anlarsınız yakında” dedim. Kumsal “senden adam olmaz” der gibi bakarken ben sırıtıyordum sadece.
Tabi ya hem kırdığım kalbi tamir eder hem de o kalbi tekrar kendim için attırırdım. Nasılsa bir kere beni sevmişti, yine sevdirirdim kendimi. O zamanlarki zırtapozu sevdiyse şimdiki Doğan Akın’ı da severdi sonuçta.
Akşam evde heyecanla gelmesini beklerken Kumsal’a sürekli “nerede kaldı, vaz mı geçti, aradı mı, bakasana mesaj çekmiş mi?” diye sorularla darladım.
“Senin derdun nedur ha de bakam oni bana?” annem yine şiveye kaydı.
Ben de onun gibi şiveyle cevap verdim “Ha gelünün edeceğim oni”
“Essah mı” deyip yine gözlerini açarak güldü.
“Essah essah, ama acele etme, ben bir gönlünü tamir edeyim sonra o gönle taht kuracağım” dedim.
“İnnnnnşalllaaaahhhh” diye dua edip ellerini açarak yüzüne çaldı.
Kumsal telefonu çalınca açıp konuştu. “Geldi, bana bak abi, sakın kızı kaçırtma, adam gibi önce özür dile. Özrünü kabul ederse sonrasına sonra bakarsın”
“He he” diyerek başımı salladım.
Başını iki yana sallayıp kapıyı açmak için koridora geçti.
Ben ilk kez gönlüme birini düşürmüşüm yavaştan mı alacağım?
Kapı önünde hoş geldin beş gittin muhabbeti yaptıktan sonra salona giren güzel kadın “ben hiçbir şeyi unutmuyorum canım” dediğinde içime ateş düştü. Benim yaptığım hayvanlığı da unutmazdı o zaman.
Ama ben unutturacaktım, “bense en önemli şeyleri unutuyorum” diyerek onu karşıladım. Beni görünce yüzü düşse de bozuntuya vermeden Kumsal’a baktı.
Kumsal kulağına bir şeyler fısıldadığında kafasını onaylar gibi yapıp içeri girdi.
“Geçmiş olsun tekrar” deyip salonda onu göremeyeceğim tek yere, benim yattığım koltuğun baş kısmının yanına gelen tekli koltuğa oturdu.
“Teşekkürler hoş geldin” dedim. Sizli bizli konuşacak değildim evleneceğim kadınla.
“Hoş bulduk” diyerek araya mesafe koymaya çalıştı. Yer miyim?
“Derenciğim kusura bakma ben seni tanıyamadım hastanede”
“Şimdi hatırladınız mı?” diye soğukça sorduğunda işimin biraz zor olacağını anlamıştım. Madem o kaçmak istiyordu ben de kovalamak için oldukça hevesliydim.