ESKİ YARA

1540 Words
DEREN TEPELİ Bazı yaralar insan vücudunda yüzeysel bir etki bırakır ve bir süre sonra acısı unutulur, izi bile vücutta görülmez. Bazı yaralar da acısı geçse de vücudunuzda öyle bir iz bırakır ki unutmanız mümkün olmaz. Doğan Akın, benim için ikinci gruba giriyordu. Artık canımı acıtmıyordu ama hayatımda bıraktığı izler çok derindi. 14 yaşındaki küçük bir kızın kişiliğinin şekillenmesinde büyük rol oynamıştı. Su gibi girdiği kabın şeklini alan, herkesle bir şekilde iletişim kurabilmeyi başaran ben taş olmuş, hem içten hem dıştan sertleşmiştim. Herkese kalbini açan o sıcakkanlı kızın yerini kalbini açarsa insanların yaralayabileceğini bilen bir kadın almıştı. Kalbinizi açtığınız ilk kişi sizi derinden yaraladığında tekrar açmayı düşünmek bile istemiyordunuz. Yaşadığınız hayal kırıklığı ve utancı tekrar yaşamamak için kalbinizi kimseye açmamak sizin için en iyisi oluyordu. Ona duygularımı açmam sadece küçük bir kızın ilk aşkına açılması olabilirdi. Beni kibar bir şekilde reddedebilirdi. Kalbimi kırmamayı tercih edebilirdi. Bu kadar bencil olmamayı tercih edebilirdi. Bu kadar yüksek egolu biri olmamayı tercih edebilirdi. Tercih edebileceği onca seçenek arasında bencil ve yüksek egolu hödüğün biri olmayı tercih etmişti. Ben de bir tercih yaptım. Kalbimin kapılarını insanlara kapattım... Bu kendimi korumanın en kolay yolu gibi gelmişti. Annem, babam ve kardeşlerimin ölümünden sonra kapıları tamamen kapatmak daha kolay gelmişti. Amcamlar, halamlar, kuzenlerim hâlâ arada sırada beni arayıp kontrol etseler de onun dışında kimseyle bir yakınlık kurmamaya çalışıyordum. Onlar da kardeşlerine karşı son görevi olarak görüyordu zaten beni. “Sen orada bir başınasın, ben öte tarafta kardeşimin yüzüne nasıl bakarım” demişti amcam bir keresinde. Umursadığı ben değildim, babam da değildi. Sadece kardeşinin yüzüne nasıl bakacağını yani yine kendini düşünüyordu aslında... İnsanlar bu kadar kendini düşünmeye odaklı olmasaydı zaten bu dünyada kimsenin yalnız kalacağını zannetmiyordum. Dünyadaki tüm kötülüklerin sebebi insanların sadece kendini düşünmesi değil miydi zaten? Benim bu kadar taşlaşmam bile kendimi düşündüğümden değil miydi? “Hastaları kontrol edelim de çıkalım artık yaaa... Ölüyorum uykusuzluktan”beraber nöbet tuttuğum Demir yine yorgunluktan dem vurarak son kontrolleri benim yapmamı isteyecekti. Normalde kesinlikle kıvrandırmaz “sen çık, ben hallederim” derdim ama Doğan’ın odasına gitmek istemiyordum. “Sadece bir hastayı kontrol et gerisi bende” dedim. “Tamam, hangisi?” “Şu komutan”dediğimde imalı bir şekilde gözlerini kıstı. “Komutanın nesi var da ona bakmak istemiyorsun sen, bir şey mi dediler, bir şey mi yaptılar? Kötü mü davrandılar?” “Öyle değil de üniformalı erkeklerden hoşlanmıyorum” diye uydurdum, ne diyecektim ki başka? “Normalde balıklama atlardım bu teklifine ama seninle her zamankinden daha fazla konuşmamı sağlayan bu komutanı şimdiden sevdim, o yüzden o hariç tüm hastalar bende o sende” “Bir daha hiçbir nöbeti almam! Sadece senin değil kimsenin...” diye tehdit yoluna geçtim. Herkes nöbetini değiştirmek istediğinde nasılsa kabul eder asosyal psikopat diyerek bana geliyordu. “Öyleli diyorsun, bak şimdi daha da emin oldum, komutanla sen ilgilen” diye az önce yorgunluktan ölüyorum diyen kendisi değilmiş gibi bir zıplayarak sekerek gitmediği kalmıştı. Arkasından ağzım açık bakarken, içimden “sen iki güne gelirsin kapıma” dedim. Hep gelirlerdi... “Hiçbir şey yok, seni tanımamıştı yine tanımayacak” diye içimden konuşarak derin bir nefes aldım ve yavaşça bıraktım. İçeri girdiğim zaman Kumsal ve Serpil Teyze’nin burada olması iyi olmadı. Doğan tanımasa da onlar tanıyabilirdi. Tanımazlar belki umuduyla konuşmaya başladım. “Merhabalar, geçmiş olsun... Yaranıza dikiş attım, kan takviyesi yapıldı ve beyin tomografisi de temiz çıktı. Pansumanınızı yapacaklar, bu gece her ihtimale karşı burada kalmanızı tavsiye ediyorum. Onun dışında ciddi bir durumunuz yok. Tekrar geçmiş olsun" diyerek otomatik bir şekilde konuşarak çıkmaya hazırlandım. “Deren?” diye seslenen Kumsal’dı. Şaşkın ses tonuna dönüp yüzüne baktım ve aynı şaşkınlıkla cevap verdim. “Kumsal?” Hemen bana yaklaşıp sarıldığında soru bombardımanı başladı bile… “Senin burada ne işin var, siz Urfa’da değil miydiniz?” dediği anda her şeyiyle beni hatırlaması ve bana ailemi hatırlatması canımı sıkınca Serpil Teyze’ye yöneldim. “Nasılsın Serpil Teyze?” diye sorarak elini öpmek için yaklaştım. “Deren kızım (diye sarıldığında içimde bir şey titredi, o kadar sıcak, o kadar samimi, o kadar eskiden kalmış bir seslenmeydi benim için kızım kelimesi) iyiyim güzel kızım benim, annenler nasıl, bir gittiler aramaz oldular hayırsızlar” dediğinde yutkundum. “Sizlere ömür” diyebildim. Yüz ifadesinden hiçbir şey bilmediği belliydi. “N-nasıl?” sorusuna bir yutkunma ile daha cevap verdim. “6 Şubat” herkes bir anda buz keserken Kumsal sessizliği bozdu. “İkizler?” Daha fazla konuşabileceğimi sanmıyordum, başımı olumsuz anlamda iki yana sallayarak cevabımı vermiş oldum. Gözlerim dolarken hemen oradan çıkabilmek için konuyu değiştirdim. “Şey, ben diğer hastalara da bakayım, sizi gördüğüme çok memnun oldum, kendinize iyi bakın” diyerek odadan ayrılırken Serpil Teyze kaçtığım şeyi söyledi. "Tamam kızım, kolay gelsin sana işine bak. Zaten ben daha buradayım bol bol görüşürüz" Kibarca başımı salayı çıktım odadan. Odadan çıktığım gibi derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. “Bu kadardı, bitti gitti, bitti gitti, bitti gitti” derken Demir geldi. “Seni gerçekten bu kadar etkilediğine göre var bir şeyler ama öğrenirim nasılsa” diye gülerek bana bakıyordu. “Senin derdin ne?” diyerek odama doğru yürümeye başladım. “4 aydır kimseyle doğru dürüst konuşmuyorsun, buraya geçici görevle gelmiş olsan diyeceğim ki kimseyle gereksiz samimiyet kurmuyor, ama sen kalıcı görevle gelmişsin buraya, hem de ilk tercihinle. Öfkeli hasta yakınlarına karşı bile sabırlı olduğun halde komutan seni ürkütüyor, yoksa tanışıyor musunuz?” “Sana ne Demir?” “Bu hastanedeki en sosyal ve sempatik insan olmama rağmen seninle bir türlü iletişim kuramıyorum ama son bir saatte 4 ayda yaptığımızdan daha uzun konuştuk ve daha fazla şey öğrendim hakkında, bence ben buradan yürürüm…” “Nereye yürüyorsun?” “Sana şekerim sana…” diye arsızca yanağımdan bir makas alıp gitti. Elimin tersiyle yüzümü silip arkasından sinirle baktım “Deli mi ne?” Odamda üzerimi değiştirip hemen hastaneden çıktım. Neyse ki bugün tamamen izinliyim de en azından o çıktıktan sonra hastaneye dönecektim. Arabama gidip hastaneden uzaklaşırken, hayatın benim için neden bu kadar adaletsiz olduğunu sorguluyordum. Zaten elimde bir şey kalmamıştı, yine de elimden gelenin en iyisini yaparak hayatta kalmaya çalışıyordum ama yine tökezlemem için bir sebep çıkıyordu karşıma. Evin yakınlarındaki markete geldiğimde hâlâ kalbimdeki ağırlıktan kurtulamıyordum. Kendimi sadece mesleğime adayarak insanlara yardımcı olmak için kimsenin tercih etmediği görev yerlerinden birine kendi isteğimle geldim ama burada da eski yaralarımla yüzleşmiştim. Alışverişimi tamamlayıp evime geçerken “eski eskide kaldı Deren, artık önemi yok ve seni acıtamaz. O kız büyüdü, sen kendini koruyabilirsin” şeklinde ultimatomlar vererek kendimi sakinleştiriyordum. Eve girdiğimde elimdeki torbaları mutfağa bırakıp banyoya geçip hemen soğuk bir duş aldım ve üzerime şort ve askılı bluzumu giyip saçımı da tepemde gelişigüzel toplayarak müziği açtım. Son zamanlarda en çok dinlediğim şarkılardan beni eğlendiren bir parçayı seçerek işe başladım. İsteseydi dün gibi gitmez, denerdi Bekleseydi, çok fark etmez, dönerdim Anlasaydı düşünmeden severdi beni Ben bilseydim sokağından geçmezdim Hem iş yapıyor hem şarkıya eşlik ediyordum. Nöbetin üzerine yorgun olsam da bu kafayla uyuyamayacağımı bildiğim için en azından bir şeylerle uğraşmalıydım. Bir anda müziğin sesi kesilip telefonum çalınca tanımadığım bir numaradan arandığımı görüp açtım. Meslek icabı kimin ne zaman doktora ihtiyaç duyacağı belli olmuyordu ve bilmesem de numaraları açardım bu yüzden. “Efendim?” “Deren kızım?” Serpil Teyzenin sesini tanımıştım. Doğan’a mı bir şey oldu, hem benim numaramı nereden bulmuştu ki? Kafamdaki soruları kenara bırakıp konuştum. “Efendim Serpil Teyze?” “Kızım kusura bakma, telefonunu başka doktordan aldım” “Sorun değil Serpil Teyze bir şey mi oldu?” en azından bir sorum cevabını buldu. “Yok kızım bir şey yok da ben sana şey diyecektim, akşam bizim eve yemeğe gelir misin? Sordum o doktor bugün tamamen izinli olduğunu söyledi.” O doktor arkadaşın Demir olduğunu bilmem için müneccim olmama gerek yoktu. “Hiç zahmet vermesem Serpil Teyze” kesinlikle samimiyet kurma Deren! “Kumsal da seni çok özlemiş biraz hasret gideririz diyor” “Çok sağ olsun ama ben rahatsızlık vermeyeyim gerçekten.” “Olur mu kızım ne rahatsızlığı? Sen benim kızım sayılırsın. Zaten Doğan bu gece hastanede kalacak kızkıza eskisi gibi sohbet ederiz” deyince en azından o yokken bir kez ziyaret edeyim diye düşündüm. “Tamam Serpil Teyze, sen Kumsal’a söyle bana adres atsın gelirim. Akşam 7 uygun mu?” “Uygun kızım, tamam, Kumsal hemen mesaj atıyor sana. Sen de yat uyu nöbetten çıkmışsın, iyice dinlen kızım” bazı insanlar size ne yapmanız gerektiğini söylediğinde rahatsız olabilirdiniz. Ama Serpil Teyze’nin bu söylediğini annem hayatta olsaydı o da derdi. Yine aynı senin için endişelendiğini hissettiren ses tonuyla. “Tamam Serpil Teyze, görüşürüz” “Görüşürüz kızım” Hemen işlerimi bitirip yatağa girdim. Bir başka numara adres göndermişti. Kumsal olduğunu tahmin ederek kaydettim. Uyandığımda saat 5 olmuştu. Hızlıca hazırlanıp üzerime siyah bir kot pantolon ve krem rengi bir bluz giydim. Hafif bir makyaj da yaptıktan sonra hazırdım. Yolda giderken bir pastaneden Kumsal’ın çok sevdiği sütlü nuriye’den de aldım. Adrese vardığımda Kumsal’ı aradım. “Ben geldim, sokaktayım” “Dur pencereye çıkıyorum” Pencerelere baktığımda bana el sallayan Kumsal’ı görünce binaya doğru yürüdüm. Otomatiğe basılınca içeri geçtim ve asansöre binip yukarı çıktım. Kapıda Kumsal’la sarılıp Serpil Teyze’nin de elini öptüm. “Ne zahmet ettin kızım, senin kendin hediyesin bize” diyen Serpil Teyze’ye “Kumsal severdi, ben de alayım istedim” dedim. “Unutmamışsın” dedi omzuyla benimkine vururken. İçeriye doğru yöneldiğimizde “ben hiçbir şeyi unutmuyorum canım” dedim gülümseyerek. “Bense en önemli şeyleri unutuyorum” diyen Doğan salondaki koltukta boylu boyunca yatıyordu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD