İLK AŞKIN ACISI

1023 Words
“Doğan, merhaba… Biliyorum biraz ani olacak ama sen gitmeden bunu söylemek istiyorum. Bana bir şey söylemene gerek yok, sadece dinle… Ben seni çok seviyorum. Her gün uyumadan önce seni düşünüyorum, her sabah kalktığımda ilk aklıma gelen sen oluyorsun. Şimdi Ankara’ya gideceksin, o yüzden bilmeni istiyorum ki ben seni bekleyeceğim, eğer döndüğünde sen de istersen-“ Sonunda başımı kaldırıp yüzüne bakma cesaretini kendimde bulduğumda kahkaha atmaya başlamasını beklemiyordum. “Ne diyorsun kızım sen ya, çoluk çocukla ne işim olur benim. Ne düşünüyorsun seninle oturup bebeklerinle oynamamı mı bekliyorsun? Mahalledeki küçük kızlardan birisin diye iyi davrandım, iki güldüm diye aramızda bir şey olabileceğini mi düşündün? Beni uğraştırdığın şeye bak! Bir daha böyle şeyler duymayayım, hatta senden hiçbir şey duymayayım” Söyleyeceğini söyleyip yanımdan ayrılırken hâlâ kendi kendine söylendiğini duyuyordum “dönüp aynaya bakmazlar, gelirler karşıma aşk itirafı yaparlar…” Bir insanın kalbi nasıl paramparça edilir iyi biliyordu, hakkını yememek lazım. İlk aşkım, ilk kalp kırıklığım Doğan Akın… Bu hayatta aşık olabilme yetimi elimden alan adam. Kabul o zaman gerçekten küçüktüm, o da çok büyük ve olgun biri sayılmazdı ama yine de kalbimde açtığı yara tüm hayatımı etkiledi. Asla kendime tekrar güvenemedim ve kimsenin yanına yakışmayacağımı düşündüm bu konuşmadan sonra. O yüzden de ne hayatıma birini alabildim ne de herhangi bir erkeğe bu gözle bakabildim. Psikolojide öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram vardır. Bir şeyi yapmaya çalışırsınız yapamazsınız, ne kadar denerseniz deneyin yapamazsınız ve en sonunda pes eder ve denemeyi bırakırsınız, nasılsa yapamayacağım düşüncesi ve hissi yerleşir zihninize, kalbinize. Ben bu hissi bir denemede bütün hücrelerime kadar kazımıştım. Ne yaparsam yapayım ailem dışında kimse beni sevmez, ben sevilmeye layık değilim diyordum. 6 Şubat 2023 hayatımın en karanlık günü… Artık beni koşulsuz seven ailem de hayatımdan çıkmıştı. Gece uykusunda deprem ile göçük altında kalan ailemin ölüm haberini aldığımda asistanlık yaptığım hastanede nöbetteydim. Haberler televizyona yansıdığında acile gelen hastalarla ilgileniyordum. Asistanlardan biri gelip gece sorumlu uzman doktorun beni dinlenme odasına çağırdığını söylemişti. Odaya gittiğimde yüzünün ifadesinden bir sorun olduğunu anlamıştım. İşimi yaparken yanlış bir şey mi yaptığımı düşünürken söze girdi. “Deren, öncelikle sakin olmanı istiyorum. Şu an hiçbir şey belli değil, bölgede arama kurtarma çalışmaları yapılması için yetkililer mutlaka devreye girmiştir. Senin şu an sakin kalman gerek” “Hocam anlamıyorum, ne bölgesi ne arama kurtarması?” “Deren, Maraş merkezli 7.7 şiddetinde bir deprem oldu 1 saat önce. 6 ili hasar verici düzeyde etkiledi. Etkilenen iller arasında Urfa da var…” demesiyle gerisini dinleyemeden karanlığın ve kulağımda bir çınlamanın etkisi ile kendimden geçtim. Kendime geldiğimde kolumda damar yolu açılmış serum verilirken asistan arkadaşlarımdan birinin başımda beklediğini gördüm. “Ne oldu?” “Rıdvan hoca ile konuşurken bayılmışsın, haberi duyunca” demesiyle gözyaşlarım akarken “telefonum” diyebildim. Kendimi tekrar o karanlığa hapsetmeden aileme ulaşmak zorundaydım. Annemi, babamı, ikiz kardeşlerimi arasam da ulaşılamıyordu. “Benim gitmem gerek” dedim ayaklanmaya çalışırken. “Serum bitsin kalkarsın, Rıdvan hoca bölgeye gidecek acil tıp ekibine seni de yazdırdı. Kendi başına istesen de gidemezsin, yollar kapanmış durumda. Bunu bu şekilde öğrenmeni istemezdim ama göçük altında kalan çok insan var.” Sonrası yine karanlık… Urfa’ya varmam 24 saatimizi almıştı. Hazırlıkları tamamlamadan yola çıkamamıştık. Gittiğimizde gördüğümüz manzara felaketti… Haberlerde gördüğümüz kadarıyla Maraş ve Hatay’da durumlar daha kötüydü ama 6 ilde de büyük hasar vardı. Arada göçük altında kurtulanlardan haber gelse de her geçen dakika dışarıda bekleyenler için azap haline gelmişti. Yıllarımın geçtiği mahalleye vardığımda ayakta kalan bina sayısının çok az olduğunu görmek umut etmeyi zorlaştırıyordu. İlk saatlerde aileme ulaşmak için umudum olsa da sonraki saatlerde bir şekilde bana ulaşırlardı diye düşünmeye başlamıştım. Öğle saatlerinde ikinci deprem haberi de geldiğinde benim artık umudum hiç kalmamıştı. Yine de gözümle görmek zorundaydım. İçimdeki umut kırıntılarına tutunarak evimizin olduğu binaya geldiğimde arama kurtarma çalışmalarının yetersizliğine kızıyordum. Biz bile bu kadar geç kalmışken kurtarma çalışmalarının hâlâ başlamadığı yerler vardı. Ben böyle çıldırırken umutsuzluğa düşerken göçük altında kalıp hâlâ nefes alanların nasıl hayata tutunabilecek umudu taşıdıklarını düşünüyordum bir yandan da. Onlar arasında benim ailem de olabilirdi… Ama yoklardı. Günler sonra cansız bedenlerini gördüğümde anladım ki hayat benim için bir daha asla umut dolu olmayacaktı. Artık tamamen yalnızdım… Asistanlığım bittiğinde görev yerimi daha fazla doktora ihtiyaç duyulan bir şehre istedim. Kimsenin gitmek istemediği yerlere gitmeyi istiyordum. Beni herhangi bir yere bağlayan hiçbir şey yoktu. Bu yüzden Sınır Tanımayan Doktorlara dahi başvurmuştum. Ardahan’a tayinim çıktıktan sonra burada kendime küçük 1+1 bir daire tuttum. Maaşımla daha iyi bir ev tutabilirdim belki ama şu hayatta kapladığım yerin bu kadar bile olmadığını düşününce bunun bile benim için fazla olduğunu düşünüyordum. Günler günleri kovalarken Ardahan’daki 4. ayımı da sessiz ve sakin bir şekilde tamamlamıştım. Komşularım ilk zamanlar benimle tanışma hevesi ile gelip gitse de sürekli kendime yazdırdığım nöbetler ve ilgisiz tavırlarım nedeniyle pes etmişlerdi. Evde yalnız kalmak ya da hayatıma yeni insanları dahil etmektense düşünemeyecek hale gelene kadar çalışmak bana daha kolay geliyordu. Yemeklerimi hastanenin yemekhanesinde yiyor, evde olduğum vakitler atıştırmalık şeylerle idare ediyordum. Sofraya tek oturmak hâlâ içimi acıtıyordu. Ankara’da tıp eğitimi alıp asistanlığımı yaparken de ailemden uzaktım, tek yiyordum ama en azından aradığımda ailem var diyordum. Bir yerlerde nefes aldıklarını bilmek bile kendi yalnızlığımın gözüme batmamasını sağlıyordu. Şimdi ise o nefesten bile mahrum kalmıştım. Sessiz ve sakin bir şekilde hayatım devam ederken bu duruma alışmıştım, şikâyet de etmiyordum. Hayatımda daha fazlasını istemiyordum zaten. Bu sakinlik bir gece acil kapısına gelen ambulans sesiyle sona ermişti. “Askerler çatışmadayken biri atılan el bombasından etkilenmiş. Durumu ağır değilmiş” diye bilgi verilirken ben de ellerime geçirdiğim eldivenlerle görevlilerin hastayı indirmesini bekliyordum. Yüzüstü şekilde sedyesinde yatan asker ambülânstan indirilirken sedyeye yaklaştım. Yarasına bakmak isterken yana yatmış başını görmemle iki adım geri atıp donup kaldım. Doğan Akın… İlk ve son aşkım, ilk yaram… Kendimi toparlayıp yarasına gereken müdahaleyi yaptıktan sonra yarı açık gözlerle bana söylediği cümle ile donup kaldım: "Bu kadar güzel gözleri olan bir doktorum olacağını bilseydim daha önce yaralanırdım" Daha önce de bu gözleri görmüş ve bana çirkin demişti. Şimdi de yarı baygın haldeyken bu söylediği ile beni hatırlamadığını anlamıştım. Beni hatırlamaya değer olarak bile görmemişti. Belki tam olarak kendine gelirse hatırlar diye düşünsem de hatırlamasının benim için nasıl bir anlamı olacak ki diye içimden geçirmekten kendimi alamadım. Kendisine aşk itirafı yapan o küçük kızı hatırlaması beni mutlu mu edecekti sanki? Aksine yine benimle dalga geçecekti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD