Bölüm 12

767 Words
Bütün gün elimde telefonla o uygulamadan ötekine dolanıp durdum ama hiçbirinde hareket yoktu. Ne bir paylaşım ne bir beğeni ne de bir yorum. Aklımdaki son fikir de böylece hiç olmuştu. Başka da ne yapılırdı, bilmiyordum. Muhtemelen çoğu kişi, unut gitsin zaten saçmalıktı, derdi ama nedendir bilmiyorum, unutamıyordum. O bakışı, gülümsemesi gözümün önünden gitmiyordu. Onu bulmadan huzura eremeyeceğimden emindim. Dersler bittiğinde telefonum hâlâ elimdeydi ve gözüm hâlâ bir umutla, gelebilecek herhangi bir bildirimdeydi. Telefona öylesine dalmıştım ki bir an omzumda hissettiğim beklenmedik dokunuş yerimden sıçramama sebep oldu. Geri dönüp baktığımda gelenin Zehra olduğunu gördüm. “Ödümü kopardın. Ne öyle sinsi sinsi yaklaşıyorsun? Canıma kastın mı var?” “Ne ilgisi var canım? Sana bir şey olsa ben ne yaparım? Daldığını fark etmemişim. Beni gördüğünü sanmıştım.” “Her neyse! Ee. Ne yapıyoruz?” “Seni bilmem ama ben kurt gibi acıktım. Eve gidelim de bir şeyler yiyelim.” “Evde yiyecek pek bir şey yok canım. Beşiktaş’a geçelim, biraz dolaşır yemek yeriz. Sonrasında da mutfak için alışveriş yaparız.” Zehra günlük planımı onaylayınca fakülteden çıkıp önce Beşiktaş meydanına oradan da Çarşı’ya yürüdük. Yaklaşan kışa rağmen tam bir yürüyüş havası vardı. Ne üşütecek kadar soğuk ne de terletecek kadar sıcak. En sevdiğim havalardı. Bıraksalar saatlerce yürüyebilirdim. Nitekim Zehra’yı da kendime benzettim. Epeyce dolaştıktan sonra bir şeyler yemek için uygun bir yer bulup oturduk. Onca zaman nasıl geçmişti, hava ne zaman kararmıştı, farkında bile değildim. Verdiğimiz siparişlerin gelmesini beklerken Zehra benim de bir türlü aklımdan çıkmayan konu hakkında sordu. “Ne oldu bizim paylaşım? Dersteyken bir bakayım dedim ama pek hareket yoktu. Sonra da girmeye fırsat bulamadım. Var mı bir gelişme?” Zehra o an düşen yüzümden vereceğim cevabı muhtemelen anlamıştı ama ben yine de söyledim. “Yaprak kıpırdamıyor. Of! Hayat neden bu kadar zor olmak zorunda?” Zehra işaret parmağını uyarırcasına bana doğru sallandırarak aslında soru olmayan soruma cevap verdi. “Onu zorlaştıran sensin. Benim teklifimi kabul etseydin her şey çok daha kolay olacaktı.” Gülümsedim. O da biliyordu, ben hayatım boyunca hiç kolayı seçmemiştim. Ayrıca aşk seçilmezdi. O kendi gelir seni bulurdu. Benimki biraz yersiz ve zamansız gelmişti ama olsun. Aşktı bu, zaten kolay olsaydı kalbe mühür vurmazdı, öyle değil mi? “Sence gönderiye reklam versek mi?” diye bir fikir ortaya attım ama Zehra bu fikrimden pek memnun kalmışa benzemiyordu. “Abartma canım sen de. O kadar da değil. İnsan böyle bir şeye reklam verir mi?” “Yani, neden olmasın?” dedim ama sonra durup düşününce arkadaşıma hak verdim. Saçmalamıştım. Kendimi o kadar da aşağılayamazdım. Daha farklı şeyler düşünmeliydim. En azından kendimi düşürmeyecek şeyler. Belki bazıları bu yaptığım şeyi de küçük düşürücü bir hareket olarak görebilirdi ama ben öyle düşünmüyordum. Netice de insanın âşık olduğu birini bulmaya çalışması neden aşağılanma sebebi olsundu ki. Çölleri aşan Mecnun’u, dağları delen Ferhat’ı, bir topuklu ayakkabı ile prensesini arayan prensin masalını az mı dinledik anneannelerimizden. Tekrar bir gelişme var mı diye telefonu elime aldım ama netice değişmedi. Bir iki beğeniden başka hiçbir hareket yoktu. Sonra yazdığımız gönderiyi tekrar okudum. Sanırım bakış açımı değiştirmiş olmalıydım ki bu defa okurken sanki eksik bir şeyler varmış gibi hissettim. Gönderiyi direkt olarak adamı hedef göstererek yazmıştık. Oysa hedefimiz diğer sosyal medya kullanıcıları olmalıydı. Ne de olsa bizi ona götürecek olanlar onlardı. “Zehra! Nerede hata yaptığımızı buldum.” dedim aydınlanmışçasına. O an kafamda yanan ışığın görünür olduğundan emindim. Zehra’nın meraklı bakışları üzerimde gezinirken devam ettim. “Hedefimizi değiştirmemiz lazım. Yani gönderiyi adama değil, kullanıcılara yazmalıyız.” “Nasıl?” diye sordu Zehra. Ben de bir dakika anlamında işaret parmağımı kaldırıp geçmiş tüm gönderilerimizi sildim ve yeniden yazdım. Paylaşmadan önce de Zehra’ya okuttum. ‘Arkadaşlar, size ihtiyacım var. Fuar günü metrobüs durağından karşıya geçmeye çalışırken köprüde bana ‘kılıcımız keskin olsun’ diyen mavi gözlü, sarı tişörtlü adama âşık oldum. Lütfen bu gönderiyi olabildiğince paylaşıp onu bulmama yardım eder misiniz?’ Zehra gönderiyi okuduğunda gözleri ışıladı. “İşte bu!” dedi. “Kesinlikle bu hali ile çok daha iyi oldu.” “Umarım işe yarar.” dedim ve tıpkı eski gönderide yaptığım gibi bu gönderiyi de tüm platformlarda paylaştım. Fakat on dakika kadar başında beklememe rağmen yine hiçbir etkileşim alamamıştım. Sinirlerim gerilmeye başladı. İçimden günümüz teknolojisine küfürler yağdıra yağdıra telefonu tamamen kapattım ve çantamın derinliklerine gömdüm. Aradığım bir adamı bile bulamayacaksa ne işe yarardı ki? Midemizi tıka basa doldurduktan sonra mekândan çıkıp tramvaya bindik ve mahallemize döndük. Alışveriş için eve en yakın marketi tercih etmiştik. Ardından elimizde dolu poşetlerle eve çıktık. Yorgunluktan ölecekmiş gibi hissediyordum. Topuklarım sanki aşınarak yok olmuş gibiydiler ama ağrıları bacaklarıma vuruyordu. Kendimi kanepenin üzerine atıp boylu boyunca uzandım. Niyetim biraz dinlenmekti ama bir önceki geceden kalma uykusuzluğum da yorgunluğuma eklenince yattığım yerde uyuyakalmışım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD