Bir an önce eve gidip bütün sosyal medyayı alt üst etmek için sabırsızlanıyordum. Bu fikir beni bir hayli heyecanlandırmıştı. Bu yüzden birkaç kez kalkmamız konusunda Zehra’yı dürttükten sonra nihayet ikna edebilmeyi başarmıştım. Zafer ile Aytekin hesabı ödemeye gittiklerinde Zehra’nın kulağına eğildim.
“Çifte düğün hayalini bozmak istemezdim ama bu iş olmaz.” dedim açık açık. Zehra’nın kızacağını biliyordum ama aklım o adamdayken başka kimseyi düşünmek istemiyordum. Bütün dikkatimi ona yoğunlaştırmalı, evrene de mesajı bu yönde iletmeliydim. Biliyordum ki o toplanan enerji bir gün o adamı bana getirecekti.
“Neden, beğenmedin mi?” diye sordu Zehra. Pek şaşırmışa benzemiyordu çünkü genellikle birini beğenme konusunda biraz seçici olurdum ama bu defa konunun bununla ilgisi yoktu.
“Yok, ne ilgisi var? Allah için eli yüzü düzgün, iyi bir çocuk.”
“Çocuk mu? Ufalt da cebine girsin. Hem madem öyle, beğendin adamı, neden olmuyormuş bu iş? Bir yanlışını mı gördün, sana ters bir şey mi söyledi?”
“Hayır, tabii ki söylemedi. Söyleyemez zaten o ayrı mesele de. Dedim ya iyi birine benziyor. Muhtemelen iyi de bir eş olur ama benim için değil. Daha doğrusu ben onun için iyi bir eş sayılmam. Aslına bakılırsa ben eş sayılmam. Hem zaten sen bu işe niye girdin, onu da anlamıyorum. Yani, sen beni tanımıyor musun? Önümüzdeki en az on sene evlenmeyi düşünmüyorum. Yani bu iş yaş. Hem ayrıca sana başka anlatacaklarım var, tabii eve dönebilirsen. O zaman neden olamayacağını daha iyi anlatabilirim sana.” dedim imalı bir bakışla. Zehra ise sıkıntıdan yanaklarını şişirdi.
“Aman iyi, zaten yarın dönüyorum. Rahatlarsın artık.”
“Ee? Hani çarşambaya kadar orada kalacaktın, ne oldu?”
“Olmadı. Zafer’inkiler erken dönüyorlarmış. Babasının bir işi mi çıkmış ne, işte öyle. Anlayacağın tatil bitti. Sen de kına yakarsın.” derken bir hayli üzgündü. Ben de tam tersine en az onun üzüldüğü kadar neşelenmiştim. Ne güzel bir geceydi böyle, bütün iyi haberler ardı ardına geliyordu. Evlendirme meselesi hariç.
“Saçmalama! Tabii ki kına yakacağım. Hem de davullu zurnalı. Eve geçince müzik listemi düzenleyeyim. Yarın akşama hazır olsun.” derken bütün dişlerimin göründüğünden emindim. Zehra benim bu neşeme karşılık memnuniyetsizliğini fazlası ile belli edercesine kaşlarını çatmıştı ama olsun. Keyfim yerine gelmişti. Ne de olsa bu gece yalnız geçecek son gecemdi.
Tatlıcıdan çıktığımızda saat bir hayli geçti. Enişte bey sağ olsun beni kurda kuşa yem olmayayım diye kapımın önüne kadar bırakı. Damat adayımız da bizimleydi. Yol boyunca pek sessizdi. Sadece bir ara telefon numaramı isterken duymuştum sesini. Onun dışında hiç konuşmadı. Numaramı verdiğimde umutlanmış mıydı bilmiyorum ama mutlu olduğu belliydi. Aslına bakılırsa numaramı neden verdiğimi bilmiyordum. Muhtemelen Zehra’nın üzerimde gezinen öfkeli bakışları etkili olmuştu. Hem belli mi olur, dünya hali, belki ileride fikrim değişirdi.
Eve adımımı atar atmaz çantamı yatağımın üzerine fırlattığım gibi dizüstü bilgisayarımı alıp öğrenci masama geçtim. Bilgisayarım biraz yaşlandığı için açılması uzun sürüyordu, bu yüzden o açılana kadar ben de kendime bir fincan hazır kahve yaptım. Ardından masama dönüp bacaklarımı sandalyenin üzerinde bağdaş kurdum ve kalemimi kulağımın arkasına sıkıştırıp düşünmeye başladım. Nedendir bilmiyorum, bir iş yaparken kalemi kulağımın arkasına sıkıştırmak odaklanmamı kolaylaştırıyordu. Geçmişten gelen bir alışkanlık olsa gerek…
Bilgisayarımın piknik alanı ekranı tam karşımda duruyordu fakat ben ilk etapta nereden başlayacağımı bilmiyordum. Elimde bir isim yoktu ya da bir fotoğraf. Yani arama motoruna soracağım şeyin ne olması gerektiğini bilmiyordum. Bir süre parmaklarımı klavyenin harfleri üzerinde gezdirdim. Ara sıra aklım ekrandaki o yeşilliğin üzerine attığım piknik örtüsü üzerinde sevgilimle birbirimize meyve yedirdiğimiz hayallere kayıp gitse de hayalimin gerçek olması için bir yerden başlamam gerektiğini düşünerek aklıma gelen ilk fikirle insanların birbirini kolaylıkla bulabildiği sosyal medya platformlarını taramaya başladım. Birkaç sekmede farklı sosyal medya platformları açtım, sabahki fuarla ilgili aklıma gelen bütün etiketleri tek tek hepsinde arattım. Bir video ya da bir fotoğraf, her neyse ufak da olsa bir ipucu aradım. Fuarla ilgili o kadar çok paylaşım yapılmıştı ki işim hiç kolay görünmüyordu. Tek tek hepsini gezinmeye başladım.
Bir insan nasıl olurdu da bunca fotoğraftan birine yanlışlıkla da olsa yakalanmazdı, anlamıyorum. Ben bile kendimi kaç farklı fotoğrafta abuk sabuk bir yüz ifadesi ile görmüştüm. Kabul ediyorum, pek fotojenik bir insan değildim ama bir şekilde o fotoğraflardaydım. O ise hiçbir yerde yoktu. Bu kadar gizemli olmak özel bir yetenek gerektirirdi muhtemelen. Onu böyle bulabilmek neredeyse imkânsız gibiydi. Başka bir yol bulmalıydım ama aklıma yeni bir fikir gelene kadar biraz daha fotoğrafları inceleyebilirdim. Fakat önce kahvemi tazelemeliydim. Etiketlerin arasında, fotoğraf ve video denizinde yüzerken saatlerdir oturduğum yerden kalkmamıştım ve çok büyük olasılıkla kısmi felç geçiriyordum. Hareket etmek büyük bir işkence gibi görünüyordu. Yavaş yavaş bacaklarımı birbirinden ayırmaya çalışırken kanın damarlarımda yeniden hızlandığını hissedebilmiştim. Müthiş bir ağrı ile gelen karıncalanma hissi acı bir çığlık atmama sebep oldu. Ağrıyı azaltmak için mümkün olduğunca hareketsiz kalmam gerekiyordu. Muhtemelen bir süreliğine bacaklarımı kullanamayacaktım.
Ağrı biraz hafifleyip kan akışım normale döndüğünde kahvemi yenilemek için mutfağa gittim. O sırada mideme giren ani bir krampla acıkmış olduğumu fark ettim. En son yediğim yemeğin üzerinden saatler geçmişti ve kahve beni her zaman acıktırırdı. Yönümü buzdolabına çevirdim. Yiyebilecek bir şeyler aradım fakat bir öğrenci evinde çok fazla seçenek olmazdı. Neyse ki biraz ekmek vardı, biraz da beyaz peynir ve domates. Hızlıca kendime mis gibi bir tost yaptım. Ardından kahvemi de alıp yeniden bilgisayarımın başına oturdum yalnız bu defa bağdaş kurmayacaktım. Sonuçlarını az önce fazlası ile deneyimlemiştim.
Onu bulmak için yapabileceklerimi bir kez daha gözden geçirirken çok fazla seçeneğim olmadığının farkındaydım. Sanırım Müge Anlı seçeneğini biraz daha ciddiye almalıydım. Yeniden parmaklarım klavyeyi gezmeye başladığında fikir edinebilme adına sözlük platformlarında gezinmeye başladım. Bu da bir seçenek olabilirdi.
Sosyal medyanın en büyük handikabı ise bir karadelik gibi sizi içine çekiyor olmasıydı. Sözlüklerde, tanımadığım birini bulmanın yollarını ararken karşıma çıkan video önerileri çoktan beni amacımdan saptırmıştı bile. Bir anda kendimi Karabulut Cinayetinin dosyalarını izlerken buldum. Yıllardır kanımı donduran o olayın videolarının hemen hemen hepsini ezberleyecek kadar çok izlemiştim ama yine de kendimi tekrar izlemekten alıkoyamıyordum. Gencecik bir kızın bir hiç uğruna başı kesilerek öldürülmesini aklım almıyor, yüreğim kaldırmıyordu. Her ne sebeple olursa olsun kimse ölümü hakketmiyordu. Özellikle de kız çocukları…