GİRİŞ
20 yıl önce...
Nor'un Aferya bölgesi.
Saat 23:59.
31 Kasım 2003
Karanlık bütün Aferya'yı esir almıştı. Havada şimşekler çakıyor fırtınanın kapıda olduğunu haber ediyordu. Köy evlerinin ağaç kapıları rüzgarın etkisiyle sallanıp etraftaki ürkütücü sesi daha bir ürkütücü yapıyordu.
"Mi belroza! (Korkuyorum!)" Küçük çocuk annesinin kolları altında titreyerek fısıldamıştı. Masanın altına girmişler ve biraz sonra uçacak kapıya korkuyla bakıyorlardı.
"Za Belroza! (Korkma!)" Annesi çocuğunu daha fazla sarılıp başını öperek fısıldamıştı.
Köylüler evlerde korkuyla saklanırken Evna'da durumlar farklıydı. Dışarıdaki fırtına sesi kurşunla kapalı binayı aşamıyordu. 20 yatağın sırayla dizildiği, duvarında büyük havalandırmaları olan, tavanda upuzun ledli ışıkları olan odada 5 yaşlarındaki çocuklar sırayla yatıyordu. Hepsine yapılan farklı enjeksiyonlarla aynı ölüye benziyorlardı. Yaklaşık 20 odası bu halde olan Evna'da sadece 1 oda farklıydı.
Ufak mahzene benzeyen oda özel olarak yapılmıştı. Sadece tek bir yatak olan oda da başka bir eşya yoktu. Yatağın üzerinde yatan 7 yaşında güçlü bir beden vardı. Kolları ve ayakları yatağına zincirli, diğer çocuklar gibi Evna'da esirdi. Her gün yapılan başka enjeksiyonlara vücudu büyük direnç gösteriyordu. Henüz 7 yaşında olsa da 15 yaşındaki bir çocuk gibi güçlüydü. Siyah üç numara saçlarının üstünde kırmızıyla boyanmış ünlem işareti vardı. O diğer çocuklardan farklıydı. Onun yerinde başka bir çocuk olsa iki güne ölürdü ama o tam altı aydır dayanıyordu.
Dışarıda uluyan rüzgarla birlikte gözlerini açan genç çocuğun gözleri bir karanlık kadar kara ve sert bakıyordu. 7 yaşında olan bir çocuğun oyun oynaması gerekirken o burada savaş veriyordu. Bütün duyguları ölmüştü. Artık yedi yaşında ruhsuz bir çocuktu. Ellerinin ve ayaklarının yatağa zincirli olduğunu anlayan çocuk içine dolan öfkeyle kollarını çekiştirdi. Ne kadar güçlü çekmeye çalışsa da bir el gibi bileklerini tutan zincirlerden kurtulmak asla kolay değildi.
O an içinde bir yerlerde alevlenen ateşi hissetmişti. Nefreti ve öfkesi gözlerine vuran çocuğun gözleri koyu maviye bürünüp parlamış ve ardından yaptığı güçlü darbeyle zincirlerden kurtulmuştu. Yere düşen zincirlerin sesleriyle yatakta oturur hale gelirken şaşkınlıkla ellerine bakmış nasıl olduğunu anlayamamıştı. Bu imkansızdı! Kaç kere denemişti ama asla açamamıştı! Nasıl yapmıştı? Zincirleri parçalayacak gücü nasıl kendinde bulmuştu?
Kutu gibi odanın içinde kapıya baktı. Kendisi fark edemese de gözlerinin mavisi hala parlıyor ve onun karanlığına karanlık katıyordu. Elleri ayak bileklerine uzandı. Eline bir şans geçmişti ve bunu iyi değerlendirmeliydi. Geniş kelepçelerin içine elini sokup iki yana güçlülükle çekmesiyle kelepçeler kırılmıştı. Hem şaşırıyor hem kendini çözüyordu. Kapıdaki bir sesi duymasıyla hızlıca yataktan atlayıp topallayarak kapının yanındaki duvara geçti.
Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışırken gözlerinin önüne biraz sonra olacakların görüntüsü geçmişti. Gözlerini açıp ağırca yutkundu. Enjeksiyonlar dedi kendi kendine. Hepsi enjeksiyonlar yüzünden.
Gözlerinin önüne gelen görüntüde adam ilk sağ duvara bakacaktı. O da şu an oradaydı. Bu yüzden sol duvara geçip sessizce bekledi. Önce kapıdaki pencere açıldı.
"Vo tera! (Lanet olsun!)" Duyduğu cümleyle yutkunup başını iyice duvara yasladı. Kapının penceresi kapanmış ve kapı kilitleri bir bir açılmaya başlamıştı. Her odada tek kilit varken bu odada beş kilit vardı. Evna bir ölüm makinesi yaratmaya çalışıyordu ama aynı zamanda kendisi de korkuyordu. 5 kilit güçlü sesler çıkartarak açılmasının ardından görevli belinden şok cihazını çıkartıp içerideki sessizliği dinledi.
Korkuyordu. Çocuğa bugün fazla madde vermişlerdi. Olacaklardan korkuyordu. Nasıl bir şeye dönüştüğünü bilmediği için korkuyordu. İçeride tek bir nefes sesi yoktu. Kapıya iyice yaklaştığında içerideki çocuğun gözleri daha çok koyulaşmış ve lacivert olmuştu. Öfkelendiğinde koyulaşan gözleri avının korkuyla azalmaya devam eden vücut ısısını görebiliyordu. Takılmadı çocuk. Onu bir canavara dönüştürdüklerini biliyordu bu yüzden buradan kaçmalıydı. Şu an kendini biliyorken buradan gitmeliydi. Aksi halde her şey için çok geç olacaktı.
İçeri adım atan görevlinin hareketini lacivert gözleri sayesinde önceden görüp öne atılmasıyla bir eli adamın boynunu yakalamıştı. Görevli karşısındaki 7 yaşındaki çocuğun kırk beş yaşındaki bir adamı havada tutacak kadar güçlü olduğunu görmesiyle korkmuş ama gözlerinin parladığını görmesiyle ise titremişti. Görevli elektriği beline yakınlaştırırken çocuk diğer eliyle görevlinin elini yakalayıp bileğinden kırmıştı.
"Aaaa!" Acıyla inleyen adamın sesinin daha fazla yayılmaması için bileğini bırakıp iki eliyle başını tutup boynunu kırmıştı. Gözleri önünde düşen adamın ağzından ve burnundan akan kırmızı sıvıya iğrenerek baktı.
"Mi mori fej okria! (Daha yeni başlıyorum!)" Nefretle fısıldadığı kelimelerin ardından canını yakan birisinin nefesini kesmek onu rahatlatmıştı. Dinen öfkesiyle gözlerinin maviliği gidip eski karanlığına bürünmesiyle odayı terk etti.
Koridorda duvarlara tutunarak zar zor ilerlerken bir yandan da oda numaralarını okuyordu. M435, K238, M436... Bulanıklaşan gözleriyle başını sallayıp yürümeye devam etti. Uzun zamandır yürümemişti. Şimdi yürümek onun için bir bebeğin ilk adımlarını anımsatıyordu.
Pes etmeyip yürümeye devam etti. Başını kaldırıp sesli soluklanarak kapının üzerindeki kırmızı yazılara tekrardan baktı. Ne demişti Eftalya'sı. M438 deyiz.
Kapıdaki M438 yazısını görmesiyle gözlerini kapatıp seslice soluklandı. Çok yorulmuştu. Bedeni bayılmak için fırsat kolluyordu. Kapıya gidip üzerinde olan tek kilidi açtı. Yüksek sesle açılan kapıyı iki büklüm kendine çekti ve karşısındaki uzun yatak sırasına baktı. Olamaz dedi içinden!
Kalp atışının daha fazla hızlandığını hissetmiş ve yataklara tutunarak ilerlemişti. Uyuyan çocukların yüzlerine bakıp arkadaşlarını bulmaya çalıştı. Tam ortaya geldiğinde ardarda yatan arkadaşlarını gördü. İlk başta yatan Aron'un arkasındaki yatakta Eftalya yatıyordu. Eftalya'nın arkasında ise yeni tanıştıkları Kirya yatıyordu. Orta yatakta yatan küçük kızın yanına gidip oturdu.
"Eftalya!" Sesi zor çıkmıştı. Gözleri bulanıklaşıyordu. Nefesi azalmaya başlamıştı. Elini zorla üstüne koyup sarstı.
"Za deta! (Uyan!)"
"Hıığıı!" Üzerindeki kola aldırmadan diğer tarafa donen küçük kıza göz devirip tüm gücünü toplayarak yeniden sarstı.
"Za deta Eftalya! (Uyan Eftalya!)"
"Si mela mori. (5 dakika daha)"
"Dima si mela mori! (Ne 5 dakika dahası!)" Onu duymayan kıza sinirlenip şiddetlice sarstı. "ZA DETA! (UYAN!)" Sıçrayarak uyanan kız başında gördüğü kişiyle gözlerini kocaman açıp yatakta oturdu. Buraya nasıl girdiğini düşündü. Yatağından nasıl kurtulduğunu düşündü.
"Alez! Zas tensi dima mones? (Senin burada ne işin var?)" Alez yorgun bir gülüşle gözlerine baktı ve son kalan gücüyle fısıldadı.
"Ti maria za Eva! (Vakit geldi kardeşim!)
----------------------------------------------
Buraya kurgudan bir kaç fotoğraf bırakıyorum. (fotoğraflar yüklenmiyor merak edenler icin wattapde resimler mevcut)

Evna
Karşıdaki her yere hakim olan şato tabi ki de Evna. Bir o kadarda yerin altında var:(



Evna'nın içi
Yeşil değilde bembeyaz bir yer olduğunu düşünün. Bembeyaz odalar, bembeyaz koridorlar. Kurşundan yapılma hapis hanede ki gibi kapılar

Köy
A'fer halkı
Kurgunun korkutucu olduğunu düşünmenizi asla istemem. Sadece Aferya ölüm bölgesi. Onun karanlığını hissetmeniz için en karanlık resimleri buldum. Yoksa bu kadar karanlık bir yer değil (Kül ormanı hariç :)