bc

KALBİM SENİN

book_age16+
1.1K
FOLLOW
5.4K
READ
contract marriage
badboy
goodgirl
drama
comedy
scary
realistic earth
like
intro-logo
Blurb

Ona ihtiyacım vardı. Benim gibi kalbimin de Dilan'a ihtiyacı vardı. Bu yüzden onun gidişini öylece izleyemezdim. Peşinden koşmaya başladım. Alt avluda, kolundan yakalayıp kendime doğru çevirdim. Ağlıyordu. Gitmek isteyen ağlar mıydı hiç?- Eğer mutlu değilse ağlardı. Eğer gitmek istemiyorsa ağlardı- dedi iç sesim. " Gitme " dedim haykırırcasına." Gitme Dilan... Ben sensiz nefes alamam."

" Baran" dedi fısıltıyla. Gözyaşları hiç durmuyordu. "Beni sevecek misin?"

" Aptal kadın. Ben zaten seni seviyorum. Bunu nasıl göremiyorsun?" Gözlerindeki o ışıltı, tüm korkularımı alıp götürmüştü. O gitmeyecekti. " Seni seviyorum" dedim ve aylarca aklımda olan dudaklarına doğru uzandım. Oldukça ağırdan alıyordum. Eğer istemezse yapmayacaktım. Ama geri çekilmedi. Bekledi... Ben de daha fazla dayanamayarak uzanıp yumuşacık dudaklarını öptüm. Tecrübesiz karşılıkları beni biraz şaşırtsa da umursamadım. Geri çekildiğimde bana bakıyordu.

" Seni seviyorum."

" Ama bana hep bağırıyordun" dedi ağlamaya devam ederek. Haklıydı. Ona sürekli kaba davrandığım bir gerçekti. Ama bu da benim gardımdı. Yeniden güvenmekten korktuğum için böyleydim. Ama Dilan bir şekilde o gardı aşmayı başarmıştı. Elini tutup kalbimin üzerine koydum.

" Duyuyor musun? Nasıl da hızlı atıyor." Başıyla onayladı. " Bu senin eserin Dilan. Bu kalp çok uzun zaman önce atmayı bırakmıştı. Ama bak şimdi nasıl canlı, nasıl korkuyor görüyor musun? Seninle oldu bu. Oysa bu kalp yıllar önce yok olmuştu ve ben kendimi o aşılmaz duvarların içine gömmüştüm. Sen her duvarlarıma çarptığında, seni öfkeyle püskürttüm. Çünkü sana kapılmaktan korktum. Ama sen bir şekilde içeriye sızmayı başardın. "

" Benim için mi atıyor bu kalp? " başımla onayladım. Yüzündeki gülümse görülmeye değerdi.

" Kalbim senin Dilan."

chap-preview
Free preview
AYRILIK
Çok sevdiğim mavi bluzu valizin içine öfkeyle tıktım. Cidden hayatım daha ne kadar berbat olabilirdi bilmiyorum. Bu nasıl bir kaderdi anlamıyorum. Neden sürekli istemediğim şeyler yapmak zorunda bırakılıyordum ben. Neden kimse, kızım sen de istiyor musun diye sormuyordu? Cevabımı bildikleri için sormuyorlardı büyük olasılıkla. Eğer sorsalardı ben o berbat yere gitmek istemiyorum diye bağırırdım. Ama ne olmuştu? “ Dilan, baban yanında okumanı istiyor. Üniversiteye orada devam edeceksin.” Demişlerdi. Onlardan nefrete ediyordum. Yeniden dolabıma yönelip diğer kıyafetlerimi çıkardım. Bu kıyafetler babaannem tarafından hoş karşılanmayacaktı ama onun neyi hoş karşılayacağı kimin umurundaydı ki? Ben seviyordum bu tarz giyinmeyi. Şortlar, mini etekler tam benim tarzımdı. Pantolonların canı cehenneme. Ama doğru ya, babaannem için pantolonlarda kıyafetten sayılmıyordu. Ona göre kadın dediğin uzun elbiseler giyinmeliydi. Mahremini kocasından başkası görmemeliydi falan filan... Allah aşkına bu devirde ve on sekiz yaşında genç bir kız için şortlar ve eteklerden daha çekici ne tür kıyafet olabilirdi ki? Nasıl bir yere gidiyordum ben böyle? “ Dilan,” dedi annem odamın kapısına yaklaştığında. Kahve gözleri bana yöneltmişti. Üzgün görünüyordu ama ona acımak içimden gelmiyordu.  Beni istemediğimi bile bile o şehre gönderiyordu. Yıllarca nefret ettiğim o saçma sapan adetlerin olduğu yere gitmek zorunda kalıyordum. “ Bana yüz çevirme kızım. Bunu yapmak zorundaydım. Babanla anlaşmıştık. Liseye kadar benim yanımda kaldın. Şimdi onunla olmalısın.” “ Bu yüzden mi benim yerime tercihlerimi değiştirdin? Bana sormadan tüm tercihlerimi babama yakın yerleri mi yazdın? Bu mu senin anneliğin?” sesim gereğinden yüksek çıkmıştı ama elimde olan bir durum değildi. Çok öfkeliydim. Moda tasarımı benim tek hayalimdi. İlerde bir gün ünlü bir modacı olmak istiyordum. Annem de bunu bildiğinden kullanmaktan çekinmemişti. Şimdi de Şanlıurfa’ya gidiyordum. “ Dilan üzgünüm.” Dedi. Sesi üzgündü ama ben değil miydim? Ben de çok üzgündüm. İstanbul benim her şeyimdi. Tüm hayatım bu şehirde geçmişti. Arkadaşlarım buradaydı. Herkes buradaydı. Ama ben gidiyordum. Ben o lanet şehre gidiyordum. Babamın ve ailesinin yanına gidecektim. Tamam, Şanlıurfa gezmek için harika bir şehirdi. Babamla da iyi anlaşıyordum ama iş kalmak olunca değişiyordu. Orada babaannemle kalma düşüncesi tüylerimi diken diken ediyordu. “ Anne, lütfen...  Uçağa yetişmem gerekiyor. Biliyorsun babam çok özledi beni.” Dedim. Tüm eşyalarımı valize yerleştirip sertçe kapattım. Üç valiz kıyafetim olmuştu. Bunlar sadece yazlık kıyafetlerimdi. Orada çok kalmayı düşünmüyordum. Babamı ikna edip ilk fırsatta İstanbul’daki üniversiteye geçiş yapacaktım. Onlar ne derse desin ben kararımdan vazgeçmeyecektim. Valizleri arabaya yerleştirip, çok sevdiğim koca şehre son kez baktım. İstanbul’u seviyordum. Bu koca ve karabalık şehre âşıktım.  Arkadaşlarımla karabalığa karışmaya, kendimizi kaybedercesine alış veriş yapmaya, moda üzerine konuşmaya, gece gezmelerine, eğlenceli sohbetlere veda ediyordum. Ne için peki? Annem ve babam öyle istedi. Araba havaalanının önünde durduğunda ayaklarım geri geri gidiyordu. Ama anneme daha fazla bunu göstermek istemiyordum. Zaten ona yeterince kızgındım. Daha fazla kalbini kırmak istemiyordum. Onu sessizliğimle cezalandırmayı düşünüyordum. Valizleri alıp içeriye girdim. Anneme bakmamaya özen gösteriyordum. Ona bakarsam yumuşayacağımı biliyordum. Yıllarca anne kızdan öte bir ilişkimiz vardı. Arkadaşım sırdaşımdı benim. Ama bu son yaptığı çok ağırdı. Bana sormadan yapması daha ağırdı. “ Beni affet Dilan. Ben de istemezdim seni oraya göndermek. Ama anlaşma böyle kızım. Velayetini almam yeterli değildi. Eğer böyle bir anlaşma yapmasaydım sen sürekli aramızda gidip gelecektin. Bunu ister miydin?” haklıydı... İstediklerimizin her zaman bir bedeli olurdu. Annem beni alıp o kasvetli aileden kaçtığında bunun bir bedeli olacağını tahmin etmişti. Ama yine de orada kalmak istenmemişti. Babaannem fazla çekilmez bir kadındı. Bunu ben de defalarca kez tatmıştım. Şimdi onunla koca bir yıl kalmak zorundaydım. Ah çok harika... “ Tamam anne. Bunu konuşmanın bir anlamı yok artık.” Dedim ona sıkıca sarılarak. “ Seni seviyorum.” “ Bende bebeğim ben de seni seviyorum.” Dedi mırıldanırcasına. Bu duygulanmama neden olmuştu. Ondan hiç bu kadar uzun süre ayrılmamıştım. Tamam, her yaz babamın yanına bir ay gitmek zorunda kalırdım ama onun kısa süreceğini bildiğimden bu kadar dert etmezdim. Şimdi oraya sürgüne gidiyordum. Hem de kendim hayâlım için. Bu çok acımasızcaydı. “ Bir sorun olursa hemen beni ara. Ne olursa olsun. Ben hemen yanına gelirim.” Dedi güven verircesine. Başımla onayladım. Ondan ayrılmak çok zordu ama artık gitmem gerekiyordu. Valizleri teslim edip anneme döndüm. Ağlıyordu. Ona el sallayıp uçağa doğru yürümeye başladım. Evet, dışarıdan bakınca çok saçma bir durum gibi gözüküyor olabilirdi ama ben babama gitmek istemiyordum. Aslında bunun babamla bir ilgisi yoktu. Babam oldukça anlayışlı ve modern bir babaydı. Belki de öğretmen olmasından kaynaklanıyordu bu farklılık. Ama diğerleri onun kadar anlayışlı değildi. Annem ve babam Şanlıurfa’da bir okulda tanışmışlardı. İkisi de sınıf öğretmenidir. Annem İstanbul asıllı bir kadındır. Doğma büyüme İstanbul’da yaşıyordu. Ama ilk ataması Şanlıurfa’ya olmuştu. Babam ise zaten kendi memleketinde öğretmenlik yapıyordu. Annem oldukça güzel kadındır. İlk bakışta fark edilecek kadar kibardır. Uzun kahverengi saçları ve bir o kadar güzel kahverengi gözleri vardır.  Bu yönümü annemden almıştım. Aynı onun gibi uzun kahve saçlarım ve kahverengi gözlerim vardı. Babam ise doğu erkeğinin tüm yakışıklılığı temsil edecek kadar yakışıklı bir adamdı. Koyu siyah ve her zaman hayran kaldığım düz saçları vardı.  Kahve gözleriyle de oldukça çekiciydi. Babam kadar yakışıklı bir adamla tanışıp ona delice âşık olmak diğer hayallerimin arasında vardır. Babam da annemi böyle fark etmişti. Başta ona tecrübelerini öğretmek için yakınlaşmıştı ama sonra birbirine âşık olmuşlardı. Annem her ne kadar bu kültüre yabancı olsa da babama olan aşkından okul biter bitmez onunla evlenmişti. Ama zamanla dayanamayacağını anlamıştı. Babaannem oldukça geleneklerine bağlı bir kadındı. Ve İstanbul’da büyüyen ve oldukça rahat yetişen biri için çok katıydı haliyle. Beni de bu korkutuyordu. Her yaz aynı konu hakkında onunla tartışmaktan bıkmıştım. Kıyafetlerim konusunda katı kurallarım vardı ve babaannem bile olsa kimseye taviz vermeyi düşünmüyordum. Uçak hava alanına geldiğinde, derin bir nefes alıp merdivenlerden indim. Yanımda sadece el çantam vardı. “ Bunu yapabilirsin Dilan.” Dedim kendimi cesaretlendirmek adına. Bunu yapabilir miydim emin değildim. Buraya bir yıl katlanabilir miydim? Bunu denemek zorundaydım. Başka bir seçeneğim var mıydı? Yeniden bir nefes aldım. İşte başlıyorduk. Başımın üzerindeki gözlüğü yüzüme indirdim. Geçen hafta boyattığım karamel saçlarım dalgalar halinde omuzlarımdan dökülüyordu. Kısa beyaz pileli eteğimi düzelttim. Üzerimde ise kırmızı askılı bir bluz vardı. Evet, babaannemi kızdırmak için özellikle yapmıştım bunu. Belki beni bu halde istemez ve eve gönderirdi. En azından şansımı denemek istemiştim. Yavaşça yolcu girişinden içeriye girdim. Diğer yolcuların arasına karışıp beni almak için bekleyen babamı aramaya başladım.  Ve onu az ilerde gördüm. Karabalık arasından ayrılıp kenardan ona doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Beni bu halde tanıyacağını düşünmüyordum. Zira onun en son gördüğü halimden biraz daha farklıydım. Mesela saçlarım farklı renk olmuştu. Daha uzamıştı. Gözümde gözlük vardı. Üstelik buraya geldiğim zamanlarda anlaştığımız gibi onların deyimiyle daha edepli giyinmemiştim. Aksine sırf onlara inat olsun diye en kısa kıyafetlerimi giyinmiştim. Babamın önüne geldiğimde bana tepeden bir bakışı vardı ki gülmemek imkânsızdı. Ama itiraf edeyim beklediğimden de yakışıklıydı. Saçlarını her zaman kısa tutmaya özen gösterirdi. Öğretmenliğin verdiği alışkanlıkla onu hiç sakallı görmemiştim. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı ve oldukça çekici duruyordu. Annemin ona neden âşık olduğunu anlamak zor değildi. Gözlüğü başımın üzerine kaldırıp ona baktığımda, yüz ifadesi hemen yumuşadı. “ Dilan.” Dedi kollarını bana dolarken. “ Sen ne kadar değiştin böyle.” Geri çekilip beniz süzmeye başladı. Sonra yüzü asılıp gözlerime baktı. “ Babaannen bu halinden hiç hoşnut olmayacak.”  Ah tam ta istediğim gibi. “ Hım.” Demekle yetindim. Umarım beni geri yollardı. Valizlerimi alıp arabaya yöneldik. Karşımdaki araba oldukça lükstü. Kırmızı renkli Ford marka araba duruyordu. “ Arabayı yenilemişsin baba.” Dedim hayranlıkla. “ Beğendin mi?” “ Bayıldım.” Dedim. Cidden bayılmıştım. “ Bu senin.” Dedi. Ona dönüp şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalıştım. Ama sadece gülümseyerek bana bakıyordu. “ Gerçekten mi baba?” diye sordum arabanın etrafında dolanırken. Nerden bakarsam bakayım araba harikaydı. Bana böyle bir jest yapmalarını beklemiyordum. Buraya gelmek istememem göz alınınca bisikleti bile almamalarını anlardım. Elinde siyah mavi kurdeleyle bağlanmış bir anahtar tutuyordu. “  Ehliyetini aldığını duydum.  Hem üniversite hem de hoş geldin hediyesi.” Dedi anahtarı bana doğru uzatarak. Sevinçten ne diyeceğimi bile bulamıyordum. Koşarak babamın yanına gidip boynuna sarıldım.” Seni seviyorum baba. Çok teşekkür ederim. Bu aldığım en güzel hediye.” Dedim neşeyle. Buraya gelirken her türlü felakete hazırdım ama bu... Bu beklentimin çok üzerindeydi. Buna bayılmıştım. Babamın elinden anahtarı alıp kapıyı açtım. Beni başıyla onaylamasıyla sürücü koltuğuna geçtim. Çantamı arkaya atıp anahtarı yerine yerleştirdim. Kapıyı kapatıp babamın binmesini bekledim. Hala inanmakta zorlanıyordum. Bu olanlar lütfen ama lütfen bir kısmı gerçek olsun. Babam da arabaya bindiğinde, ikimizde kemerlerimizi taktık. Bunu yapacağıma inanmak zordu ama yatım. Arabayı çalıştırıp yola koyuldum. “ Evin adresi konusunda emin değilim.” dedim ona bakarak. Babamın kahkahasını duydum. “ Bunu bekliyordum. O yüzden senin için navigasyona kaydettim.” “ Çok düşünceli bir babasın.” Dedim dürüstçe. Öyleydi çünkü. Sonra yola odaklanıp navigasyondaki komutları uygulayarak arabayı babaannemin evine doğru götürmeye başladım. Trafikten çıktığımızda yine o tanıdık dar sokaklara girmek zorunda kaldım. Geldiğim yerde bu tarz yerler yoktu. O yüzden bu dar sokaklar beri geriyordu. Sanki duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Bunu beni üzmesine izin vermemeliydim. Bu kadar mutluyken üzülmek doğru olmazdı. Arabayı babamın tarif ettiği yere park ettim. Aslında bir yıl boyunca arabada yaşama fikrini düşünebilirdim. Şimdiden kasılmaya başlamıştım. Ama bundan kaçışım olmadığının da farkındaydım. Buraya gelerek bu hayatı kabullenmiştim. Babamın inişini izledim. Onu arka tarafa gidişini fırsat bilerek derin derin nefes aldım. Buna hazır değildim. Ve uzun bir süre de hazır olmayacaktım. O yüzden beklemek de saçmalık olurdu. Kemeri çözüp kapıya uzandım. Bunu yapabileceğimi biliyorum. Ben güçlü bir kızım. Kapıyı açıp arabadan indim. Babam valizleri indirmişti bile. Bana kapının önünden gülümseyerek bakıyordu. Keşke ben de onun mutluluğunu paylaşabilseydim. Ama ne yazık ki mutlu değildim. Arabama kavuştuğumdaki mutluluk yok olmuştu.  Yerini karşılaşmanın verdiği gerginlik almıştı. Eteğimi düzelterek arabayı kilitledim. Anahtarımı evet benim anahtarım. Bunun verdiği mutluluğa tutunarak bu korkunç karşılaşmayı atlatabilirdim. Babamın yanına doğru yürümeye başladım. Etraftan meraklı bakışlar belirmeye başlamıştı. Neye bakıyorsunuz demek istiyordum ama neye baktıklarını biliyordum. Bana bakıyorlardı. Bana ve buraya uymayan giyimime. Taş yolda topuklu ayakkabılarla ilerlemek oldukça zor oluyordu ama baba düşmeden ulaşmayı başarmıştım. Bu bana zafer kazanmış hissi vermişti. “ Heyecanlı mısın?” diye sordu kapıyı çalmadan önce. “ Evet dersem geri döner miyiz?” diye sordum masumca. Bu onu güldürmüştü. “ Herkes seni bekliyor. Bence onlara görünmelisin.” Dedi ve ben cevap vermeden kapıyı çaldı. İşte olmuştu. Yıllardır kaçtığım an gelmişti. Üstelik tüm aile buradaydı. Allahım yardım et. Çok beklememe gerek kalmadan kapı açıldı. Bu anı nefesimi tutarak izledim. Orta yaşlarda bir kadın vardı karşımda. Kim olduğunu bilmiyordum. Ama bana olan bakışları, onu sevmeyeceğimi işaret ediyordu. Babam içeriye girmemi işaret ettiğinde tereddüt ederek ilk adımımı attım. İşte olmuştu. Korkacak ne vardı ki? İkinci adımı atıp bahçeye tam olarak girdiğimde olduğum yerde kaldım. Onlarca kişi bahçenin ortasında toplanmış bana bakıyorlardı. Kendimi seçime girmiş adaylar gibi hissetmiştim.” Size sorunlu günler vadediyorum. Ben size uygun torun, yeğen- kuzen olamam. Ama beni bırakırsanız hayatınızın benden önceki gibi huzurlu olacağını garanti ederim.” Dememek için kendimi zor tutuyordum. Nefesimi tutarak onlara bakıyordum. İlk konuşmayı ben yapmayacaktım. Buna cesaretim yoktu. Bu kadar karabalık ailenin hangisiyle konuşmak isteyebilirim ki? “Dilan” dedi tok ama kararlı bir ses. Kimden çıktığını biliyordum. Şu an divanda oturan ve bana öldürücü bakışlar atana babaannemden geliyordu. Ah nedense hiç şaşırmamıştım. “ Efendim.” Diye yanıtladım. Kâbuslarımdan bir sahne yaşıyordum sanki. Bana uzattığı eline öylece baktım. İşte sevmediğim bir gelenek daha. Bir öpücük mü ona saygı duymamı sağlayacaktı. Ah hiç sanmıyorum. O korkutucu ifadesini bana yönelttiği sürece benden saygı falan beklememeliydi. “ Hoş gelmişsin.” Dedi ağır şivesiyle. “ Hoş bulduk.” İstemeye istemeye yanına yaklaştım. Uzattığı eli tutup öptüm. Başka seçenek bırakmıyordu ki bana? Ya öpecektim ya da öpecektim. Dedem olsa belki bu kadar sert bir kadın olmazdı diye düşünüyordum. Dedemi hiç tanımadım ama tanımak konusunda da hevesli olmadım. Karısından ne hayır gördüm ki kocasından görecektim?  Gözleri beni süzerken memnuniyetsiz bir ifadesi vardı. Zaten bunu o sevmesin diye yapmıştım. Memnun olmaması umurumda bile değildi. “ Dilan.” Dedi amcam. Babaannemim korkutuşu gözlerinden kurtulup ona döndüm. Bana gülümsüyordu. Onu seviyordum. En az babam kadar eğlenceli bir adamdı. Bana yasaklar koymaz ve olduğum gibi kabul ederdi. Tamam, arada çok açık giyindiğimde beni tatlı dille uyarırdı. Onun için bir sorun olmadığını ama uralar bu tarz kıyafetleri kaldırmadığını söylerdi. Ben de onun bu tatlı uyarısını dikkate alır daha düzgün şeyler seçerdim. Ama bunu diğerleri söylediğinde inadına daha açık daha kısa giymek isteğiyle doluyordum. Çünkü onlar bana direk olarak dayatmaya çalışıyorlardı. Bunu okumuş olma ve olmama olarak değerlendiriyordum. Amcam da diş doktoruydu.  Babam gibi görmüş ve geçirmişti. Bu yüzden bu evde en sevdiğim insanlar bu kadardı. “ Amcacığım.” Dedim boynuna dolanırken.” Seni çok özledim.” “  Ben de güzelim. Ben de seni çok özledim.” Dedi sırtımı sıvazlarken. Geri çekildiğimde yengem bana hoşnutsuz bakışlar yolluyordu. Nedense yıldızımız hiç barışmamıştı. Ama amcam hatırına ona saygılı olmaya çalışıyordum. Zaten o da gidici olduğundan çok fazla uğraşmıyordu benimle. Şu an durumumuz ne olacak bilmiyordum. Bana uzattığı eli görmezden gelip sarıldım. Daha doğrusu sarılama çalıştım. Elimden anca bu kadarı geliyordu. Onu memnun edip etmemesiyle ilgilenmiyordum. Önemli olan bendim. Yüzümdeki sahte gülümseme ile geri çekildim. Sonrada sırasıyla kuzenlerime sarıldım. Bu evde ikinci büyük torundum. Amcamın benden üç yaş büyük bir oğlu Hamza vardı. Sonra ben geliyordum. Ve daha sonra yine amcamın benle aynı yaşta olan küçük ikiz kızları Fatma ve Zehra ve şu an on beş yaşında olan oğlu Can vardı. Oldukça geniş bir aileydik. Üstelik de aynı evde oturmamız da cabasıydı. Bu detay benim pek düşünmek istediğim durum değildi. Annemle sakin bir hayatım vardı. Ama burada o yaşamdan eser yoktu. O sırada kapının yanında duran kadını fark ettim yeniden. Onu daha önce görmediğime emindim. Babama döndüm. “ Baba, şu bayan kim? Yardımcınız mı?” diye sordum. Tamam, babamın yardımcı tutacak kadar parası yoktu. Bunu biliyordum. Zaten bana o arabayı nasıl aldığına hala anlamıyorum. Daha sonra yeniden soracaktım bu konuyu. Çünkü pahalı bir modeldi. Kadın sorduğum sorundan hoşnut olmasa gerek yüzü asılmıştı. Ne olduğunu anlamak için babama bakmaya devam ediyordum. Kadın onun yanına doğru gittiğinde daha yakından incelemeye başladım. Başındaki şaldan gördüğüm kadarıyla çok yaşlı biri değildi. Üzerinde vücut hatlarını göstermeyen kırmızı bir elbise vardı. Yirmilerin ortasında duruyordu. Kolunda yeni evlenmişçesine bilezikler sallanıyordu. Bu buraların sevmediğim adetlerinden biriydi. Çok abartıydı. Ama babama dokunuşu ve yakınlığı tezimin çürümesine neden olmuştu. Aklıma dolan düşünceleri hemen geri yolladım. Buna imkân yoktu. Olsa muhakkak bilirdim. “ Dilan bu, eşim Ayşe.” Dedi kadını göstererek. Kadın gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Şaşırmış mıydım? Hem de çok fazla. Babam evlenmişti ve ben bunu şimdi öğreniyordum. Ya çok kötü bir evlattım ya da babam gerçekten bunu bilmemi istememişti. Sanırım fazla ağzım açık kalmıştı. “ Ne o, şok geçiriyor gibisin? Hayatının sonuna kadar anneni mi bekleyecek sandın?” babaannemin sert ve katı sözleri bana ulaştığında ağzımı kapatmam gerektiğini anlamıştım. Ona dönüp cevabımı yüzüne vermek istemiştim. “  Öyle bir beklentim yoktu elbette. Sadece biraz şaşkınım. Babam evlenmiş ve ben şimdi öğreniyorum. Sizce de tuhaf değil mi?” diye sordum dokundurarak. “ Sanırım bunun nedeni sensin.” Dedi babaannem hiç lafını esirgemeden. “ Buraları ve bizi görmek istemeyen sensin. O yüzden bunun için babanı suçlayamazsın.” “ Kimseyi suçladığım yok. Ben sadece şaşkınım. Elbette babam mutluysa benim için sorun yok. Bunu daha önce yapması gerekirdi. Benim şaşırdığım yer bana haber vermemesi. Yanında olmak isterdim.” Dedim üzülerek. Gerçekten üzülmüştüm. Annemden ayrıldı diye ona kızmıyordum. Onu annem bırakmıştı. Ona geri dönmesi için çok dil dökmüştü ama annem yeniden buraya dönmek istememişti. Ben de anneme hak veriyordum. Burası cehennemdi. Ve annemin yaşayacağı bir yer değildi. O yüzden babamın başka bir kadınla hayatını birleştirmek istemesine kızamazdım. O mutluysa bende mutluydum. “ Annen istemedi.” Diye yanıtladı babam. “ Ne?” “ Anne, eğer bunu duyarsan gelmek istemeyeceğini söyledi. “ Yani annemin haberi vardı?” dedim. “ Elbette, sana söylemeden önce annene sormak istedim. O da bunu sen gelene kadar saklamamı söyledi. Nedenini anlamasam da kabul ettim.” “ Ben biliyorum” dedim kızarak. Cidden anne sen çok abarttın ama. Ne düşündüğünü biliyordum elbette. Babamın evlenmesini kullanarak gelmeyeceğimi düşünüyordu. Haklıydı da. Bunu sonuna kadar kullandım. Ama şu an geç kalmıştım. Anne alacağın olsun senin. “ Sorun yok baba. Size mutluluklar dilerim.” Dedim. Bu konuda dürüsttüm. Ama annem için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Benden saklamasının hesabını elbette soracaktım. Ah annemin beni bu kadar iyi tanıması hiç iyi değildi. “ Çok sevindim. Senin tepkinden endişeleniyordum.” “ Benim için sorun değil baba. Mutlu olduğun sürece senin adına mutlu olurum.” “ Teşekkür ederim.” Dedi. Ona gülümsedim.” Sen acıktın değil mi? hemen sofrayı hazırlasınlar sana.” Buna hayır demezdim. Elbette çok acıkmıştım. Üstüne bir de stres eklenince açlığım ikiye katlanmıştı. “ Ben eşyalarımı odama yerleştirsem sorun olmaz değil mi?” “ Sen o giyindiklerine eşya mı diyorsun?” dedi babaannem. “ Ah evet bunlar benim en sevdiğim kıyafetlerim.” Dedim gülümseyerek. Evet başlıyorduk. “ Annenin yanında büyümen konusunda endişelerim vardı. İşte buydu korktuğum. Sen buraya uygun bir kız olarak yetişmedin.” Dedi. Şükürler olsun diye geçirdim içimden. Onu dinlemek istemiyordum. “ Baba odam nerede?” diye sordum onu duyumsamazlıktan gelerek. “ Gel göstereyim.” Dedi kaçarcasına. Valizlerimin ikisi alıp merdivenlere yöneldi. *****  Burası kâbuslarımın eviydi. Taş ev ve taş merdivenler geri döndüğümde günlerce kâbus olarak geri dönerlerdi bana. Şimdi o kâbusta yaşamaya gelmiştim. Bende iç çekerek diğer valizimi tutup çekmeye başlayarak merdivenleri çıkmaya başladım.  Ama valizi kaldıramıyordum. Babama imdat dilenerek baktım. Elindeki valizleri üst kata bırakıp yanıma geldi. Taşıyamadığım valizi alıp üst kata çıkardı. Ona minnetle bakıyordum. Odanın kapısını açtığında çok bir beklentim yoktu.  Ama bu kadarını cidden beklemiyordum. Bu oda sadece bana ait değildi. Kuzenlerimle paylaşmak zorundaydım. Kenarda duran ranza da bunu kanıtıydı. Oda zaten küçüktü. Birde ranza ve tek baza eklenince iyice tıkış tıkış olmuştu... Üstelik de iki dolap vardı. Gerçekten yürümek için bile yer yok sayılabilirdi. “ Bu dolap senin” dedi yeni olduğu belli olan ahşap dolabı göstererek. Yemek hazırlanana kadar yerleşmeye bak. ”dedi. Sonra bana yaklaşıp başımın üzerinden öptü.” Anlayışın için teşekkür ederim.” Dedi. Sonrada odadan çıktı. Beni küçük odayla baş başa bırakmıştı. Ah gerçekten de berbat bir yerdi. Küçük penceresinde sararmış perde vardı. Eskimiş bir ranza, dokuma halı ve yeni geldiği belli olan bir baza. Kenarda duran küçük masanın dışında hiçbir şey yoktu. Ne bir çiçek ya da kitap rafından eser vardı. Burada kızların kaldığını gösterecek hiçbir işaret yoktu. Daha önce burada olan ve diğer kızlara ait olduğu belli olan dolabın dışında...  Kapısı açık kalmıştı. İçindeki kıyafetler olduğum yerden belli oluyordu. Allahım bu nasıl bir zevksizlikti böyle. Bunları gerçekten giyiyorlar mıydı? Daha fazla bakmaya dayanamayarak valizlerimin olduğu yere geri döndüm. Tek tek açıp asla sığmayacağına inandığım dolaba kıyafetlerimi asmaya başladım. Askımın bittiği yerde katlayarak kenarlara dizdim. Ne yaparsam yapayım üç valiz kıyafet bu dolaba sığmayacaktı. O yüzden sığmayanları koymaktan vazgeçtim. Ayakkabılarım için yer olmadığından çıkarıp bazamın altına yerleştirdim. Sığmayan elbiselerimi de katlayarak altına bıraktım. İşte şimdi olmuştu. herşeyi düzenleyip bazamı indirdim. Valizlerimi kapının önüne bıraktım daha sonra onları koyacak bir yer bulurdum. Herşeyin bittiğini gördüğüme rahat bir nefes aldım. Yerleşme işlemi bitmişti. Her ne kadar burada kalmak istemiyor olsam da yapacak bir şey kalmamıştı. Gözlüğü saçımdan kurtarıp yatağın üzerine bıraktım. Çantamdan küçük aynamı çıkarıp kendime baktım. Makyajım berbat olmuştu. Saçlarım da öyle. Bunları ayaküstü düzeltemeyeceğimin farkındaydım.  Makyaj çantamı açıp bir lastik aldım. Saçlarımı gelişigüzel bağlayıp banyoya yöneldim. Hafızam oldukça iyiydi. Neredeyse ir yıl önce gelmiş olmama rağmen zorlanmadan bulmuştum. İçeriye girip musluğu açıp yüzümü yıkamaya başladım. Zaten çok fazla makyaj yoktu yüzümde.  Ama yol onu bile berbat etmişti. Suyla iyice temizledikten sonra, havluyla kuruladım.  O sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Yatağa yaklaşıp telefonumu elime aldım. “ “Annemmm” yazısını görünce sinirim yeniden kendini göstermeye başlamıştı. Bunca şeyi benden saklayarak beni kırmıştı. Yeşil ekrana dokunup açtım. “ Bebeğim.” Dedi oldukça heyecanlı şekilde. “ Efendim annem. Nasılsın?” dedim hiçbir şey belli etmemek adına. “ İyiyim kızım. Ama seni çok özledim. Dün Selin ve Hakan geldi. Senin yokluğunu artmamaya çalışıyorlar bana.” “ Göndermeseydin beni anne. O zaman bir boşlukla uğraşmazdın.” Sesim gereğinden sert çıkmıştı. “ Dilan, nedenini biliyorsun ama. Baban...” “ Evet, babam...  Babam evlenmiş. Oldukça güzel bir karısı var. Ama nedense ben biraz önce öğrendim. Sence neden anne?” “ Bak kızım. Ben senin için yaptım bunu. Sırf sen babanın yanına git diye sakladım. “ Anne artık benim için bir şey yapma olur mu? Lütfen...” “ Dilan...” “ Anne daha fazla konuşmak istemiyorum. Sana çok kırgınım. Böyle bir şeyi saklamanı hala hazmedemedim. O yüzden bana zaman ver. “ “ Ama... Tamam. Sen nasıl istersen.” Dedi. Sesi oldukça çaresiz çıkmıştı. “ Kapatıyorum.” Dedim ve telefonu kapattım. Bir anne neden böyle bir şeyi saklama gereği görürdü ki? Benim bilmeye hakkım yok muydu? Annem hakkımın olmadığını düşünmüştü. Sırf buraya geleyim diye, saklamıştı benden. Bunu hazmedemezdim. Arkamdan iş çevrilmesinden hoşlanmazdım.  Derin bir nefes aldım.  Bunu düşünmek istemiyordum. O yüzden de daha fazla odada kalmak istemedim.  Kapıdan çıkıp merdivenlere yöneldim.  

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.9K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook