bc

Ay Işığı ve Yakamoz

book_age18+
296
FOLLOW
3.7K
READ
family
HE
second chance
friends to lovers
brave
drama
sweet
bxg
soldier
small town
childhood crush
secrets
war
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

Aşkından habersiz olduğu adam için kalbi atmaya başladığında 20 yaşındaydı Gülce. Çocukluğunu geçirdiği Bozcaadada beraber büyüdüğü adamla aynı kişiydi bu: Sancak Erkuran. Sonra bir gün karşısına geçmişti Sancak ve gözlerinin içine baka baka "Bana artık abi deme," demişti. Tek bir cümleyle kalbini altüst etmeyi başarmış ve bildiği her şeyi değiştirmişti. Aynı günün gecesinde ise gitmişti Sancak Erkuran. Çünkü işi ve aşkı arasında bir tercih yapmak zorunda kalmış ve hayatını, vatanı uğruna feda etmişti. Yıllardır içinde büyüttüğü sevdasının küllerini kalbine hapsedip öylece gitmişti.

chap-preview
Free preview
1- Pembe Düşler
Okumaya başladığınız tarih: Oy ve yorumlarınızı bekliyorumm "Bana dönüş yolunu bulduğun için teşekkür ederim." Kitabın son satırını okuduktan sonra kapağını yavaşça kapattım. Yüzümde sersem bir gülümseme vardı ve ben buna engel olamıyordum. Parmak uçlarım kapağın kabartmalı dokusunda gezinirken iç çektim. Romantik kitaplar okumayı çok seviyordum, özellikle mutlu sonla bitenleri. Kitap boyunca yaşanan tüm acılara rağmen sonunda herkes mutlu ve çok âşık oluyordu. Ve bu gerçek olamayacak kadar güzeldi. Böyle bir aşk yaşayamayacağımı bildiğim için belki de okumaktan bu kadar zevk alıyordum. Çünkü aşk, yalnızca masallarda mutlu sonla biterdi. İçimde büyümeyi bir türlü beceremeyen romantik kız bunu anlamamakta dirense de durum buydu. Bakışlarım kolumdaki saate kayınca gülümsemem silindi. Gerçek hayata dönme vakti Gülce. Yine kendimi kitaba kaptırıp zamanı unutmuştum. Oturduğum banktan istemeyerek de olsa ayağa kalkıp eve doğru yürümeye başladım. Annem gelmeden eve geçsem olacaktı. Yoksa yine bin tane soru sorup duracaktı. Sürekli romantik kitaplar okumamdan pek hoşlanmıyordu. Annem hayatın acı gerçekleriyle sınanan bir kadın olduğu için aşk kitaplarını sevmezdi. Hepsi koca bir yalan, aklını boş hikayelerle doldurma, derdi. Ders çalışmak haricinde bir şeylerle ilgilenmemi istemiyordu. Dizi ve film izlemek de buna dahildi. Aklımı boş hayallerle doldurmamdan korkuyormuş. Yüksek sesle ofladım. Biraz fazla gergindi ve şu an onun sorularına maruz kalmak istemediğim için adımlarımı hızlandırdım ve evimize doğru ilerledim. Neyse ki Bozcaada küçük bir yerdi ve eve kısa sürede varacaktım. Kıvrımlı sokaklarda yürürken cumbalı ve ahşap evlerin önünden geçiyordum. Akşam olmaya başlayınca insanlar sandalyelerini evlerinin önüne atıp dışarı çıkmaya başlıyordu. Turistlik bir yer olduğu için geleni gideni çoktu buranın. Akşam olunca özellikle restoranlar dolup taşardı. Küçük ama renkli bir adaydı. Etrafı saran mis gibi çiçek kokularını, derince içime çektim. Etraf o kadar güzel kokuyordu ki... İlkbaharın sonlarında olsak da hava çok güzeldi. Aslında Çanakkale'de yaşıyor olsak da senenin büyük kısmını buradaki evimizde geçiriyorduk. Çünkü annem de ben de burayı daha çok seviyorduk. Gözlerim tekrar kolumdaki saate kaydı. Saat henüz dört olmuştu, annemin gelmesine yarım saat vardı. Hafif bir rüzgar esince göğüslerime kadar uzanan hafif dalgalı saçlarım geriye doğru savruldu. Annemden bana miras kalan en güzel şey turuncu saçlarımdı. Saçlarım savrulmaya devam ederken üstümdeki yeşil elbise çıplak bacaklarıma yapıştı. Dizlerimin hemen üstünde biten elbisemi düzelttiğim sırada yakın arkadaşım Başak "Gülce," diye seslendi. Başımı kaldırdığımda el salladı. "Gelsene." Hülya ile beraber evlerinin önünde oturmuş dondurma yiyorlardı. Onlara doğru ilerlediğimde Başak meraklı bir ifadeyle yüzüme bakarken "Nerelerdesin?" diye sordu. Cevap vermeden önce yanında oturdum. "Öyle geziniyordum, kitaba dalmışım." Sinsi bir gülümsemeyle "Geçen sana verdiğim kitap mı?" diye sordu. Başımla onayladım. "Evet, çok güzeldi." Çantamdan çıkarıp ona uzattım. "Acelesi yok," deyip açılmamış dondurma paketini uzattı. "Yeni aldık, erimeden ye." "Of, kitap muhabbeti yapacaksanız kalkarım." Hülya'nın memnuniyetsiz sesini duyunca gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Dondurma paketini açarken "Niye?" diye sordum. Sorumu duyunca omuz silkti. "Sıkıcı." Hülya bizden bir yaş büyüktü ve pek uyuşmuyorduk. En sevdiği birinci şey dedikodu ikincisi ise bakım yapmaktı. Arta kalan zamanlarda ise ölümüne dizi izlerdi. Eksik kalan kaosunu Türk dizilerinde bulduğunu söylerdi hep. Geri kalan şeyler onun için boş ve anlamsızdı. Allah var, yaptığı bakımlar işe yarıyordu. Esmer teni ışıl ışıl ve pürüzsüzdü, düzenli yaptığı sporlar sayesinde fiziği de güzeldi. Kız kendine sağlam yatırım yapıyordu. Sosyal medyaya yönelse iyi bir influencer bile olurdu. Başak "Sensin sıkıcı," dedikten sonra bana döndü. "Seni aradım ama ulaşamadım." Çikolatalı dondurmamı yerken yüzümü buruşturdum. "Telefonum yine sessizde kalmış." Dirseğiyle kolumu dürttü. "Bir gün de ulaşalım sana ya telefonun hep sessizde." Haklıydı ama telefonumu sesli de kullanmak gibi bir huyum yoktu. Aniden çalınca korkuyordum. "Haklısın," dediğim sırada Hülya araya girdi. "Doğru söyle, tek başına ne yapıyordun?" İmalı sesini duyunca kaşlarım çatıldı. "Kitap okuyordum dedim ya Hülya," diye çıkıştığımda bilmiş bir tavırla gülümsedi. "Kesin öyledir." "Ne diyor bu?" Sert bir şekilde sorduğum soru üzerine Başak araya girdi. "Seni kendisiyle karıştırıyor, boş ver." Hülya şuh bir kahkaha attı. "Daha neler? Keşke biraz bana çekseydiniz, o zaman erkekler, etrafınızda pervane olurdu. Aşkı kitaplarda bulmak yerine yaşardınız." Sözlerini duyunca bile ürperdim. Annem de beni kıtır kıtır keserdi. Yirmi yaşında olmama rağmen kadın büyüdüğümü bir türlü kabul etmiyordu. Bir iki tane çıktığım çocuk olmuştu, bunu öğrendiğinde az daha inme inecekti. İlkinde çocukluk deyip geçiştirse de ikincisi erkek arkadaşımı öğrendiğinde çıldırmıştı. Hatırlamak dahi istemiyordum. Erkek konusunda son derece katıydı. Bir sevgilim daha olursa sonum şatoya kapatılan Rapunzel'den farksız olmazdı. Tamam biraz abartmış olabilirdim ama sevmiyordu işte böyle şeyleri. "İstemez," diye homurdandım. "Yarın erken saatte bütüm var ya, kahretsin." Başak'ın sızlanarak söylediği sözler üzerine suratımı astım. Ben de erken kalkmaktan nefret ediyordum. "Benim bütüm falan yok neyse ki." Başak ofladı. "Nefret ediyorum bütlerden." Başak sosyoloji bölümünü okuyordu. Ben ise psikoloji okuyordum. İkimiz de bu yıl ikinci sınıf olacaktık. İlk yıllımızda tercih yapmak yerine mezuna bırakmıştık çünkü. "Haftaya bir tane daha var, ona şimdiden çalışmaya başla. Son ana bırakma yine." "Of senin gibi önceden başlayamıyorum ki ben Gülce. Biliyorsun yumurta dayanmadan mümkünatı yok çalışamam." Hafifçe güldüm. "Ben stres anında kilitleniyorum, son güne bırakırsam geçemem." Birbirimize gerçekten hiç benzemiyorduk. Başak daha rahat bir insandı. Ben ise onun tam tersiydim, özellikle ders konusunda. Muhtemelen bunda annemin de etkisi vardı. "Ay siz çok sıkıcısınız, ne bütü ne ders çalışması ya? Yok mu dedikodu falan?" Başak ile ikimiz aynı anda Hülya'ya ters ters baktık. Bizimle oturan oydu, muhabbetimize laf eden de oydu. Cevap vereceğimiz sırada bakkalın oğlu Ahmet'in sesini duydum. "Sancak abi geliyor bugün." Kızlarla aynı anda başımızı balkonda konuşan Ahmet'e çevirdik. "Aa bizim Sancak mı geliyor?" Hülya'nın şaşkın sesini duyunca ona döndüm. Nereden onun Sancak oluyordu? "Sanırım, başka Sancak olmadığına göre." Hülya elindeki çekirdekleri bırakıp ayağa kalktı. "Ay sonunda." Kahverengi gözleri heyecanla parlıyordu. Bunu fark edince şaşırmadan edemedim. "Neden bu kadar sevindin?" Safça sorduğum soru üzerine esmer teni belli belirsiz kızardı. "Hiç," dese de inanmamıştım. Şüpheyle, mavi gözlerimi kısıp yüzünü inceledim. Hülya gözlerini kaçırsa da anlayacağımı anlamıştım. Hayret dolu bir sesle "Yok artık Hülya, adam senin abin yaşında," diye soluduğumda omuz silkti. Bir yandan da uzun kahverengi saçlarını düzeltiyordu. "Abartma Gülce." Yanımızda oturan Başak kıkırdamaya başladı. "Hülya iyice uçmuş. Sancak abi ona hayatta bakmaz." Hülya kaşlarını çatarken ters ters bize baktı. Anlaşılan sözlerimiz hoşuna gitmemişti. "Aman be, size bir şey anlatanda kabahat. Çocuk gibisiniz." Kullandığı kelime hoşuma gitmediği için kaşlarımı çattım. Saçımı kulağımın arkasına iteleyip ters bir şekilde cevap verdim. "O zaman gelme yanımıza." Uzun saçını geriye doğru atıp yüzünü buruşturdu. "Meraklı değilim size, Merve işte olduğu için mecburen geldim." Bu defa Başak araya girdi. "Gitsene o zaman, deli midir nedir?" Başak'ın sert çıkışı üzerine bozulan Hülya hışımla yanımızdan ayrıldı. Arkasından şaşkınca bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. "Tavırlara bak ya." Başak omuz silkip çekirdeğini çitledi. "Aman, her zaman ki Hülya, onu adam yerine koyup konuşursak böyle olur." Sözleri üzerine kıkırdamaya başladım. Başak'ı gerçekten çok seviyordum, lafını esirgemeyen dobra bir kızdı. Açıkçası burada en sevdiğim insandı. "Of, sıcak oldu," diye söylenirken bileğindeki tokayla kızıl kahve saçlarını bağladı. İkimizin de teni beyaz olduğu için sıcak olunca domates gibi kızarıyorduk. Hafifçe iç çekerken gözlerim aşina olduğum sokakta gezindi. Burası, yıllardır yaşadığımız adanın eskiden Türk mahallesi olarak adlandırıldığı yeriydi. Bir ya da iki katlı olan renkli ahşap ya da taş evler birbirine fazlasıyla yakındı. Sokakları dar ve giriftliydi. Uzun zamandır burada oturdukları için herkes birbirini tanırdı. Eski mimari dokusu korunmaya özen gösterdiği için restorasyonlar dikkatle yapılırdı. Burayı sevsem de sonradan geldiğimiz için buradakilerin bizi kabullenmesi biraz zaman almıştı. Ayrıca babam olmadığı için annem iki çocukla bir başınaydı. Adanın kadınları özellikle, güzel ama soğuk olan sert mizaçlı annemi pek sevmezdi. Annem insan canlısı olmadığı için işleri kolaylaştırmıyordu. Çok sonra babamın bize bıraktığı evde onun neden olmadığını öğrenmişlerdi tabii. Babam Ertuğrul Şafak şehit olmuştu çünkü. Boğazımı düğüm düğüm yapan bu ayrıntıdan sonra hepsinin bize karşı tavrı fazlasıyla değişti. Başta yüzünü çeviren herkes sonrasında mahcubiyetle bakar olmuştu. Özellikle ben ve abime karşı... İç çektiğimde Başak bana döndü. "Ne düşünüyorsun öyle içli içli?" "Seni ne kadar sevdiğimi. Sanırım sen olmasan burada çok sıkılırdım." Neredeyse yedi yıldır Başak ile arkadaştık ve geçen zaman aramızdaki bağları kuvvetlendiriyordu. Başak içten bir şekilde gülümseyince ufak beyaz dişleri göründü. "Ben de seni seviyorum Rus güzeli." Kullandığı tabir üzerine yüzümü astım. "Rus değilim ben, babam buralı unuttun mu?" Aslında yarı Türktüm çünkü anne tarafım Ukrayna'lıydı. Anneannem zamanında Türkiye'den biriyle evlenmişti. Yine de annemin ve benim genlerimiz tamamen ona çekmişti. Uzanıp saçlarımı tuttu. "Aşkım benim, kızıl saçların, bebek mavisi gözlerin ve kaymak gibi bir tenin var. Halis mulis Russun." Yabancı uyruklu olduğumuzu hemen ele veren şeylerdi bunlar. "Orası öyle," diye geveledim. Güzellik annemin sürekli başına bela olmuştu. Şimdi de benim... babam olmadığı için özellikle iki katlı bir belaydı. Neyse ki abim vardı, bu yüzden insanlar geri çekiliyordu. Yine de bu durumdan memnundum. Genlerim sağlamdı çok şükür. "Anne ya Sancak abi ne zaman gelecek?" Ahmet balkondaki annesine bağırarak sormuştu. "Ne bileyim oğlum gelir birazdan." Yüzünü astığında bana döndü. "Gülce abla saat ne zaman beş olur, o zaman gelecekti?" Kolumdaki saate baktım. Neredeyse beş olmak üzereydi. Gülümseyerek iri iri açılmış siyaha çalan gözlerine baktım. "Her an burada olurlar." Gözlerindeki sevinç çok tatlıydı. "Yaşasın be, çok özledim Sancak abiyi. O bizimle hep top oynuyor." Neşesi karşısında gülümsediğimde tekrar konuştu. "Sen de seviniyor musun?" Sorusunu duyunca ne diyeceğimi bilemedim. Sancak abi benden 4-5 yaş büyüktü. Ayrıca annemle annesinin arası pek iyi değildi. Bu yüzden ona ve ailesine karşı nötürdüm. "Bilmem," diyerek geçiştirdim onu. "Ders çalışmam lazımken oturmuş dondurma yiyorum." Başak'ın asık yüzüne bakarken "Bence kalk artık," deyip dondurma yemeye devam ettim evde yapacak işlerim yokmuş gibi. Bu üşengeçlik bizi bitirecekti. Keşke biraz anneme çekseydim, annem evin erkeği gibiydi. Abime bile iş bırakmazdı. Davul sesleri duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. "N'oluyor be?" Başak heyecanla konuşmaya başladı. "Asker geliyor ya, kutlama yapacaklar. Eğlence çıktı bize de." Daha önce hiç böyle bir şeye şahit olmamıştım. Ayağa kalktığımızda korna sesleri gelmeye başladı. Elbisemi silkelerken gözüm de arabalardaydı. Sancak abinin evi bizim karşımızda olduğu için arabalar sırayla dizilmeye başladı. Korna sesleri o kadar rahatsız ediciydi ki yüzümü buruşturdum. Keşke bu gürültü kirliliğine bir son verselerdi. Arabaların kapısı açılınca annesi Nazgül teyze ve erkek kardeşi Murat arabadan indi. En son babası da inince etraf iyice kalabalıklaştı. Bu yüzden tam olarak göremiyordum. "Sancak mı gelmiş?" Abimin sesini duyunca ona döndüm. Abim Alperen 1.85 boylarında olduğu için yüzünü görmek için başımı kaldırdım. Benim boyum bir alt beş ya vardı ya yoktu. Bu yüzden yanında kısa kalıyordum. O babamıza çektiği için saçları açık kahverengi, teni kumral gözleri ise koyu kahverengiydi. Babamın bir kopyası olan abim, çok yakışıklı biriydi ve kalbi en az yüzü kadar güzeldi. Bizim evdeki baba figürü abimdi. Sadece görünüşü değil sahiplenici tavrıyla da babama benziyordu. Neyse ki o asker olmak yerine annemin de müdahalesiyle mühendis olmuştu. Annem başka bir canımın kaybına dayanamam demişti. Haklıydı, bu yüzden abim onu dinlemişti. Bunun için ona minnettardım. Uzanıp yanağımı sıktı. "N'aber güzelim?" "Oturuyorduk öyle." Davullar çalmaya devam ediyordu. Diğer arabadan da Sancak abinin yakın arkadaşları Mert ve Fatih çıktı. Ayrılmaz üçlü olarak takılırlardı genelde ama Sancak abi gittiğinden beri tek kalmışlardı. İnsanlar cama çıkarken bazıları da kalabalığa doğru geliyorlardı. Bir ara Sancak abinin önü açılınca onu görebildim ama hatırladığım gibi bulmadım. Nereden baksan bir yıldır onu görememiştim ve o bu sürede değişmişti. Her zaman güzel bir gençti ama şimdi ona bakınca askerde geçirdiği süre zarfında bir adama dönüştüğünü görebiliyordum. Abimden birkaç santim uzundu ve eski çelimsizliği yerini kalıplı birine bırakmıştı. Zaten uzundu şimdi kas yaptığı için kalıplı ve iri duruyordu. Ablası kulağına eğilip bir şey söyleyince yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. O sırada başını kaldırınca göz göze geldik. İlk düşüncem gittikçe daha yakışıklı birine dönüşmüş olduğu olmuştu. Koyu renk saçları kısa kesilmişti sanırım üçe falan vurmuştu ve sakallarını sinek kaydı olarak kısaltmıştı. Esmer teninde parlayan gözleri ise göl yeşiliydi. Yüz hatları daha köşeli olduğu için ona sert bir hava katıyordu. Yüzündeki gülümseme bu sertliği bir anlığına da olsa yumuşattı. Ufak bir nefes aldığımda ona dikkatli bir şekilde bakarken yakalandığım için gözlerimi kaçırdım. O sırada Başak kulağıma eğildi. "Bizim Sancak abi gitmiş, yerine bambaşka biri gelmiş lan." Sözleri üzerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Evet, ben de şaşırdım." Başak kolumu dürttü. "Hayvan gibi yakışıklı olmuş kızım." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Olmuş olmuş." O sırada abim yanımızdan ayrılıp Sancak abiye doğru yürüdüğünde şaşkınca bakakaldım. Abim en son onunla küs değil miydi ya? "Niye yanına gidiyor?" Aksi bir şekilde sorduğum soru üzerine Başak güldü. "Niye gitmesin?" Başımı ona doğru çevirip dik dik açık kahverengi gözlerine baktım. "Unuttun mu nasıl kavga ettiklerini?" Başak eliyle geçiştirdi. "Öncesinde samimi arkadaşlardı. O kavganın üstünden de aylar yıllar geçti, boş ver. Hem çocuklar mı onlar küs kalsınlar?" Sözleri üzerine dudaklarımı sarkıttım. Annem gibi kinci biriydim işte, kolay kolay unutamıyordum. Abim o kavgaya rağmen nasıl unutmuştu onu da anlamıyordum. Yıllar önce kardeşim dediği adamla sokak ortasında yumruk yumruğa kavga ettiklerini o unutsa ben unutmazdım. Başak kolumu tutup çekiştirmeye başlayınca düşüncelerimden sıyrıldım. "N'apıyorsun kızım ya, çekiştirmesene." "Hadi gel, biz de gidelim?" Boş boş yüzüne baktım. "Niye?" "Merak ediyorum." Yaptığı açıklama üzerine gözlerimi devirdim. Başak iyiydi hoştu ama fazla meraklıydı. "Gelsene." Nazgül teyze annemin aksine bana karşı iyi olsa da yanlarına gitmeye çekiniyordum. İsteksizce onlara doğru yürüdüğümde abimin Sancak'a "Hoş geldin," dediğini duydum. Nazgül teyzenin abime hoşnutsuz gözlerle baktığını görünce iyice rahatsız oldum. O kavgayı tek unutmayan ben değildim anlaşılan. Ki o kavgadan sonra annemle araları iyice bozulmuştu. "Başak, kadın ailemi gördüğü yerde yüzünü ekşitiyor. Ne işimiz var yanında?" Başak kısık sesle güldü. "Seni seviyor, gerisini boş ver." "Hey Allah'ım," diye söylendim. Arkadaşım tam bir çatlaktı. Yanlarına vardığımızda konuşmalarını daha rahat duyabildik. Fatih elini Sancak abinin koluna yerleştirdi. "Askerlik yaramış kardeşime." Fatih abi güldüğünde Başak iç çekti. "Canına yandığım, gülünce ayrı yakışıklı oluyor." Başak'ın sözleri üzerine gülmemek için kendimi zor tuttum. Başak birkaç ay önce marketten dönerken elindeki malzemeler ağır olduğu için ona yardım eden Fatih abiye, abayı yakmıştı. Sırf yardım ettiği için kalbini adanın çapkınına kaptırmıştı resmen. Eskiden abi dediği adama şimdilerde fena yanıktı, bir Hülya da buydu işte. Fatih abiyi her gördüğü yerde uzun uzun süzüp sessizce laf atıyordu. Fatih abi farkında mıydı bilmiyorum ama ondan herhangi bir tepki gelmemişti. "Boyuna posuna kurban ya." Başak yine methiyeler diziyordu. Fatih abi en az Sancak abi kadar uzundu ama onun kadar kalıplı değildi. Sarışın yakışıklı bir çocuktu. "Evet ya, ben de gideceğim," dediğinde Başak yüzünü buruşturdu. "Nereye gidiyor bu be? Asla izin vermem." Başak'ı susturmak için dürttüm. "Sussana ya, duyacak." Beni duymazdan gelen Başak "Duyarsa duysun, işime gelir hem," dedikten sonra Sancak abiye döndü. Sıcak bir şekilde "Hoş geldin abi, sonunda geldin," dedi. Sancak abi ufak bir gülümseme eşliğinde tok sesiyle cevap verdi. "Hoş buldum, Başak. Nasılsın?" Sesi de mi değişmişti bunun? "Seni gördüm daha iyi oldum abim. Sen nasılsın?" Başak'ın ailesi ve onların ailesi çok samimi oldukları için araları iyiydi. Sancak abi "İyiyim," dediği sırada gözleri beni buldu ve yüzündeki gülümseme silindi. Çekingen bir gülümsemeyle "Hoş geldin Sancak abi," dediğimde gözlerimi kaçırdım. Sık kirpiklerle çevrili gözleri çok dikkatli bakıyordu ve bu beni utandırmıştı. "Hoş buldum," dediğinde bana nasılsın diye sormadığını fark ettim. Bu durum bir an kaşlarımı çatmama neden oldu. Başak'a soruyordu ama bana sormuyordu. Neden? Aramızda herhangi bir sorun geçmemişti oysa... Of, takıldığım şeye bak, iyice saçmalıyordum. Sanki sorunca ne olacaktı? Nazgül teyze gelip Sancak abinin koluna girdi. "Hadi gel oğlum, yemekler soğumadan eve çıkalım." Abim araya girip "Neyse sonra görüşürüz," dediğinde, Sancak abi başıyla onayladı. Herkes yavaş yavaş dağıldığı için sadece biz kalmıştık. Mert ve Fatih abi de bize kısaca selam verip yanımızdan ayrıldığında, Başak iç çekti. Fatih abi kesin anlayacaktı bunun hayranlığını. Başak'ı çekiştirirken ayağım yerdeki küçük taşa takıldı. Öne doğru hafifçe sendelediğimde Başak beni son anda tutmuştu. Düşmekten korktuğun için korkuyla iç çekmiş ve Sancak abinin bakışlarını üstüme çekmiştim. Sıcak bakan gözleri, son kez yüzümü buldu. Kalbimdeki ani tekleme nefesimi sekteye uğrattı. Bedenimin verdiği bu tepkiler, bir zamanlar ona duyduğum hayranlığın nedeni olduğunu biliyordum. Lise üçüncü sınıftayken, adını az defterimin kenarına yazmamıştım. Küçük renkli kalpleri de unutmamak lazımdı... O zamanlar aklım beş karış havadaydı ve abimle yakın oldukları için yaz aylarında onu sık sık görüyordum. Ondan dolayı gelişen çocukça hislerdi işte. Sonra bir gün, abimle büyük bir kavga etmişlerdi. Ona dair olan toz pembe hayallerimin pembesi gitmiş tozu kalmıştı. O günden sonra benim için diğer insanlardan biri olarak kalmıştı. Başımla selam verdiğimde, öyle de kalacağını biliyordum. Abim ince çizgimdi. Çattığım kaşlarımla yanıma gelen abime döndüm. "Küs değil miydiniz siz? Unuttun mu o kavgayı?" Uzanıp yanağımı sıktı. "Arkadaşlar arasında olur öyle şeyler." "Yine arkadaşsınız yani öyle mi?" Başını yana doğru eğdi. "Sadece küs değiliz Gülce. Sonuçta kocaman adamlarız çocuk gibi küs kalacak halimiz yok." Açıklaması beni tatmin etmemişti. Yüz ifademden bunu anlamıştı. "Çok konuşma da eve hadi naş naş." Beraber eve gittiğimizde aklım saçma bir şekilde Sancak'a takılmıştı. Onların küs kalması daha iyi olurdu. Nedenini bilmiyordum ama öyle olmasını istiyordum işte. • Bölüm sonu! Alıntı ve iletişim için i********: umrantn Yeni bölümde görüşmek üzere

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook