bc

Dilsiz Yürek

book_age16+
3.2K
FOLLOW
14.4K
READ
comedy
sweet
serious
mystery
like
intro-logo
Blurb

" Kaç yaşındasın ki sen? "

Yaşını göstermeye parmakları yetmezdi elbette Büşra'nın, bunun bir yolunu aramayı düşünmeden 'sen bul' dercesine çevirdi gözlerini adama.

" On sekiz? " diye ilk tahminini yapan Fırat, Büşra'nın bakışları ile anlaşmaya başlamıştı bile. Başını iki yana salladı, genç kız.

" Daha çok mu, az mı? "

Baş parmağı ile yukarıyı işaret etti, Büşra.

" Çok mu, ne kadar çok olabilir ki? On dokuz mu? "

Daha yukarısını mı işaret ediyordu, Büşra?

" Yirmi son sınır artık daha fazla olamaz! "

Gülümsedi sadece Büşra.

" İşaret dilinde gülümsemek evet demek mi?"

chap-preview
Free preview
1. Bölüm
Genç adam, karavanının önüne yerleştirdiği masasının üzerinde soğuk sodasını yudumlarken, bilgisayarının ekranında mütemadiyen açık duran; borsa takibine olanak sağlayan, teknik analizlere bakıyordu. Henüz yüklü miktarda parasını bağladığı hissenin düşüşüne inanamadığı üçüncü gündeydi. Hayatın ona hiç kötü sürpriz yapmadığı zamanları düşünüp, herkesin o cuma günü doğdun gerekçesi ile şanslı olduğunu ima ettiği şeytan tüyüne güveniyordu. Sırf şanslı olduğu için de; o hisse bir kaç gün sonra hiç beklenilmeyen bir çıkış yapacaktı, yapmalıydı. Şayet yapamazsa bağladığı paranın neticesinde yapmayı planladığı bütün hayalleri suya düşecekti. Gözleri dikkatle ekranda, elinde soğuk sodası ile aklından geçirdiklerine daldığı esnada kamp kurduğu ormanlık alanın bitişinde ki göle takıldı gözleri. Evet, hayallerini bu suda boğabilirdi; o hisse ani bir yükselişe geçmezse.  Hiç bir teknik analiz ona ani bir yükselişi haber vermiyordu. Buna öfkelenip bulduğu huzuru kaybetmemesi gerektiğini düşündü, parasını borsa da meşhur bir şirketin hisselerine bağlamış, sonra da bir karavan kiralayıp özgür olduğunu hissetmek adına; tatile gelmişti. Herkes gibi popüler tatil beldeleri değildi tercihi, direksiyonunu bu köye çevirmesine neden olan tek şey elinde ki haritanın gösterdiği küçücük mavilikti. Deniz turizmi değildi derdi, İzmir'de doğmuş, büyümüş bir adamın deniz turizmi için diyar diyar gezme hevesleri olmazdı. Bilinmeyeni, saklı kalanı, gizemi arardı, bir İzmir'li ve bu köy yemyeşil sığ ormanı ve o yeşilin bir kaç ton altında küçük gölü ile aradığı şeyin tam adıydı; huzur... Geldiği günden beridir karavanını kurduğu alanda en ufak hareketlilik olmaması buraya gelmenin hata olmadığını söyleyip durmuştu ona. İhtiyacı olduğunda bisikleti ile köy meydanına iniyor, sadece iki üç esnafın bulunduğu köy meydanından ihtiyaçlarını alıyor ve tekrar bisikleti ile karavanına geri dönüyordu. İhtiyacı olan şey sadece biraz huzurdu ve bu sıralar huzuru sadece yalnızlıkta buluyordu. Ne geceleri sabahlara bağlayan o eğlence hayatında, ne yüzünü bir sonraki gün hatırlamadığı tek gecelik ilişkilerde değil, bu defa sadece yalnızlıkta arıyordu.  "Yalnızlık huzur verirmiş be peder!" diye fısıldadığı an düşündü babasını. Onun o kendine dayattığı doğruları, kitapları ile hayatın eş değer olduğunu düşündüğü öğretileri, vermeye çalıştığı bütün kendi bildiğini sandıkları...  Hayır, babasının doğruları onun değildi! İnsanlar sadece sayıldıklarında, belli bir kariyere hizmet eden işleri olduğunda mutlu olmuyorlardı. Bütün insanlar aynı mutluluğa hizmet edemezlerdi ki zaten. Herkes birbirinden bu kadar farklıyken, hele. Kulağına değen çocuk gülüşünü o an duymazdan geldi. İçinden babasına söylemek istediği o kadar çok şey varken, bir çocuk gülüşünün peşine düşemezdi. Her şeyden evvel yapmak istediği işten, yaşamak istediği hayata kadar müdahale eden babasına inat habersizce çıkıp geldiği bu yer gibi, cep telefonu dahil bütün iletişim araçlarını engellediği gibi; bütün bunları düşündükçe; "Oh olsun!" demek istediği gibi! Bir gülüş daha! Çocuk gülüşünün çoğaldığını fark etti. Tek bir çocuğa ait değildi sesler! Birden fazla olmalılardı! Sandalyesinden doğrulup başını göle doğru uzattı. Düşündüğü doğruydu gölde birileri vardı! Görüşüne mani olan ağacı ıskalayıp başını eğdiğinde görüşüne giren kimselerin birer çocuk olmadığını fark etti. Tıpkı bir çocuk gibi gülen iki genç kızdı! Aslında birinin gülüşü diğerinin kini bastırıyordu, sanırım içlerinden biri çocuk kalmakta daha ısrarcıydı. O boyundan, posundan ve de görüntüsünden farklı gülenin hangisi olduğunu anlamaya çalışırken gözlerini daha çok kıstı, net görmesi zor oldukça onlara doğru yürümeye başladı. Gölün içinde kıyafetleri ile birbirlerine su atıp gülen iki genç kızdan birinin gülüşüydü onu onlara çeken. Çünkü, çocuk gibi gülen büyükler tanımamıştı o, hayatı boyunca. Bir adım daha, bir adım daha derken neredeyse burunlarının dibine kadar girdiğini fark etmedi bile. Öyle kapılmışlardı ki birbirlerine etraflarında ki yabancıdan haberdar değillerdi henüz. Genç adam, üzerlerinde kıyafetleri ile eğlenen kızlardan çocuk gülüşlü olanı ayırt ettiği anda gözlerinin onda uzun süre takılı kaldığını fark etti. Diğerine göre daha kısıktı sesi, daha seyrek ama daha dikkat çekici. Uzun saçları sırılsıklam olmuş yüzüne değiyor, kısa kakülleri ise alnına yapışmıştı. "Ya Büşra kulağıma su kaçırdın!" Bir anda bozuldu oyun! Adam diğerinin sesi ile başını ona doğru çevirdiğinde kız kulağını eliyle kapatmış ve biraz geri çekilmişti. Adının Büşra olduğunu öğrendiği çocuk gülüşlü olanı ise hemen duraklamış, sessizce bekliyordu karşısında; hiçbir şey yapmadan ve söylemeden. "Kulağıma su kaçınca kaç gün ağrıyor bilmiyor musun?" Gülüşüne çocukluk yakışanın değil, diğerinin mızmızlanmasını izlerken; birbirinden farklı bu iki kızın aslında birbirlerine hiç benzemediğini de o an fark etti. Birinin kısacık siyah saçları vardı diğerinin ise upuzun kızıl saçları! Kızıl olmadığına hemen kanaat getirdi genç adam; rengin adı sonbahar yapraklarının yerlere döküldüğü anı veriyordu. Adına şu ya da bu diyemeyeceği rengi tanıdığı kızlardan her hangi birinin görmesi üzerine İzmir'in en meşhur kuaförlerine bir etek para dökeceklerine neredeyse emindi.  Turuncu muydu, yoksa kumral mı? Aklını kaçırabilirdi bunu düşünürken, sadece bir renk için fazlaca kafa yormuş olduğunu fark ettiğinde irkildi, kendine geldiği anda varlığının kızlar tarafından algılanmasını istedi. Görmeliydiler onu, küçük bir köy macerası için her iki güzel de yeterli olabilirdi onun için. Bir anda çapkınlık yapacak olmanın yalnızlığına ve huzuruna gölge düşüreceğinden endişe duysa da; her erkeğin her zaman ihtiyaç duyacağı şeye; bir kadına o köy sınırlarında da sahip olmanın cezbediciliğine kapılarak. Kulağına su kaçan genç kızın, tek ayak üzerinde başını su dolu kulağının içini boşaltmak adına o yöne eğip zıpladığını seyrederken: "Size kimse suyla oynamayın, kulağınıza kaçar demedi mi?" diye seslendi. Kızların ikisi de oldukları yerden sıçrarken, Emel'den küçük bir çığlık bile kopuverdi. Ta ki, köylerinin alışkın olduğu kampçı sezonunun açıldığını hatırlaması ile rahatlayana kadar. Her sene tek tük kampçıların uğrak yeri olurdu göl kenarı ve bu adam da sadece onlardan biriydi. Başını Büşra'dan tarafa çevirdiğinde, çoktan elleri ile göğüslerini kapamış halde buldu onu. Çıplak değillerdi, sadece ıslak kıyafetleri vücutlarına yapışmıştı ve Büşra için bu fazlasıyla namus meselesi olabilirdi.  "Size de kimse, yabancılarla konuşmayın demedi mi?" derken Emel, elini Büşra'nın inadına beline koydu ve çemkirdi. Bunu hep yapardı, Büşra'yı ilk tanıdığı günden beridir onu koruma iç güdüsü ile; olduğundan daha cesur davranabiliyordu, cesur ve saldırgan.  Genç adam gözlerini konuşmaktan korkmayanına sabitlerken: "Yabancılardan korkmayalı çok zaman geçti." dedi. Emel, şehir serserilerinin bu gibi tavırlarını yadırgamayacak ve onlara pabuç bırakmayacaktı elbette!  "Çekil sudan çıkacağız." derken bir anne edasıyla tuttu Büşra'nın kolundan: "Sana diyorum dön inine çıkacağız sudan." diye bağırdı, genç adamın onlara bakışı ısrarcı kalınca.  Adam bir an düşündü, in derken ne demek istemişti bu köylü kızı? Hayır, onunla kavga etmeyecekti, belki zamanla başka şeyler yapabilirdi ama asla kavga etmeyecekti. Sessizce arkasını dönüp, karavanına doğru yol aldı. Emel, Büşra'nın göğüslerine siper ettiği elini çekip sımsıkı tutarken onun korku dolu gözlerine bakıp gülümsedi: "Serseri işte." dedi sessizce, sonra peşi sıra çekti kızı suyun içinden. Eve ıslak gittiklerinde, annesi tarafından uğrayacakları zararı düşünüp kurumak için ormanda biraz oturmayı teklif etti, gölgeden çıkıp güneşe doğru oturduklarında arkaları kampçı şehir serserisine dönüktü. Emel, halen ısrarla kulağında ki suyu çıkarmaya çalışırken Büşra da göle taş atıyordu.  "Ne var biliyor musunuz, kızlar?" Emel bu defa çığlık atmamıştı ama koyu gözlerini kalın kaşlarının ardında büyütüp adama çevirmesinin nedeni Büşra'nın bugün ikinci kez olduğu yerden sıçramasına neden olan bu adama haddini bildirmekti. Ancak, elinde iki havlu olduğunu görünce durakladı: "İsterseniz karavanımda jeneratör var ve kurutma makinesi de; saçlarını kurutabilirsiniz."  Emel, adamı o an inceleyemeyecek kadar tedbirli davranmak zorunda hissediyordu kendini. Bir sapık olma ihtimali bile varken ona yüz veremezdi. Hemen arkasını dönüp: "İstemez!" dedi. Göz ucuyla Büşra'ya baktığında Büşra, gözlerini ayak hizasına dikmiş mütemadiyen duruşunu hiç bozmuyordu. Onun yabancılardan hep korktuğunu bilirdi, Emel. Korkup itinalı davrandığını da... Bu sebeple, elini sırtına bıraktı kuzeninin, varlığı ile telkin etmek isteyerek.  "Arkadaşın titriyor ama." Büşra, sahiden titriyor muydu? Bunu anlamak için usulca eğdi başını; "Üşüyor musun Büşra?" diye fısıldadı. Büşra, kendinden emin bir tavırla aksini söylemek üzere başını iki yana sallarken gördü Emel, dişlerinin birbirine vurduğunu. Çabucak kalktı yerinden, şehir serserisi dediği adamın gözlerine baktı, sandığı kadar kötü biri olamayacak kadar parlaktı gri gözleri. Parlak ve etkileyici, uzanıp elinde ki havlulardan sadece birini aldı ve: "Onu korkutuyorsun gider misin lütfen?" dedi. Adam, az evvel çocuk gülüşüne hayran kaldığı güneş rengi kızın, Büşra'nın, itina ile yönünü ona dönmediğini ve konuşmadığını düşünürken, kendi yaşlarında ki birinin korumasına ihtiyaç duyacak bir çocuk olup olmadığını düşündü. Biraz erken yetişmiş olabilirdi ve bu yüzden olduğundan daha büyük görünüyor da olabilirdi. Bacaklarını karnına kadar çekmiş, onlar orada hiç yokmuş gibi davranıyordu. "Kurulanın dedim diye mi korkuyor benden?" Emel, kesin bir tavırla: "Havlunu giderken bırakırım, sağ ol!" deyip Büşra'nın yanına döndü. Elinde ki havluyu itina ile kuzeninin sırtına serdi ve yanına oturup, saçlarının uçlarını havluya sürtmeye başladı. Arkalarından izlemeye devam eden genç adam gidemiyordu bulunduğu noktada kalakalmış; çocuk gülüşlü, güneş rengi Büşra'nın tavırlarında ki ürkekliğe anlam vermeye çalışıyordu.  "Sen bana girmeyelim dedin, ben seni dinlemedim. Göle girmeseydik kurumak için beklemezdik. Anneme düştük mü desek Büşra, ayağımız kaydı mı desek? Lahanaların hepsini sattık diye belki bir şey demez." Büşra, Emel'in kendi için endişelendiğini görünce tedirgin olmayı bir kenara bırakıp dudaklarını kıvırdı; sen bilirsin dercesine.  "Kalk öyleyse! Ne yapalım canım ayağımız kaydı, göle bakalım dedik o anda kayıverdi, kayma desek dinleyecek miydi bizi?" Onları dinleyen genç adam gülümsedi, Emel'in kardeşi olduğunu sandığı güneş rengi kız için gösterdiği çabayı abisiyle kendi arasında ki mesafeli ilişkiyle bağdaştıramazken biraz daha daldı gitti o görüntüye. Doğru bilmişti; Büşra bir çocuktu Emel de yetişkin bir genç kız... Bu düşüncelerle onlara bakmaya devam ederken yönü çevrilen genç kızların gözleri onu buldu. Genç adam o an gördü Büşra'nın gözlerini, saçları gibiydi gözlerinin rengi de ne kahveydi ne sarı ne de turuncu! Gerçek olamazdı, yapay olamayacak kadar kendi halinde ki bir kızın gözlerinde gerçeği aradı adam. Çiçekli basma, uzun bir eteğin üzerine giydiği ince keten beyaz bir gömlekle fazla doğaldı, ancak; bu göz rengi herhangi birine ait olamazdı.  Emel, uzanıp Büşra'nın üzerinde ki havluyu aldı ve adama uzattı... Genç adam gözlerini öylesine dikmişti ki Büşra'nın gözlerine; göremiyordu Emel'in hareketlerini: "Havlu için teşekkür ederim." dediğinde Emel; ancak kendini toparladı ve cevap verdi: "Kalabilir." "Lüzum yok." "Gerçekten kalabilir." Belki yol boyunca o havlunun ısıtmasına ihtiyacı olacaktı Büşra'nın ama annesine suya düştükleri yalanının ardından havlu yalanı bulmaları çok zordu. Bu sebeple kati bir tavırla havluyu adamın eline tutuşturdu Emel: "Sağ ol." dedi. Genç adam elinde ki havluyla iki kızın arkasından bakakalırken; onları bir daha görüp göremeyecek olmanın telaşına düştü. Kızlardan birinin aşırı korumacı tavrı, diğerinin anormal suskunluğunun nedenlerinden daha çok; onları izlerken girdiği kuyunun rengine kapılmıştı.  "Pardon?" diye seslendiği anda her ikisi de arkasını dönmüştü. "Adın neydi?" Kızın adının ne olduğunu merak etmiyordu aslında. Büşra'nın adını bilmek yetebilirdi ona. Belki Emel çok daha alımlıydı diğerinin yanında ama ilk kez bir genç kızın alımlı oluşuyla ilgilenmiyordu, adam. Güneş renkli kızın çocuksu masumiyetinin gerçekliğinin peşine düşmüştü bir anlık heyecanla.  "Benim mi?" derken Emel, kendini işaret edip biraz da şaşırmıştı. "Evet senin." O anda gülümsedi Emel, adamın boylu poslu oluşu dışında, köy sınırlarında eşine rastlamanın zor bulunduğu bir tarzı da vardı. Kendine olan öz güveni, bir başına bir karavanla tatile gelmesinin dışında durumlarla da ilgilenerek; adamın uzun yüzünü, çukur çenesini, iri gözlerini bile o anda hemence gördü Emel ve ilk kez bir erkekle konuşurken mahcubiyete büründü.  "Emel." derken az evvel ki cabbarlığından da eser yoktu. Adamın adının merakına düşerken adam da gülümsedi ve Emel o anda kayboldu. Unuttu bulunduğu durumu, bir sıçan gibi sıkıştığı kapanda sırılsıklam olduğunu, ailesinin abartılı baskılarına rağmen bir adamın hülyalı gözlerine daldı. "Fırat!" Adı buydu! Uzun bir nehrin karşılığını taşıyordu güzel adam! "Kardeşin de Büşra değil mi?" Fırat'ın gözleri ısrarla Büşra'yı arıyordu, bir tek söz duymak istiyordu ağzından, belki konuşsa büyüsü bozulacak, uçup gidecekti. Gitsin istiyordu adam da; Büşra'nın güneş rengi, çocuksu büyüsü toz olsun gitsin aklından.  "Kardeşim değil, kuzenim." "Bende neden hiç benzemiyorlar diyordum." Fırat güneşin hafifçe kuruttuğu ama gene de darmadağın olan turuncu saçlarına dokunmak istedi Büşra'nın. Belki arkasından at kuyruğu yapıp toplasa bu kadar dikkatini çekmezdi bu renk. Sonuçta farklıydı! Başka bir ırka ait gibi! Gene de Büşra'nın taşıdığı o çocuksu masumiyetten ürktü ve: " Bir gün kuru olarak gelin de size birer kahve yapayım." dedi. Emel, ellerinin uyuştuğunu fark ettiğinde Büşra'dan tutundu. Hayatında ilk kez o güç alıyordu Büşra'dan! İlk kez onu koruyan kendisi değildi! "Biz mi?" derken titrekti sesi. "Ne dersin Büşra?" Büşra, adamın kendisi ile alakadar olduğunu fark etmemişti bile o an. Onunla alakadar olan erkeklerin genel de belli bir süre sonra ona marazlı muamelesi yaptıklarını ya da Sinan gibi sapık olduklarını bildiğinden bu adamın henüz farkında olmadığını düşündü. Büşra'da ki eksikten haberdar değildi, bu kampçı genç; belki de neden buydu! "Biz gelemeyiz." Emel, çabucak yetiştirdi Büşra yerine cevabı. "Neden canım, hem belki Büşra geliriz diyecek." Fırat, ısrarla Büşra'nın yeri izleyen gözlerinin kendine dönmesini istiyordu. Kendine bakmasını istediği her hangi biri olmamıştı hayatında ve bunun nasıl bir arayış olduğuna da ilk kez şahit oluyordu.  Hadi Büşra, gelirim de, gelir kahveni içerim, sana bu renkleri bana veren ırkımın gizemli atalarından bahsederim. Bu dünyadan bu hayattan olmadığımı düşünüyor olman da haksız kılmam seni, de! Hadi Büşra! "Şey!" Duyduğu ses aşina olduğuna aitti, gene Emel'di konuşan. Öyle ısrarcı bakıyordu ki Büşra'ya, bir başını kaldırsa bir göz göze gelseler... "Büşra'da gelmez." "Sen Büşra'nın sözcüsü müsün?" Fırat, ısrarını büyütüyordu. Büşra, gözlerini bir kez kaldırsa; ona hayır demeyi beceremeyen bir sürü kızdan sadece biri olacaktı. Sadece biri! Konuşmalıydı! Ne olursa olsun ona konuşmalıydı! Tam o anda kaldırdı Büşra başını, söylemek istedikleri var gibi bakıyordu, az sonra söyleyecekleri ile Fırat'ı daha çok düşündürecek gibi; ancak, öyle olmadı. Tekrar Emel'in sesi duyuldu: "Büşra, dilsiz o konuşamaz!"

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
222.8K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
518.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook