1. BÖLÜM SARA GİTTİĞİNDE 3/3

1425 Words
Sıcak bedenimi onun soğuk kasıklarına yaslarken Tobias gerildi. Sıcaklığım onu her zaman gererdi. Bu onun hayatında sıcaklıkla buluştuğu nadir zamanlardı. Kalın güçlü parmakları bel boşluğuma yerleştirmiş beni destekliyordu. Her seferinde zorlanmadan nefret ediyordum. İnledim ve Tobias bunun yardım için bir işaret olduğunu anlamıştı. Dizlerimin arkasından kavradığını hissetmiştim sonra bir göz açıp kapama anı kadar kendimi bedeni ve duvar arasında sıkışmış bulmuştum. Kalçasını bacaklarımın arasına ittirdi. Kollarımı omuzlarına doladım. Keyifli bir şekilde sırıttı, aletini içimde döndürürken bacaklarım arasından sular akıyordu. Yeniden kendini içime itti. “Tobias!” diye haykırdım. İsmini inleyerek haykırmak Tobias’in yüzünde fazlasıyla tatmin olmuş bir ifade yarattı. Avuçları kalçalarımın içine oturmuştu. Beni kucağında yükseltip, alçaltıyordu. Ve benimle yükselip alçalıyordu. Bacaklarımı biraz daha ayırıp beni havaya kaldırdı. Ben yüksekte sabitken, omuzlarından sıkı sıkıya tutundum. İçime girip çıkmayı sürdürdü. Her seferinde başından sonuna kadar. Geniş omuzlarında duran ellerimle denge de durmaya çalıştım. Zorlandığımı gördüğünde beni yeniden kolları arasına aldı. Bacaklarımı beline sardım. Aletini daha derine ve derine soktu. Wampir ve melez olmanın en iyi tarafı geç çok ama çok geç boşalmamızdı. “Sen sonsuz hayatımda karşıma çıkan en iyi varlıksın.” diye fısıldadı kulağıma. Bunu demesini beklemiyordum. O anda düşünemezdim. Aklım zevke bulanmıştı. Tobias beni kucağında aşağı yukarı hareket ettirirken yatağa ilerledi. Yatağa gömüldük. Öpüştük. Dişlerini boynuma geçirip, kanımı emmesine izin verdim. Soğuk teni, sıcak tenime her dokunduğunda içim ürperiyordu. Uyluklarımdan tutup üzerimde gidip, gelmesi beni cennetin yedi katına da çıkarıyordu. Tobias da halimizden memnun bir şekilde sekse devam etti. Dişlerini boynumdan çektiğinde acıyla inledim. Tobias iz bıraktığı tenimi yaladı ve usulca öptü. Son girişinde aynı anda boşaldık. Zamanlamayı tutturmayı seviyordum. Saat sabahın üçüne geldiğini gördüğümde Tobias içimden anca çıkabilmişti. Beni yatağa bıraktı ve yanıma uzandı. Çarşaf kanım ve vücut sıvılarımızla doluydu. “Sen cidden karşıma çıkan en mükemmel şeysin.” dedi yeniden. Yatakta yan dönerek yüzümü yastığa gömdüm. İltifatları ile her kızın kalbini çalabilirdi ama benim asla. Karşılıklı çıkarlarımız vardı ve anlaşmanın sonunda çıkar ilişkimiz zaten iyi ya da kötü bitecekti. Birbirimizin yatak arkadaşı olduğumuz kadar sırdaşıydık da. “Beni anlamıyorsun değil mi Mary? Sözlerim sana samimi gelmiyor.” “Biz sevgili değiliz Tobias. Aşık da değiliz. Buna izin veriyorum çünkü acının yanında zevk de olmalı.” Gözlerinin içine bakarak konuşmak zor gelmiyordu. En başından beri ona dürüsttüm. “Kanımı sana vermemin tek sebebi, Sara için bana yardım edecek olman. Ve senin de bana yardım etme sebebin kanım. İnsan kanından daha doyurucu ve lezzetli. Bunun dışında aramızda bir şey yok. Sınırları zaten çizmiştik.” Tobias’ın gözlerinde ki o kıvılcım söndü. “Sınırlar değişebilir.” diye fısıldadı bana yaklaşıp. “İnan bana değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” “Hayır.” dedim net bir sesle. “Beni duydun Tobias Cohen. Çıkarlarımız için birlikteyiz. Daha fazlası için değil.” Çenemi kavradı. Parmaklarının baskısı yumuşak gibi görünse de altında gizli bir tehdit vardı. Yüzü yüzüme yaklaştı, gözlerindeki parıltı karanlık bir açlığa aitti. Dudaklarıma nefesi değdiğinde sesi bir fısıltıdan çok daha fazlasıydı — vahşi bir uyarı gibiydi. “Ben açgözlü bir vampirim, Mary Fox,” dedi, dudakları kelimeleri şekillendirirken gözlerini gözlerimden ayırmadı. “Daha fazlasını istersem… alırım.” O an, içimdeki öfke ve tiksinti yükseldi. Aramızdaki anlaşmanın sınırları netti. Ve bu sınırları esnetmesine asla izin veremezdim. Kaşlarımı çatıp, boğuk bir tonla karşılık verdim: “‘Hayır’ kelimesini anlayabilecek kadar akıllı olduğunu sanıyordum, Tobias.” Sözlerimle birlikte harekete geçtim. Boğazına ellerimi sardım ve bedenimi kullanarak onu hızla yataktan ittirdim. Ani bir hareketle doğruldum; kaslarım gergindi, nefesim kesik. Onu duvara yapıştırdım, kolumla bedenini sabitleyip duvara bastırdım. Omzumla itince sırtı taş duvara çarptı; arkasında yankılanan ses bana duvarımda yeni oluşan çatlakları haber verdi. Bunu sonra düşünebilirdim — belki bir tabloyla örterdim, ya da çiçek desenli bir duvar kâğıdı… estetik çözümlerle ilgilenmek için doğru zaman değildi. Tobias, bu hamleye karşılık vermedi. Yüzüme bakarken garip bir dinginlik vardı bakışlarında. Sanki bu karşı duruşumdan bile haz alıyordu. Sert ve net bir sesle devam ettim. “Kız kardeşimi bulmama yardım edeceksin. Karşılığında sana insan kanından daha doyurucu olan kendi kanımı vereceğim. Ama bundan sonra seks yok, Tobias. Anlaşılan aklında başka düşüncelere yol açıyor. Bu... bitiyor.” Gözlerini devirdi. Umursamaz, alaycı bir şekilde iç çekti. “Aklımda hep başka düşünceler vardı, Mary,” dedi ve o anda bedenimle olan mesafesini bir anda kapattı. Hiç beklemediğim bir hızla, boğazıma eli sarıldı. Saniyeler içinde yer değiştirmiştik. Artık o üstteydi. Sırtım yatağın kenarına, boynum avucunun içindeydi. Parmakları tenimde baskı kuruyor ama henüz zarar vermiyordu; bir uyarı gibiydi bu. “Sana nazik davranmam,” dedi, sesi bir kükreme kadar alçak ve sertti, “başını bedeninden koparamayacağım anlamına gelmez.” Sözcükler ağır ağır aktı dudaklarından. Ardından başımı yana eğdi ve saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu küçük hareketin içindeki zıtlık... tehdit ve şefkat arasında gidip gelen bu kırılgan çizgi, sinirlerimi altüst ediyordu. “Evet, hoşuma gidiyorsun,” dedi neredeyse fısıltıyla. Sesi alçak, ama içinde kaynayan bir gerilim vardı. “Ama bana bir efendinmişsin gibi davranamazsın.” Sözcükleri dudaklarından dökülürken, gözleri gözlerime kilitlenmişti. İlk kez bu kadar doğrudan, bu kadar meydan okur bir tavırla karşımdaydı. Daha önce hep mesafeyi korumuş, söz dinlemişti — en azından yüzeyde öyle görünmüştü. Ama bu kez... bu kez başkaydı. İlk kez sınırlarımı yokluyordu. Bana karşı ilk kez böyleydi. Sertçe nefes aldım. İçimde biriken gerilim artık cilt altından taşmak üzereydi. Sesim keskin, tok bir komut gibi çıktı: “Geri çekil, Tobias.” Gözleri aniden kıpkırmızıya döndü. O tanıdık dönüşüm, damarlarının etrafını saran mavi çizgilerle birlikte yüzüne yayıldı. Göz çeperlerinin altındaki damarlar belirginleşmişti; teninin altındaki o uğursuz titreşim gözle görünür hale gelmişti. Açlıktı bu. Bastırdığı, belki de bastırmaya çalışmadığı bir içgüdünün yüzeye çıkışı. Yine de kontrol bendeydi. Ve o, bu dengeyi bozamazdı. “Senin efendin değilim,” dedim, kelimeleri keskin bir bıçak gibi ağzımdan çıkararak, “ama kan torbana kaba olmamalısın. Yoksa delinir… ve tüm kan ziyan olabilir.” Kaşları çatıldı. Anlamamıştı ya da anlamak istememişti. “Ne demek istiyorsun?” diye sordu, sesi boğuk, tizleşen bir öfkeyle doluydu. Gözlerimi onunkilere kenetledim. Her kelimeyi soğuk bir kesinlikle, sanki buzdan bir merdivenden çıkıyormuş gibi yavaş ve net söyledim. “Eğer zehrimi açığa çıkarırsam… tatlı kana elveda diyebilirsin demek oluyor.” Bu cümle aramızdaki her şeyi değiştirdi. Havanın dokusu bile değişti sanki. Sessizlik, kelimelerimle ikiye bölünmüş, odadaki gerilim görünmez bir şekilde yoğunlaşmıştı. Tobias’ın bakışları sabitlendi. Yüzünde hafif bir irkilme… ya da belki de hayal kırıklığı belirdi. Ama geri adım attı. Ellerimi yavaşça göğsüne koydum. Tenine dokunduğumda soğuktu ama bu sevdiğim soğukluk artık davetkâr değil, boğucuydu. Sanki yanan bir taşın üstüne dokunuyormuşum gibi içim ürperdi. Parmaklarımın baskısını arttırdım. Onu fiziksel olarak geri ittim — ve o, hiçbir direnç göstermeden geri çekildi. Bedeninin kasları bir an gerildi ama sonra gevşedi. İçgüdüsel bir kabullenişti bu. İtaat etti. Çünkü söylediğimin bir sınır olduğunu anlamıştı. Ve Tobias, en azından şimdilik, sınırları tanıyordu. Derin bir nefes aldım. İçimde biriken her şey, kelimelerime baskı olarak yansıdı. “İşte Tobias…” dedim, bir adım ona yaklaşarak, “aşk ya da hoşlantı sandığın şey tam olarak bu. Doygunluk. Tokluk. O his... sadece geçici bir tatmin. Sen sadece bunu seviyorsun.” Bakışlarım gözlerini delip geçerken sesim alçaldı ama tonum daha da sertleşti. “Beni sevdiğin falan yok senin. Hiç olmadı.” O ana kadar belki bir yanım hâlâ onun söyleyeceği bir sözü bekliyordu. Ama o susuyordu. Çünkü kelimelerim doğruydu. Çünkü artık konuşacak bir şey kalmamıştı. Sözlerim direncini bir bıçak gibi kesti. Birkaç saniye boyunca yalnızca yağmur damlalarının cama çarpan ritmik sesi duyuldu. Sessizliğe, gözleriyle bir şey arar gibi bakmaya devam etti. Ama onun için son sözleri söylemiştim. Pencereye döndüm ve dışarıdaki karanlık sokak lambasının aydınlattığı ıslak yola işaret ettim. “Şimdi git.” Başını bir an eğdi, sonra kıyafetlerine yöneldi. Hareketleri ağır ama kontrollüydü. Sanki her düğmeye dokunduğunda arkasında bıraktığı şeyleri düşünüyordu ama hiçbirini kelimelere dökmedi. Üzerini giydi. Ne bir bakış, ne bir cümle. Sadece sessizlik. Çünkü söylenecek bir şey yoktu. Tüm doğruları söylemiştim. Ona bırakılacak tek bir kelime bile kalmamıştı. O çıktıktan sonra odada boğucu bir sessizlik kaldı. Hızlı ama kontrollü adımlarla çarşafa yöneldim. Kanla lekelenmişti — kırmızı, koyu, utançla karışık. Ve kıyafetlerim… paramparça. Aramızdaki her dokunuşun, her savaşın izi oradaydı. Hepsini siyah bir çöp torbasına koydum. Torbanın ağzını sıkıca bağladım, sanki onun artık kalmaması gereken her şeyi mühürlüyordum. Ama yine de... Tobias tarafından hâlâ izlendiğimi hissediyordum. O gözler... bir yerden beni takip ediyor gibiydi. Belki sokaktan, belki aklımdan. Ama artık umursamıyordum. Yorgundum. Banyoya geçtim. Duşu açtım. Sıcak su tenime dokunduğunda, titreyen kaslarım yavaş yavaş gevşemeye başladı. Suyun altına başımı eğdim, damlalar saçlarımdan omuzlarıma, oradan çeneme aktı. Gözlerimi kapattım. Hiçbir şey düşünmek istemedim. Ne Tobias’ı ne pişmanlıklarımı. Sadece kısa süreli bir sessizlik. Duştan çıktım, havluyla bedenimi sardım. Odaya geri dönüp, yatağıma girdim. Çarşafların serinliği tenime değdiğinde, içimde tanıdık bir yalnızlık hissettim. Tek istediğim şey… annemin güvenli bir şekilde eve dönmesiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD