Vazgeçmek kolay mıydı?
İnsan, içini yakarak sevdiği birinden nasıl vazgeçerdi? Beste, bu sorunun cevabını bilmiyordu. Bildiği tek şey, iki gün boyunca Murat’tan haber alamadığı hâlde özleminin her geçen saat daha da büyüdüğüydü. Ne kadar tuhaftı… İki ay öncesine kadar aralarında tek bir kelime bile geçmemişti. Şimdi ise iki gün suskunluk, ciğerine oturan bir sızı gibiydi.
Ağır adımlarla odasından çıkıp salona geçti. Dışarıda hava pusluydu; yüreğindeki kasvet gökyüzüne bile bulaşmış gibiydi. Babası mutfaktan seslendi, elinde kahve fincanı:
— “Güzel kızımın morali bozukmuş, onu neşelendirmek lazım.”
Beste, mutfağa gitti yorgun bir tebessümle baktı babasına.
— “Nasıl olacakmış o?” diye sordu, sesi neredeyse fısıltıydı.
Sadık Bey gülümsedi.
— “Hazırlan bakalım, geçen gittiğimiz restorana gidiyoruz. Hani şu tatlısını çok sevdiğin restorant …”
Bir anlık tereddüt… Sonra babasının yanağına hafifçe bir öpücük kondurdu.
— “Tamam baba… Hemen hazırlanıyorum.”
Odasına geri döndüğünde aynanın karşısına geçti. Uzun zamandır içini acıtan o boşluğu yüzünde gizlemeye çalışarak saçlarını toplamaya başladı. Beyaz, sade ama zarif bir elbise giydi. Hafif bir makyajla göz altındaki uykusuzluk izlerini gizledi. Aynaya bir kez daha baktı.
“Güçlü ol… Hiçbir şey belli etme.”
Restorana geldiklerinde ortam tanıdıktı. Babası rezervasyon yaptırmıştı, cam kenarında güzel bir masa. Siparişlerini verdiler. Beste, çatalıyla salatasını karıştırırken gözleri dalgındı. Ama bir anda... o dalgınlık, yerini keskin bir acıya bıraktı.
Karşı masada bir çift… Gülüşmeler…
Ve Murat.
Yanında Leyla vardı. Murat'ın gözlerinde tanıdık bir ışık, Leyla'nın tebessümünde sıcak bir aitlik vardı. Beste, nefes almayı unuttu bir an. Parmakları titredi, sesi boğazında düğümlendi.
“Neden ben değil de o?”
Onlara bakarken içindeki öfke, kıskançlık ve hüzün birbirine karıştı. Daha fazla bakamadı ama gözlerini de kaçırmadı. O an annesiyle babası da onun bakışlarını takip etti. Sadık Bey, sessizliği ilk bozan oldu:
— “Murat’ın yanındaki kim?”
Beste başını çevirmedi. Gözleri hâlâ onlardaydı. Dudakları hafif aralandı, ama kelimeler gecikti. Sonunda, neredeyse bir fısıltı kadar sessiz bir sesle yanıtladı:
— “Sevgilisi…”
Cümle biterken gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Annesi hemen elini tuttu ama Beste o temasta daha da kırıldı sanki. Gözyaşını silmedi. Silse, o damlanın anlamı silinecekmiş gibi hissetti.
“Bu kadar mıydı? Bu kadar çabuk mu oldu her şey? Ya da ben bu kadar geç mi kaldım?”
Tatlı gelmedi o akşam. Gülüşmeler yutuldu. Sofrada sadece sessizlik vardı. Beste'nin içinde ise koca bir enkaz...Sadık Bey gözlerini o tarafa dikmişti. Sessizce bakıyordu Murat’a… Yıllardır tanıdığı, küçük yaşlardan beri bildiği o çocuğa. Yanındaki kıza baktı sonra, onun elini tutan kıza. Bir şeyler düğümlendi içinde. Derin bir nefes aldı.
Kızının kalbi kırılmıştı.
Sadık Bey kalktı yerinden. Ne Beste’yle göz göze geldi, ne eşiyle. Kararlı adımlarla Murat’ın masasına yürümeye başladı. Beste “Baba, lütfen…” demek istedi ama sesi çıkmadı. Yalnızca elini göğsüne bastırarak nefesini tuttu.
Murat bir anda başını kaldırdı. Göz göze geldiler. Yüzünde önce bir şaşkınlık belirdi, sonra bir tür tedirginlik. Ayağa kalktı hemen.
— “Sadık amca… merhaba.”
Sadık Bey durdu masanın başında. Başını eğdi hafifçe, sonra ciddi bir ifadeyle baktı Murat’ın gözlerinin içine.
— “Merhaba Murat. Rahatsız etmeyeyim… sadece bir selam vereyim dedim.”
Sesi ne yüksek ne de yumuşaktı. Öyle bir tondaydı ki; içi doluydu. İçinde hem kırgınlık hem de derin bir uyarı taşıyordu.
— “Az önce seni gören kızımın gözünden bir damla yaş aktı.”
Murat'ın omuzları düştü. Leyla'nın yüzü gerildi. Sadık Bey devam etti, ama bağırmadan, tehdit etmeden… Sadece bir baba gibi.
— “Bazen bir kelimeyle umut verirsin, bir bakışla kalp kırarsın Murat. Sessizliğin bile bir şey anlatır. Benim kızım güçlüdür. Ama bazı yaralar, güzellikten bile daha görünmezdir.”
Sonra yüzünü Leyla’ya çevirdi. Bakışları kısa sürdü, ama yerini bulan bir ok gibiydi.
— “Size afiyet olsun.”
Ve geri döndü.
Murat oturamadı. Elleri titriyordu. Kalbi de öyle. Sessizlik çöktü masaya. Leyla bakamadı yüzüne. Beste uzaktan onları izledi. Gözyaşlarını tutmuyordu artık. Elinde tuttuğu kaşığı tabağa bıraktı ve başını önüne eğdi.
Sadık Bey yerine oturduğunda, kızının elini tuttu. Güçlü bir şekilde değil, kırılmasın diye. Beste ilk kez babasının elini böyle titrek hissetti.
— “Oğlum gibi severdim Murat’ı,” dedi. “Ama bazen insanın en çok güvendiği, en derin yarayı açar kızım…”
Beste gözlerini kapattı.
O gece, yemek masasında ne yenen yemek kaldı ne de içilen su. Ama boğazlarında düğümlenen binlerce şey… hepsi oradaydı..