Kütüphane
Ellerini havada birleştirip oval bir şekil verdi genç kadın. Parmak uçlarında yükseldi. Sağ bacağını öne doğru atıp yere nazik bir temasla baskı uygulayıp kendi etrafında dönerken sol bacağını da sağ dizine bastırdı. Dengesini sağladığında istediği gibi dönüyordu. Ellerini açıp beline yerleştirdi. Çenesini yukarı kaldırıp gururla gülümsedi. Sol bacağını indirip yere iki ayağıyla sağlam bir şekilde basıp eğildi. İzleyicilerine selam verdi. Alkış seslerini duymak onu mutlu ederken annesinin sesini işitti. "Flora, buraya gel!"
Annesinin sesiyle düştü omuzları. Hayal kurarken bile rahat yoktu bu evde. Ayaklarını sürüye sürüye gitti salona. "Efendim anne?"
Koltukta ayak ayak üstüne atmış, ellerini dizinde birleştirmişti orta yaşlardaki kadın. Siyah saçları yer yer beyazlamış olsa da hala genç görünüyordu. Ensesinde zarif bir topuz, yüzünde sade bir makyaj vardı.
Soluk dudaklarının etrafı kırışmıştı ve kadın düz bir şekilde gülümsüyordu. Siyah pileli eteğini düzeltip gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Okulundan aradılar." Cevap vermesini istercesine bekledi. Flora yere bakarken ellerini önünde birleştirdi. Ayağını yere sürerken sustu. Yine aynı kavganın olacağını hissetti. Susmaktan başka ne yapabilirdi ki...
"Hiçbir şey söylemeyecek misin?" Çenesini dikleştirdi. Otoriter bir hava saçıyordu. O her zaman otoriter bir anne olmuştu zaten. Hayır... Otoriter bir kadın. Anne değil.
"Anne şey..." Kadının eli havaya kalktı. Flora durdu, madem konuşmasına izin vermeyecekti neden sordu diye düşündü. Alışık olduğu bir durum olsa da bunu her zaman düşündü.
"Neyin peşindesin Flora Mcaverly?"
Umutsuzca gözlerini kaçırdı. Zemindeki parkeleri saymayı bırakıp annesine baktı. "Geleceğimin peşindeyim anne."
"Senin geleceğin!" Annesi ayağa sertçe kalktığında Flora bir adım geriye gitti. "Benim isteğimdir!"
Bastıra bastıra söylediği gerçekle gözlerini sıkıca kapattı. İtiraz etmek için ağzını aralamak o da annesi gibi bağırmak istiyordu. Sırtındaki izler durdurdu onu.
"Sadece tiyatro oyununda yer almak istiyordum anne."
Annesi sert adımlarla yanına kadar gelip kafasını eğdi. Flora bakışlarını kaçırdı. Annesinden her zaman korkmuştu. "Oyuncu mu olmak istiyorsun?" Ellerini daha sert bir şekilde sıkmaya başladı. "Balerin mi olacaksın başıma?" Tırnakları derisine batmaya başlamıştı. "Mcaverly ailesinin yüz karası mı olacaksın!"
Gözlerini kapatırken bir damla yaş düştü yanaklarına. "Anne ben..."
"Sus!" Sert sesi hem Flora'yı susturmuştu hem de sanki tüm evren büyük bir sessizliğe mahkum olmuştu. Flora'nın hiç susmayan düşünceleri bile susmuştu. "O dalavere işlerle uğraşmayı bırakacaksın. Ben ne istiyorsam onu okuyacaksın!"
Hızlıca kafasını salladı Flora. Şu an ona karşı gelmek yapacağı en son şeydi. "Tamam anneciğim. Nasıl isterseniz.."
Bir adım geriye gidip odasına kaçmak istedi. "Kaldır başını." Sol eliyle akan tek damla yaşı silip kafasını kaldırdı.
"Ağlamayacaksın. Başını her zaman dik tutacaksın. Kimin kızı olduğunu unutma!"
Flora gülümseyip kafasını salladı. "Pekala anne."
Annesi sert yüz ifadelerini bir anda değiştirip gülümsedi. "Aferin güzel kızım. Şimdi odana gidebilirsin."
Hızlıca arkasını dönüp odasına gitti Flora. Kapıyı yavaşça kapatıp kapının önündeyken daha fazla dayanamadı bacakları. Yere çökerken gözyaşları da vücudunu terk etmek için büyük bir savaş başlatmıştı. Sadece fikirlerini özgürce ifade edeceği bir alan istiyordu. Bu alanı tiyatroyla bulmuştu Flora ama bu da engelleniyordu şimdi.
Ailesinin yüz karası olacakmış. Ailesini utandıracakmış. Ailesini rezil edecekmiş. O sadece ailesini gururlandırmak istiyordu oysa. İnsanlar onu alkışlarken ailesi gurur duysun istiyordu. Topluma ışık tutacak metinler yazıp oynamak istiyordu sadece. Bunun nesi yanlıştı ki?
Ayağa kalkıp gözlerini sildi. Annesi onu bu halde görmemeliydi. Boy aynasının önüne geçti. Ellerini havaya kaldırıp oval bir şekil verip birleştirdi. Ve ağlayan kadının balesi başladı...
***
Ayaklarını sürüye sürüye gittiği bir okul gününün ardından eve dönüyordu Flora. Öğretmenine tiyatro oyununa girmeyeceğini söylemişti, annesinin zoruyla tabi. Flora hukuk okumalıydı. Flora en yüksek notları almalıydı. En iyi dereceye sahip olmalıydı o. O en iyisi olmalıydı ki annesi ve babası onunla gurur duymalıydı. Gurur duyulan değil hayallerini yaşayan bir genç kız olmak istiyordu sadece.
Köşeyi dönerken bir adama çarpınca elindeki kitaplar düştü. Kime çarptığına bakmadan özür diledi Flora. Kafasını yerden kaldırması yasaktı. Erkeklerle göz göze gelmesi yasaktı. Ailesinin onurunu düşünmesi gerekiyordu. Annesi böyle söylemişti henüz on yaşındayken. Şimdi yirmi bir yaşında bir genç kızdı ve bu kuralları hiçbir zaman çiğnememişti.
Yere eğilip kitaplarını toplarken adam da eğilmişti onunla beraber. Yardım etmek istiyordu ama Flora çoktan rahatsız olmuştu. Ya biri görüp de ailesine söyleseydi? Düşüncesi bile onu korkutmuştu. Hızlıca davranırken adamın eli kızın eline uzandı. Bu yardım değildi. Flora hızlıca ayağa kalktı. Bir adım geri çekilirken adam iyice yaklaştı ona. "Flora, ne zaman yüzüme bakacaksın?"
Eski okul arkadaşından uzaklaştı Flora. Buradan hemen gitmeliydi. Kitaplarına sıkıca sarılıp o adamın yanından geçmeye çalıştı. Adamın elleri genç kızın kollarını sıkıca tutup kendine çekti onu. Flora korkuyla gözlerini büyütmüştü. Burada olmamalıydı. Bağırıp uzaklaşmak istiyor ama bağırıp da daha fazla insanın onu görmesini istemiyordu. Kafasını kaldırıp bir an için yüzüne baktı. Gözlerini kaçırıp konuştu. "Bırak beni Sam. Bırak gideyim."
Sam kollarını daha çok sıkmaya başladı. Kızı kendine çekip konuştuğunda Flora artık daha çok korkuyordu. "Seni sevdiğimi göremiyorsun değil mi? Ne zaman gördün ki zaten beni!"
Bağırıp dikkatleri iyice üstüne çektiğinde Flora kaçmak için çırpındı. Hiçbir şey yapamıyordu. Kaçmak için onu itmeyi belki de ona vurmayı bile düşünmüştü. Fakat ailesinin katı kuralları geldi aklına. Bir erkeğe nasıl temas edebilirdi ki? Yasaktı. Yasakları çiğneyemezdi. Çiğnediği takdirde başına ne geldiğini iyi biliyordu. "Bırak gideyim. Lütfen..." Bir kez daha çaresizce fısıldadı. Bırak ki kurtulabilsin Flora.
Bir gürültü koptu. Flora artık serbestti. Sesin geldiği yere baktı. Bu babasıydı. Hiç olmayacak şeyler oluyordu bugün sanki. Ve artık daha çok korkuyordu. Babasının yanına doğru hızlıca koştu. Babasının sert bakışlarıyla göz göze geldi bir anlığına. Babası onu es geçip çocuğa doğru yürürken Flora koşarak evine gitmeye başladı. Evine kaçtı ama evinden de kaçmak isteyerek. Olacaklardan kaçmak isteyerek sadece koştu.
Evinin kapısına geldiğinde nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Babası evine gelene kadar annesinden kaçmayı başarabilirdi en azından. Bir süre sessizce oturabilirdi en azından. Kapıyı çaldı. Annesi tüm asaletiyle kapıyı açtığında başını eğip selam verdi. "Hoşgeldin kızım. İçeri gel."
Yutkunup gülümsedi. Telaşınını, heyecanını belli etmedi. İçeri girdi. Odasına girip kapıyı kilitledi. Çantasını ve kitaplarını masaya fırlatıp kendini de o hızla yatağa attı. Soluklanırken hızla çarpan kalbinden kaçmak istiyordu. "Bugün ölsem olur mu?" Çaresizce tavana bakarken fısıldamıştı. Bugün ölse güzel olurdu diye düşünmeden edemiyordu ki...
Kapının sert bir şekilde çarpmasıyla yerinde sıçradı Flora. Ayağa kalktı. Babası birazdan burada olurdu. "Flora!" Bağıran sesi bunu kanıtlarken kapısının kilidini açtı. Ellerini önünde birleştirip tedirgin bir şekilde elleriyle oynamaya başladı. Babası artık odasındaydı. Beyaz saçları olan yaşlı adam beyaz tenine inat kızaran yüzüyle beraber öfkeli bir şekilde duruyordu kapının önünde. Bir adımda yaklaştı kızına. Flora sert bir tokatla yatağının üstüne düşerken yatağının yakınında olduğuna sevindi. En azından yere düşmek zorunda kalmamıştı.
"Kimdi o çocuk? Benim onurumu nasıl iki paralık edersin!" Babasının sert sözlerine ve yediği tokada rağmen ayağa kalkıp dik durmaya çalıştı. Kafasını eğip konuşmaya çalıştı. Ağlamaklı sesi oldukça çaresiz çıktı boğazından. "Okuldan arkadaşımdı baba. Ben bir şey yapmadım, birden önümü kesti."
Babası oldukça sinirliydi. Kızına ikinci kez vurmak üzereyken nihayet annesi gelmiş ve elini tutmuştu. "Ne oluyor Alex? Ne bu sinir?"
Annesinin babasına destek olacağından o kadar emindi ki yine de o an o tokadı yemediği için memnun olmuştu Flora. "Kızının kuyruk salladığı heriflerden biri kızının önünü kesmiş! Daha ne olabilir ki!" Sağ eliyle akan gözyaşlarını silerken annesinin yüzüne baktı. İnanmıştı. Ondan bekledikleri şey buydu çünkü. Ona hiçbir zaman güvenmezlerdi zaten.
"Seni aşağılık!" İkinci tokadı annesinden yediğinde ya çok yavaş vurmuştu ya da artık daha güçlü olmuştu ki bu sefer düşmemişti. Annesi ellerini saçına dolayıp onu odasından dışarı sürüklemeye başladığında yine oraya gidiyorlardı işte. Merdivenleri indiler. Evdeki aydınlık yerini karanlığa bıraktı. Karanlık odaya gittiğinde kapıyı sertçe açıp kızını fırlattı.
"Bu yaptığın bardağı taşıran son damla oldu Flora!" Annesi loş ışığın altında oldukça korkunç görünüyordu. Gözleri bir şeyi ararken onu bulmaması için dua etmeye başladı. Canı zaten yanıyordu. Daha ne kadar yanacaktı? Bu kadar ızdırap yetmez miydi?
Annesi nihayet aradığı şeye uzandığında Flora gözlerini kırbaça dikti. Yaşlı gözleri adeta yapmasın diye yalvarıyordu. Katı ifadesiyle konuştu annesi. "Arkanı dön." İkiletmedi. İkiletemedi. Çaresizce arkasına dönmekten başka yaptığı bir şey yoktu.
İlk vuruş. Gözlerini sımsıkı kapattı. Bunu defalarca yaşamıştı. Buna alışabilirdi. Buna alışmaya çok çalıştı. Buna alışamadı.
İkinci vuruş. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Daha ne kadar akacaklardı? Ne zaman tükenecekti bu yaşlar? Hiç bitmezler miydi diye düşündü. Bitsin istedi. Ağlamak istemedi artık.
Üçüncü vuruş. Belindeki acı giderek büyüdü. Gözlerini açıp karanlığa baktı. Hayatından daha karanlık bir karanlık var mıydı diye düşündü. Yoktu.
Dördüncü vuruş. Ölmek istedi. Gözlerini sonsuza kadar kapatıp sadece ölmek istedi. Hayallerine rağmen ölmek istedi. Kurtulup kaçmak istedi. Flora önceki gecelerde olduğu gibi bu gece de kaçamadı.
Beşinci vuruş. Saymayı bıraktı. Saymaktan nefret etti. Sayılardan nefret etti. Her şeyden ve herkesten bir kez daha nefret etti.
Annesi durduğunda nefes nefese kalmıştı. Nihayet yorulduğu için durmuştu. İçindeki öfke geçtiği için değil yorulduğu için. "Cezalısın küçük hanım." Bir nefes verdi. "Bu odadan çıkmayacaksın." Bir nefes daha verdi. "İki gün boyunca aç susuz kal da aklın başına gelsin."
Kapı kapanıp annesi çıktığında kendini yere bıraktı. Acıyan sırtına inat yere uzandı. Gözlerini karanlığa dikip sadece ağladı. Sırtındaki yaralar canını bu denli yakmıyordu. Ailesi ise onu paramparça etmişti. Tıpkı bugün gibi. Hayır. Tıpkı her gün gibi.
Saatlerin ardından ay ışığı pencerenin açık kısmından odayı aydınlatmaya başlamıştı. Pencereyi babası tahtalarla çivileyerek kapatmıştı. Kaçmasın diye. Flora da hiç denememişti zaten. Nereye kaçacaktı ki? Bütün yollar ailesine çıkardı.
Fakat bu gece zihnindeki tüm sesleri susturdu. Yakalansa dahi buradan kaçacaktı. Kaçmak için her şeyi yapacaktı. Ayağa kalktı. Yaralarının kanadığından emindi. Üzerindeki saten beyaz gömlek yırtılmıştı kırbaç izleri yüzünden. Ve artık beyaz değil kırmızıydı da.
Acıyla yüzünü buruşturup pencereye yaklaştı. En tepedeki tahtayı tutup kendine doğru çekti. Denedi. Güçsüz kollarına rağmen denemeye devam etti. Yılların vermiş olduğu rutubet tahtayı da güçsüz kılmıştı neyse ki. Yumuşak tahtayı bir kaç hamlede söktü yerinden. Flora o gün ilk defa gerçekten mutlu olduğu için gülümsemişti.
Vakit kaybetmeden diğer tahtaları sökmeye başladı. Ay ışığı pencereden içeri süzüldükçe yüzündeki gülümseme büyüdü. Işığa koşmak istedi. Aceleyle pencereyi açtığında derin bir nefes aldı Flora. Tüm oksijeni içine çekip, ciğerleri patlayana kadar havayı solumak istedi. Bugün hava bir başka kokuyordu ona göre. Bugün hava özgürlük kokuyordu.
Ayağını pencereden sarkıtıp dikkatlice yere bastı. Sağı ve solu taradı gözleri. Karanlıkta kendisinden başka kimse yoktu. Her zaman olduğu gibi yalnızdı ve bu duruma bugün üzülmemişti. Vücudunu tamamen çıkarıp arkasına bakmadan koştu. Bahçe kapısını yavaşça açıp sokağa çıktı. Koşmaya devam etti. Sadece koştu ve her adımında kurtulmak için dua etti. Her adımında yükünü azaltmak için dua etti.
Halk kütüphanesinin önünde durdu. Beyaz mermerlerle yapılmış bir dış cephesi vardı. El işleriyle süslenmişti her bir taş. Kahverengi demir kapısının üzerindeyse gül desenleri vardı. Kapıya yaklaşıp açarken çıkan tiz sese engel olamadı. Yüzünü buruşturup sesin bir an önce kaybolması için kapıyı hızla itti. Etrafına bakıp duyan biri oldu mu diye kontrol etti. Gecenin bir yarısı herkes uyurken tabiki de kimse duymamıştı.
İçeri girdi. Yerden tavana kadar kitaplıklar sıra sıra dizilmişti. Çocukluktan beri gelirdi buraya. Annesi ona tüm klasikleri okutmuştu. İyi bir eğitim okumaktan geçerdi ona göre ve kızı küçük yaşta okuyabileceğinden daha fazla kitap okumuştu. Sırf bu yüzden okula bile geç başlamıştı. Özel öğretmenleri ona okuma yazma, piyano çalmayı ve keman çalmayı öğretmişti küçük yaşta. Bu yüzdendir ki yaşıtları çoktan meslek sahibi olmuşken Flora hala okuyordu. Ailesi bu durumu soranlara ise aksi bir tavırla sert cevaplar veriyordu. Geçte olsa Flora her şeyi yapacaktı. Yapmalıydı.
Kitaplıklara bakarak yürüdü. Yeni kitaplar eklenmişti raflara. Bazıları hala kutularındaydı. Ailesinin yanında olsa ertesi gün onu kütüphaneye yollamak olurdu ilk işleri. Flora'nın rahatsız olmadığı tek şey bu olabilirdi. O okumayı her zaman sevmişti çünkü. Şimdi buradayken kendini rahat hissetmesinin nedeni de buydu. Kitapları seviyordu.
Köşeye gidip oturup sırtını duvara yasladı. Yan tarafındaki kitaplara baktı. Siyah ciltli kitaplardan birini eline aldı. "Mahkum" Güldü. Şansına eline aldığı kitap bile ona yaşantısını hatırlatıyordu. Kitabı yavaşça aldığı yere bırakıp bakışlarını yere eğdi. Şimdi ne yapacaktı? Burada saklanamazdı. Nereye gidecekti? Parası da yoktu ki yanında bir otobüse atlayıp uzaklaşsın buralardan... Kaçmıştı ama kaçamamıştı da... Kaderi peşini bırakmıyordu. Hiçbir zaman da bırakmayacaktı.
Dizlerini kendine çekip kollarını dizlerine sardı. Kafasını dizlerine dayayıp biraz da olsa uyumak istedi. Ya da sadece düşüncelerinden kurtulmak için uyumayı bir fırsat olarak kolladı.
Gözlerini kapattığı anda kafasına sert bir darbe aldı. Kafasını kaldırıp baktığında tam önüne düşen sayfaları açık olan kitabı gördü. Nasıl düşmüştü bu kitap böyle? Titreyen elleriyle kitaba uzandı. Açık olan sayfası dikkatinden kaçmamıştı. Okuyamadı. Başka bir alfabe kullanılmıştı. İyice merak etti Flora. İşaret parmağını yavaşça satırın üzerinde gezdirdiğinde satırdaki harfler altın yaldızla işlenmiş gibi parlamaya başladı. Flora korkuyla kitabı yere attı. Sayfa hala açıktı. Kitabı kapatıp gitmek istedi. Fakat içindeki ses ve merak onu durdurmuştu. Kalbinin sesini dinleyip kitaba tekrar uzandı. Ellerini sayfanın üzerinde gezdirdiğinde sayfa parlak bir görünüm almış ve sarı kuvvetli bir ışık yayılmıştı. Flora ışık karşısında gözlerini kapadı ve bir kaç saniye içinde ortadan kayboldu. Flora kitapla beraber kaybolmuştu...