Karan’ın gözlerinden yayılan soğuk, ruhumu donduruyordu.
İçimdeki tüm sıcaklık yok olmuştu. Derin bir boşluk vardı, tıpkı Karan’ın gözlerinde olduğu gibi. O eski dostum, o kaybolmuş ruh… şimdi, gözlerindeki o boşlukla, bana hiçbir şey bırakmamıştı. Bir zamanlar içimi ısıtan o yüz, şimdi soğuk bir çerçeveye dönüşmüştü. Gözlerindeki derinlik, bir sonsuzluğu yansıtıyordu. Her şeyin sonunun işaretiydi.
Her ne vardıysa, onu içine çekmişti. Ben, Karan’ın kaybolmuş ruhunu yalnızca hatırlıyordum ama şimdi o, bir gölgeye dönüşmüş gibiydi. Ve ben… o boşluğun önündeki tek engel gibi duruyordum.
Bir karar vermek zorundaydım. Gözleri, bana son bir umut verecek şekilde bakıyor muydu, yoksa her şey bitmiş miydi? Karan, artık tamamen karanlığa teslim olmuştu. O eski, bildiğim Karan’dan geriye ne kalmıştı? Bir ruhun hayaletinden mi yoksa karanlık bir varlıktan mı? Zihnimdeki soru işaretleri, bana her iki seçeneğin de korkutucu olduğunu fısıldıyordu.
Ve o anda, kapı… o çıkış bir ışık gibi parladı. Her şeyin bittiği noktada, kaçış olasılığıydı. Hedefime varmak, oradan çıkmak, bu dünyayı terk etmek istiyordum. Kapının öteki tarafında ne vardı bilmiyordum ama bir şey kesindi: Oraya ulaşmak, Karan’ı arkada bırakmaktan daha kolay olacaktı.
Ama bir soru vardı: Kaçmak mı?
Yoksa, Karan’ı kurtarmak mı?
O boşlukta, bir anlık sessizlik vardı. Her şey durmuş gibiydi. Karan’ın gözlerine bakarken, bir çatışma içinde kayboldum. Gözlerindeki karanlık derinliğin içine çekiliyordum. O, artık benim bildiğim kişi değildi. Beni tanımıyordu. Ya da belki de, her şeyin sonuna gelmişti. Fakat yine de… bir umut, içimde bir şey beni hala ona doğru çekiyordu.
Bir yanda kaçmak, diğer yanda Karan’ı içindeki boşluktan kurtarmak vardı. Bir karar vermek zorundaydım.
Beni takip eden karanlık varlıklar, her geçen saniyede biraz daha yaklaşıyorlardı. Etrafımda gölgeler hareket ediyordu, sabırsızlıkla hareket etmeye hazırdılar. Gökyüzü çökmeye başlamış, dünya benden uzaklaşıyordu. Göğün kararması, ayaklarımın altındaki zemin ve içimdeki çatışma—hepsi birbirine karışmıştı.
Karan, çöküşün ta kendisiydi. O, artık sadece bir gölgeydi. Beni kucaklayan karanlığın, içimdeki tüm umutları yok etmesine izin vermek mi? Yoksa son bir çabayla, onu kurtarmak için savaşmak mı?
Ve o an, her şey değişti. Gözlerindeki boşluk, gittikçe daha fazla beni içine çekiyordu. Zihnimdeki düşünceler birbirine karıştı, kararımı vermek giderek zorlaşıyordu.
Ona doğru bir adım attım, ama her adımda içimdeki korku daha da büyüdü. Bir çıkış yolu vardı, ama Karan burada kalmıştı. Gerçekten ona yaklaşmak, onu kurtarmak istiyor muydum? Yoksa sadece bir kayıp, son bir umut arıyordum?
Gökyüzü çöküyordu. Zemin sanki bana daha yakın, ama bir o kadar da uzaklaşıyordu. Karan’ın gözlerinde kaybolan her şey, artık beni kendine çekiyordu. Bir karar verecek kadar gücüm var mıydı? Yoksa Karan’ın sonu, her şeyin sonu muydu?
Beni takip eden karanlık varlıkların sabırsızlıkla beklediği an gelmişti. O anı hissettim. Karan’ın gözlerinden yayılan soğuk, bir kayboluşun habercisiydi. Beni ve Karan’ı, bu dünyada sıkıştıran karanlık… artık hepimizin sonunu getirecek miydi?
Bir an, her şey hızla kayboldu.
Zihnimde yankılandığı gibi, bu yer bir kabus, bir hapis, bir tuzak gibiydi. Zaman ve mekan birbirine karışmıştı; her şey bozulmuş, çürümüştü. İçimde bir bütünlük eksikliği vardı. Karanlık, her şeyin içine sızıyordu, her adımda biraz daha derine iniyordum. Ama bir şey kesindi: Daha fazla bekleyemezdim.
Bir süre bu boşlukta savruldum. Zihnimdeki sesler, karanlık varlıkların yankıları sanki sürekli içimi kemiriyordu. Ama benim için artık bir şeyler değişmişti. O kaybolan, korku dolu ruhum, öfkesiyle birleşmişti. O anda, bir karar vermek gerekiyordu.
Ve birden… onunla yüzleşmeye karar verdim.
Karan’ın gücü, etrafımdaki karanlık varlıklara geçiyordu. Onun gözlerindeki boşluklar, sonsuz bir tehdit yayıyor, her yeri sarıyordu. Bir korku vardı, ama o korku artık beni kucaklamıyordu. O korku, öfkeye dönüşmüştü. İçimdeki her şey, bir itkiyle dolmuştu: Son bir savaş, son bir hamle. Artık aramıza giren hiçbir şey duramazdı. Karan’la son bir savaşa girmeliydim.
“Beni bırak, Karan.”
Sesimdeki yankılar, bozulmamış bir gücü taşıyordu. Karan’ı bu karanlık dünyada yalnız bırakmak, kendimi bir çözümün parçası olarak kabul etmekti. O kadar çok şey vardı ki, gözlerimde bir irade vardı, bir yenilgiye, korkuya yer bırakmayan bir kararlılık. Adım adım ona yaklaşıyordum. Her şeyin geçişi, adımlarımın yankıları, gözlerim, onun içindeki karanlığı delip geçmeye çalışıyordu.
Her adımda bir şeyler kırılıyordu. Sanki, bu gerçek değilmiş gibi bir duygu vardı; her adımım, bir bariyerin, çok ince bir duvarın ötesine geçiş gibi hissediliyordu. Ama bir şey kesindi: Bu bir zihinsel mücadeleydi. Ben, her şeyin sonuna doğru ilerlerken, onun içindeki karanlığı çözmeye kararlıydım.
Karan, gözlerindeki karanlıkla gülümsedi. O gülümseme, bir yıkımın habercisiydi. Karan’dı, ama o an, tanıdığım Karan’dan daha fazlası vardı. Her şey, karanlık bir gerçekliğe bürünmüştü.
Ve sesini duyduğumda, içimdeki korku daha da büyüdü.
“Beni neden durdurmak istiyorsun?” dedi. Sesindeki derin yankılar, karanlığın kendisinin yankısı gibiydi. “Burası, gerçek dünyadan daha gerçek.”
Karan’ın sesi, her şeyin gerçekliğini sorgulatıyordu. O an, kendi kimliğimi, gerçekliği sorgulamaya başladım. Gerçekten de burası… başka bir yerdi. Bir zamanlar, burada bir ruh birliği vardı, ama o yer artık yoktu. Gerçekten de burası, onun dünyası olmuştu. Burası, bir zamanlar onun ruhunun bütünleştiği, şimdi kaybolmuş olan yerdi.
“Seninle bu dünyada kalamam Karan.” dedim, dudaklarım titreyerek, ama içimdeki kararlılık her şüpheden daha güçlüydü. Kalbim, düşündüğüm her şeyi gerçekleştiriyor gibiydi. Bu yalnızca bir son değildi; sonun başlangıcıydı.
O an, Karan’ın bakışları her şeyin değişeceğini hissettirdi. Her şeyin ve benim sonumu görmek istiyordu. Bir gölge gibi parçalara ayırmaya kararlıydı.
Ve hemen, ellerinden gölgeler çıkmaya başladı. Gözleriyle boşluklar arkasından yükselen karanlık varlıklar, her yönümü sardılar. Gölgeler, yakalamak için sabırsızlıkla ilerliyorlardı. Karan’ın elleri, bana doğru uzandığında, sanki bütün zaman durmuş gibi hissediyordum. Her şey, o an için yoğunlaşmıştı. Karan, daha fazla şey almak istiyordu.
Ama ben, yeniden geriye çekilmedim. Ona meydan okumalıydım.
Karan’ın gücü, her geçen saniyede daha da kuvvetleniyor, etrafımı saran karanlık daha derinleşiyordu. O karanlık, bir bataklık gibi içimi çekiyor ve her şeyin sonunu getiriyordu. Gözlerimde, karanlığın içinde kaybolmuş bir kaçış arayışı vardı. Ama bu güç, beni sarhoş ediyordu. Her an, her dokunuşu, beni daha fazla teslim almaya çalışıyordu. Karan, bir yıkımın habercisi gibiydi. Onun her hareketi, bir fırtına gibi etrafımı sarmaya başlıyordu. Ellerinden yayılan karanlık aura, her şeyi içine çekiyor, gölgeler bana doğru uzanarak beni hapsetmeye çalışıyordu.
Bir an için gözlerim bulanıklaştı, karanlık ve boşluk arasında kaybolmuş gibi hissettim. Karan’ın gücü, her şeyimi bana ait olmayan bir şekilde sarhoş etmişti. O an için her şey silikleşti, zihnimdeki sesler karıştı. Ama bir şekilde kendimi toparladım. Bir direnç, bir şeylerin kıvılcımı beni tekrar ayakta tutuyordu.
Ayağımı yere sağlam bastım, gözlerimi açtım ve gözlerimde bir kararlılık vardı. Her adımda, karanlık duvarların etrafımı sardığını fark ettim. Bir zincir gibi karanlık duvarlar etrafımda yıkılıyordu, ama ben bu yıkımın içinde var olmaya devam ettim. Karan’ın gücü, her şeyin sonunu getiriyor gibi görünüyordu, ama içimdeki umut, içimi kaplayan karanlığa karşı bir ışık gibi parlıyordu.
Ve o anda, zihnimde yankılanan tek şey…
“Ben buradan çıkacağım.”
Sesim, her şeyin ortasında çığlık gibi yankılandı. Bir karar verdim. Kaçmak gerekiyordu. Buradan çıkmak, tüm bu karanlığa, bu sonsuz hapsolmuşluğa karşı bir sonuca ulaşmak gerekiyordu.
Bir adım daha attım.
Ve o adım, her şeyi değiştirdi. Karan’ın etrafındaki karanlık fırtına yerini bir anlık boşluğa bıraktı. O boşluk, içimdeki direnişin gücünü hissettiriyordu. Artık yavaşça ama kararlı bir şekilde ilerliyordum.
Bundan sonra, geri dönüş yoktu.
Karan’a karşı her şey değişiyordu. İçimdeki karanlık, karşısında bir güç haline gelmeye başlamıştı. Her adımda, gölgelerle savaşırken kendimi daha güçlü hissediyordum. Gözlerim, her şeyin üzerine odaklanarak, karanlığın içindeki boşluğu anlamaya çalışıyordu. Karan’ın hareketleri, her zaman olduğu gibi hızlı ve sinsi, gölgelerin arasında kayboluyordu, ama bu sefer… ben korkmuyordum. Bedenim, içimdeki karanlıkla bir bütün haline gelmişti, adeta onunla dans ediyordum, her hareketimle karanlık varlıkları yok ediyordum.
Gölgeler, karanlık varlıkların etkisi, her geçen saniye azalıyordu. Karan’ın gücü, artık eskisi gibi etkili değildi. Karan’ı, her zaman bildiğim halinden uzaklaştırmıştı o karanlık. Ama hala, o karanlığın gözlerinde, içimdeki korkuyu tetikleyen bir boşluk vardı. Bunu hissettim, onun boşluklarının içindeki boşluğu…
Yavaşça, ama kararlı bir şekilde ellerimi kaldırdım. Artık ne korku, ne de çaresizlik vardı içimde. Bedenim, her hareketimle gölgeleri kovalıyor; onların yok olmasına, her birinin kaybolmasına yardımcı oluyordu. Gökyüzü kararmıştı ama içimdeki ışık, karanlıkta bir yol açıyordu.
Bir çığlık, bir yankı, bir çözülme. Bedenimdeki tutku ve kararlılık, her şeyin yerine oturmasına yardımcı oluyordu. Karan’ın etkisi daha da azalmaya başlamıştı. Artık onun o boş gözleri, karanlık bir yansıma gibiydi. Karan’ın gücü, neredeyse sıfırlanmıştı. Gözlerinde artık o eski korku yoktu. Belki de bir zamanlar, beraber yürüdüğümüz yolda kaybolmuştu, ama bu mücadelede galip gelmeye başladım. Savaşımı kazanmaya yaklaşıyordum.
“Karan,” dedim, sesimdeki kararlılık ve kesinlik etrafıma yayıldı. Her şeyin sonuna yaklaşırken, duygularım bir araya geldi. “Buna son vermelisin!”
Ve o an… Karan durakladı. Zihnimde yankılanan her şey, bir an için geriye gitti. Zaman yavaşladı gibi hissettim. O an, her şeyin durduğu o kesitte, Karan’ın gözleri daha da kararmış, sanki içine hapsolmuş gibiydi. O boşluk, içindeki karanlıkla birleşmişti.
Bir saniyelik o duraklama… her şeyin değişmesine sebep olmuştu. Ama o, tekrar harekete geçti. Karan’ın elleri, hızla bana doğru ilerlemeye başladı. Onun hareketi, bir anda zamanı yeniden devindirdi. Beni saracak gölgeler, her tarafımdan yaklaşırken, hissettiğim baskı her geçen an arttı.
Ama artık geri adım atamayacağım bir noktadaydım. Ne yapmalıydım? Karan’ı durdurmak için daha fazla güce mi ihtiyacım vardı? Zihnimde her şeyin karşısında durarak, son bir karar vermem gerektiğini fark ettim.
Ve… işte o an, Karan’ın elleri, tam üzerime doğru hızla ilerlerken, içimdeki güç karanlığın karşısına dikilmek için hazırdı.
Zihnimdeki karanlık, her geçen saniye daha da yoğunlaşıyordu. Karan’ın üzerindeki gölgelerle birleşen güçler beni adeta yutmaya başlamıştı. Her şey bulanıklaştı, çevremdeki dünya kayboldu, sadece Karan ve ben kaldık. Bir anlık boşlukta, zaman sanki durmuştu. Ama ben durmayacaktım.
Son bir adım atmalıydım. Karan’a doğru hamle ettim, bedenim o an sadece bir araç gibiydi, her şeyden bağımsız hareket ediyordu. Zihnimdeki karanlık güçler, beni adeta içlerine çekmeye çalıştı. Her adımda daha fazla direndim. Gözlerim, karanlıkla dolu olan her şeyi deşmek, Karan’ı geri almak için odaklanmıştı. Artık korku yoktu. Bir kararlılık vardı içimde. Her geçen saniye, kendi içimdeki gücün farkına varıyordum.
Zihnimdeki kayıp düşünceler bir araya gelmeye başlamıştı. Karan’ın güçleriyle çarpışırken, her vuruşumla adeta tüm evrenin derinliklerinden gelen karanlık varlıkları yok ediyordum. Zihnimde yankılanan çığlıklar ve görünmeyen el-gölgelere karşı verdiğim her tepki, bana birer ödül gibi geri dönüyordu. Bunu yapmalıydım, çünkü bu sadece bir savaş değildi; bu, bütün varlığımı yeniden bulma savaşım gibiydi.
Sonunda, son bir çığlıkla Karan’ı geriye doğru ittim. Aniden, her şey birden sessizleşti. Zihnimdeki karanlık güçler bir anda kayboldu. Bir anlığına her şey yavaşladı. Düşüncelerim durdu. Her şeyin bittiğini düşündüm. Ama bir anlık boşlukta, bir fırtına gibi gelen boşluk kayboldu ve gözlerimi açtım.
O an, dünya yeniden şekil almaya başladı. Karan’ın gözlerinde bir boşluk vardı ama o boşluk artık karanlık değildi. Zihnimdeki o ağır baskılar azalmıştı. Karan da yavaşça başını kaldırdı. İçindeki boşluk, karanlıkla örtüşerek kayboluyordu. Ama hala bana bakıyordu, gözlerinde ne korku, ne öfke vardı. Bir zamanlar kaybettiği insanlık ona geri dönüyordu.
Bu an, sadece bir yüzleşme değildi. Karan, gölgeyle birleşmiş haliyle son bir kez bana yaklaşıyordu, ama bu kez adımlarında yavaşlık vardı. Zihnimdeki o acı, belirsizlik yerini büyük bir huzura bırakmıştı. Karan’ın gözleri, bir zamanlar bize ait olan duygularla tekrar dolmaya başlamıştı. Onun ruhu, kaybolan her şeyin ardından gelişiyordu. Ama geriye dönüş yoktu.
Bir karar verme anıydı. Karan’ı bulmak mı, yoksa kaybetmek mi? Bu dönüşüm, bizim seçimimizle şekillenecekti. Karan ve ben, hem kaybolmuş hem de birbirimizi bulmaya çalışıyorduk. Ama bu savaşı tamamlamak gerekiyordu.
Bir süre sessizlik vardı, zaman neredeyse durmuş gibiydi. Karan ve ben birbirimize bakıyorduk. Onun içindeki karanlık yavaşça soluyor, ama bunu sonlandırmak için ben hala ona yaklaşmalıydım.
Ve bir an sonra, her şey yeniden şekil almaya başladı. Gözlerimde bir ışık belirdi, Karan’ın karanlık gözleri farklı bir anlam taşıyordu. Ama hala bir boşluk vardı. Bu savaşın sonu gelmemişti. Son bir hamle yapmalıydım.
Zihnimdeki tüm karanlıkla yüzleşmeye kararlıydım. Ve o an, Karan’a doğru adımımı atarken, her şey yeniden doğmaya başlamıştı.
DEVAM EDECEK…