Hiç, kimsesiz hissettiniz mi kendinizi, yalnız boş sanki hiç var olmamış gibi. Ben hissettim. Hem de hemen hemen her gün. Dört göz için hayat gündüzün aydınlığında kaybolmaktı. Hiç yaşamamış hiç var olmamış gibi. Hiçbir zaman çok sosyal bir insan olamadı dört göz. Hep utandı sıkıldı. Her hareketinde başkası ne der diye düşündü. Belki de Kedi Kız, Dört Gözün bu var olmayışına bir dur demesiydi.
Yarıştan sonraki iki gün oldukça sıradan geçmişti. Çeteden de herhangi bir ses çıkmayınca hayat eski monotonluğuna geri döndü. Öğle arasında okulun kafeteryasında oturmuş tek başıma tostumu yerken yanımdaki sandalyenin çekilip birinin oturmasıyla irkildim. Çıtı pıtı bir kız sırıtarak “merhabaaa“ dediğinde Sırıtan suratına anlamsızca bakarak durdum. Hayır, kim bu niye geldi şimdi yanıma bilmiyor mu beni. Benden ses çıkmayacağını anlayınca “ben Elif senin adın ne“ dedi.
Birilerinin bana oyun yaptığını düşünerek etrafıma bakındım ama kimse bizimle ilgilenmiyordu. Tekrar ona döndüğümde hala bana baktığını görünce “Dört Göz“ dedim.
Şimdi aval aval bakma sırası ondaydı. Yok ya kesin bu yeni yoksa hayatta yanıma gelmezdi. “Nasıl yani anlamadım” dediğinde tamamen ona dönerek “ Bak Elif benim adım bu okulda Dört Göz beni bilmediğine göre yeni gelmiş olmalısın, zaten bilseydin buraya oturmazdın bütün okul beni görmezden gelir o yüzden kendine uğraşacak yeni birini bul” dedikten sonra sınıfa gitmek için yerimden kalktım.
Peşimden gelerek “evet, ben öğrenci değişimiyle başka bir okuldan geldim. Neden seni görmezden geliyorlar ki çok mu kötü birisin” dedi.
O sıra ikoncanların yanından geçtiğimizi fark ettim ve Elif’in sorduklarını duymuşlardı. Ben cevap vermeden şapşal ikizler lafa atlayarak “hayıııır canıımmm o çook ezik o yüzden onunla kimse konuşmaz yerinde olsam kendine daha sosyal bir arkadaş seçerdim“ dediler bir ağızdan. Merak ediyordum böyle ağızları kayık kayık konuşurken çeneleri ağrımıyor mu acaba. Bir gün bende mi denesem?
Saçma düşüncelerimle birlikte derse doğru yoluma devam ederken Elif’in verdiği cevabı da duymuştum. “Gerçekten mi? Sizin gibi moron olmadığı için mi ezik oluyor” dediğinde ikoncanların yüzünü merak ederken gülümsedim. Onlardan uzaklaştığım için verdikleri cevabı duyamamıştım. Derse girip ön sıraya geçtiğimde, Elif’in de yanıma geçmesine hiç şaşırmadım.
Ona dönerek “bölümünde İşletme olsa gerek“ dediğimde şirince sırıtıp “Evveett ne kadar güzel değil mii beraber takılabiliriz“ dediğinde cevap vermeyerek kafamı iki yanan salladım.
Allahım kız sülük resmen, çattık belaya. Zamanla oda diğerleri gibi kaçar nasılsa diye düşünerek ders kitaplarımı çıkarmaya başladım. Yanımdan bir inlemenin gelmesiyle Elif’e döndüğümde hayran bakışlarla baktığı yöne kafamı çevirince Tolga ve saz ekibinin sınıfa girişini izledim.
Yanımdan biran önce uzaklaşması için “Haah işte onlardan biriyle olmak istiyorsan bir ana evvel yanımdan kaç” dediğimde gülerek bana dönüp “yapma ama o kadar ezik bir tip değilsin, üstelik onlar içleri boş bir kabuk, verdiğim tepki aniydi onlar gibiler için yanıp tutuşan bir kız değilim merak etme“ dedi.
Cevabıyla şaşırsam da omuz silkerek “Her neyse ben seni uyardım gerisi sana kalmış” dedim.
Sonraki saatler ders Elif, ders Elif şeklinde geçti. Her ders arasında Elif’in gevezeliğine katlanmak zorunda kaldım. Kızın en sevdiğim yanı ise sürekli kendinden bahseden biri olması bana hiç soru sormamasıydı. Anlattıklarına göre tek çocukmuş babası vefat etmiş okulu kazanınca annesiyle birlikte burada yaşayan teyzesinin yanına taşınmışlar. Gevezeliklerinden kısaca öğrendiklerim bunlardı. Son dersin bitiş zilinin de çalmasıyla yerimden fırladım. Daha fazla Elif’e katlanamayacaktım. Kızın anlatacak çok şeyi var ama benim artık dinlemeye sabrım kalmamıştı.
Resmen koşarak çıkışa doğru giderken arkamdan ayak sesleri gelmeye başladı. Off hadi amaa bir rahat bırak kızım ya. Bana yetiştiğinde “heyy nereye bu acele bir kafeye gidelim mi azıcık sohbet ederiz” dedi. Sanki tüm öğleden sonra konuşan o değilmiş gibi.
Yürümeye devam ederek “üzgünüm işlerim var eve gitmem lazım” dedim.
” Peki, o zaman yarın bir şeyler yapalım“ dediğinde kızın azmini gerçekten tebrik ettim. Hiç vazgeçmiyordu.
Artık ondan kurtulma zamanımın geldiğini düşünerek durup ona döndüğümde “bak ben dışarı çıkmam dersler bitince eve giderim daha fazla ders çalışırım tamam mı o yüzden beni görebileceğin tek yer okuldur” dedim.
Yüzünden üzüldüğü okunurken “Hııı gerçekten tam bir ineksin desene neyse o zaman yarın okulda görüşürüz“ diyerek uzaklaştığında arkasından bir süre baktım. O kadar şey söylememe rağmen hala yarın görüşürüz demişti. Ya bu kızda bir sorun vardı ya da bende.
Yol boyunca müzik dinleyerek gece ve gündüzün karıştığı hayatımı düşündüm. Bazen bu ikilikten sıkılarak her şeyi ortaya çıkartmak istiyor, yeter diyorum kendime yeter. Ya Kedi Kız ol ya Dört Göz. Ama tam olarak ikisi de olamam ki… Benim hiçbir zaman hayata bakış açım normal olmadı hep uçlarda düşündüm. Ya en çılgındım ya en ezik ortası yoktu bende. O ortayı hiç bulamadım. Her zaman ya siyah oldum ya beyaz. Ben bunları düşünürken otobüs ineceğim durakta durmuştu.
Otobüsten iner inmez evimize çıkan yokuşu tırmanıp koşarak eve girdim. Kardeşimin salonda çizgi film izlediğini gördüğümde çantamı koltuğa atarak kumandayı elinden aldım. Kanalı değiştireceğimi anladığında kalkıp bana vurmaya başladı. Ahh küçük müçük ama eli çok kuvvetliydi. Gülerek onu kendimden uzaklaştırıp müzik kanalı açtım. Açtığım kanalda Kenan Doğulu’nun eski parçalarından Çakkıdı’nın olduğunu görünce kardeşimin ellerinden tutarak dans etmeye başladım. Kalçamı ve omuzlarımı sallayarak “hadiii Berk benim gibi yap ablacım eller havaya salla kalçayı sallaaa” dediğimde beni taklit ederek oda bana eşlik etmeye başladı. Ben bağıra bağıra şarkıyı söyleyip oynarken bir anda şarkının kesilmesiyle ikimizde durduk. Arkama baktığım da annem kollarını önünde bağlamış “ne bu gürültü kızım, bütün mahalle sizi dinliyor az sessiz olun” dedi.
“ Öff ne var anne ya alt tarafı bir eğlenelim dedik kardeşimle dimi aşkım“ deyip kardeşimi öptüm. Annem daha sessiz eğlenin diyerek mutfağa yemek yapmaya gittiğinde arkasından dil çıkartırken kardeşimde bana gülerek vurdu. Tekrar çizgi filmi açıp kardeşimle birlikte Scooby Doo’yu izlemeye başladık. Eskiden hayatımın ne kadar monoton olduğundan yakındığımda hep kardeşimi düşünürdüm. Acaba o ne anlıyor yaşamaktan. Onun için ne ifade ediyor hayat. Düşünsenize etrafınızdaki herkes sizin farklı olduğunuzu biliyor. Size her baktıklarında gözlerinde sadece acıma duygusu görüyorsunuz. Etrafınızda olan biteni biliyorsunuz ama hiçbir müdahale edemiyor, sesinizi çıkaramıyorsunuz. Bunlarda yetmezmiş gibi bazı insanların size hiç saygısı olmuyor. Sanki onun yaşamaya hakkı yokmuş gibi, hayat sadece kendileri için varmış gibi davranıyorlar.
Bunları düşünürken kardeşimin uzun süredir dışarı çıkmadığı aklıma geldi. Ona dönerek “ablacım hafta sonu gezmeye gidelim mi beraber” dedim. Hemen sevinerek ellerini çırpmaya başladı.
“Tamam, o zaman bak şimdi yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz, gitcez tamam mı? Cumartesi abla kardeş bir gezelim bakalım” dedim. Anladığını belirterek kafasını salladı. Gezmeye gidelim dediğimde gözlerinde gördüğüm parıltıyı hiç bir şeye değişmem işte onu mutlu etmek bu kadar kolaydı.
Cuma gününü Elif’i bol bol dinleyerek geçirdikten sonra Dört Göz’ün artık yalnız takılamayacağını fark ettim. Sorduğu her soruyu cevapsız bıraksam da hiç vazgeçmeden konuşmaya devam etti. Elif’ten kaçabildiğim kadar kaçarak geçirdiğim bir cumadan sonra cumartesi erkenden kalktım.
Hemen kardeşimin odasına giderek bugün için ona kıyafet seçmeye başladım mavi bir kot pantolonla kareli bir gölek seçtikten sonra kahvaltı masasında annemlere katıldım. Kardeşimi öptükten sonra “Günaydın anne babam kahvede mi yine“ dedim.
“ Her zaman ki gibi taş dövmeye gitti” dedi. Babam emekli olduğu için gününün çoğu kısmını değil hemen hemen her dakikasını kahvede okey oynayarak geçirirdi. Onu evde görmeniz neredeyse imkansızdı. Bazen içki içmekten eve bile gelmezdi. O gibi zamanlarda evde kalmamak için bazen depoda kalmayı bile düşünürdüm. Çünkü babam ne zaman içki içse evde büyük bir kavga çıkar ve en çok kardeşim etkilenirdi.
Tatsız konuları düşünmekten vazgeçip “bugün Berk’i gezmeye çıkaracağım az para versene” dedim.
“Fazla param yok kızım mutfak masrafına anca yetiyor maaştan kalan nasıl para veriyim sana“ dediğinde ” Neyse tamam o zaman geçen verdiğin parayı harcamamıştım onu harcarız” dedim. zaten öylesine sorduğum bir soruydu yeteri kadar param vardı.
” Tamam, kardeşinin fazla yorulmasına izin verme” diyerek gerekli uyarısını yaptığında “Merak etme hem eğleneceğiz hem de dinleneceğiz” dedim.
Kahvaltımı bitirdiğimde hazırlanmak için hızla odama gittim. Siyah bir pantolon ve t-shirt giydikten sonra gözlüklerimi de takarak kardeşimin odasına geçtim. Annemin kardeşimi hazırlamış olduğunu görünce “hadi bakalım paşam eğlence başlasın” diyerek elinden tutup kapıya yöneldim. Kapıdan çıkarken annemin arkamızdan fazla güneşte kalmayın yorulmayın terlemeyin dondurma yemeyin laflarını kesmek için kardeşimi kucaklayarak dışarı çıkıp koşmaya başladım, ben koştukça kahkaha atan kardeşime bakıp bende güldüm. Hem onu taşıyıp hem de koşunca hemen pilim bitti tabi. İlerde onu kucağımdan indirip el ele parka gittik.
Parkta biraz sallanıp biraz kaydıktan sonra kardeşimin acıkmış olacağını düşünerek onu arada gittiğim AVM’ye götürmeye karar verdim. Orada hem yemek yer hem de ona bir şeyler alırdım. Avm de birkaç mağaza gezip kardeşime pantolon ve t-shirt aldıktan sonra yemek, yemek için kafeteryaya çıktık. Kardeşimi bir masaya oturttuktan sonra ikimize de hamburger ile koca bir porsiyon cips aldım. Biz yemeklerimizi yerken nerden çıktığını anlamadığım Elif yanımıza gelmişti.
Daha yanımıza gelir gelmez “Bakında kimleri görüyorum hani dışarı çıkmazdın sen“ diyerek lafı soktuğunda kıza ağzım açık baktım kaldım. Ne oluyor lan GPS filan mı taktı bu kız bana diye düşünürken Elif kardeşime dönerek “ne haber yakışıklı ben Elif“ dedi. Kardeşim de Elif’e gülümseyerek cevap verdi. Artık konuşmam gerektiğini fark edip “şey adı Berk konuşamıyor“ dedim.
“Aa öylemi kusura bakma bilemedim“ diyerek mahcupça gülümsediğinde “Önemli değil, sen beni mi takip ediyorsun“ demeden duramadım.
Gülerek “yok yaa sende, ne alakası var, burası teyzemin evine yakın onlarla yemek yiyorduk kalkarken sizi gördüm“ dedi.
Biz konuşurken arkamızdan tanıdık birkaç kişinin sesi geldiğinde içimden şansıma küfür ettim. “Oooo bakında kimler varmış burada ediyle büdü yanlarına birde cüce almışlar“ dedi uyuz Mert. Elif okulda bir kere beni koruduğu için bu sözlerin muhatabı olmuştu. Yine de bana her şeyi söylemelerini hazmedebilirdim ama umarım kardeşime bulaşmazlardı. Arkama dönüp baktığımda ikoncanların da onlarla birlikte olduğunu gördüm. Aralarında bir tek Tolga yoktu. Mert’in lafıyla kıkırdayan Esra yanımızdan geçerken “cücenizle birlikte tamam olmuşsunuz” dedi.
Söylediklerine sinirlensem de bir an önce uzaklaşmaları için sessiz kalırken, benim gibi sinirlenen Elif susmayarak “siz ne oluyorsunuz örümcek beyinliler” dedi.
Kardeşime baktığımda üzülerek kafasını eğdiğini fark ettim. Her ne kadar tam olarak anlamasa da bizim tavırlarımızdan neler olduğunu sezebildiğine eminim. Onu üzdükleri için daha çok sinirlenirken, fazla uzatmadan yanımızdan uzaklaştıklarında sakinleşmeye çalıştım. Uzaklaşsalar da bizimle uğraşmaktan vazgeçmemişlerdi. Birkaç masa ilerimize oturup gülüşerek bizimle dalga geçmeye devam ettiler. Sinirle onlara dönüp baktığımda Mert ikoncanlarla konuşup gülüşürken, Kerem’in her zaman ki gibi somurtan bir yüzle sadece onları dinlediğini gördüm. Aralarındaki en garip olan sanırım oydu. Daha önce sesini duyduğumu bile hatırlamıyordum.
Bir süre onları umursamadan otururken kardeşim ilerde oynayan çocukları izlerken fazla heyecanlanınca çocuklara gülüp bana bir şeyler anlatmaya çalışarak sesler çıkarmaya başladı. Bende onu gülerek dinlerken arkadan yine Mert’in sesi duyuldu “huho huho hihi ihi“ gibi sesler çıkararak “şuna bakın ya cüce değil maymunmuş meğer hayvanat bahçesinden mi kaçırdınız yoksa” diye bağırdı kahkaha atarak. Kardeşime söylediklerini anladığımda gözlerimi kapatıp yumruklarımı sıkarken gözlerimi açtığımda Elif bana endişeyle bakıyordu. Gözlerimde nasıl bir bakış varsa Elif korkarak “sakin ol“ dedi ama artık durabilmem imkansızdı.
Hırsla ayağa kalkarken o lafı söyleyen Mert’e doğru ilerlemeye başladım. Onlara yaklaştığımı gören Mert sandalyesinden gülerek kalkıp “yoksa çok mu kızdın” dedi. Yüz ifademi gören Kerem de sandalyesinden kalkarak Mert’in arkasına geçti. Biri akıllı demek ama üzgünüm beni durduramazsın. Karşısına geçip elimi belime koyarak yüzüne bakıp sırıttım. Ben gülünce“ ne sırıtıyorsun kızım deli misin?” dedi.
Hala gülerek gözlerine bakıp “cıks suratını ezberliyorum bir daha eskisi gibi olmayacak“ diyerek Kerem’in müdahale etmesine fırsat vermeden yumruğu yüzüne geçirdim. Arkaya doğru sendeleyerek burnunu tuttuğunda yere damlayan kanları gördüm. Vurduğumda çıkan sese bakılırsa da büyük ihtimal kırıldı. Güzel zaten bende bunu istemiştim.
“Sakın, sakın bir daha kardeşime laf söylemeyin bana ne istiyorsanız söyleyin ama ondan uzak durun” dediğimde hala bana küfür eden Mert’in üstüne atlayacakken belimden bir kol tutarak beni havaya kaldırıp geri çekti. Bir yandan kolun sahibine vurup bir yandan “bırak ağzını burnunu kıracağım o itin bırak“ diye bağırdım. Kulağıma eğilerek “zaten kırdın bence bu kadarı ona yeter, bak kardeşin ağlıyor onu daha fazla üzme” dedi. Duyduğum sesle donup kalırken beni belimden tutanın Tolga olduğunu anladım. Söylediklerini kavramam birkaç saniyemi alırken, kardeşin ağlıyor dediğini hatırlayarak Elif’in sakinleştirmeye çalıştığı kardeşime baktım. Onun ağladığını gördüğünde hemen Tolga’nın kollarından kurtularak kardeşime doğru koştum.
Yanına gittiğimde diz çöküp sarılarak “tamam ablacım geçti özür dilerim hadi evimize gidelim olur mu“ dedim. Ağlayarak kafasını sallayıp onay verdiğinde ayağa kalkıp elini tutarken arkama dönüp baktığımda Tolga’nın Mert’e sinirli bir şekilde bir şeyler dediğini gördüm. Diğerleri ise şok olmuş bir halde bana bakıyorlardı. Tabi okulun eziğinden böyle bir performans beklemiyorlardı. Etrafıma baktığımda onlar kadar insanlarında şaşkın bir şekilde bana baktığını görünce galiba biraz fazla oldu diye düşündüm. Güvenlik gelmeden çıkmak için aceleyle oradan ayrıldık.
Avm’den çıktığımızda Elif “dostum o nasıl bir vuruştu öyle nerden öğrendin süperdi adamın burnunu kırdın yaa“ diyerek laflarını sıralarken ben sessizliğimi korudum. Elif’e bakıp “burada ayrılalım kardeşimi eve götürmem lazım okulda görüşürüz” dedim. Hızla yanından ayrılırken arkamdan “görüşürüz“ diye bağırdı.
Kardeşimi eve götürmeden önce tekrar parka gittik. Eve onu bu halde götürürsem anneme bir sürü açıklama yapmam gerekecekti. Kardeşimin neşesi tekrar yerine gelene kadar parkta oyun oynadıktan sonra “artık eve gidelim mi ablacım“ dedim. Tamam, anlamında kafasını salladığında elinden tutup evin yoluna düştük. Anneme hiç bir şey belli etmeden çok eğlendiğimizi yemek yiyip alışveriş yaptığımızı anlattım. Babam yine evde değildi. Dinlenmek için biraz uzandığımda yarışlar için kullandığım telefonumu açarak mesajları kontrol ettim. Burak’tan ve Aslı’dan gelen birkaç mesajı gördüğümde önemli bir şeyler olduğunu anladım. Acil toplanmamız gerektiğini çetede huzursuzlukların arttığını söylemişlerdi. Burak’ın diğer mesajında ise bu akşam saat onda Alp’in dağ evinde toplantı ayarladıkları yazıyordu. Burak’a orada olacağıma dair mesaj attıktan sonra biraz dinlenmek için yatağa uzandım.
Gece herkes uyuduktan sonra deponun anahtarlarını alarak evden çıktım. Ara sokaklardan depoya doğru giderken bir kaç defa takip edildiğim hissine kapılarak arkama baktım ama kimseyi göremedim. Son zamanlarda sanki biri tarafından takip ediliyormuşum gibi geliyordu, ya paranoyaklaşmaya başlıyordum ya da gerçekten takip ediliyordum. Depoya ulaşır ulaşmaz fazla vakit kaybetmeden hazırlanarak Yamaha yzf-r6 ile yola koyuldum. Bugün yarışmayacağım için altı yüzlük bir motor işimi çok rahat görürdü.
Alp’in dağ evi depodan yaklaşık iki yüz kilometre uzakta şehrin birazda dışında kalıyordu. Evden çıktığımda saat zaten ondu toplantıya geç kaldığım için hızımı arttırarak yüz elli kilometre de sabit tuttum.
Alp’in dağ evi iki katlı oldukça büyük bir bahçesi olan ahşap görünümlü şirin bir yapıydı. Amcasıyla pek fazla anlaşamadığı için Alp genelde bu evi kullanıyordu. Eve vardığımda bahçede her renk ve her modelden motor beni karşıladı. Bir anda kendimi motor fuarında gibi hissettim. Bulduğum bir boşluğa park ettikten sonra toplanma amacımızın ne olduğunu merak ederek kapıya yöneldim. Kalabalığa bakılırsa son zamanlarda üye sayımızda epey bir artış olmuştu. Çetenin bu üye alma yarış düzenleme gibi işleriyle daha çok Alp ile Burak ilgileniyordu. Sen ne yapıyorsunuz derseniz yarış kazanıyorum yetmez mi arkadaşlar. Aa tabii ki de bazı sorunlarla da benim ilgilendiğim olmuştur.
Kapıyı çalmama gerek kalmadan Alp kapıyı açtığında onu görünce gülerek boynuna atladım. Aldığım cevapsa kendinden uzaklaştırılmamdı. En son iyi ayrıldığımız için tepkisine şaşırarak “neyin var” dediğimde “Sırların çeteyi dağıtıyor” dedi.
Kaşlarım çatılarak “nasıl yani” derken o kapıyı kapatarak “İçeri geçte kendin öğren“ dedi. Onun bu tavrından anladığım kadarıyla bu gece oldukça zor geçecekti.
Kapıdan geçerek salona yöneldim yerlerde dahil her tarafta oturan ayakta duran insanlar vardı. Konuşmak isteyenler için ortada küçük bir alan bırakmışlar söylemek istediği bir şeyi olan oraya çıkarak söz alıyordu. Benim gelmemle bütün oda sessizliğe gömülürken karşıda Can, Aslı ve Burak’ın bir arada durarak üzgün bir şekilde bana baktıklarını gördüm. Ne oluyor gibi işaret yaptığımda kafalarını iki yana sallayarak bilmiyoruz diyorlardı. Herkesin beni beklediğini fark edip ortadaki boş alana doğru gittim. Hepsinin gözlerine tek tek bakıp gülerek “hayırdır arkadaşlar mahkemeye mi çıkartıyorsunuz beni” dedim. Bazları gergin bir şekilde gülerken bazıları da hiç tepki vermedi.
“Evet, duyduğuma göre bazı problemler varmış sizi dinliyorum” dediğimde birkaç bakışmanın ardından, biri söze girerek “biz senin bu gizemli hallerinden sıkıldık artık, bir çeteye aidiz ama başımıza bir şey gelse kimi arayacağımızı bilmiyoruz ne zaman sana ulaşmak istesek telefonun kapalı hep, ya Burak ya alp bizimle ilgileniyor. Sen sadece yarışlara gelip gidiyorsun sonrasında bize katıldığın zamanlar bile çok nadir“ diyerek bütün içindekileri döktü kız maşallah.
Etrafımdakilere baktığımda hepsi onayladılar. Kafamı sallayarak haklılıklarını onaylasam da “evet dediklerinde haklısın ama siz bu çeteye kayıt olurken ben size kim olduğumu sizinle paylaşacağıma dair herhangi bir söz verdim mi? Vermedim. Ve siz benim sadece Kedi Kız diye biri olduğumu bilerek buraya üye oldunuz. Başınız sıkıştığında başka gruplardan tehdit edildiğinizde yardım edilmiyor mu?“ diyerek cevaplarını bekledim.
“Evet, yardım ediliyor ama ya Can, ya Alp, ya Burak bizimle ilgileniyor” dedi az önce konuşan kız.
“Peki, bu durumda asıl şikayet etmesi gereken kişiler siz değilsiniz bence onlara soralım benim bu durumumdan şikayetçi misiniz arkadaşlar“ dedim Alp, Can ve Burak’a bakıp. Can ile Burak “hayır” derken Alp “ben şikayetçiyim” dedi. Ahh hadi ama hani bana süre vermiştin Alp, toplantını ortasında yapma bari diye içimden geçirerek “evet senin şikayetçi olduğunu biliyorum zaten” dedim.
Tekrar diğerlerine dönerken “arkadaşlar hakkım da ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ne çok ünlü biriyim ne kanun kaçakçısı nede başka bir şey. Sizden kimliğimi saklamamın tek sebebi gündüz burada görünenden çok farklı bir hayat sürmem. Bende istemem hayatım da bu şekilde bir karışıklık olmasını ama eğer biz seni böyle kabul etmiyoruz diyorsanız ben kimseyi zorla tutmuyorum” dedim. Bunları söylememle ortam daha da gerildi dediklerim ne kadar sertte olsa ben onlara hiçbir söz vermedim hepsi bunu bilerek gelmişti.
Birkaç fısıltının ardından sözcüleri tekrar konuştu “yani bize kapı orda beğenmeyen gider mi demek istiyorsun“ dedi.
“Hayır, ben öyle bir şey demiyorum size eğer benim yönetimimi beğenmiyorsanız liderlikten çekiliyorum diyorum“ dedim. Bir anda ortalık daha da karıştı bir yandan itiraz eden biryandan kabul eden derken Aslılar yanıma gelerek “arkadaşlar sessiz olalım” dediler.
Aslı bana dönüp sessizce “ne demek liderlikten çekilirim“ dedi.
Hepsine dönüp “ne duyduysanız o arkadaşlar, ben de farkındayım size herhangi bir yardımımın olmadığının ama sizi yarı yolda bırakmamak için çekilmedim bu zamana kadar, eğer aranızda daha iyi bir lider olacağını düşündüğünüz biri varsa seçim yapalım“ dedim.
Burak “peki bu yarışları ve diğer grupları nasıl etkileyecek, her ne kadar Kedinin bu durumundan şikayetçi olsanız da yarışlara büyük bir katkısının olduğunu unutmayın. Aramızda sadece bu yarışlarla geçinen arkadaşlar var. Hepinize çetenin bütçesinden yardım ediliyor. Eğer Kedi liderlikten çekilirse yarış taleplerinde düşme olabilir, çünkü onun bu gizemi insanlarda daha çok merak uyandırıyor“ dedi Alp’e ve diğerlerine bakarak. Eh doğruya doğru çoğu gruplar tamamen reklam yaptığımı söyleyerek çok çatmışlardı. Burak’ın söyledikleri onları düşündürürken salon sessizleşmişti.
Aslında bende liderlikten çekilmek istemiyordum. Bu yarışlar benim fikrimdi ve şimdi bu kadar büyüdüysek benim sayemdeydi. Ben bu heyecanla yaşıyordum ve liderlikten çekildiğim an eski heyecanımı kaybederdim. Söylediklerimi en iyi geri alma yolumu düşünürken fikrimi söyledim.
“Tamam, o zaman şöyle yapalım, ben sizden zaman istiyorum bazı durumları yoluna koymam için. Bu süre zarfında da sizleri daha çok tanımaya çalışım yarışlardan sonraki partilerde daha çok vakit geçirim ve sizin isteklerinizi dinlemek için zaman ayırım. Olur mu?“
Aralarında biraz daha tartıştıktan sonra onayladıklarında rahatlamıştım. Can ellerini çırparak “Madem her şey tatlıya bağlandı hadi millet biraz eğlenelim o zaman“ dedikten sonra müzik açmak için ses siteminin yanına gitti.
Müziğin başlamasıyla biraz yumuşayan ortamda herkes eğlenmeye başladığında bende biraz daha rahatladım. Aslı ,Alp ile benim kolumdan tutarak bizi mutfağa sürüklediğinde arkamızdan Burak ile Can da gelince konuşmaya başladılar.
“Abicim ne yapıyorsunuz siz aranızdaki çekişme yüzünden az kalsın çeteyi dağıtıyordunuz“ dedi Aslı bize bakarak.
Alp ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kaldığında, ben konuşarak “bana bir şey söylemeyin her şey gayet iyiydi milletin kafasını karıştıran başkası” dedim.
Tamamen sinirlenen Alp bana dönerek “ne diyorsun sen, ne yani çeteyi ben mi ayaklandırdım sana karşı, ben mi dedim içerde söylenenlerin hepsini onumu demek istiyorsun“ dedi.
Ben de karşısına geçerek “sen demesen de huzursuzluğunu hepsine belli ediyorsun Alp ,onlarda kör değiller görüyorlar aramızda olan biteni” dedim.
Can aramıza girerek “hey hey sakin olun şampiyonlar sorun çözüldü sonuçta değil mi? Daha fazla gerilmeye gerek yok az sakin“ dedi.
“Sizi bilmem ama ben yeterince gerildim bir içki alıp içeri gidiyorum“ dedikten sonra dolaptan içki alarak salona geçtim.
İleride benimle konuşan çocuğun olduğu grubun yanına giderek sohbetlerine katıldım. Bir yerden başlamak gerekti. Onlarla vakit geçireceğime söz vermiştim ve hepsini daha yakından tanımak için çaba harcamalıydım.
Gece üçe kadar hepsiyle sohbet ederek onları daha yakından tanımaya çalıştım. Bazılarının işinin olmadığını bazılarının çok zengin olduğunu öğrendim. Şöyle baktığımda aralarında maddi durum farkı olsa da hepsinin birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını fark ettim. Böyle bir grubun oluşmasında katkım olması beni çok mutlu etmişti.
Grup yavaş yavaş dağıldıktan sonra asıl ekiple baş başa kaldığımızda Burak “Senin gitmen gerekmiyor mu“ dedi.
Ona gülerken “Hayırdır kovuyor musun beni” diyerek takıldım.
Hemen utanarak “yok ya olur mu öle şey genelde bu saatte gidiyorsun diye demiştim“ dedi.
Bacağımla bacağına vurarak “şaka yaptım hemen kasma” dediğimde gözlüklerini oynayarak gülümsedi.
Alp ile doğru düzgün konuşmadan ortamda bir muhabbet dönerken Alp “ben yatıyorum iyi geceler” diyerek odasına geçti. O gittikten sonra Can ile Aslı yanıma oturarak beni sıkıştırmaya başladılar. Aranızdaki sorunu halledin artık, ne bu haliniz gibi bir sürü nasihat dinlerken “bunları bana değil Alp’e söyleyin” dediğimde Can ayağa kalkarak “Seninle de onunla da konuşulmaz ne haliniz varsa görün hadi aslı çıkalım bizde” diyerek Aslı’yı da alıp gitti. Yanımdaki koltuktan horlama sesi geldiğinde Burak’ın uyuyup kaldığını görünce kenarda duran örtüyü üstüne örttükten sonra çıkışa doğru ilerledim. Tam çıkacakken hiç gitmek istemediğimi fark ettim. Kısa bir duraksamadan sonra kararımı değiştirerek merdivenlere yöneldim. Alp’in odasının önüne geldiğimde elim tereddütle kapı kolunda kaldı. Önce yarın eve nasıl gideceğimi düşündüm sonra her sabah yürüyüşe kalktığım için sanki yürüyüşten döner gibi yapabileceğim aklıma geldi. Fikir kafama yatınca kapıyı tıklatarak içeri girdim.
Alp’i yatağa uzanmış bir şekilde bilgisayarıyla uğraşırken buldum. Beni görünce “sen daha gitmedin mi“ dedi. Yanına yaklaşıp yatağın ucuna oturarak “gidemedim“ dedim. Bana bakmadan bilgisayarla oynamaya devam ederek “neden” dedi. Benimle ilgilenmemesine sinirim bozulunca ayakucundan emekleyerek üstüne doğru gittim. Bilgisayarı kapatarak kenara bıraktıktan sonra üzerinden ona doğru yaklaştım. Gülerek “şuan tam bir Kedi Kıza benziyorsun“ dedi.
ona gülümseyerek bakıp mırladığımda ilk başta gülse de hemen suratını asarak soğuk davranınca kollarını açarak Kedi gibi üstüne kıvrıldım. Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra dayanamayarak saçlarımı okşayıp “Ne yapacağım ben seninle“ dedi. İçimi çekerek “sadece sev beni“ dedim. Çenemden tutup kafamı kaldırarak “seni zaten seviyorum“ dedi gözlerime bakarak.
İlk aşkım ilk öpücüğüm ilk yarışım her şeyim ona aitti. Öpüşmemizin etkisi hala aklımdayken o hissi tekrar yaşamak için çenesinden başlayarak dudaklarına doğru öptüm. Dilimle alt dudağın okşadığımda Alp bir anda beni yatağa çevirerek üstüme çıktı. Onun sıcaklığını vücudumda hissetmemle ağzımdan bir inleme kaçmasına engel olamadım. Onu daha fazla hissetmek için ellerimi tişörtünün altına soktum. Ben ona dokundukça sırtındaki tüm kaslar gerildi. Dudaklarımdan boğazıma doğru öperek ilerlerken bir yandan da büstiyerimin öndeki fermuarını açmaya başladı. Göğsümün üst kısmına geldiğinde derin derin nefes alarak “çok güzel kokuyorsun“ dedi. Saçlarına asılarak tekrar dudaklarından öpmeye başladığımda elleri vücudumu keşfe çıkmıştı. Birbirimizi dudaklarımızla tadarken, ellerini kasıklarımda hissetmemle gerildim. Bir anda bulunduğumuz durumu fark ederek Alp’i saçlarından çekerek nefes nefese “dur durmamız lazım, lütfen” dedim. Bir anda durmam onu da etkilerken inleyerek “tamam” deyip kafasını göğüslerime gömerek bana sarıldı. Biraz sakinleştikten sonra arkama geçip belimden sıkıca sarılarak “hadi uyuyalım” dedi. Bir süre sonra birbirimize dolanmış bir şekilde uykuya daldık.
Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açtığımda Alp’in güzel yüzüyle karşılaştım. Onu izlerken gece olanlar aklıma gelince utandım. Eğer akşam onu durdurmasaydım olacakları düşündükçe yanaklarım daha da alev almıştı. Eskiden ne zaman yakınlaşacak olsak sırlarım aramıza duvarlar örerdi. Alp’in o duvarları akşam kaldırmak istiyor olduğunu hissetmek beni biraz daha mutlu etti. Alp’i bir süre izledikten sonra eve geç kalmamak için dudaklarına bir buse bıraktıktan sonra yataktan kalktım. Üstümü başımı toparladıktan sonra salondan çıkışa doğru yöneldim. Salondan geçerken Burak’ın hala koltukta olduğunu gördüm. Kapıdan çıkıp temiz havayı içime çekerek motoruma gittim. Şehre giden virajlı yollarda ağır ağır ilerlerken aklıma Ayşe’nin ölümü geldi. Şuan giderken önüme bir araç çıksa belki bende yok olacaktım. Ölümün ne zaman kapımız çalacağı belli değildi ve o yüzden hayatı dolu dolu yaşamak istiyordum. Ayşe’yi kaybetmemizin ardından bir süre boşlukta gezsek de sonraları aklımız da sadece bir anı olarak kalmış olması onu zamanla unutacağımızı fark ettirdiğinde onun için ölüm yıl dönümüne özel etkinlikler düzenlemeye başlamıştık. Sabah sabah bütün bunlar nereden aklıma gelmişti bilmiyordum ama Ayşe’nin ölüm yıldönümüne de az kalmıştı. Düzenlenecek etkinliği de bir ara Burak ile konuşmam gerekiyordu.
Depoya doğru yol alırken ışıklardan sola dönmemle önüme biri çıktı. Ona çarpmamak için direksiyonu kırınca motorun hakimiyetini kaybederek motordan düştüm. Motor ileriye doğru kayarken ben bir iki defa yuvarlandıktan sonra durdum. Bir süre ellerim başımda olduğum yerde dondum kaldım. Allah’ım ölümü düşünürken az kalsın ölüyordum. Başımda birinin bana seslendiğini duyduğumda kendime geldim. Birden yerimde doğrularak herhangi bir şeyim olup olmadığını kontrol ettim. Üstüme şöyle bir baktığımda yer yer yırtılan taytımdan hafif çiziklerimin olduğunu gördüm. Onun haricinde iyiydim. İlerde yatan motoruma baktığımda güzelim gece mavisi boyasının soyulduğunu gördüm. O da benim gibi sadece sıyrıklarla atlatmış gibiydi.
Başımdaki adamın “bayan size diyorum iyi misiniz?“ demesiyle ona baktım.
Hemen hemen Alp’in yaşlarında esmer siyah gözlü yakışıklı bir çocuk endişeyle bana bakıyordu. Kafamı sallayarak “evet, evet iyiyim bir şeyim yok“ dedim.
“Çok şükür kusura bakmayın ben sizi görmedim çok dalgındım“ dediğinde önüme çıkan salağın o olduğunu anladığımda ayağa fırlayıp kaskımı çıkartarak “ne demek dalgındım ya ne demek. Farkında mısın hızlı olsaydım ölümüme yol açacaktın.” diye bağırdım.
Ben ona bağırdıkça karşımdaki adam beni kafasıyla onaylarken “Haklısınız affedin motorunuz masrafını karşılamak istiyorum” dedi.
Adama bak ya ben ne diyorum o ne diyor salak. “Ne masrafından bahsediyorsun sen ya ölecektim diyorum sana ölecek“ diyerek arkamı dönüp motoruma ilerledim. Motoru kaldırmaya çalışırken bana yardım ederek hala konuşuyordu. “Bakın gerçekten çok üzgünüm” elindeki kartı bana uzatarak “bu benim kartım masraflar için arayın en azından bu şekilde sizden özür dilememe izin verin“ dedi. Motora binip tekrar kaskımı taktıktan sonra “dua et acelem var yoksa seninle bizzat ilgilenirdim. Kartında özründe sende kalsın bir daha karşıma çıkma“ dedikten sonra motoru çalıştırıp oradan uzaklaştım.
Depoya ulaştığımda hemen motordan inerek arka taraftaki yatağa geçtim. Hafif olan yaralarımı temizledikten sonra eşofmanlarımı giyerek depodan ayrıldım. Eve gidene kadar koştum. Kazadan dolayı vücudumda ezilmeler olmuş olacak ki koştukça acıyı daha çok hissettim. Yalanımın gerçek olması için yeterince terlediğime kanaat getirdiğimde eve doğru yola çıktım. Eve gittiğimde annemin mutfakta çay demlediğini görünce yanına giderek “günaydın” dedim. Bana dönüp “günaydın, erkencisin bu sabah hayırdır, Pazar sabahları koşmazdın sen“ dedi.
Bir an evde olmadığım fark ettiğini sansam da onu fark ettiği zaman evi başıma yıkacağını düşünerek “Aa evet yaa bu sabah erken kalkınca dayanamadım yine ama bir duş alıp geri yatacağım“ dedim. “İyi bakalım kahvaltıya kadar yat” dediğinde rahat bir nefes aldım. Hızlı bir duşun ardından yatağıma uzandığımda kazada yuvarlanırken yere çarpan dizlerim ve sırtımın ağrıdığını fark ettim. Uykuya dalarken son düşündüğüm şey ise bana tanıdık gelen siyah gözlerdi.