Bölüm 1 - Görünmezlik Kıyısı
Meriç-20 yasında
Yağmur 17 yaşında
.....
"Görünmez olmak istiyorsan, önce fark edilmeyi öğrenmelisin."
Soğuk, sabahın ilk zilinden bile önce uyanırdı bu okulda.
Yağmur geldiği ilk gün gördükleri onu ne şaşırtmıştı ne de heyecanlanmıştı lüks arabalar şık giyinen öğrenciler,kah kahalar, gurup halinde gezen gençler , aşlaglayıcı bakışlar ,yiyecekler ağaçlar ve duya bildiği tek motor sesi....
Bunların hiçbirine alışik degildi,evet ilk defa bukadar lüks eşyalar, arabaların ve insanlar görmüştü,ama onu daha gelmeden burs aldığı için yasaklanan sabah kahvaltısı bir şeylerin değişmeye başladığını biliyordu...
Lycée Noir Akademi'nin taş zeminli koridorlarında yankılanan her ayak sesi, sanki duvarların hafızasına kazınırdı. Tavanlar yüksekti, ama umut değil, yalnızlık birikirdi o yükseklikte. Duvarlar ise griydi—sadece renk olarak değil, yaşanmışlık olarak da.
Gri; ne mutluluk kadar parlak, ne de mutsuzluk kadar karanlık. Sadece orta yerde, sadece sessiz, sadece... hissiz.
......
Yağmur, ilk dersin başlamasına bir saat kala yurttan çıkmıştı. Kış rüzgârının tokadı gibi keskin bir soğuk yüzüne çarptığında gözlerini kısmış, elindeki defteri daha sıkı kavramıştı.Yol boyunca ne etrafına bakmış ne de akadem'ye geldiginde duyulan seslere kulak asmıştı.
Bu okulda görünmez olmak istemek; varlığını unutulmuş bir nesneye dönüştürmek gibiydi. Ne fazla dikkat çekmek, ne de fazla sessiz kalmak...
İnce çizgili bir dengeydi bu: Fark edilmemekle yok sayılmak arasındaki ip.
Adımları sessizdi.
Zemin, üzerine basıldıkça inilti çıkaran eski taşlarla döşenmişti. Her adımında çıkardığı o minik tıkırtı sesleri, Yağmur'a okulun onu tanıdığını, ama asla kabul etmeyeceğini fısıldıyordu.
Bugün de aynı noktaya yürüdü—B Blok'un en ucundaki büyük camın önüne.
Bu camdan okulun iç avlusu görünürdü. hafıf esen ruzgar bu yolculuga dahil olur bakışlarını diğer ögrencilerde gezdirir sonra Boş, gri taşlarla kaplı, bazen kargaların bazen de yağmurun misafir olduğu o soğuk meydan gozune carpardı...
Yagmur camın önünde durup etrafa kısa bır bakış attıktan sonra, minik elleri ile çantasından küçük bir kâğıt parçası çıkardı.
Bir şiirdi bu.... evet Yagmur severdı içini kağıtlara dökmeyi
çıkardıgı efterinden kopardığı bir sayfayı büyük camın üzerine koyup titreyen parmaklarla yazmaya başladı
"Saklanmak istemiyorum artık, sadece görünmez olmayı öğrenmek istiyorum."
evet saklanmak saklanmak ıstemıyordu....
Kâğıdı dikkatlice katladı, kenarlarından içe doğru kıvırdı. Şiir artık bir kâğıt uçaktı.Yağmur, bu uçakları uçurmazdı genelde,,dikkatlice katklar ranzasının altına ilk hediesi olan ayakkabılarının kutusunda birirktirırdi. Ama bugün içi doluydu. O gece rüyasında yine aynı sesi duymuştu:
"Sen burada fazlasın."
Kâğıt uçağı camdan dışarı atmadı, onu içeride, koridorda süzülmesi için bıraktı.
Belki uçmazdı. Belki duvara çarpıp düşerdi. Ama en azından havadaydı bir anlığına. En azından o an, Yağmur'un içi de bir nebze hafiflerdi.
Uçak yere süzülerek düştü.
Tam da Spor Salonu'nun yan kapısına.
Kapı yavaşça açıldı.
İşte o anda, griyle çevrili akademinin en renkli ama en sessiz karakteri belirdi:
Ayak sesleri kesindi.
Sert, net, tanıdık.
Siyah postalların zeminde yankılanan ritmi vardı.
Meriç’in yürüyüşü tanınırdı.
O kimseye benzemeyen bir çocuktu.
Yirmi yaşında, ama aynı sınıfta okuyan hiç kimseyle göz göze gelmeyen.Okulun sahibi olan adamın üvey oğlu.Ama o adamdan nefret ettiği, gözlerinden okunuyordu. Herkes bilirdi, ama kimse konuşmazdı.
Kıyafetleri hep siyahtı.
Sadece okul forması olduğunda bile, içindeki gömleğin düğmelerinden birkaçı hep eksik olurdu.Ve kolundaki bileklik—sanki ait olduğu dünyayı unutmamak için takıyordu onu.
Bugün de sessizdi.
Ama yerdeki o kâğıt uçak dikkatini çekti.
Eğildi, aldı.
Okumadı.
Ama kenarını düzeltirken bir iz gördü:Hafifçe bulanmış mürekkep lekesi.Belki bir gözyaşıydı.Belki de sadece titreyen ellerin izi.Kâğıdı cebine koydu.
Gözleri, koridorun sonundaki cama takıldı.
Yağmur oradaydı.
Ama yüzünü görmedi.Sadece omuzlarının düşüklüğü,parmaklarının kıpırtısızlığı, bedenindeki eziklik—o kadar belirgindi ki…
Bir “ses” gibiydi o çocuk.
Sessiz ama yankılanan.
....
Yağmur ise Meriç’in kendiside baktığını fark etmedi,ama içgüdü gibi bir şey çarptı içine.Sırtına bakan bir çift göz olduğunu hissetti.Hemen camdan uzaklaştı.Düşmemek için kendini bir duvara yasladı.Kalbi çarpıyordu. Ama neden?
O çocukla hiç konuşmamıştı.Meriç hakkında duydukları, efsaneler gibiydi.Birini dövdüğü, okulun sahibiyle mahkemelik olduğu, hatta bir öğretmenin okuldan gitmesine sebep olduğu söyleniyordu. Ama aynı zamanda…
Bazı geceler, çatıda tek başına oturup, sigarasını yere atmadan kül tablasında biriktirdiği de konuşulurdu.
Kimse ona dokunamıyordu.
Ve şimdi, Yağmur’un şiirini cebine koymuştu.
....
Yağmur yatağının ucunda oturuyordu.elleri öndeomusları ise düşüktü etrafına bir bakındı oda üç kişilikti.
Diğer çocuklar müzik dinliyor, dedikodu yapıyor, gülüyorlardı ama bunu umursamadı çünkü Yağmur’un dünyası başka bir ritimde atıyordu.
Komididen defterini alıp Yeni, boş bir sayfa açtı .etrafına son kez baktıktan sonra kalemini alıp yazmaya başladı
Bugünün başlığı:
“Biri gördü.”
Bir kaç dakika Cümle kuramadı, hem ne diye yazacaktı, ki yıllardır farkedilmeyen birisi olmuştu, birisinin onu gördüğünü hissetmişti o kadar daha kim olduğunu bile bilmiyorum belki hiçhimse yoktu ve ya sadece öyle sanmıştı
Işıklar kapandı ve 2 çocukta uyumak için yataklarına geçtiler, Yağmur bu sebebile düşüncelerinden sıyrılmak defterini kapatıp yatağının altına itti ve ince pike ile üzerini örttukten sonra gözlerini kapattı
Sadece o iki kelimeyi yazdı. Daha da eklemek istediği şeyler vardı ama emin değildi
Hayir.....Birinin onu gördüğünü hissetmek… yıllardır ilk kez olmuştu bu.
---
Spor salonunun çatısı rüzgârlıydı.
Ama Meriç, bu soğuğu seviyordu.
Çünkü acı hissettirmeyen tek şeydi bu soğuk.
Cebinden o kâğıdı çıkardı.
Katlarını açtı.
Şiiri okudu bu sefer.
"Saklanmak istemiyorum artık, sadece görünmez olmayı öğrenmek istiyorum."
Küçük bir tebessüm yayıldı yüzüne.
“Gizli çocuk…” dedi fısıltıyla.
Ve sonra, içinden bir ses geldi:
“Ben seni görürüm, ama sen beni görmek istemezsin.”
----
Nasıl devam edeyim mi?
Meriç ve Yağmur hakkında düşünceleriniz neler?
Yazım tarzı nasıl açıkçası çok düşünerek yazdığım bir bölüm olduğunu kabul edeyim gelecek bölümlerde biraz hafif bir dilde yaza bilirim istereniz!?
Yorum yazarmısınız düşüncelerinizi merak ediyorum
yeni bölümleri elimden geldiğince hızlı atacağım
işte 2 bölümden minik bir spoiler
Sessizlik bazı duvarlardan daha kalındır."
Sabahlar burada daha gri gibiydi. Yağmur ilk geldiğinde de bunu fark etmişti ,ki gökyüzü, sanki bu okulun üstünde durmayı istemeyen bir ağırlığı vardı. Tabiki kendisi böyle düşünüyordu çünkü düneş, sadece zengin çocuklarının gülüşlerine vuruyor, onun gibi sessiz olanların yüzüne dokunmayı unutuyordu.